Evrensel Mesaj Kur'an'ı Kerim Meali
Muhammed Süresi مُحَمَّدٍ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Hz. Muhammed (s.a.s.) sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 38 âyettir. İsmini, 2. âyette geçen Peygamberimiz (s.a.s.)’in مُحَمَّدٌ (Muhammed) adından alır. Ele aldığı esas mevzuun savaş olması, mü’minleri savaşa teşvik etmesi ve 20. âyetinde de savaş mânasındaki اَلْقِتَالُ (kıtâl) kelimesinin geçmesi sebebiyle bu sûreye “kıtâl” ismi de verilmiştir. Mushaf tertibine göre 47, nüzûl sırasına göre 95. sûredir.

İnkâr eden ve Allah yolundan çeviren kimselerin, onların amelleri boşa çıkmıştır. (*1)
الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ أَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ ﴿١﴾
İman eden, salih amel işleyen ve Muhammed’e indirilen şeye -ki o, Rab’lerinden Hak’tır-iman eden kimseler, (Allah) onların kötülüklerini örtmüş (*2) ve durumlarını düzeltmiştir. (**2)
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَىٰ مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ ۙ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ ﴿٢﴾
Bu, şüphesiz inkâr eden kimselerin, batıla tâbi olmaları ve gerçekten iman eden kimselerin, Rab’lerinden gelen Hakk’a tâbi olmaları sebebiyledir. İşte böyle Allah insanlara, onların misallerini anlatır. (*3)
ذَٰلِكَ بِأَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَأَنَّ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِن رَّبِّهِمْ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ لِلنَّاسِ أَمْثَالَهُمْ ﴿٣﴾
Artık inkâr eden kimselerle karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; nihayet onları kırıp geçirdiğiniz zaman artık sağlam bağlayın, artık ondan sonra -o harp ağırlıklarını bırakıncaya kadar-ya karşılıksız verin veya fidye alın. İşte böyle, şayet Allah dileseydi, (*4) onlardan intikamınızı alırdı velakin sizleri birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenler, işte onların amellerini boşa çıkarmayacaktır. (**4)
فَإِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِ حَتَّىٰ إِذَا أَثْخَنتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَ فَإِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَاءً حَتَّىٰ تَضَعَ الْحَرْبُ أَوْزَارَهَا ۚ ذَٰلِكَ وَلَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَانتَصَرَ مِنْهُمْ وَلَـٰكِن لِّيَبْلُوَ بَعْضَكُم بِبَعْضٍ ۗ وَالَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَلَن يُضِلَّ أَعْمَالَهُمْ ﴿٤﴾
Onları, hidayete iletecek ve durumlarını düzeltecektir.
سَيَهْدِيهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْ ﴿٥﴾
Onları o tarif ettiği cennete koyacaktır.
وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ ﴿٦﴾
Ey iman edenler, şayet siz, Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam tutar. (*7)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ ﴿٧﴾
İnkâr eden kimseler, işte onlar, perişandır, onların amelleri boşa çıkmıştır.
وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَّهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ ﴿٨﴾
Bu, gerçekten onların, Allah’ın indirdiği şeyleri sevmemelerindendir, bu yüzden Allah, onların amellerini boşa çıkardı.
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَرِهُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ ﴿٩﴾
Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki böylece onlardan önceki kimselerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler! Allah, onları yerlebir etti ve kâfirler için onun benzeri vardır.
