Evrensel Mesaj Kur'an'ı Kerim Meali
Mücâdele Süresi الْمُجَادَلَةِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Mucâdile sûresi Medine’de inmiştir. 22 âyettir. İsmini, birinci âyette geçip, “mücâdele etmek, tartışmak” mânasına gelen تُجَادِلُ (tücâdilü) fiilinden ism-i fâil olan اَلْمُجَادِلَةُ (mücâdile) kelimesinden alır. Mushaftaki tertîbe göre 58, iniş sırasına göre 104. sûredir.

Allah, o eşi hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kişinin sözünü elbette işitti ve Allah, ikinizin tartışmasını işitiyordu, şüphesiz Allah İşiten’dir, Gören’dir. (*1-4)
قَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّتِي تُجَادِلُكَ فِي زَوْجِهَا وَتَشْتَكِي إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ ﴿١﴾
Sizden kendilerinin kadınlarından zıhar ile ayrılmak isteyen kimseler, (bilsinler ki) onlar, onların anneleri değildir; şüphesiz onların anneleri, ancak onlardır ki, onları doğuranlardır ve elbette onlar, kabul edilmez ve asılsız bir sözü söylüyorlar. Şüphesiz Allah, elbette affeden, bağışlayandır.
الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنكُم مِّن نِّسَائِهِم مَّا هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ ۖ إِنْ أُمَّهَاتُهُمْ إِلَّا اللَّائِي وَلَدْنَهُمْ ۚ وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنكَرًا مِّنَ الْقَوْلِ وَزُورًا ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ ﴿٢﴾
Kendilerinin kadınlarından zıhar ile ayrılmak isteyen kimseler, sonra söyledikleri şeylerden dönenlerse, gerçekten birbirlerine temas etmeden önce artık bir köleyi azat etmelidirler; işte size onunla öğüt verilmektedir, Allah, yaptığınız şeylerden Haberdar’dır.
وَالَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِن نِّسَائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مِّن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا ۚ ذَٰلِكُمْ تُوعَظُونَ بِهِ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ ﴿٣﴾
Fakat bulamayan kimse, gerçekten birbirlerine temas etmeden önce ardı ardına iki ay oruç tutmalıdır; artık buna da gücü yetmeyen kimse, altmış fakire yemek vermelidir. Bu, Allah'a ve Rasulü’ne iman etmeniz içindir ve bunlar, Allah’ın sınırlarıdır; kâfirler için acıklı bir azap vardır. (*4)
فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا ۖ فَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ۚ ذَٰلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ۚ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ ۗ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٤﴾
Şüphesiz, Allah ve Rasulü’ne muhalefet eden kimseler, kendilerinden önce sindirilenler gibi sindirilsinler! Gerçekten apaçık ayetler indirdik, kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.
إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ كُبِتُوا كَمَا كُبِتَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ وَقَدْ أَنزَلْنَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ۚ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿٥﴾
O gün Allah, onların hepsini diriltecek, böylece yapmış oldukları şeyleri onlara haber verecektir. Allah, onu hesaplamış, onlarsa onu unutmuşlardır; Allah, her şeye şahittir.
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا ۚ أَحْصَاهُ اللَّهُ وَنَسُوهُ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ ﴿٦﴾
Düşünmedin mi ki şüphesiz Allah’ın, göklerde olanları ve yerde olanları bildiğini! Üç kişiden fısıldaşan bulunmasın ki O, onların dördüncüleri olmasın ve beş kişi bulunmasın ki O, onların altıncıları olmasın; bundan daha az olmasın ve çok olmasın ki nerede bulunsalar O, onlarla beraberdir. Sonra Kıyamet günü, yapmış oldukları şeyleri onlara haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi Bilen’dir. (*7) (**7)
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ مَا يَكُونُ مِن نَّجْوَىٰ ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَا أَدْنَىٰ مِن ذَٰلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا ۖ ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿٧﴾
Görmedin mi fısıldaşmaktan men edilen kimseleri, sonra kendisinden men edildikleri şeye dönüyorlar; günah, düşmanlık ve Rasul’e karşı çıkma hususunda fısıldaşıyorlar. Sana geldiklerinde, Allah’ın kendisini selamlamadığı biçimde seni selamlıyorlar ve kendi nefislerinde diyorlar ki: ‘Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etmeli değil miydi?’ Cehennem onlara yeter, artık ne kötü varılacak yerdir! (*8)
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوَىٰ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَإِذَا جَاءُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللَّهُ وَيَقُولُونَ فِي أَنفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللَّهُ بِمَا نَقُولُ ۚ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُ يَصْلَوْنَهَا ۖ فَبِئْسَ الْمَصِيرُ ﴿٨﴾
Ey iman eden kimseler, fısıldaştığınız zaman o halde günah, düşmanlık ve Rasul’e karşı çıkma hususunda fısıldaşmayın; iyilik ve takva hususunda fısıldaşın ve Allah'tan korkun ki O’na toplanacaksınız. (*9)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٩﴾
