Hüsranda olan insanlığın kurtuluş reçetesi Kur’an’a tam teslimiyettir
Yüce Allah (cc) kâinatı, hayatı ve insanı belli bir düzen içerisinde yaratmış, uyacakları kuralları onlara bildirmiştir. Bu kurallara uygun hareket edildiği sürece insanlar, hüsrana uğramaktan kurtulacak, huzurlu ve mutlu bir hayat sürecek, kâinatta düzen sağlanacaktır.
Kâinattaki tüm yaratılan varlıklar, kendilerine öngörülen kurallara göre hareket edip belli bir düzen içerisinde hayatlarını idame ettirirlerken yalnızca insanlar, kendilerine indirilen kurallara aykırı hareket etmişler, bu kuralları hemen her dönemde değiştirmişler ya da onlara uygun hareket etmeyerek azgınlaşmışlar, şirk ve küfür içerisine girmişlerdir.
“İyi bilin ki şüphesiz insan, tuğyan eder, kendini müstağni gördüğünde.” (Alak, 6-7)
“İnsanı nutfeden yarattı, fakat o zaman o, apaçık bir hasım kesildi.” (Nahl, 4)
İlk insandan günümüze kadar hemen her dönemde insanlar, kendilerine bildirilen ilahi kuralları görmezden gelerek onlara aykırı hareket etmiş, hevalarına uyarak bu kuralları değiştirerek azgınlaşmış, Rab’lerine isyan etmişlerdir. Bu nedenlerle insanlar, her dönemde yaptıkları isyan ve nankörlük neticesinde Rab’lerinden kendilerine gönderilen belalarla dünya hayatında hüsrana uğramışlar, ahirette de çok acıklı bir azap göreceklerdir.
Kullarının dünya ve ahirette hüsrana uğramalarını ve zelil düşmelerini istemeyen yüce Allah (cc), onlara her dönemde rasullerini göndermiş, onlarla beraber içinde Tevhidi esasların bulunduğu ilahi kurallarını bildirmiştir.
Surenin Tefsiri
Asır-insan ilişkisi
Sure, asır üzerine yeminle başlamaktadır; burada üzerine yemin edilen asrın ne olduğu hemen ikinci ayette insanın belirtilmesi ile açığa kavuşmaktadır. Ancak ne yazık ki bazı kimselerce asır üzerinde değişik açıklama ve yorumlar yapılmış, böylece apaçık olan Kur'an’ın, anlaşılmaz hale getirilmesine çalışılmıştır.
1-2- Andolsun asra, muhakkak ki insan gerçekten hüsrandadır.
Asrın değişik şekillerde açıklanması, Hakk’ın her asırda ortaya konulması gerçeğini gölgelemektedir. Asır-insan ilişkisi anlaşıldığında doğal olarak insan, bulunduğu asırda hüsrandan kurtulmak için ne yapılması gerektiğini araştıracak İslâm’ın doğruyu gösteren kurallarına tabi olacaktır.
Hangi amaçlarla yapıldığı bilinmeyen -niyet ve amaçlarını en iyi yüce Allah (cc) bilir- asır hakkındaki değişik yorumlar şöyledir. “Yemin olsun zamana, çağa, gündüzün iki ucuna, sabah namazına, ikindi vaktine, Asr-ı Saadet’e!” Bu açıklamalar, Kur'an’ın evrenselliğini bulandırmakta, insanların, gereği gibi sorumluluklarını düşünmelerinin önünü tıkamaktadır.
Kur'an, her konuda olduğu gibi asrın da ne olduğu konusunu da apaçık olarak ortaya koymuş, ikinci ve üçüncü ayetlerde belirtilen hususlarla bağlantısını sağlayarak açıklamıştır.
“Andolsun asra” bu asır, insanların yaşadıkları her zaman dilimi, her çağdır! İnsanların yaşadıkları asra yemin edilerek dikkatler çekilmekte, hemen arkasından “muhakkak ki insan hüsrandadır” denilerek onları, duyarlılıklarının zirvesine çıkarmaktadır.
Hüsrandan kurtuluşun reçetesi, iman edip salih amel işlemek, Hakk’ı ve sabrı tavsiye etmektir
Asr suresinde, Kur'an’da genel olarak verilen müjdeleyici ve uyarıcı ifadeleri yer değiştirmiş, uyarı başa alınarak uyarı ve müjde şeklinde verilmiştir. Bu durum, davet açısından oldukça önemli bir yöntemdir. Çünkü bu yöntemle insanın, önce düşünce ve duyuları mükemmel bir şekilde uyarıldıktan sonra kurtuluşun yolu gösterilmektedir.
