Evrensel Mesaj Kur'an'ı Kerim Meali
İnsân Süresi الْاِنْسَانِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

İnsan sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 31 âyettir. İsmini ilk âyette geçen اَلْاِنْسَانُ (insan) kelimesinden alır. Ayrıca اَلدَّھْرُ (Dehr) sûresi, اَمْشَاجٌ (Emşâc) sûresi, ھَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ (Hel etâ ‘ale’l-insân) gibi isimlerle de anılır. Mushaf tertîbine göre 76, nüzûl sırasına göre 90. sûredir.

Yoksa insana, ömürden bir zamanı tamamlamak üzere olduğunu hatırlatan bir şey olmadı mı!
هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنسَانِ حِينٌ مِّنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُن شَيْئًا مَّذْكُورًا ﴿١﴾
Şüphesiz Biz, insanı karışık bir nutfeden (*2) yarattık, onu imtihan ediyoruz, (**2) onu işitici, görücü kıldık. (***2) (*2-3)
إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا ﴿٢﴾
Şüphesiz Biz, ona izlenecek yolu gösterdik; (*3) ya şükredici olur ya da nankör. (**3)
إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا ﴿٣﴾
Gerçekten Biz, kâfirler için zincirler, bukağılar ve kızgın bir ateş hazırladık. (*4) (**4)
إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَلَاسِلَ وَأَغْلَالًا وَسَعِيرًا ﴿٤﴾
Şüphesiz iyiler, kâfur karışımı olan bir kadehten içerler.
إِنَّ الْأَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِن كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا ﴿٥﴾
Bir pınar ki, Allah’ın kulları ondan içerler, fışkırttıkça fışkırtırlar.
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا ﴿٦﴾
Adaklarını yerine getirirler ve tahribatı yayılmış olan bir günden korkarlar. (*7)
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا ﴿٧﴾
Onu sevmelerine rağmen yemeği (*8) yoksula, yetime ve esire yedirirler. (**8)
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا ﴿٨﴾
‘Sadece Allah yüzü/rızası (*9) için size yediriyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür istemiyoruz. (**9)
إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا ﴿٩﴾
Doğrusu biz, sert bakışlı kıyamet gününde Rabb’imizden korkarız.’
إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا ﴿١٠﴾
Bu yüzden Allah onları, o günün tahribatından korumuş, onlara güzellik ve mutluluk vermiştir.
فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا ﴿١١﴾
Sabrettiklerinden dolayı onların mükâfatları cennet ve ipektir! (*12)
وَجَزَاهُم بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَرِيرًا ﴿١٢﴾
Orada, koltuklara yaslanmışlardır; orada, güneş ve şiddetli soğuk görmezler.
مُّتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ ۖ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا ﴿١٣﴾
Ve gölgeleri onlara yakın olan, onun meyveleri, eğdirildikçe eğdirilmiştir. (*14-22)
وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلًا ﴿١٤﴾
Onların etraflarında, gümüşten kaplar ve billurdan olan kupalar dolaştırılır.
وَيُطَافُ عَلَيْهِم بِآنِيَةٍ مِّن فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا ﴿١٥﴾
Gümüşten billurdurlar ki ona, değeri ölçülüp takdir edilmiştir.
قَوَارِيرَ مِن فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا ﴿١٦﴾
Orada, zencefil karışımı olan bir bardaktan onlara içirilir.
وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنجَبِيلًا ﴿١٧﴾
Orada bir pınar ki, selsebil diye isimlendirilir.
عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلْسَبِيلًا ﴿١٨﴾
Ölümsüz gençler, onların çevrelerinde dolaşır, onları gördüğün zaman, saçılmış inci sanırsın.
۞ وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُّخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَّنثُورًا ﴿١٩﴾
O zaman bakarsın, sonra bir nimet ve büyük bir mülk görürsün. (*20)
وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا ﴿٢٠﴾
İnce ipekten ve işlenmiş atlastan yeşil elbiseler onların üzerlerinde ve gümüşten bileziklerle süslenmişler ve tertemiz bir içeceği Rab’leri onlara içirir.
عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ ۖ وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِن فِضَّةٍ وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا ﴿٢١﴾
Şüphesiz bu, size mükâfattır ve gayretiniz mükâfatlandırılmış oldu.
إِنَّ هَـٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَاءً وَكَانَ سَعْيُكُم مَّشْكُورًا ﴿٢٢﴾
Şüphesiz Biz, Kur’an’ı Biz sana indirdikçe indirdik.
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ تَنزِيلًا ﴿٢٣﴾
O halde Rabb’inin hükmüne sabret (*24) ve onlardan günahkâr ya da nankör olana itaat etme. (**24)
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِمًا أَوْ كَفُورًا ﴿٢٤﴾
Sabah ve akşam üzeri Rabb’inin ismini an. (*25)
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا ﴿٢٥﴾
Gecenin bir kısmında artık O'na secde et (*26) ve geceleyin uzun süre O'nu tespih et! (**26)
وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا ﴿٢٦﴾
Şüphesiz bunlar, dünya hayatını seviyorlar ve arkalarındaki ağır günü bırakıyorlar. (*27)
إِنَّ هَـٰؤُلَاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا ﴿٢٧﴾
Onları yaratan Biziz ve onların yaratılışını sağlam yaptık ve dilediğimiz zaman onları benzerleriyle değiştirdikçe değiştiririz. (*28)
نَّحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَا أَسْرَهُمْ ۖ وَإِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَا أَمْثَالَهُمْ تَبْدِيلًا ﴿٢٨﴾
Şüphesiz bu bir öğüttür; (*29) artık dileyen kimse, Rabb’ine varan bir yol tutar. (**29)
إِنَّ هَـٰذِهِ تَذْكِرَةٌ ۖ فَمَن شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا ﴿٢٩﴾
Ve gerçekten Allah’ın dilemesinden başkasını siz dileyemezsiniz; şüphesiz Allah, Bilen’dir, Hâkim’dir.
وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَن يَشَاءَ اللَّهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا ﴿٣٠﴾
O, rahmetine dileyen kimseyi sokar, (*31) zalimlere de acıklı bir azap hazırlamıştır. (**31)
يُدْخِلُ مَن يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ ۚ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿٣١﴾
Dipnotlar:
Yer işaretiniz eklendi