Sure Hakkında
Meâric Süresi
الْمَعَارِجِ
Meâric Süresi
الْمَعَارِجِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Meâric sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 44 âyettir. İsmini, 3. ayette geçen ve “yükselme dereceleri, mertebeleri” mânasına gelen اَلْمَعَارِجُ (meâric) kelimesinden alır. Ayrıca سَاَلَ سَٓائِلٌ (Seele sâil) ve اَلْوَاقِعُ (Vâki) isimleriyle de anılır. Mushaf tertibine göre 70, iniş sırasına göre ise 79. sûredir.
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ
﴿٤﴾
Onlar, birbirlerine gösterilirler; günahkâr arzu eder ki, o günün azabından dolayı fidye versin oğullarını.
يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ
﴿١١﴾
Ve kendisini yeryüzünde bulunan herkesi, sonra o kurtulsun.
وَمَن فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنجِيهِ
﴿١٤﴾
O kimseler ki, onların mallarında bilinen bir hak vardır. (*24-25)
وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ
﴿٢٤﴾
Ve o kimseler ki onlar, Rabb’inin azabından endişe duyanlardır.
وَالَّذِينَ هُم مِّنْ عَذَابِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ
﴿٢٧﴾
Ve onlar, edep yerlerini muhafaza eden kimselerdir.
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ
﴿٢٩﴾
Onların ellerinin sahip oldukları ise, zevceleri müstesna; artık gerçekten onlar, kınanmazlar.
إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ
﴿٣٠﴾
Artık kim, bunun arkasından zina ederse, işte onlar, haddi aşanlar onlardır.
فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَـٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ
﴿٣١﴾
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ
﴿٣٢﴾
Ve onlar, şahitliklerini hakkıyla yerine getirirler. (*33)
وَالَّذِينَ هُم بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ
﴿٣٣﴾
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
﴿٣٤﴾
Şimdi ne oluyor inkâr eden kimselere ki sana doğru koşuyorlar! (*36-37)
فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ
﴿٣٦﴾
Onlardan her kişi, nimet cennetine sokulacağını mı umuyor! (*38)
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ
﴿٣٨﴾
İyi bilin ki şüphesiz Biz, bildikleri şeyden onları yarattık.
كَلَّا ۖ إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّمَّا يَعْلَمُونَ
﴿٣٩﴾
Artık, doğuların ve batıların Rabb’ine yemin ederim ki, şüphesiz Biz, elbette güç yetirenleriz. (*40)
فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ
﴿٤٠﴾
Onları daha hayırlısı ile değiştirmeye ve Biz, geçilenler değiliz. (*41)
عَلَىٰ أَن نُّبَدِّلَ خَيْرًا مِّنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ
﴿٤١﴾
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
﴿٤٢﴾
O gün kabirlerden süratle çıkarlar; doğrusu onlar, dikilenler gibidirler.
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ
﴿٤٣﴾
Gözleri yere bakar, onları bir zillet kaplar; işte bu, o gündür ki o, vadedilmişti. (*44)
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ
﴿٤٤﴾
Dipnotlar:
Yer işaretiniz eklendi