Kategori: Videolar

Bu kategori videoları içermektedir

Eylül 1, 2023 0

Hz. Salih (as), Eşit Paylaşımı Sağlayan bir Nebi!

Yazar: Ramazan Yılmaz

Örgütlenmiş bir azınlık, örgütlenmemiş çoğunluğa daima hükmeder
Toplumlar üzerinde etkili olmanın yegâne yolu, örgütlü, İslâmî ıstılaha göre cemaat olmaktır. Bu, tarihi sürecin her döneminde geçerli olan bir kuraldır. Siyasi literatürde örgütlenmiş bir azınlık, örgütlenmemiş çoğunluğa hükmeder ifadesi her dönemde gerçekleşmiş, örgütlü hareket edenler, her dönemde başarılı olmuşlardır.
Yüce Allah (cc), Kur’an’da, Mü’minlerin birlikte olmaları üzerinde hassasiyetle durmuş, tefrika ve bölünmenin, iman edenleri dünya hayatında zayıf düşürerek zillet içerisinde bırakacağını bildirmiştir.
“Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin, çekişmeyin, çünkü cesaretinizi kaybedersiniz, gücünüz gider; sabredin, şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46)
Tefrikaya düşenler, günümüzde örnekleri görüldüğü üzere dünya hayatında, emperyalizm ve Siyonizm karşısında zillet içerisinde kalmışlar, Ahiret hayatında da içerisinde ebediyen kalmak üzere acıklı cehennem azabına sürükleneceklerdir.
“Ve topluca Allah’ın ipine sarılın, tefrikaya düşmeyin, Allah’ın üzerinizde olan nimetini düşünün; o zaman siz, birbirinize düşman idiniz, nihayet kalplerinizin arasını birleştirdi. Böylece O’nun nimetiyle kardeşler oldunuz ve siz, ateşten bir çukurun kenarında idiniz, sonra sizi ondan kurtardı. İşte Allah size ayetlerini açıklıyor, tâ ki Hidayete eresiniz.” (Al-i İmran, 103)
Tebe-i Tabiin’den sonra Kur’anî bu uyarılara sırt dönülmesi üzerine yüce Allah (cc), Kur’anî esaslara sırt dönen kimselere zillet gömleğini giydirmiştir. İşte bundan sonra kendilerini İslâm ümmetine nispet eden bu fitne grupları, Kur’anî esaslardan uzaklaşmış, birbirleriyle çatışarak parçalanmış, küfrün karşısında zillet içerisinde kalmışlardır.
Hz. Salih (as), birlikteliğe önem vermiştir
Hz. Salih (as), içerisinde yaşadığı toplumun durumunu çok iyi bildiğinden Tevhidi esaslara davetinin hemen başında, toplumda birlikteliği sağlamak için insanları kendisine itaat etmeye davet etmişti.
“Şüphesiz ben, sizin için güvenilir bir Rasul’üm; o halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin!” (Şuara, 143-144)
Hz. Salih (as), inkârcı zorbalardan korkmadan insanları yüce Allah’ı Bir’lemeye, O’na iman edip kulluk yapmaya davet etmişti.
Risalet önderleri, Tevhidi esaslara davetlerini her toplum içerisinde açık ve net bir şekilde ortaya koymuşlardı. Bu davetlere tepkiler ve tepki gösterenler farklılık gösterse de davetin ortaya konuluşunda hiçbir farklılık görülmemektedir. Bu nedenle yüce Allah (cc), Sünnetullah’ta hiçbir değişikliğin olmadığını bildirmektedir.
“Önceden geçen kimseler hakkındaki Allah’ın sünnetidir; Allah’ın sünnetinde değişiklik bulamazsın.” (Ahzab, 62)
Tüm Risalet önderleri, Hakk’ı açıkça ortaya koymuşlardı
Tevhidi esaslara karşı çıkan materyalist toplumlarda insanlar, bencil ve hasettirler. Bu nedenle değer yargılarını hep kendi çıkarlarına göre belirlerler. Bencil ve haset olan kimseler, çıkarlarına dokunan her şeyi reddeder, kabul etmezler. Bu materyalist toplumlar, her dönemde çıkarları bozulacak düşüncesi ile Tevhidi esaslara karşı çıkmış, Rab’lerine isyan etmişlerdir
Risalet önderleri ve onların izinde giden Tevhid erleri, içerisinde yaşadıkları toplumların, üzerine titreyip hassasiyet gösterdikleri konulardan hareketle Tevhidi esasları, o toplumların anlayabilecekleri bir üslup ile ortaya koymuşlardır
Hz. İbrahim (as)’ın, putlara karşı tavrı; Hz. Şuayb (as)’ın, tartı ve ölçüyü öncelemesi; Hz. Musa (as)’ın, Fir’avn’ın egemenliğini sarsması; Ashabı Kehf’in, “Göklerin ve yerin Rububiyetinin yalnızca yüce Allah’a ait olduğunu” haykırması; Hz. Muhammed (as)’ın, insanların eşit olduğunu söylemesi ve Hz. Salih (as)’ın, devesinin, insanların mal ve sularına ortak olduğunu bildirmesi, hep o toplumların üzerine titredikleri konulardır
Günümüzde Tevhidi esaslar, egemenliğin yalnızca yüce Allah’a ait olduğu, O’nun hükmüne kimsenin ortak olamayacağı, beşerî sistemlerin insanlara hüküm koyma haklarının bulunamayacağı, tağutun reddedilmesinin yüce Allah’a iman etmenin ilk temel şartı olduğu vurgulanarak açık ve net olarak ortaya konulmalıdır
Tağutu reddetmeyenlerin, onu Allah’tan başka ilah edindikleri, ilah kavramı açıklanarak anlatılmalıdır. İşte ancak bu durumda insanlar, Tevhidin ve şirkin ne olduğunu, gerçekten iman etmenin ancak Tevhidi esasların kabulü ve şirkin reddedilmesi ile mümkün olabileceğini anlayabilirler
Hz. Salih (as) ve Semud Kavmi
Tevhidi esasları tebliğ eden rasuller, davete en yakınlarından başlamışlardır. Risalet önderlerinin tümü, bu esastan hareketle davetlerini, ilk önce en yakınlarına duyurmuşlardır. Bu yakınlar, aile fertlerinden başlayarak akrabalar, içerisinde yaşanılan toplum ve devlettir
Hz. Muhammed (as), kendisine gelen ilahi mesajı ilk önce eşine, en yakın arkadaşına ve giderek kavmine söylerken, Hz. İbrahim (as), önce babasına Tevhidi esasları anlatmış, Hz. Musa (as), yüce Allah’ın emri ile mesajını önce yıllarca sarayında yaşadığı Fir’avn’e ulaştırırken diğer tüm rasuller, içerisinde yaşadıkları toplumları, Tevhidi esaslara davet etmişlerdir