3- İman edip salih amel işleyen kimseler, Hakk’ı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler müstesna.
Her çağın insanını ziyandan, hüsrandan kurtaran, insanlık tarihi boyunca insanı yücelten, onu şirk ve küfür karanlıklarından İslâm’ın aydınlığına çıkaran, ona Rabb’inin rızasını kazandıran, kurtuluş yolunu gösteren kılavuz; Hakk’ın ve sabrın tavsiye edilmesidir!
“İman edip salih amel işlemek, Hakk’ı ve sabrı tavsiye etmek” bu bir bütündür, tıpkı reçeteye yazılan birkaç ilacın beraber kullanılması gibidir. Nasıl ki reçeteye yazılan ilaçlar beraber alındığında insana şifa verecek, onu sağlığına kavuşturacaksa aynı şekilde iman, salih amel, Hakk’ı ve sabrı tavsiye etme de bir bütündür. Kurtuluş yolunu gösteren bu reçetede yazılanların biri alınıp diğeri bırakıldığında insan, dünya ve ahirette hüsrana uğrayacaktır.
“Sonra iman eden kimselerden olup sabrı tavsiye etmek ve merhameti tavsiye etmektir.” (Beled, 17)
Sabır kalkanını kuşanmayanlar, Hakk’ı tavsiye edemezler
İyiliği emredip kötülükten sakındırmanın cemaatle yapılması farzdır
Tevhidi ilkelere iman edip salih amel işleyip Rab’lerinin bildirdiği esaslara uygun hareket ederek Hakk’ı tavsiye eden, bu uğurda başlarına gelen sıkıntı ve eziyetlere karşı sabredenler, Asr suresinde belirtilen hüsrana uğramayan, kurtuluşa eren kimselerdir.
Ne mutlu “İman edip salih amel işleyen, Hakk’ı ve Sabrı tavsiye ederek hüsrandan kurtulanlara.”
Selam olsun, vahyi bilinci kuşanarak cemaatleşenlere, velayet ve sırdaşlık hukukunu oluşturanlara.
Yüce Allah (cc) kâinatı, hayatı ve insanı belli bir düzen içerisinde yaratmış, uyacakları kuralları onlara bildirmiştir. Bu kurallara uygun hareket edildiği sürece insanlar, hüsrana uğramaktan kurtulacak, huzurlu ve mutlu bir hayat sürecek, kâinatta düzen sağlanacaktır.
Kâinattaki tüm yaratılan varlıklar, kendilerine öngörülen kurallara göre hareket edip belli bir düzen içerisinde hayatlarını idame ettirirlerken yalnızca insanlar, kendilerine indirilen kurallara aykırı hareket etmişler, bu kuralları hemen her dönemde değiştirmişler ya da onlara uygun hareket etmeyerek azgınlaşmışlar, şirk ve küfür içerisine girmişlerdir.
“İyi bilin ki şüphesiz insan, tuğyan eder, kendini müstağni gördüğünde.” (Alak, 6-7)
“İnsanı nutfeden yarattı, fakat o zaman o, apaçık bir hasım kesildi.” (Nahl, 4)
İlk insandan günümüze kadar hemen her dönemde insanlar, kendilerine bildirilen ilahi kuralları görmezden gelerek onlara aykırı hareket etmiş, hevalarına uyarak bu kuralları değiştirerek azgınlaşmış, Rab’lerine isyan etmişlerdir. Bu nedenlerle insanlar, her dönemde yaptıkları isyan ve nankörlük neticesinde Rab’lerinden kendilerine gönderilen belalarla dünya hayatında hüsrana uğramışlar, ahirette de çok acıklı bir azap göreceklerdir.
Kullarının dünya ve ahirette hüsrana uğramalarını ve zelil düşmelerini istemeyen yüce Allah (cc), onlara her dönemde rasullerini göndermiş, onlarla beraber içinde Tevhidi esasların bulunduğu ilahi kurallarını bildirmiştir.
Surenin Tefsiri
Asır-insan ilişkisi
Sure, asır üzerine yeminle başlamaktadır; burada üzerine yemin edilen asrın ne olduğu hemen ikinci ayette insanın belirtilmesi ile açığa kavuşmaktadır. Ancak ne yazık ki bazı kimselerce asır üzerinde değişik açıklama ve yorumlar yapılmış, böylece apaçık olan Kur'an’ın, anlaşılmaz hale getirilmesine çalışılmıştır.