۞ أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ ۖ وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا ﴿١٠﴾
İşte böyle, şüphesiz Allah, iman eden kimselerin sahibidir ve şüphesiz kâfirlerin, onların bir sahibi yoktur. (*11)
ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ مَوْلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لَا مَوْلَىٰ لَهُمْ ﴿١١﴾
Şüphesiz Allah, iman edip salih amel işleyen kimseleri, altlarından nehirler akan cennetlere koyar. İnkâr eden kimseler ise, (dünyada) faydalanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler ve ateş, onların ikamet yeridir. (*12)
إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ ﴿١٢﴾
Şehirlerden nicesi vardı ki o, seni çıkardıkları şehrinden kuvvet bakımından daha güçlüydü, onları helak ettik, onlara yardım eden olmadı. (*13) (**13)
وَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ هِيَ أَشَدُّ قُوَّةً مِّن قَرْيَتِكَ الَّتِي أَخْرَجَتْكَ أَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ ﴿١٣﴾
Şimdi, Rabb’inden apaçık bir delil üzerinde olan kimse, kendisine kötü ameli süslendirilen ve hevalarına tâbi olan kimseler gibi mi olur! (*14)
أَفَمَن كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ كَمَن زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُم ﴿١٤﴾
Muttakilere vadedilen cennetin benzeri, içinde tadı bozulmayan sudan nehirler, kendisinin tadı değişmeyen sütten nehirler, içenlere lezzet veren içeceklerden nehirler ve süzme baldan nehirler vardır ve onlar için orada her çeşit meyveler ve Rab’lerinden de mağfiret vardır. (*15) Ateşte ebedi kalan ve sıcak suyun içirildiği, böylece bağırsakları parçalanan kimseler gibi midir! (**15)
مَّثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ ۖ فِيهَا أَنْهَارٌ مِّن مَّاءٍ غَيْرِ آسِنٍ وَأَنْهَارٌ مِّن لَّبَنٍ لَّمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَأَنْهَارٌ مِّنْ خَمْرٍ لَّذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ وَأَنْهَارٌ مِّنْ عَسَلٍ مُّصَفًّى ۖ وَلَهُمْ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ ۖ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاءً حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءَهُمْ ﴿١٥﴾
Onlardan kimi seni dinler, nihayet senin yanından çıktıkları zaman, bilgi verilmiş kimselere derler ki: ‘Az önce ne söyledi!’ İşte onlar, Allah’ın kalplerini mühürlediği ve hevalarına tâbi olan kimselerdir. (*16)
وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ حَتَّىٰ إِذَا خَرَجُوا مِنْ عِندِكَ قَالُوا لِلَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ آنِفًا ۚ أُولَـٰئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ ﴿١٦﴾
Hidayete eren kimseler, (Allah) onların hidayetlerini artırmış ve onlara takvalarını vermiştir. (*17)
وَالَّذِينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَآتَاهُمْ تَقْوَاهُمْ ﴿١٧﴾
Şimdi, Saatin/Kıyametin, gerçekten ansızın onlara gelmesinden başkasını mı gözetliyorlar, ancak gerçekten onun işaretleri gelmiştir, fakat onlara geldiği zaman öğüt almaları nasıl olacak! (*18)
فَهَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً ۖ فَقَدْ جَاءَ أَشْرَاطُهَا ۚ فَأَنَّىٰ لَهُمْ إِذَا جَاءَتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ ﴿١٨﴾
Şimdi gerçekten onu bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve kendi günahın için, Mü’min erkekler ve Mü’min kadınlar için mağfiret dile ve Allah, değişmiş olduğunuzu ve bulunduğunuz yeri bilendir. (*19) (**19)
فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَـٰهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ ﴿١٩﴾
İman eden kimseler dediler ki: ‘Bir sure indirilmeli değil miydi!’ Fakat o zaman hükmü açık bir sure indirilip onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık bulunan kimselerin, ölümün kendisi üzerini kaplayan bir bakışla sana baktıklarını görürsün. (*20)
وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ ۖ فَإِذَا أُنزِلَتْ سُورَةٌ مُّحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ ۙ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ ۖ فَأَوْلَىٰ لَهُمْ ﴿٢٠﴾
Ancak onlara evla olan, itaat etmek ve güzellikle söylemektir, işte o zaman emre (karşı) kararlı olup böylece Allah’a sadık kalsalardı, elbette onlar için daha hayırlı olurdu.
طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَّعْرُوفٌ ۚ فَإِذَا عَزَمَ الْأَمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ ﴿٢١﴾
Şimdi, doğrusu hâkim duruma geçseniz, gerçekten yeryüzünde bozgunculuk yapacak ve merhametinizi terk mi edeceksiniz!
فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِن تَوَلَّيْتُمْ أَن تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ ﴿٢٢﴾
İşte onlar, Allah’ın lanetlediği kimselerdir, böylece onları sağır etmiş ve onların gözlerini kör etmiştir. (*23) (**23)
أُولَـٰئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَىٰ أَبْصَارَهُمْ ﴿٢٣﴾
Kur’an’ı düşünmüyorlar mı, yoksa kalpleri kilitli mi!
أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ أَمْ عَلَىٰ قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا ﴿٢٤﴾
Şüphesiz, Hidayet kendilerine apaçık belli olduktan sonra arkalarına dönen kimseleri (*25) şeytan, onları ayartmış ve onları uzun uzun koşuşturmuştur. (**25)
إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى ۙ الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَىٰ لَهُمْ ﴿٢٥﴾
Bu, gerçekten onların, Allah’ın indirdiği şeyleri sevmeyen kimselere: ‘İşlerin bazısında size itaat edeceğiz’ (demeleridir) Allah, onların gizlediklerini biliyor. (*26)
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ ۖ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ ﴿٢٦﴾
Bak, melekler onların canlarını alırken yüzlerine ve arkalarına vurdukları zaman nasıl olacak! (*27)
فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ ﴿٢٧﴾
Bu, şüphesiz onların, Allah’ı gazaplandıran şeylere tâbi olmaları ve O’nu razı etmekten hoşlanmamaları sebebiyledir, böylece onların amellerini boşa çıkardı. (*28)
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ ﴿٢٨﴾
Yoksa kalplerinde hastalık olan kimseler, gerçekten Allah, onların kinlerini (açığa) çıkarmayacağını mı sandılar.
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَن لَّن يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ ﴿٢٩﴾
Şayet dileseydik elbette onları sana gösterirdik, böylece simalarından onları muhakkak tanırdın ve sözlerinin söyleniş tarzından tanırdın; Allah, amellerinizi bilir.
وَلَوْ نَشَاءُ لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُم بِسِيمَاهُمْ ۚ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ ﴿٣٠﴾
Andolsun sizden, mücahitleri ve sabredenleri belli edinceye kadar sizi imtihan edeceğiz ve konuşmalarınızı da deneyeceğiz. (*31)
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّىٰ نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ ﴿٣١﴾
Şüphesiz inkâr eden kimseler, Allah yolundan çevirenler ve kendilerine Hidayet apaçık belli olduktan sonra Rasul’e zorluk çıkaranlar, Allah’a hiçbir zarar veremezler ve onların amellerini boşa çıkaracaktır. 
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىٰ لَن يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَسَيُحْبِطُ أَعْمَالَهُمْ ﴿٣٢﴾
Ey iman eden kimseler, Allah’a itaat edin ve Rasul’e itaat edin, amellerinizi geçersiz kılmayın.
۞ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ ﴿٣٣﴾
Şüphesiz inkâr eden kimseler ve Allah yolundan çevirenler, sonra ölenler, onlar kâfirlerdir, işte Allah onlara mağfiret etmeyecektir.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ ﴿٣٤﴾
O halde yılmayın ve üstün olanlar siz iken barışa çağırmayın; Allah, sizinle beraberdir ve sizin amellerinizi kendiniz kesmeyin.
فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنتُمُ الْأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَن يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ ﴿٣٥﴾
Şüphesiz dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlencedir ve gerçekten iman eder ve sakınırsanız, mükâfatlarınızı size verir ve mallarınızı sizden istemez. (*36)
إِنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ ۚ وَإِن تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ أُجُورَكُمْ وَلَا يَسْأَلْكُمْ أَمْوَالَكُمْ ﴿٣٦﴾
Şayet onu sizden isteseydi, böylece siz yalınayak kalır, cimrilik ederdiniz, sizin kinlerinizi (açığa) çıkarırdı.
إِن يَسْأَلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ أَضْغَانَكُمْ ﴿٣٧﴾
İşte sizler öylesiniz, Allah yolunda infak etmeye çağırılıyorsunuz, ancak sizden kimi cimrilik ediyor; kim cimrilik ederse, işte gerçekten ancak o, nefsine karşı cimrilik etmiştir; Allah, zengindir, sizler fakirsiniz. (*38) Şayet yüzçevirirseniz, sizden başka bir toplumu yerinize getirir, sonra onlar, sizin gibi olmazlar. (**38)
هَا أَنتُمْ هَـٰؤُلَاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَمِنكُم مَّن يَبْخَلُ ۖ وَمَن يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَن نَّفْسِهِ ۚ وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنتُمُ الْفُقَرَاءُ ۚ وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُم ﴿٣٨﴾
Dipnotlar:
Yer işaretiniz eklendi