Ağustos 27, 2023 0

Yağmur Damlacıkları

Yazar: Ramazan Yılmaz

Bir bahar akşamında balkonda otururken,
O enfes mis kokunu hissetmiştim yürekten,
Hoş bir görüntün vardı nazlı nazlı yağarken,
Görüntün çok güzeldi bayıldım seyrederken.
*
O güzel yağışına hayran hayran bakarken,
Durmadan yağıyordun gök gürleyip dururken,
Öyle muhteşemdin ki şarıl şarıl akarken,
Öyle coşkuluydun ki gökyüzünden yağarken.
*
Her damlan yeryüzüne rahmet ve berekettir,
İnsanlar senin için diyor bu bir rahmettir,
Her yağmur damlacığı Rabb’imden bir nimettir,
Sen olmadığın zaman hayat ancak zahmettir.
*
Bulutlar arasından süzülerek inersin,
Suya hasret toprağı sular sevindirirsin,
Toprak altında yatan tohuma can verirsin,
Her şey seninle güzel bu yüzden değerlisin.
*
Bazen de hiddetlenir oldukça çok kızarsın,
Şimşek çakar gök gürler çok şiddetli yağarsın,
İnsanlar üzerine adeta kin kusarsın,
Dereleri doldurur gürül gürül çağlarsın.
*
Her önüne geleni sürükler götürürsün,
Birçok masum hayvanı mahveder öldürürsün,
Her şeyi dümdüz eder âdeta süpürürsün,
Böyle kızgın halini bazen çok sürdürürsün.
*
Her şeye rağmen seni oldukça çok severim,
Yağdığın zamanlarda balkondan seyrederim,
Hafif yağdığın günler evden çıkar gezerim,
Hafif hafif ıslanır hoş bir zevk hissederim.
*
19 Ağustos 2022

Ağustos 26, 2023 0

KÂİNATTAKİ GÜZELLİK Tevhide Çağrı

Yazar: Ramazan Yılmaz

“Şayet (yer ve göğün) o ikisinde, Allah’tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de fesada uğrardı; arşın Rabb’i Allah, onların vasıflandırdıkları şeylerden yücedir.”
(Enbiya, 22)

*
Bir tarafta baharın rengarenk çiçekleri
Bir tarafta güneşin kıpkızıl benekleri
Nedir bu güzellikler, bütün bu canlılıklar
Uçuşuyor havada gökkuşağı renkleri
*
Şakırdıyor bülbüller en derin ormanlarda
Uçuşuyor kumrular en ıssız diyarlarda
Seyyah olmuş leylekler geziyor diyar diyar
Koşuşturur kuzular bağ bahçe ve kırlarda
*
Kışın gelir her taraf boyanır beyazlara
Kimi için karakış kapılır ayazlara
Kimisine sevincin kaynağı mutluluğun
Kimine ilham verir mısra olur sazlara
*
Bir düzenek içinde seyreder güneş ve ay
Gezegen yıldızları sayacaksan haydi say
Hiçbirinin biriyle ne kavga ne nizası
Hepsi sanki şuurlu sanırsın hepsi de hay
*
Gündüz olur her taraf pırıl pırıl parıldar
Gece olur gökyüzü ışıl ışıl ışıldar
Güneş bir kandil gibi gökyüzünde asılı
Yıldızların ve ayın gittiği bir yolu var
*
Sonbaharda sararır canlı birçok ağaçlar
Kışın gelir ölürler hep sararıp solanlar
Bahar gelir dirilir döner eski haline
Tesadüf mü sanırsın bütün bu yapılanlar
*
Hepsinin bir ölçüsü vardır hepsinde nizam
Oluşur mu başıboş bu muazzam intizam
Sahipsiz hangi olay böyle düzgün oluşmuş
Her şey ne kadar güzel her şey ne de muntazam
*
Sahibi var her şeyin hem de sahibi Bir Tek
İki olsaydı eğer gelir mi bugüne dek
Böyle huzur içinde muazzam bir şekilde
Devamını isteyen bilsin Rabb’ini bir tek
*
Âlemlerin sahibi olan yüce Allah’tır
Ancak İslâm nizamı O’nun dini ve Hak’tır
Bu nizamı en güzel açıklayan Kur’an’sa
Kitapların içinde en ideal Kitap’tır
*
Yüce Kur’an insana sunmuş güzel çareyi
En güzel örnek için göndermiş hak Nebi’yi
Hak Nebi’ye uyanlar bulmuşlar doğru yolu
O büyük önder Rasul incitmemiş kimseyi
*
Yüce Rabb’im hayata güzel bir düzen vermiş
Bu düzenin özünü sevgide birleştirmiş
Sevginin devamını arzu edenler için
Her şeyi açıklayan bir Kur’an inzal etmiş
*
İnsan hayat Kâinat bir bütünlük sağlamış
Kur’an’ın çağrısına isteyerek bağlamış
Kur’an’ın bu evrensel çağrısına koşanlar
Hem Vahdeti sağlamış hem Tevhide ulaşmış
*
OCAK-1993/Ankara