1-2- Andolsun asra, muhakkak ki insan gerçekten hüsrandadır.
Asrın değişik şekillerde açıklanması, Hakk’ın her asırda ortaya konulması gerçeğini gölgelemektedir. Asır-insan ilişkisi anlaşıldığında doğal olarak insan, bulunduğu asırda hüsrandan kurtulmak için ne yapılması gerektiğini araştıracak İslâm’ın doğruyu gösteren kurallarına tabi olacaktır.
Hangi amaçlarla yapıldığı bilinmeyen -niyet ve amaçlarını en iyi yüce Allah (cc) bilir- asır hakkındaki değişik yorumlar şöyledir. “Yemin olsun zamana, çağa, gündüzün iki ucuna, sabah namazına, ikindi vaktine, Asr-ı Saadet’e!” Bu açıklamalar, Kur'an’ın evrenselliğini bulandırmakta, insanların, gereği gibi sorumluluklarını düşünmelerinin önünü tıkamaktadır.
Kur'an, her konuda olduğu gibi asrın da ne olduğu konusunu da apaçık olarak ortaya koymuş, ikinci ve üçüncü ayetlerde belirtilen hususlarla bağlantısını sağlayarak açıklamıştır.
“Andolsun asra” bu asır, insanların yaşadıkları her zaman dilimi, her çağdır! İnsanların yaşadıkları asra yemin edilerek dikkatler çekilmekte, hemen arkasından “muhakkak ki insan hüsrandadır” denilerek onları, duyarlılıklarının zirvesine çıkarmaktadır.
Hüsrandan kurtuluşun reçetesi, iman edip salih amel işlemek, Hakk’ı ve sabrı tavsiye etmektir
Asr suresinde, Kur'an’da genel olarak verilen müjdeleyici ve uyarıcı ifadeleri yer değiştirmiş, uyarı başa alınarak uyarı ve müjde şeklinde verilmiştir. Bu durum, davet açısından oldukça önemli bir yöntemdir. Çünkü bu yöntemle insanın, önce düşünce ve duyuları mükemmel bir şekilde uyarıldıktan sonra kurtuluşun yolu gösterilmektedir.
3- İman edip salih amel işleyen kimseler, Hakk’ı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler müstesna.
Her çağın insanını ziyandan, hüsrandan kurtaran, insanlık tarihi boyunca insanı yücelten, onu şirk ve küfür karanlıklarından İslâm’ın aydınlığına çıkaran, ona Rabb’inin rızasını kazandıran, kurtuluş yolunu gösteren kılavuz; Hakk’ın ve sabrın tavsiye edilmesidir!
“İman edip salih amel işlemek, Hakk’ı ve sabrı tavsiye etmek” bu bir bütündür, tıpkı reçeteye yazılan birkaç ilacın beraber kullanılması gibidir. Nasıl ki reçeteye yazılan ilaçlar beraber alındığında insana şifa verecek, onu sağlığına kavuşturacaksa aynı şekilde iman, salih amel, Hakk’ı ve sabrı tavsiye etme de bir bütündür. Kurtuluş yolunu gösteren bu reçetede yazılanların biri alınıp diğeri bırakıldığında insan, dünya ve ahirette hüsrana uğrayacaktır.
“Sonra iman eden kimselerden olup sabrı tavsiye etmek ve merhameti tavsiye etmektir.” (Beled, 17)
Sabır kalkanını kuşanmayanlar, Hakk’ı tavsiye edemezler
İyiliği emredip kötülükten sakındırmanın cemaatle yapılması farzdır
Tevhidi ilkelere iman edip salih amel işleyip Rab’lerinin bildirdiği esaslara uygun hareket ederek Hakk’ı tavsiye eden, bu uğurda başlarına gelen sıkıntı ve eziyetlere karşı sabredenler, Asr suresinde belirtilen hüsrana uğramayan, kurtuluşa eren kimselerdir.
Ne mutlu “İman edip salih amel işleyen, Hakk’ı ve Sabrı tavsiye ederek hüsrandan kurtulanlara.”
Selam olsun, vahyi bilinci kuşanarak cemaatleşenlere, velayet ve sırdaşlık hukukunu oluşturanlara.
Bir yanıt yazın