Sure Hakkında
Kalem Süresi
الْقَلَمِ
Kalem Süresi
الْقَلَمِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Kalem sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 52 âyettir. İsmini birinci âyette geçen اَلْقَلَمُ (kalem) kelimesinden alır. نٓ (Nûn) ismiyle de anılır. Mushaf tertîbine göre 68, iniş sırasına göre 2. sûredir.
Ve şüphesiz senin için elbette kesintisiz bir mükâfat vardır. (*3)
وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ
﴿٣﴾
Şüphesiz Rabb’in O’dur ki, kimin yolundan saptığını en iyi Bilen’dir ve hidayette olanları da en iyi Bilen O’dur. (*7)
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
﴿٧﴾
Yağcılık yapsaydın hoşlanırlardı, (***) böylece onlar da yağcılık yapacaklar.
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
﴿٩﴾
Ayetlerimiz ona okunduğu zaman dedi ki: ‘Öncekilerin yazdıklarıdır.’ (*15)
إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
﴿١٥﴾
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ
﴿١٧﴾
Fakat Rabb’inden bir tufan, onu sardı ve onlar uyurlardı.
فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ
﴿١٩﴾
‘Muhakkak ekininize erken kalkın, eğer devşirecekseniz!’
أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَارِمِينَ
﴿٢٢﴾
‘Bugün, bir yoksul size (gelip) oraya girmesin.’
أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ
﴿٢٤﴾
Ne zaman ki onu gördüler, dediler ki: ‘Doğrusu biz gerçekten şaşırdık.’
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ
﴿٢٦﴾
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
﴿٢٨﴾
Dediler ki: ‘Rabb’imizi tesbih ederiz, şüphesiz biz zalimlerden olduk!’ (*29)
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
﴿٢٩﴾
Bunun üzerine karşı karşıya geldiler, birbirlerini kınadılar.
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
﴿٣٠﴾
Dediler ki: ‘Eyvah, yazık bize, doğrusu biz, azgınlardan olduk!’ (*31)
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ
﴿٣١﴾
عَسَىٰ رَبُّنَا أَن يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِّنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ
﴿٣٢﴾
İşte azap böyledir ve elbette ahiret azabı daha büyüktür, şayet bilmiş olsalardı. (*33)
كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
﴿٣٣﴾
Şüphesiz, Muttakiler için Rab’leri katında nimet cennetleri vardır. (*34)
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ
﴿٣٤﴾
Yoksa sizin bir kitabınız var, ondan mı öğreniyorsunuz!
أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ
﴿٣٧﴾
Gerçekten sizin için onda tercih ettiğiniz şeyler (mi) var!
إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ
﴿٣٨﴾
Yoksa sizin için üzerimizde, kıyamet gününe ulaşacak yeminler mi var, mutlaka sizin hükmettiğiniz şey olacak diye! (*39-41)
أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ
﴿٣٩﴾
Yoksa onların ortakları mı var, o halde ortaklarını getirsinler gerçekten doğrulardan iseler.
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِن كَانُوا صَادِقِينَ
﴿٤١﴾
يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ
﴿٤٢﴾
Gözleri yere bakar, onları bir zillet kaplar ve elbette onlar, sağlam iken secdeye davet ediliyorlardı. (*43)
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
﴿٤٣﴾
فَذَرْنِي وَمَن يُكَذِّبُ بِهَـٰذَا الْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ
﴿٤٤﴾
وَأُمْلِي لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ
﴿٤٥﴾
Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden ödemekten mi zorlanıyorlar! (*46)
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ
﴿٤٦﴾
Yoksa gayb onların yanında, böylece onlar mı yazıyorlar! (*47)
أَمْ عِندَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
﴿٤٧﴾
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ
﴿٤٨﴾
Gerçekten Rabb’inden bir nimet ona yetişmeseydi, çıplak halde atılırdı ve o, kınanırdı.
لَّوْلَا أَن تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
﴿٤٩﴾
Fakat Rabb’i onu kabul etti, sonra onu salihlerden kıldı. (*50)
فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
﴿٥٠﴾
وَإِن يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ
﴿٥١﴾
وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
﴿٥٢﴾
Dipnotlar:
Yer işaretiniz eklendi