Ağustos 18, 2023 0

Hz. Hud (as)’ın Tevhidi Mücadelesi

Yazar: Ramazan Yılmaz

Kendilerini güçlü gören inkârcı zorbaların acı akıbetleri
Tarihi süreçte, inkâr, zulüm ve despotluklarında sınır tanımayan nice zorba inkârcı diktatörler var olagelmiştir. Bunlar, kendilerini yoktan var eden Rab’lerinin kendilerine verdiği nimetlerle, Rab’lerine şükredip O’na iman edecek yerde tam aksine hareket ederek azgınlıklarının en dip derekesine düşmüşlerdir.
Tarihi süreçte azgınlıklarında sınır tanımayan tüm zorba inkârcılar, azgınlıklarına orantılı bir helak ile dünyada hüsrana uğramışlar, azgınlıkları içerisinde yok olup gitmişlerdir. İşte bunlardan biri de Hz. Hud (as)’ın gönderildiği Ad Kavmi’dir.
Azgınlık ve kendini beğenmede haddi aşarak sınır tanımayan Ad Kavmi, kendilerine Rasul olarak gönderilen Hz. Hud (as)’ı ve getirdiği ilahi mesajı inkâr etmişler, kendilerini en güçlü olarak görmüşlerdir.
Ad Kavmi, hayatlarını düzene koymaları için yüce Allah’ın gönderdiği ilahi hükümleri reddetmiş, her şeyi yapmaya muktedir olduklarını zannederek yüce Allah’a kulluk yapmayı kabul etmemişlerdir.
Dünya hayatında, insanların yaşam kurallarını yalnızca onları yaratan yüce Allah (cc) belirler. İnsanlar, bu hükümler üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan, onlardan hiçbir sıkıntı duymadan, olduğu gibi kabul edip gereğini yapmakla mükelleftirler. İşte bu, yüce Allah’a şirk koşmadan iman etmektir.
Yüce Allah’ın, bütün sıfatlarını kabul etmek, yüce Allah’ı Bir’lemektir, Tevhid’dir. O sıfatlara uygun yaşamak yüce Allah’a kulluk ve teslimiyettir.
Tevhid, Ulûhiyetin yüce Allah’a ait olduğunun, insanlar tarafından kabul ve tasdik edilmesidir. Bunun dışındaki her değişiklik ve sapma, Ulûhiyetin başkalarına verilmesi, Tevhid’den sapılması, yüce Allah’tan başkasının ilah edinilmesi ve şirktir.
İnsanlar, Tevhidi esaslara iman edip hayatlarını bu esaslara göre düzenleyecek yerde bu esaslardan ayrılmışlar, başka hükümlere tâbi olmuşlar, şirk koşarak Rab’lerine isyan etmişlerdir.
İnsanın, yeryüzüne gönderilmesinden sonra başlayan Tevhidi mücadele, hiçbir dönemde durmamış, aksamamış, sürekli bir şekilde devam etmiştir. Risalet önderi rasuller, durup dinlenmeden, başka şeyleri öncelemeden, hayatları pahasına insanları şirk ve küfürden sakındırmaya çalışmışlardır. Gönderilen tüm rasuller ve Tevhid erleri insanlara Tevhidi gerçekleri anlatmışlar, onları şirkten sakındırmaya çalışmışlardır.
İnkârcılar, Tevhidi esasları bilinçli olarak reddetmişlerdir
Risalet önderleri, içerisinde yaşadıkları toplumları, tek İlah olan yüce Allah’ın Ulûhiyetini, Rububiyetini ve Melikliğini kabul etmeye davet etmişlerdir. Bu davete muhatap olanlar, “Allah’a kulluk edin, sizin O’dan başka İlahınız yoktur” hitabını işittiklerinde neye davet edildiklerini çok iyi biliyor, tavırlarını ona göre belirliyorlardı.
Oysa günümüz toplumu, Tevhidi esasları ve neye davet edildiklerini bilmeden, körü körüne reddediyor, kendi yanlarından uydurdukları beşerî sistemlere itaat ve kulluk yapıyorlar.
Günümüzde gelinen süreçte, Kur’anî kavramların anlamları, küfür ve şirk unsurları tarafından bulanıklaştırıldığı, anlamları değiştirildiği için yapılan Tevhidi çağrı, yüce Allah’tan başkalarını ilah edinen insanlar tarafından anlaşılmamakta, doğal olarak da bu Tevhidi çağrıya, istenildiği şekilde icabet edilmemektedir. Tevhidi esasların, insanlar tarafından anlaşılmamasının en önemli nedeni, Kur’anî kavramların, Samiri soylu bel’amlar tarafından değiştirilmesidir.
Müslümanların arasına karışmış küfür ve şirk temsilcileri Samiri soylu bel’amlar, Kur’ani kavramların anlamlarını bulanıklaştırarak Tevhidi gerçekleri gizlemişlerdir. Onlar, Kur’an’ın reddedilmesini, yüce Allah’a iman etmenin esası olarak bildirdiği tağutî sistem tarafından yerleştirildikleri şirk ve küfür yuvalarında, Tevhidi esasların anlaşılmaması için ellerinden geleni yapmakta, insanların, Rab’lerine gereği gibi iman etmelerine engel olmaktadırlar.
Tevhidi esasları gizleyen küfür ve şirk temsilcileri Samiri soylu bel’amlar, puta tapan, Allah’tan başka kanun koyan, insanları kendilerine kulluk ettiren, onlar üzerinde ilahlık taslayan küfür önderlerinin Müslüman olduklarını iddia etmişler, böylece toplumda gerçek Müslümanın kim olduğu ve nasıl Müslüman olunacağı hususu bulanıklaştırılmıştır. Durum böyle olunca da Tevhid erleri tarafından yapılan Tevhidi çağrı, insanlar üzerinde gereken etkiyi yapmamaktadır.
Küfür ve şirk temsilcileri, Kur’ani kavramların anlamlarını değiştirip Tevhidi esasların anlaşılmasını engelleyince toplum, batılı Hak, Hakk’ı batıl görmeye başlamış, bunun sonucunda kendilerine ulaştırılan ilahi mesajı anlamayarak reddetmişlerdir.
İlah, Rab, Ulûhiyet, Rububiyet ve Hâkimiyet kavramlarını bilmeyen günümüz insanı, kendilerine yapılan Tevhidi çağrıyı anlamamakta, bu nedenle de Allah’tan başkalarını ilah edinerek onlara kulluk yapmakta, kendilerini Tevhidi esaslara davet eden Müslümanları da tıpkı önceki putperest önderleri gibi sapıklıkla itham etmektedirler.