Şüphesiz fısıldaşma şeytandandır ki, iman eden kimseleri üzmektedir; ancak Allah’ın izni olmadıkça hiçbir şeyde onlara zarar verecek değildir. Mü’minler, Allah’a tevekkül etsinler. (*10)
إِنَّمَا النَّجْوَىٰ مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَيْسَ بِضَارِّهِمْ شَيْئًا إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١٠﴾
Ey iman eden kimseler, size: ‘Meclislerde yer açın’ dendiği zaman yer açın ki Allah size genişlik versin ve ‘Kalkın’ dendiği zaman hemen kalkın ki Allah, sizden iman eden kimseleri ve ilim verilen kimseleri derecelerle yükseltsin. Allah, yapmış olduğunuz şeylerden Haberdar’dır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قِيلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللَّهُ لَكُمْ ۖ وَإِذَا قِيلَ انشُزُوا فَانشُزُوا يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ ﴿١١﴾
Ey iman eden kimseler, Rasul ile gizli konuşacağınız zaman, artık gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin; bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Fakat şayet bulamazsanız, artık şüphesiz Allah, bağışlayan, merhamet edendir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَأَطْهَرُ ۚ فَإِن لَّمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١٢﴾
Gizli konuşmanızdan önce bir sadaka vermekten gerçekten tedirgin mi oldunuz! Zira yapamadınız ve Allah, sizin tevbenizi kabul etti; artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin, Allah, yapmış olduğunuz şeylerden Haberdar’dır. (*13) (**13)
أَأَشْفَقْتُمْ أَن تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ ۚ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿١٣﴾
Görmedin mi Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir toplumu dost edinen kimseleri; onlar, sizden değiller ve onlardan da değiller ve onlar, bilerek yalan üzere yemin ediyorlar. (*14) (*14-15)
۞ أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ تَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِم مَّا هُم مِّنكُمْ وَلَا مِنْهُمْ وَيَحْلِفُونَ عَلَى الْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿١٤﴾
Allah onlara, şiddetli bir azap hazırlamıştır; şüphesiz onların yapmış oldukları şeyler ne kötüdür.
أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا ۖ إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿١٥﴾
Yeminlerini kalkan edindiler, böylece Allah yolundan uzaklaştılar, artık onlara, alçaltıcı bir azap vardır.
اتَّخَذُوا أَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ فَلَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ ﴿١٦﴾
Onların malları ve evlatları, Allah'tan hiçbir şeyde onlara fayda sağlayamaz; işte onlar, ateş halkıdır, onlar orada sürekli kalacaklardır. (*17)
لَّن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ أُولَـٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿١٧﴾
Allah onların hepsini dirilteceği gün, size yemin ettikleri gibi O’na da yemin edecekler ve gerçekten kendilerini bir şey üzerinde sanacaklar; (*18) iyi bilin ki, gerçekten onlar yalancıların ta kendileridir. (**18)
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ ۖ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَىٰ شَيْءٍ ۚ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْكَاذِبُونَ ﴿١٨﴾
Şeytan onları hâkimiyeti altına almış, böylece Allah'ı hatırlamayı onlara unutturmuştur; işte onlar, şeytanın hizbidir, iyi bilin ki, şüphesiz şeytanın hizbi olanlar, hüsrana uğrayanlar onlardır. (*19) (**19)
اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ ۚ أُولَـٰئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿١٩﴾
Şüphesiz Allah ve Rasulü’ne muhalefet eden kimseler, işte onlar, en zelil kimseler içindedirler.
إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَـٰئِكَ فِي الْأَذَلِّينَ ﴿٢٠﴾
Allah, yazmıştır ki, Ben ve Rasullerim elbette galip geleceğiz; Şüphesiz Allah, güçlüdür, üstündür.
كَتَبَ اللَّهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي ۚ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ ﴿٢١﴾
Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir toplumu, Allah'a ve Rasulü’ne muhalefet eden kimseleri, babaları yahut oğulları yahut kardeşleri yahut aşiretleri de olsa dostluk eder bulamazsın. (*22) İşte onların kalplerine imanı yazmış ve Kendinden onları bir ruh ile desteklemiştir. Altlarından nehirler akan cennetlere onları koyacak, orada ebedi kalacaklardır. (**22) Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah’ın hizbidir, iyi bilin ki, şüphesiz Allah’ın hizbi olanlar, elbette kurtulanlar onlardır. (***22)
لَّا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ ۚ أُولَـٰئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ ۖ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ۚ أُولَـٰئِكَ حِزْبُ اللَّهِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٢٢﴾
Dipnotlar:
Yer işaretiniz eklendi