Evrensel Mesaj Kur'an'ı Kerim Meali
Tegâbün Süresi التَّغَابُنِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Teğâbün sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 18 âyettir. İsmini, 9. âyette geçen ve “aldanma, aldatma, kar-zarar” mânasına gelen اَلتَّغَابُنُ (teğâbün) kelimesinden alır. اَلْمُسَبِّحَاتُ (Müsebbihât) sûrelerinden beşincisidir. Mushaf tertîbine göre 64, iniş sırasına göre ise 107. sûredir.

Göklerde olanlar ve yerde olanlar, Allah’ı tesbih ederler; Mülk O’nundur, hamd O’nadır ve O, her şeye Kâdir’dir. (*1)
يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿١﴾
O ki, sizi yarattı, buna rağmen kiminiz kâfirdir ve kiminiz Mü’mindir! Allah, yapmış olduğunuz şeyleri Gören’dir.
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ فَمِنكُمْ كَافِرٌ وَمِنكُم مُّؤْمِنٌ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿٢﴾
Gökleri ve yeri Hak ile yarattı, sizi şekillendirdi, bak ne güzel şekillendirdi, dönüş O'nadır. (*3)
خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ ۖ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ ﴿٣﴾
Göklerde ve yerde olanları bilir, gizlediğiniz şeyleri ve açığa vurduğunuz şeyleri bilir; (*4) Allah, göğüslerin özünü Bilen’dir. (**4)
يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ۚ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٤﴾
Daha önceden inkâr eden kimselerin haberi size gelmedi mi! Onlar, işlerinin vebalini tattılar ve onlara acıklı bir azap vardır. (*5)
أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَبْلُ فَذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٥﴾
Bu, şüphesiz o sebepledir ki rasulleri, apaçık delillerle onlara geliyordu, fakat diyorlardı ki: ‘Bir insan mı bize hidayet edecek,’ böylece inkâr edip yüzçevirdiler. Allah ihtiyaçtan müstağnidir, Allah ihtiyacı olmayan, hamd edilendir. (*6)
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُ كَانَت تَّأْتِيهِمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُوا أَبَشَرٌ يَهْدُونَنَا فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوا ۚ وَّاسْتَغْنَى اللَّهُ ۚ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَمِيدٌ ﴿٦﴾
İnkâr eden kimseler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: ‘Bilakis Rabb’ime andolsun mutlaka diriltileceksiniz, sonra yapmış olduğunuz şeyler elbette size haber verilecektir ve bu, Allah'a kolaydır.’ (*7)
زَعَمَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَن لَّن يُبْعَثُوا ۚ قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتُبْعَثُنَّ ثُمَّ لَتُنَبَّؤُنَّ بِمَا عَمِلْتُمْ ۚ وَذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ ﴿٧﴾
Artık Allah’a, Rasulü’ne ve o indirdiğimiz Nur’a iman edin; Allah, yapmış olduğunuz şeylerden haberdardır.
فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالنُّورِ الَّذِي أَنزَلْنَا ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ ﴿٨﴾
Toplantı günü için sizi topladığı gün, işte o, Teğabun (Kıyamet) günüdür; kim, Allah’a iman eder ve salih amel işlerse ondan, onun kötülüklerini örter, (*9) altından nehirler akan cennetlere onu koyar, orada ebedi kalacaklardır. İşte bu, büyük bir kurtuluştur. (**9)
يَوْمَ يَجْمَعُكُمْ لِيَوْمِ الْجَمْعِ ۖ ذَٰلِكَ يَوْمُ التَّغَابُنِ ۗ وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ وَيُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۚ ذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿٩﴾
İnkâr eden ve ayetlerimizi yalanlayan kimseler, işte onlar, ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır; ne kötü varılacak yerdir. (*10)
وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَـٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ خَالِدِينَ فِيهَا ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ ﴿١٠﴾
Allah’ın izni olmadan hiçbir musibet isabet etmez ve kim, Allah’a iman ederse, onun kalbine hidayet verir. Allah, her şeyi Bilen’dir.
مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۗ وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ يَهْدِ قَلْبَهُ ۚ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿١١﴾
Allah’a itaat edin ve Rasul’e itaat edin, buna rağmen şayet yüzçevirirseniz, (*12) artık şüphesiz Rasulü’müz üzerinde sadece apaçık tebliğ vardır. (**12)
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ ۚ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَإِنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ ﴿١٢﴾
Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur, (*13) o halde Mü’minler, Allah’a tevekkül etsinler. (**13)
اللَّهُ لَا إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١٣﴾
Ey iman eden kimseler, doğrusu eşleriniz ve evlatlarınızdan size düşman olanlar vardır, artık onlara dikkat edin ve elbette iyileştirin, (dönerlerse) affedin ve bağışlayın, işte şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir. (*14)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ وَأَوْلَادِكُمْ عَدُوًّا لَّكُمْ فَاحْذَرُوهُمْ ۚ وَإِن تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١٤﴾
Şüphesiz mallarınız ve evlatlarınız ancak bir imtihandır ve Allah ise, büyük mükâfat O’nun yanındadır.
إِنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ ۚ وَاللَّهُ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ ﴿١٥﴾
Öyleyse Allah’tan sakının, gücünüz yettiğince dinleyin, itaat edin ve nefsiniz için hayır olarak infak edin, kim, nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar, kurtulanların ta kendileridir. (*16)
فَاتَّقُوا اللَّهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وَأَطِيعُوا وَأَنفِقُوا خَيْرًا لِّأَنفُسِكُمْ ۗ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَـٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿١٦﴾
Şayet Allah’a güzel bir borçla borç verirseniz, sizin için onu kat kat yapar ve sizi bağışlar, Allah çok şükredilendir, Halim’dir. (*17)
إِن تُقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ۚ وَاللَّهُ شَكُورٌ حَلِيمٌ ﴿١٧﴾
Gaybı ve görüneni Bilen’dir, Aziz’dir, Hâkim’dir.
عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿١٨﴾
Dipnotlar:
Yer işaretiniz eklendi