Ağustos 9, 2023 0

Fasıklar, fitne yayarlar, fitne çıkarırlar, insanları sıkıntıya sokmaya çalışırlar.

Yazar: Ramazan Yılmaz

“Ey iman eden kimseler, şayet bir fasık bir haberle size gelirse, artık (onu) açıklığa kavuşturun, (*6) bilmeden bir kavme vurursunuz da sonra yaptığınız şeye pişman olursunuz.” (Hucurat, 6)
“fitne, öldürmekten daha büyüktür. Gerçekten güç yetirseler, dininizden sizi döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmezler…” (Bakara, 217)
“…Fitne, öldürmekten daha şiddetlidir…”(Bakara, 191)

Ağustos 4, 2023 0

Hud Suresi (25-35. ayetler) Tevhid şirk, Hak batıl mücadelesinde Risalet önderleri en güzel örnekler

Yazar: Ramazan Yılmaz

Hz. Nuh (as)’ın Tevhidi Mücadelesi için ayrıca Nuh suresine bakılabilir
Bu bölümde (25-35. ayetlerde) Tevhidi mücadelenin ve Tevhidi esasları insanlara ulaştıran davetçilerin nasıl olmaları gerektiği rasullerin hayatlarından örnekler verilerek anlatılmaktadır.
Tevhidi mücadelenin nasıl olması gerektiği, bu mücadelede karşılaşılacak sorunlara karşı nasıl mücadele edileceği, Tevhidi mücadelenin ne kadar sürmesi gerektiği gibi çok önemli konular, her Rasul’ün mücadelesinden örnekler verilerek açıklanmış, iman edenlerin, bu en güzel örneklikleri almaları emredilmiştir.
“Gerçekten onların kıssalarında, akıl sahipleri için ibretler vardır; (bu), uydurulacak bir söz değildir velakin kendinden öncekilerin doğrulanması ve her şeyin ayrıntılı açıklaması ve bir Hidayet ve rahmettir iman eden topluluklar için.” (Yusuf, 111)
Tevhidi mücadelede her Rasul, kendi döneminin şartlarına uygun Tevhidi mücadeleyi ortaya koymuştur. Tevhidi mücadelede, tüm rasullerin mücadelelerinde değişmeyen tek esas, hepsinin, öncelikle Tevhidi esaslara insanları davet etmeleri, insanların, yüce Allah’ın Uluhiyet, Rububiyet ve Hükümranlığına iman etmelerine davet edilmeleridir. Bu temel esas, tüm rasullerin davetlerinin olmazsa olmaz şartı olmuştur.
“Nuh’a, onunla tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya onunla tavsiye ettiğimiz şeyleri, dinde sizin için şeriat yaptı. Muhakkak dini ikame edin ve onda ayrılığa düşmeyin; kendisine onları davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi, Allah, dileyen kimseyi ona seçer ve kim yönelirse ona Hidayet eder.” (Şura, 13)
Tevhidi esaslara insanları davet eden Mü’minler, rasullerin bu Tevhidi mücadelelerini esas almalı, hiçbir şekilde ve şartta bundan şaşmamalıdır. Aksi halde Hidayetten sapıp dalalete düşecek, sapıklık içerisinde, içinde ebedi kalmak üzere cehenneme girecektir.
“Ve kim, Hidayet kendisine açıklanır da sonradan Rasul’e muhalefet eder ve Mü’minlerin yolundan başkasına tâbi olursa, döndüğü yola onu yöneltiriz ve cehenneme atarız; ne kötü bir sonuçtur!” (Nisa, 115)
Yüce Allah’ın, apaçık bir şekilde bildirdiği Tevhidi esaslara davet metodunu, hiçbir Mü’min erkek ve kadın, kendi arzularına göre değiştiremez, üzerinde tasarrufta bulunamaz, aksi halde apaçık bir sapıklıkla dalalete düşer.
