Evrensel Mesaj Kur'an'ı Kerim Meali
Mümtehine Süresi الْمُمْتَحِنَةِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Mümtehine sûresi Medine’de inmiştir. 13 âyettir. İsmini, 10. âyette geçtiği üzere Mekke’den Medine’ye hicret eden müslüman kadınların, gerçekten inanıp inanmadıklarını anlamak maksadıyla imtihan edilmelerini isteyen فَامْتَحِنُوھُنَّ (femtehinûhünne) “onları imtihan edin!” emrinden türetilen ve “imtihan edilen kadın” mânasına gelen اَلْمُمْتَحَنَةُ (mümtehene) kelimesinden alır. Buna “imtihan eden sûre” veya “bunu emreden âyeti içinde bulunduran sûre” anlamında اَلْمُمْتَحَنَةٌ (mümtehine) de denilir. Ayrıca sûrenin اَلإمُتِحَانُ (İmtihân) ve اَلْمَوَدة (Meveddet) isimleri de vardır. Resmî sıralamada 60, iniş sırasına göre 111. sûredir

Ey iman eden kimseler, Benim düşmanım ve sizin düşmanınız olan kimseleri dostlar edinmeyin; (*1) onları sevgiyle karşılıyorsunuz; (onlar), Hak’tan size gelen şeyi inkâr ettiler, Rabb’iniz Allah'a iman ediyorsunuz diye Rasulü ve sizi (yurdunuzdan) çıkardılar. Gerçekten siz, Benim yolumda cihad etmeye ve Benim rızamı istemeye çıktınız, sevgi(niz) ile onları mutlu ediyorsunuz! Ben, gizlediğiniz şeyi ve açığa vurduğunuz şeyi en iyi Bilen’im (**1) ve sizden kim bunu yaparsa artık elbette doğru yoldan sapmıştır. (***1)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاءَ تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ ۙ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاءَ مَرْضَاتِي ۚ تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنتُمْ ۚ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ ﴿١﴾
Şayet onlar size rastlarlarsa, size düşman olurlar ve ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar ve inkâr edenler olmanızı arzu ederler.
إِن يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُم بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ ﴿٢﴾
Akrabalarınız ve evlatlarınız, Kıyamet günü size fayda sağlamaz; (Allah) aranızı ayırır ve Allah, yaptıklarınızı Gören’dir. (*3)
لَن تَنفَعَكُمْ أَرْحَامُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ ۚ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿٣﴾
Gerçekten sizin için İbrahim’de ve onun beraberindeki kimselerde güzel bir örnek vardır; (*4) o zaman kavimlerine dediler ki: ‘Şüphesiz biz, sizden ve Allah’tan başka itaat ettiğiniz şeylerden uzağız, sizi tanımıyoruz. O Bir olan Allah’a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret ortaya çıkmıştır.’ (**4) İbrahim’in babasına ‘Senin için elbette mağfiret dileyeceğim, ancak Allah’tan sana hiçbir şeye malik değilim’ (***4) sözü müstesna! ‘Rabb’imiz, sana tevekkül ettik, sana yöneldik ve dönüş sanadır.’ (****4)
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَآءُ مِنكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاءُ أَبَدًا حَتَّىٰ تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ إِلَّا قَوْلَ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَا أَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن شَيْءٍ ۖ رَّبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ ﴿٤﴾
Rabb’imiz, inkâr eden kimselere bizi bir imtihan yapma ve bizi bağışla Rabb’imiz, şüphesiz Sen, Aziz, Hâkim olan Sensin! (*5)
رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَا ۖ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٥﴾
Andolsun sizin için, Allah’ı ve Ahiret gününü arzu eden kimseler için onlarda güzel bir örnek vardır. Kim yüzçevirirse, artık şüphesiz Allah O’dur ki, Ğani’dir, Hamd edilendir.
