Evrensel Mesaj Kur'an'ı Kerim Meali
Tahrîm Süresi التَّحْر۪يمِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Tahrîm sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 12 âyettir. “Tahrîm”, “haram kılmak” demektir. Birinci âyette Resûlullah (s.a.s.)’in, bazı helâl gıdaları, geçici bir süre kendine haram kılmasından bahsedildiği için bu ismi almıştır. Mushaf tertîbine göre 66, nüzûl sırasına göre ise 106. sûredir.

Ey Nebi, Allah’ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu arzulayarak niçin haram kılıyorsun! (*1) Allah bağışlayandır, merhamet edendir. (*1-5)
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ ۖ تَبْتَغِي مَرْضَاتَ أَزْوَاجِكَ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١﴾
Andolsun Allah sizi, yeminlerinizi çözmeye yükümlü kılmıştır ve Allah, sizin Mevla’nızdır ve O, Âlim’dir, Hâkim’dir. (*2)
قَدْ فَرَضَ اللَّهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ أَيْمَانِكُمْ ۚ وَاللَّهُ مَوْلَاكُمْ ۖ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ ﴿٢﴾
Nebi, eşlerinden bazısına bir sözü sır verdiği zaman, işte ne zamanki eşi onu haber verdi ve Allah, onu açığa çıkarıp onu (Nebi’yi) onun bir kısmının farkına vardırdı ve bir kısmından vazgeçmişti; artık ne zamanki onu ona (eşine) haber verdi, (eşi) dedi ki: ‘Bunu sana kim bildirdi?’ (O), dedi ki: ‘Bilen, Haberdar olan bana bildirdi.’
وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَىٰ بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا فَلَمَّا نَبَّأَتْ بِهِ وَأَظْهَرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَأَعْرَضَ عَن بَعْضٍ ۖ فَلَمَّا نَبَّأَهَا بِهِ قَالَتْ مَنْ أَنبَأَكَ هَـٰذَا ۖ قَالَ نَبَّأَنِيَ الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ ﴿٣﴾
Doğrusu ikiniz Allah’a tevbe ediniz, zira gerçekten kalpleriniz meyletmişti, şayet ona karşı birbirinize arka olursanız, artık şüphesiz Allah, O’dur ki, onun Mevla’sıdır; Cibril ve salih Mü’minler ve bundan sonra melekler de (ona) yardımcıdır.
إِن تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا ۖ وَإِن تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلَاهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ ۖ وَالْمَلَائِكَةُ بَعْدَ ذَٰلِكَ ظَهِيرٌ ﴿٤﴾
Şayet o sizi boşarsa olabilir ki onun Rabb’i, elbette Müslüman, Mü’min, itaat eden, tevbe eden, itaat eden dul ve bakire olan, sizden daha hayırlı eşleri onun için değiştirir.
عَسَىٰ رَبُّهُ إِن طَلَّقَكُنَّ أَن يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِّنكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُّؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَأَبْكَارًا ﴿٥﴾
Ey iman eden kimseler, nefsinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz ki onun yakıtı, insanlar ve taşlardır. Onun üzerinde çok sert, şiddetli, Allah’ın emrettiği şeylere karşı çıkmayan melekler vardır; onlar, emrolundukları şeyleri yaparlar. (*6)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَّا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ ﴿٦﴾
Ey inkâr eden kimseler, bugün özür dilemeyin, şüphesiz yalnızca yapmış olduğunuz şeylerle cezalandırılıyorsunuz! (*7)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَ ۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٧﴾
Ey iman eden kimseler, ihlaslı bir tevbe ile Allah’a tevbe edin, umulur ki Rabb’iniz, gerçekten sizin kötülüklerinizi örter (*8) ve altlarından nehirler akan cennetlere sizi koyar. O gün, Allah, Nebi’yi ve onunla beraber iman eden kimseleri utandırmayacak; onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. Derler ki: ‘Rabb’imiz, nurumuzu bize tamamla ve bize mağfiret et, şüphesiz ki Sen, her şeye Kâdir’sin.’ (**8) (***8)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَىٰ رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ ۖ نُورُهُمْ يَسْعَىٰ بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٨﴾
Ey Nebi! Kâfirler ve münafıklarla cihad et, onlara karşı sert davran, onların varacağı yer cehennemdir, ne kötü varılacak yerdir!
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ ۚ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ ﴿٩﴾
Allah, inkâr eden kimselere, Nuh’un eşini ve Lut’un eşini misal verdi; ikisi, kullarımızdan iki salih kulun (nikâhı) altında idiler, ancak ikisine ihanet ettiler, buna rağmen kocaları onlara, Allah’tan hiçbir fayda sağlamadı: (Onlara) ‘Ateşe girenlerle beraber girin’ denildi. (*10)
ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ كَفَرُوا امْرَأَتَ نُوحٍ وَامْرَأَتَ لُوطٍ ۖ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ ﴿١٠﴾
Allah, iman eden kimselere Fir'avn'ın eşini misal verdi; o zaman demişti ki: ‘Rabb’im, katında cennette benim için bir ev yap, Fir'avn'dan ve onun işinden beni kurtar ve beni zalimler toplumundan kurtar!’ (*11)
وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا امْرَأَتَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿١١﴾
Ve İmran’ın kızı Meryem; o ki, iffetini korumuştu, bunun üzerine ruhumuzdan ona üflemiştik ve Rabb’inin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti ve itaat edenlerden olmuştu. (*12)
وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ ﴿١٢﴾
Dipnotlar:
Yer işaretiniz eklendi