“Mü’min erkek ve Mü’min kadın için mümkün değildir ki Allah ve Rasulü, bir işe hüküm verdiğinde onlar, o işi kendilerine göre seçmiş olsunlar, kim Allah’a ve Rasulü’ne isyan ederse artık gerçekten apaçık bir sapıklıkla dalalete düşmüştür.” (Ahzab, 36)
Tevhidi mücadele, uzun soluklu bir mücadeledir.
Tevhidi mücadele, uzun soluklu, zorluklarla dolu bir mücadele olduğu Hz. Nuh (as)’ın örnekliğinde apaçık bir şekilde görülmektedir.
” Andolsun Nuh’u kavmine gönderdik, böylece onların içinde elli yıl müstesna, bin sene kaldı, nihayet onları, zulmederlerken tufan yakaladı.” (Ankebut, 14)
Tevhidi mücadelenin, uzun soluklu bir mücadele olduğu, bunun insana ölüm gelinceye kadar devam etmesi gerektiği yüce Allah (cc) tarafında bildirilmiştir.
“Ve sana yakin gelinceye kadar Rabb’ine kulluk et!” (Hicr, 99)
Yüce Allah (cc), Tevhidi esasların uzun soluklu bir mücadele olduğu konusunda Hz. Nuh (as)’ı örnek vermiştir.
Tevhidi mücadelede temel esas, daveti ortaya koyan davetçilerin, kendilerini gizlemeden hareket etmeleri, Tevhidi esasları açık ve net olarak anlatmalarıdır.
25- Andolsun Nuh’u, kavmine gönderdik ‘Şüphesiz ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım.’
Tevhidi esasları insanlara ulaştıran davetçi, kim olduğunu, ne istediğini, hiçbir kapalılığa meydan vermeden anlatmalıdır. Davetçi, tüm Risalet önderlerinin ortak ve ilk çağrısı olan Tevhidi esasları anlattıktan sonra insan için hayatın ilk ve temel şartının, yüce Allah’a kulluk olduğunu insanlara anlatmalı, onları Rab’lerine kulluk etmeye davet etmelidir.
26- Gerçekten Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, doğrusu ben, sizin üzerinize acıklı günün azabından korkuyorum.
Yüce Allah’a kulluk, insanın yaratılmasının temel esasıdır. İnsanlara bu gerçek net olarak anlatılmalı, insanın, hayatını bu esasa göre düzenlemesi gerektiği, bu esasa aykırı her türlü söz ve fiillerin insana açıklı bir azap getireceği açıklanmalıdır.
Tevhidi esasların en büyük düşmanları, toplumun ileri gelen inkârcılarıdır
Tevhidi esaslara ve yüce Allah’a kulluğa çağrı, insanlar ve özellikle de inkârı yol edinmiş inkârcılar tarafından hoş karşılanmayacak, kendilerini toplumun üzerinde gören materyalistler tarafından reddedilecektir.
27- Nihayet kavminden ileri gelen inkârcı kimseler dedi ki: ‘Seni, bizim gibi bir insandan başka görmüyoruz ve kendileri bedevi görüşlü olan bizim rezil kimseler dışında sana tâbi olanı da görmüyoruz; sizin, bizim üzerimizde bir faziletinizi de görmüyoruz, aksine zannediyoruz ki siz yalancılarsınız.’
Maddeyi ilahlaştırmış, dünya hayatını gaye edinmiş, toplum üzerinde zulme dayalı bir üstünlük kurmuş materyalist inkârcılar, her dönem inkârcı materyalistleri gibi Tevhidi esaslara davet edenleri hor görecek, onların davetlerini reddedeceklerdir.