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ ۚ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ ﴿٦﴾
Olabilir ki Allah, sizinle onlardan düşman olduğunuz kimseler arasına bir sevgi koyar. Allah, Kâdir’dir ve Allah bağışlayandır, merhamet edendir. (*7)
۞ عَسَى اللَّهُ أَن يَجْعَلَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ الَّذِينَ عَادَيْتُم مِّنْهُم مَّوَدَّةً ۚ وَاللَّهُ قَدِيرٌ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٧﴾
Allah, din hususunda sizinle savaşmayan kimselere ve yurtlarınızdan sizi çıkarmayan kimselere, onlara iyilikten ve onlara adil davranmaktan sizi menetmez; şüphesiz Allah, adil davrananları sever. (*8)
لَّا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ أَن تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُوا إِلَيْهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ ﴿٨﴾
Şüphesiz Allah yalnızca sizinle din hususunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve (*9) çıkarılmanıza yardım eden kimselere dost olmanızı men eder ve kim, onları dost edinirse artık işte onlar, zalimlerdir. (**9)
إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَىٰ إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ ۚ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُولَـٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٩﴾
Ey iman eden kimseler, Mü’min kadınlar, muhacir olarak size geldiğinde artık onları imtihan edin; Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Böylece şayet onların Mü’min olduklarını bilirseniz, artık onları, kâfirlere geri döndürmeyin; kadınlar, onlara helal olmaz ve onlar, kadınlara helal olmaz; harcadıkları şeyleri onlara verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kâfir (kadınları) koruma altında tutmayın, (onlara) harcadığınız şeyleri isteyin; onlar da (kâfirler) harcadıkları şeyi istesinler, bu size Allah’ın hükmüdür, aranızda hükmediyor. Allah Bilen’dir, Hâkim’dir. (*10)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا جَاءَكُمُ الْمُؤْمِنَاتُ مُهَاجِرَاتٍ فَامْتَحِنُوهُنَّ ۖ اللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِهِنَّ ۖ فَإِنْ عَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَاتٍ فَلَا تَرْجِعُوهُنَّ إِلَى الْكُفَّارِ ۖ لَا هُنَّ حِلٌّ لَّهُمْ وَلَا هُمْ يَحِلُّونَ لَهُنَّ ۖ وَآتُوهُم مَّا أَنفَقُوا ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ أَن تَنكِحُوهُنَّ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ ۚ وَلَا تُمْسِكُوا بِعِصَمِ الْكَوَافِرِ وَاسْأَلُوا مَا أَنفَقْتُمْ وَلْيَسْأَلُوا مَا أَنفَقُوا ۚ ذَٰلِكُمْ حُكْمُ اللَّهِ ۖ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ ۚ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ ﴿١٠﴾
Şayet eşlerinizden kâfirlere bir şey geçmişse, böylece ardından siz, kendilerinin eşleri giden kimselere, harcadıklarının benzerini verin ve Allah’tan sakının ki siz, O’na iman ediyorsunuz. (*)
وَإِن فَاتَكُمْ شَيْءٌ مِّنْ أَزْوَاجِكُمْ إِلَى الْكُفَّارِ فَعَاقَبْتُمْ فَآتُوا الَّذِينَ ذَهَبَتْ أَزْوَاجُهُم مِّثْلَ مَا أَنفَقُوا ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي أَنتُم بِهِ مُؤْمِنُونَ ﴿١١﴾
Ey Nebi, Mü’min kadınlar geldiği zaman sana biat ederlerse, gerçekten Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlatlarını öldürmemeleri, elleri ve ayakları arasında iftira uydurup suçlama getirmemeleri ve hakkaniyet konusunda sana asi olmamaları durumunda artık onlarla biatleş ve onlar için Allah’tan mağfiret dile, şüphesiz Allah, mağfiret edendir, merhamet edendir.
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءَكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَىٰ أَن لَّا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ ۙ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١٢﴾
Ey iman eden kimseler, Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir kavmi dost edinmeyin. Doğrusu kâfirler, mezarlık halkından umudu kestiği gibi ahiretten ümitsizdirler.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ ﴿١٣﴾
Dipnotlar:
Yer işaretiniz eklendi