Evrensel Mesaj Kur'an'ı Kerim Meali
Câsiye Süresi الْجَاثِيَةِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Câsiye sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 37 âyettir. İsmini, 28. âyette geçen ve kıyâmetin dehşetinden dizüstü çöken kimseleri anlatan اَلْجَاثِیَةُ (câsiye) kelimesinden alır. Sûrenin اَلدَّھْرُ (Dehr) ve اَلشَّر۪یعَةُ (Şerîat) isimleri de vardır. Resmî tertîbe göre 45, nüzûl sırasına göre 65. sûredir.

Ha. Mim. Kitab’ın indirilmesi, Aziz, Hâkim olan Allah’tandır. 
Ha. Mim. Kitab’ın indirilmesi, Aziz, Hâkim olan Allah’tandır. 
تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ﴿٢﴾
Şüphesiz göklerde ve yerde Mü’minler için ayetler vardır. (*3-5)
إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّلْمُؤْمِنِينَ ﴿٣﴾
Sizin yaratılışınızda ve canlılardan (yeryüzüne) yaydığı şeylerde yakinen iman eden bir toplum için ayetler vardır.
وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِن دَابَّةٍ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿٤﴾
Gece ve gündüzün peş peşe gelmesinde (*5) ve Allah’ın gökten indirdiği rızıkta ve onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirmesinde akleden bir toplum için ayetler vardır. (**5)
وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِن رِّزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٥﴾
O ayetler Allah’ındır, sana Hak ile onu okuyoruz; o halde Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler! (*6)
تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۖ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ ﴿٦﴾
Vay haline her iftira eden günahkâra! (*7)
وَيْلٌ لِّكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ ﴿٧﴾
Allah’ın ayetlerinin kendisine okunduğunu işitir, sonra sanki onu işitmemiş gibi büyüklük taslamakta ısrar eder; (*8) onu, acıklı bir azap (**8) ile müjdele. (***8)
يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا ۖ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ ﴿٨﴾
Ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onu alay konusu edinir, işte onlar için alçaltıcı bir azap vardır. (*9)
وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا ۚ أُولَـٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿٩﴾
Cehennem onlara tutuşturulmuştur; kazandıkları şeyler ve Allah’tan başka edindikleri veliler, onlara bir fayda sağlamaz ve onlar için büyük bir azap vardır. (*10)
مِّن وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ ۖ وَلَا يُغْنِي عَنْهُم مَّا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿١٠﴾
Bu bir hidayettir, Rab’lerinin ayetlerini inkâr eden kimselere, onlar için acıklı bir ceza olarak bir azap vardır.
هَـٰذَا هُدًى ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ ﴿١١﴾
Allah O’dur ki sizin için, denize boyun eğdirdi, (*12) onun içinde gemiler O’nun buyruğuyla akıp gitsin ve siz O'nun lütfundan arayasınız, ta ki şükredesiniz. (**12) (*12-13)
۞ اللَّهُ الَّذِي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٢﴾
Sizin için göklerde ve yerdeki bulunanların hepsini Kendisinden boyun eğdirdi; şüphesiz bunda, tefekkür edenler toplumu için ayetler vardır. (*13)
وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿١٣﴾
İman eden kimselere de ki: ‘Allah’ın günlerini ummayan kimseleri gözetlesinler, kazanmış oldukları sebebiyle bir toplumu elbette cezalandıracaktır.’ (*14)
قُل لِّلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿١٤﴾
Kim salih bir amel işlerse artık kendi nefsinedir ve kim, kötülük yaparsa işte o aleyhinedir, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. (*15)
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا ۖ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ ﴿١٥﴾
Andolsun İsrailoğullarına, Kitap, Hüküm ve Nübüvvet verdik ve güzel hoş şeylerle onları rızıklandırdık ve alemler (insanlar) üzerine onları faziletli kıldık. (*16)
وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ ﴿١٦﴾
Ve onlara, emir hususunda açık deliller verdik, ancak ihtilaf etmeleri başka değil, onlara ilim geldikten sonra aralarındaki aşırı isteklerindendir. Şüphesiz Rabb’in, kendisinde (*17) ihtilafa düşmüş oldukları şeyde Kıyamet günü onlar arasında hüküm verecektir. (**17)
وَآتَيْنَاهُم بَيِّنَاتٍ مِّنَ الْأَمْرِ ۖ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۚ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٧﴾
Sonra seni emrimizden bir şeriat üzere kıldık, (*18) böylece ona tâbi ol, bilmeyen kimselerin arzularına tâbi olma. (**18)
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَىٰ شَرِيعَةٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿١٨﴾
Şüphesiz onlar, Allah’tan, hiçbir şeyde sana fayda sağlayamazlar ve doğrusu zalimler, birbirlerinin dostlarıdırlar, (*19) Allah ise, muttakilerin velisidir. (**19)
إِنَّهُمْ لَن يُغْنُوا عَنكَ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ ۖ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ ﴿١٩﴾
Bu, insanlar için basiretler ve kesin iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir. (*20)
هَـٰذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿٢٠﴾
Yoksa kötülükleri işleyen kimseler, kendilerini, iman edip salih amel işleyen kimseler gibi yapacağımızı mı sandılar, yaşamaları ve ölümleri onlarla bir mi olacak; ne kötü hüküm veriyorlar! (*21)
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أَن نَّجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاءً مَّحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْ ۚ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ ﴿٢١﴾
Allah, gökleri ve yeri Hak ile yarattı ve her nefis, kazandığı ile görecek ve onlara zulmedilmeyecektir.
وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٢٢﴾
Gördün mü o hevasını ilah edinen (*23) ve Allah’ın, bir ilim üzerine saptırdığı, kulağının ve kalbinin üzerini mühürlediği, gözünün üzerine de bir perde çektiği kimseyi! (**23) Şimdi Allah’tan sonra kim hidayet verecek!  Hiç mi düşünmüyorsunuz! (***23)
أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَـٰهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَىٰ عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَىٰ سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَىٰ بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٢٣﴾
Dediler ki: ‘O dünya hayatımızdan başkası yoktur, ölürüz ve yaşarız ve (*24) zamandan başkası bizi helak etmez;’ onların bu konuda bir bilgileri yoktur, doğrusu onlar, ancak zannediyorlar. (**24)
وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ ۚ وَمَا لَهُم بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ ﴿٢٤﴾
Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğu zaman ‘Şayet doğru sözlü iseniz, babalarımızı da getirin’ dediler, doğrusu başka bahaneleri olmamıştır. (*25)
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَّا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَن قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٢٥﴾
De ki: ‘Allah size hayat veriyor, sonra öldürecek, sonra kendisinde şüphe olmayan Kıyamet günü sizi bir araya getirecek velakin insanların çoğu bilmiyorlar.’ (*26)
قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ وَلَـٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٦﴾
Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır (*27) ve Saat (Kıyamet) gerçekleştiği gün, o gün, batılda olanlar, hüsrana uğrayacaklardır. (**27)
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ ﴿٢٧﴾
Her ümmeti diz çökmüş görürsün; (*28) her ümmet, kendi Kitabına çağırılır: ‘Bugün yapmış olduğunuz şeylerin karşılığını göreceksiniz!’ (**28) (*28-29)
وَتَرَىٰ كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً ۚ كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَىٰ إِلَىٰ كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٨﴾
İşte Kitabımız, size karşı Hakk’ı açıkça konuşuyor, muhakkak Biz, yapmış olduğunuz şeylerin nüshasını alıyorduk.
هَـٰذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ ۚ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٩﴾
Ancak gerçekten iman edip salih amel işleyenleri, Rab’leri onları rahmetine koyacak, işte bu, apaçık başarıdır. (*30)
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ ﴿٣٠﴾
Ve gerçekten inkâr eden kimseler, size ayetlerim okunmuyor muydu; fakat büyüklük tasladınız ve suçlular toplumu oldunuz. (*31)
وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنتُمْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ ﴿٣١﴾
‘Şüphesiz Allah’ın vaadi gereğince onda şüphe yoktur ve Saat (Kıyamet) gerçektir’ denildiği zaman, demiştiniz ki: ‘Saat nedir idrak edemiyoruz, doğrusu tahmin edip zannediyoruz ve biz, kesin olarak inanmıyoruz.’ (*32-33)
وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُم مَّا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِن نَّظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ ﴿٣٢﴾
Yaptıkları şeylerin kötülükleri onlara görünmüş ve kendisiyle alay etmiş oldukları şey onları kuşatmıştır.
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ ﴿٣٣﴾
Ve denildi ki: ‘Bu gününüzle karşılaşmayı önemsemediğiniz gibi biz de size değer vermeyiz ve barınağınız ateştir; sizin için yardımcılar da yoktur.’ (*34)
وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَـٰذَا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ ﴿٣٤﴾
‘Bu sizin, gerçekten Allah’ın ayetlerini alay konusu edinmenizdendir ve dünya hayatı sizi aldattı,’ (*35) bu nedenle bugün ondan çıkarılmayacaklar ve onlar, razı olunacaklardan değillerdir. (**35)
ذَٰلِكُم بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿٣٥﴾
Artık hamd, göklerin Rabb’i ve yerin Rabb’i, alemlerin Rabb’i Allah’adır. (*36)
فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٣٦﴾
Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur ve O, Aziz’dir Hâkim’dir. (*37)
وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٣٧﴾
Dipnotlar:
Yer işaretiniz eklendi