Temmuz 22, 2023 0

Hud Suresi, (12-24 Ayetler) Tevhidi esaslara davette temel ölçü, rasullerin örnek davet metotlarıdır

Yazar: Ramazan Yılmaz

Tevhidi esaslara davetin nasıl yapılacağını yüce Allah (cc), Kur’an’da çok açık şekilde bildirmiş bu konuda rasullerin örnekliklerini vermiştir. Tevhidi esaslara daveti üstlenen Mü’minler, rasullerin örnek mücadelelerini esas alarak davet görevlerini yapmalıdırlar. Bu, yüce Allah’ın hükmü ve O’na gerçekten iman etmenin gereğidir
“Rasullerin haberlerinden sana her şeyi anlatıyoruz; onda, senin kalbini sağlamlaştıracak şeyler vardır. Sana, bunun içerisinde Hak, nasihat ve Mü’minler için öğüt/zikir geldi” (Hud, 120)
“Gerçekten onların kıssalarında, akıl sahipleri için ibretler vardır; (bu), uydurulacak bir söz değildir velakin kendinden öncekilerin doğrulanması ve her şeyin ayrıntılı açıklaması ve bir Hidayet ve rahmettir iman eden topluluklar için” (Yusuf, 111)
“Gerçekten sizin için İbrahim’de ve onun beraberindeki kimselerde güzel bir örnek vardır; o zaman kavimlerine dediler ki: ‘Şüphesiz biz, sizden ve Allah’tan başka itaat ettiğiniz şeylerden uzağız, sizi tanımıyoruz. O Bir olan Allah’a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret ortaya çıkmıştır…” (Mümtehine, 4)
“Andolsun sizin için Allah’ın Rasulü’nde, Allah’ı ve Ahiret gününü uman ve Allah’ı çok hatırlayan kimseler için güzel bir örnek vardır” (Ahzab, 21)
Bu hükümler, Mü’minlerin davette uyacakları esasları Tevhidi daveti nasıl ortaya koyacaklarını apaçık bildirmekte, aksi halde Allah ve Rasulü’ne karşı gelmiş, apaçık bir sapıklıkla dalalete düşenler olacaklardır
“Mü’min erkek ve Mü’min kadın için mümkün değildir ki Allah ve Rasulü, bir işe hüküm verdiğinde onlar, o işi kendilerine göre seçmiş olsunlar, kim Allah’a ve Rasulü’ne isyan ederse artık gerçekten apaçık bir sapıklıkla dalalete düşmüştür” (Ahzab, 36)
Yüce Allah’ın Uluhiyet, Rububiyet ve Melikliğine insanları davet eden Mü’minler, Kur’an’da bildirilen Rasul örnekliklerine göre hareket etmelidirler. Mü’minler, hiçbir gerekçe ile kendilerine bildirilen ilahi hükümlere aykırı hareket edemezler. Aksi halde bu kimseler, Rasul’e karşı gelmiş, Mü’minlerin yolundan saparak dalalete düşmüş, kendi elleriyle cehennemi hak etmiş olacaklardır
“Ve kim, Hidayet kendisine açıklanır da sonradan Rasul’e muhalefet eder ve Mü’minlerin yolundan başkasına tâbi olursa, döndüğü yola onu yöneltiriz ve cehenneme atarız; ne kötü bir sonuçtur!” (Nisa, 115)
Günümüzde Kur’an ve rasullerin en güzel örnekliklerine aykırı hareket edip yüce Allah’ın, reddedilmesini Zat’ına iman etmenin esası olarak bildirdiği tağutî sistemin kurallarına göre -İslâm’a hizmet etmek iddiasıyla- vakıf ve dernek kuranlar, ayetlerde bildirildiği üzere apaçık bir şekilde dalalete düşmüş, cehennemi hak etmişlerdir
Tevhidi esaslara davette, korkuya, üzüntü ve yılgınlığa yer yoktur
Tevhidi esaslara davette, korkuya, üzüntüye, yılgınlığa yer yoktur! Mü’minler, gece gündüz demeden, hiçbir korku ve endişe duymadan rasullerin örnekliklerini esas alarak Tevhidi esaslara daveti insanlara ulaştırmakla mükelleftirler
Tevhidi esaslara icabet ederek Rab’lerine iman edip etmemeleri, daveti duyanların sorumluluklarıdır. Mü’minlerin yapmaları gereken şey vahyi esasları, yüce Allah’ın örnekliklerini verdiği rasuller gibi anlatıp sonucu insanların kendi iradelerine bırakmalarıdır
Tevhidi esaslara davet, elbette kolay bir görev değildir, tarihi süreçte Tevhidi esasları insanlara duyuran rasuller ve onların izlerini takip eden Tevhid erleri Mü’minler, bu uğurda birçok sıkıntı ve zorlukla karşılaşmışlar birçokları da şehit edilmişlerdir.
12- Şimdi herhalde sen, sana vahyedilen şeyin bir kısmını terk edeceksin ve göğsün onunla (söyledikleriyle) daralıyor. ‘Onun üzerine bir hazine indirilseydi yahut onun beraberinde bir melek gelseydi ya’ dediler diye! Şüphesiz sen, ancak bir uyarıcısın, Allah her şeye vekildir
İnsanların, Tevhidi esaslara davet eden Mü’minlere karşı sözel ve fiili saldırıları, Mü’minleri hiçbir şekilde umutsuzluğa, üzüntüye sevk etmemeli, Tevhidi esasları net olarak ortaya koymaktan alıkoymamalıdır
13- Yoksa ‘Onu uydurdu,’ mu diyorlar. De ki: ‘O halde getirin onun benzeri uydurulmuş on sure ve çağırın Allah’ın dışında gücünüzün yettiği kimseleri, şayet doğrulardan iseniz!’
14- Buna rağmen size cevap veremezlerse öyleyse bilin ki gerçekten Allah, ilmiyle indirmiştir ve şüphesiz O’ndan başka ilah yoktur; artık Müslüman mısınız!
Davete muhatap olanların, iman edip etmemeleri, daveti yapanlara karşı sözel ve fiili saldırıları Mü’minleri yılgınlığa, üzüntüye sevk etmemeli, onlara daveti terk ettirmemelidir. Çünkü hangi gerekçe ile yapılırsa yapılsın davetin terk edilmesi, onlara çok ağır bir sorumluluk getirir. Yüce Allah (cc), bu konuda Hz. Yunus (as)’ı örnek vererek Mü’minleri uyarmaktadır
“Ve Zünnun (balık sahibi Yunus), kızarak gitmişti, ancak zannetti ki, gerçekten ona güç yetiremeyeceğiz, nihayet karanlıklar içinde: ‘Senden başka ilah yoktur, Senin şanın yücedir, şüphesiz ben zalimlerden oldum!’ diye nida etti. Bunun üzerine ona cevap verdik ve onu sıkıntıdan kurtardık, işte Biz, Mü’minleri böyle kurtarırız” (Enbiya, 87-88)

Temmuz 8, 2023 0

Hud Suresi, (1-11. Ayetler)

