Neml Suresi (45-66. Ayetler) Hz. Salih (as)

Neml Suresi (45-66. Ayetler) Hz. Salih (as)

Ağustos 12, 2022 0 Yazar: Ramazan Yılmaz

İman ile küfür arasında ortak bir alan yoktur, saflar net ve açıktır
Her Rasul’ün mücadelesinde, Mü’minler için öne çıkan bir örneklik olduğu gibi, Hz. Salih (as)’ın mücadele metodunda da Tevhidi esaslara iman edenlerle küfür ve şirk içerisinde bulunanların saflarını netleştirmesi örneği vardır.
Tevhid şirk, iman küfür, Hak batıl, birbirine zıt, birbirine karşı kavramlardır. İslâm’da, iman ile küfür arasında gri renklere yer yoktur, her ikisinin orta bir noktası, bulanık alanları bulunmamaktadır. Bu nedenle Tevhidi esaslara iman eden bir kimse, düşünce söz ve davranışlarında kendisinde, geçmişine ait hiçbir iz bırakmadan her türlü inanç değerlerini terk etmekle mükelleftir.
Yüce Allah’a iman eden, Tevhidi esaslara göre hayatını düzenleyen bir kimse, geçmişe ait tüm düşünce, söz ve davranışlarını, geleneksel kültürel alışkanlıklarını terk edecek, siyasi, ticari, sosyal konumunu yeniden belirleyecektir. Bu, iman etmenin kişiye yüklediği bir sorumluluktur. İman eden bir kimse, buna göre hareket etmek zorundadır.
Yüce Allah’a iman etmek, insana yepyeni bir kişilik kuşanmasını, yepyeni bir kimliğe sahip olmasını, toplumsal ilişkilerini, iman ettiği Tevhidi esaslar doğrultusunda düzenlemesini sağlar.
Yüce Allah (cc) Kur’an’da, sürekli birbirine zıt konuları verir, iman edenlerden, her konu ve durumda bu netliği sağlamalarını ister. Tevhid şirk, iman küfür, Hak batıl, cennet cehennem, aydınlık karanlık gibi örnekler, iman edenlerin, toplumsal ilişkilerinde net bir şekilde ayrılmalarını sağlar.
İslâm’da, iman ile küfrün, Tevhid ile şirkin, Hak ile batılın birbirine zıt ve farklı oldukları gibi bunlara tabi olanlar da tamamen farklı kimselerdir. Bu, öyle bir ayrışma ve farklılıktır ki hiçbir konuda, hiçbir şekilde aralarında herhangi bir benzerlik, bir yakınlık sözkonusu değildir.
Tevhidi esaslara iman eden, Hak üzerinde bulunan bir kimse, tüm düşünce, söz ve davranışları, sosyal ve siyasal ilişkileri, dostluk ve düşmanlık duyguları, bireysel ve toplumsal duruşu ile gereği gibi ya da hiç iman etmeyen kimselerden çok farklı olmak durumundadır. Bu durum, yüce Allah’ın iman eden kullarından isteği ve emridir.
Tevhidi mücadelede bireyselliğe yer yoktur
Tevhid şirk mücadelesinde bireyselliğe, bir başına harekete yer yoktur, saflar açık ve nettir. Kişi, ya iman edip Allah yolunda mücadele eden Müslümanlarla olacak ya da şirk ve küfür içerisinde dünya hayatını gaye edinip beşerî sistemlerin saflarında yer alacaktır, bunun ortası yoktur. O halde iman edenler, saflarını netleştirip iman ettikleri esasların safında bulunanlarla beraber bulunacaktır.
Kur’an’da, mücadele örneklikleri verilen tüm Risalet önderlerinin ve Tevhid erlerinin, bir yapı içerisinde beraber hareket ettikleri apaçık bir şekilde görülmektedir.
Tevhidi esaslara iman edenler, bildirilen ilahi hükümler doğrultusunda hareket ederek aynı esaslara iman eden diğer Müslümanlarla birliktelik oluşturmalı, iman ettikleri esasları, açık ve net bir şekilde ortaya koymalı, hiçbir şeyden çekinmeden, en küçük bir korku ve endişe duymadan sonuna kadar savunmalıdırlar.
45- Andolsun Semud’a kardeşleri Salih’i gönderdik, Allah’a kulluk etsinler diye; işte o zaman onlar, hasım iki fırka oldular.
Risalet tarihinde, yüce Allah’a iman edenler, Tevhidi esasları kabul ederek hemen rasullere tabi olmuş, onların yanında yerlerini almışlardır. Onların karşısında azgınlığı yol edinen Semud kavmi ileri gelenleri, zorbalıklarında sınır tanımaz bir şekilde hareket etmişler, Rab’lerinden gelen ilahi mesajı, kabul etmedikleri gibi iman edenlerin de kabul etmesini engellemeye, iman ettikleri esaslardan şüpheye düşürmeye çalışmışlardır
“Onun kavminden büyüklük taslayan ileri gelen kimseler, onlardan iman eden mustazaf kimselere dedi ki: ‘Gerçekten biliyor musunuz Salih’in Rabb’i tarafından gönderildiğini?’ Dediler ki: ‘Şüphesiz biz, onunla gönderilen şeylere iman edenleriz’
Müstekbir kimseler dedi ki: ‘Gerçekten biz, o kendisine iman ettiğinizi inkâr edenleriz” (A’raf, 75-76)
Tevhidi mücadelenin temel esası, safların netleştirilmesidir
İman edenlerle inkâr edenler, her zaman iki grup olmuşlardır. İman ile küfür arasındaki çizgi açık ve nettir; iman eden kimse, küfrün çizgisine yaklaşamaz, küfür ve şirk içerisinde bulunanlar da iman çizgisine yaklaşamazlar. Hz. İbrahim (as), bu netliği apaçık bir şekilde küfür ve şirk içerisinde bulunanlara duyurmuştur
“Gerçekten sizin için İbrahim’de ve onun beraberindeki kimselerde güzel bir örnek vardır; o zaman kavimlerine dediler ki: ‘Şüphesiz biz, sizden ve Allah’tan başka itaat ettiğiniz şeylerden uzağız, sizi tanımıyoruz. O Bir olan Allah’a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret ortaya çıkmıştır…” (Mümtehine, 4)
Mü’minler, kâfirlerle saflarını netleştirmelidirler ki, iman etmeleri bunu böyle yapmalarını gerektirir. Sözel olarak iman ettiklerini iddia ettikleri halde iman ettikleri hükümler doğrultusunda hareket etmeyenler, gönderilen rasullere de getirdikleri ilahi mesaja da ve Tevhidi esaslara da iman etmemişlerdir