Yazar: Ramazan Yılmaz

Yaratılışın temel gayesi yüce Allah’a kulluktur, bu kulluğun esasları da ancak Kur’an’dadır
Yüce Allah’a kulluğun esası, Uluhiyet, Rububiyet ve Hükümranlığın yalnızca O’na ait olduğuna iman edilmesi, sosyal hayatta tüm söz ve davranışların yüce Allah’ın gönderdiği Kur’anî esaslara göre düzenlemesidir.
Yüce Allah (cc), insanları yeryüzüne gönderirken onların oradaki her söz ve davranışlarının nasıl olması gerektiği ile ilgili esaslarını da bildirmiştir. Bu surede, surenin hemen girişinde insanların yüce Allah’a kulluk etmeleri bildirilirken üçüncü ayette bu kulluğun, öncelikle yüce Allah’ın Rububiyetine iman edilmesi gerektiğini açıklanmıştır.
Yüce Allah’ın Rububiyet sıfatı, kullarına, lütfundan ihsan ederek yeryüzünde onları en güzel nimetlerle rızıklandırmasıdır. Bu nedenle kulların, her hal ve durumlarında Rab’lerine yönelmeleri, kendilerine gönderilen apaçık Kitab’a uygun hareket etmeleri gerekir.
Yüce Allah (cc), son Rasulü Hz. Muhammed (as) ile kullarına apaçık Kur’an’ı, ayetlerini sağlamlaştırıp ayrıntılı bir şekilde açıklayarak göndermiştir
1- Elif. Lâm. Ra. (Bu) Kitab’ın, ayetleri sağlamlaştırılmış sonra Hâkim ve Haberdar olan tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Kur’an, insanların yeryüzünde nasıl hareket edecekleri ile ilgili hükümlerini bildirmiş, onların, Rab’lerine karşı nasıl kulluk yapacakları ile ilgili esasları düzenlemiş, onların, tüm söz ve hareketlerinin nasıl olması gerektiğini apaçık bir şekilde belirlemiş, buna uygun hareket etmelerini istemiştir.
“Hâkim ve Haberdar olan tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.” Yüce Allah (cc), her şeye Hâkim ve her şeyden Haberdar olduğunu da bildirerek kullarını, ona göre hareket etmeleri konusunda uyarmıştır.
İnsanlar, Rab’lerine karşı kulluk görevlerini yerine getirirlerken her şeye Hâkim ve her şeyden Haberdar olan Rab’lerinin kendilerini her an gördüğünü, her söz ve hareketlerinden Haberdar olduğunu bilerek hareket etmelidirler.
Kur’an, insanların tüm söz ve davranışlarının bildirilen hükümlere uygun, yüce Allah’a itaat ve kulluk esasına göre yapılmasını bildirmiştir.
2- ‘Allah’tan başkasına kulluk etmeyin; doğrusu ben, sizin için O’ndan bir uyarıcı ve müjdeciyim.’
Kulluk, yalnızca yüce Allah’a yapılır, bu nedenle insanlar, hayatlarını başkalarının isteklerine ve koydukları kurallara göre düzenleyerek onlara itaat ve kulluk yapmaya kalkışmamalıdırlar. Çünkü kendilerini rızıklandıran yalnızca onları yaratan yüce Allah’tır.
Yüce Allah’ın Rububiyetine gerçekten iman edenler, kendilerini rızıklandıranın Rab’leri yüce Allah (cc) olduğunu bilir, her hareketlerini buna göre düzenlerler.
“O ki, beni yarattı, sonra bana Hidayet verdi ve O ki, bana yediren ve içirendir. Hastalandığım zaman işte O, bana şifa verir.” (Şuara, 78-80)
Yüce Allah’ın, Kâinatta ve yeryüzünde kulları için yaratıp kendilerine karşılıksız verdiği tüm nimetlerden istifade ettikleri halde Rab’lerine iman ve itaat etmeyip insanları rızık verici görüp kulluğu onlara hasredenler, yüce Allah’a nankörlük ettiklerinden apaçık bir dalalet içerisindedirler.
“De ki: ‘Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kim? De ki: ‘Allah ve şüphesiz biz yahut siz Hidayet üzerinde yahut apaçık dalalet içerisindedir.” (Sebe, 24)
Yüce Allah’ın nimetlerine nankörlük yapanlar, Allah’tan başka ilahlar edinmişlerdir.
Yüce Allah’ın verdiği nimetlere şükretmeyip nankörlük edenler, asıl itibarı ile yüce Allah’tan başka ilahlar edinmiş, Rab’lerine şirk koşmuş kimselerdir.
“Ey insanlar, üzerinizdeki Allah’ın nimetini hatırlayın; gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah’tan başka bir yaratıcı mı var! O’ndan başka ilah yoktur, öyleyse nasıl iftira ediyorsunuz!” (Fatır, 3)
Rasuller, nankörlük yapıp Rab’lerine şükretmeyen, yüce Allah’a kulluğu vahye uygun yapmayanları, dini başkalarına hasrederek Allah’tan başkalarını ilah edinenleri, yanlarından uydurdukları kimi ibadet şekilleri ile Rab’lerine kulluk yapmaya çalışanları cehennemle uyarmışlar, Rab’lerine kulluğu, vahyin belirlediği esaslara uygun yapanları cennetle müjdelemişlerdir.
Hâkim ve Haberdar olan yüce Allah (cc), yarattığı kullarının her hallerini bilir ve O, kullarının beşer oluşları nedeniyle hata yapabileceklerini bildiği için onlara tevbe etme fırsatı vermiş, tevbe etmeleri halinde onları bağışlayacağını müjdelemiştir.
“O kimseler, bir fuhşiyat yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlarlar, günahları için hemen istiğfar ederler ve Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir ve onlar, yaptıkları şeylerde bilerek ısrar etmezler.” (Al-i İmran, 135)
Yüce Allah (cc), hatalarında ısrar etmeyip Kendisine yönelerek tevbe edenleri bağışlayacağını vadetmiş, onları, belirtilmiş bir süre, lütfundan rızıklandıracağını bildirmiştir.
3- ‘Ve muhakkak Rabb’inizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin ki, belirtilmiş bir zamana kadar güzel nimetlerden sizi faydalandırsın ve O, fazlından her lütuf sahibine böylece ona lütfetsin. Şayet yüzçevirirseniz artık şüphesiz ben, büyük bir günün azabından dolayı sizin için korkarım.’

Haziran 24, 2023 0

İSLÂM’DA SOSYAL HAYAT

Yazar: Ramazan Yılmaz

Kur’an, Sosyal hayatın her safhasını en güzel biçimde düzenlemektedir
İslâm dini, yüce Allah (cc) tarafından, insanların dünya hayatında uyacakları esasları belirten kurallar bütünüdür. Bu kurallar, Kur’an’da apaçık bir şekilde beyan edilmiştir. İslâm, insan hayatının her alanına müdahale edecek, insan ilişkilerinin tümüne cevap verecek yeterlilikte mükemmel ve muazzam bir dindir.
İslâm, insanın dünya işlerini düzenlediği, insan ilişkilerinin her safhasına düzen vererek sosyal hayata yön verdiği gibi, insanın ruhsal hayatını da düzenleyerek huzur ve mutluluk içinde bir yaşam sürmesine yardım eder, onun psikolojik yönden gelişmesini sağlar. Bu nedenle İslâm, beşerî hiçbir sistemle kıyaslanamayacak yeterlilikte ve mükemmelliktedir.
Beşerî sistemlerdeki yetersizlik, zamana uymama, insan ilişkilerine, yaşanılan zamana, toplumların değişken istek ve taleplerine yeterince cevap vermeme gibi eksikliklerin hiçbiri İslâm’da bulunmamaktadır. Bu nedenle İslâm, diğer sistemlerde bulunmayan evrensel ve çağlarüstü bir özelliğe sahiptir.
İslâm dini, hayatın her alanına müdahale eder, her konuda çözümler sunar. İslâm, inanç esaslarını içerdiği gibi, dünyevi ilişkiler ve işlerle ilgili hususlarda da çözümler sunarak bir hukuk sisteminde var olan tüm konuları çözüme kavuşturur.
İslâm, siyaset, ticaret, iktisadi, cezaî, miras ve aile hukuku ile sosyal hayatın tüm kurallarını beşerî sistemlerle kıyası mümkün olmayan şekilde düzenleyerek hükümler koyar, çözümler sunar, diğer sistemlerde var olmayan bir adalet anlayışı içinde insan ilişkilerini düzenler.
Dünya hayatındaki tüm ilişkiler, eylemler ve düzenlemeler insan eliyle yapılmaktadır. Bu nedenle İslâm, öncelikle insanı ele alarak onu en mükemmel şekilde yetiştirir. Çünkü insanların dürüst olmadıkları, birbirlerine saygı duymadıkları, birbirlerini kandırdıkları bir dünyada sağlıklı ilişkilerden, huzur, güven, barış ve adaletten söz etmek mümkün değildir. Günümüzde var olan savaşların, sömürülerin, zulüm ve baskıların, şiddet ve terörün temelinde insanlara yön veren beşerî sistem ve ideolojilerin, insanı mükemmel şekilde yetiştirememesinde yatmaktadır.
İslâm dini, insanın kendi nefsine, diğer nefislere ve Rabb’ine karşı olan görev ve sorumluluğunu bildirir, insanın diğer nefislerle ve Rabb’i ile olan ilişkilerini en ince detayına kadar düzenler. İşte tüm bu nedenlerle İslâm, inanç sistemi olmasının yanında aynı zamanda siyasi bir sistem ve hukuk düzenidir. İslâm dışında hiçbir sistem, insanın maddi ve manevi sorunlarına çözüm getirmez, insanın her konudaki sorunlarına hükümler vazetmez. Bu husus, yalnızca İslâm’a özgü bir özelliktir.
İslâm dini, insanın düşünce yapısını geliştirir, davranışlarını düzene sokar. Düşünce planında mükemmel olmayan insanın hareket noktasında örnek davranışlar ortaya koyması mümkün değildir. Bu nedenle İslâm, öncelikle insanın düşünce yapısını geliştirip şekillendirir, daha sonra bu şekillenen düşünce doğrultusunda insanın bireysel ve aile içindeki davranışlarının, toplum içindeki hareketlerinin nasıl olacağını belirler.
TOPLUMSAL ve SOSYAL HAYATTA BİREY
İnsan, yaratılış fıtratı, bir anne ve babadan oluşu ve zorunlu ihtiyaçları gereği, sosyal ve toplumsal bir varlıktır. Bu nedenle dünya hayatına gelişinden itibaren doğal olarak toplumun diğer fertleriyle ilişkide bulunacak, toplumdaki diğer fertlerin ürettiklerinden ihtiyaçlarını karşılayacak ve topluma, kendisinde var olan şeylerin bir kısmını verecektir.
Toplumsal ilişkilerde, ilişkinin boyutuna ve çeşidine göre doğal olarak kimi kurallar ortaya çıkacaktır. Bu kurallar, insanlar arasında var olan ilişkilerin nasıl ve ne şekilde olacağını ortaya koyar, yapılması gereken hususları ve sakınılacak durumları belirtir. Ortaya konulan kurallar, sosyal hayatı paylaşan insanların inançlarına, değer yargılarına, ahlak ilkelerine, kişilik ve onurlarına hiçbir şekilde aykırı olmayacak, hatta bunları daha çok geliştirmeye yardımcı olacaktır.
Toplumu oluşturan insanların inançlarına, değer yargılarına ve ahlak ilkelerine aykırı olan kurallar ve böyle kuralları sistemleştiren yönetimler, dikta, zorba ve baskıcı kurallar ve yönetimlerdir.
İnsan ilişkileri, insanların ihtiyaçlarına, beklentilerine, kabiliyetlerine, fiziksel ve düşünsel becerilerine göre çeşit çeşittir. Bu ilişkiler, toplumda çeşitli isimler altında sınıflandırılır. Bunlar; aile, sosyal çevre, ticari, iktisadi, işveren-işçi ilişkisi, dini ve siyasi olmak üzere çeşitli isimler alır.
İslâm dini, insanlar arasındaki tüm bu ilişkilere çözüm getirmiş ve bu ilişkileri en güzel şekilde düzenlemiştir ve hiçbir sistemin yapamayacağı biçimde muazzam bir şekilde düzenlemiştir.
SOSYAL İLİŞKİLER: (NEZAKET KURALLARI)
İslâm dini, sosyal hayatı en temel kurallardan itibaren düzenlemeye başlar, adım adım insanın tüm ilişkilerine yön verir. Çünkü birey, toplumun temel taşı, en önemli öğesidir. Bireyin, tutum ve davranışlarında ölçülü, saygılı, tutarlı ve dürüst olması, o toplumun ideal bir toplum olmasını sağlar.

Haziran 23, 2023 0

Yalancı Müfterilere Kur’an’dan Cevaplar

Yazar: Ramazan Yılmaz

Şehvet düşkünü yalancıların, kuruntularından uydurdukları yalanlarla cennetlerde hurilerin, göğüsleri tomurcuklanmış bakire kızların olduğunu iddia eden yalancı müfterileri Kur’an apaçık bir şekilde yalanlıyor.
Kur’an’da, bu tür sapık müfteri yalancıların iddia ettikleri gibi Huri ve göğüsleri tomurcuklanmış, erkekleri şehevi arzularını tatmin etmek için bekleyen herhaangi bir kadın ya da huri bulunmamaktadır. işte Kur’an’ın bu konudaki hükümleri.