Kasas Suresi (29-46. ayetler) Hiçbir sistem, İslâm kadar geniş kapsamlı değildir

Kasas Suresi (29-46. ayetler) Hiçbir sistem, İslâm kadar geniş kapsamlı değildir

Eylül 16, 2022 0 Yazar: Ramazan Yılmaz

İslâm, bir inanç sistemi olduğu gibi aynı zamanda insanların sosyal hayatlarını düzenleyen bir nizamdır ve bu, birbirinden ayrılmaz, birbirini tamamlayan, biri olmadan diğerinin bir anlamı olmayan bir bütündür. Bu nedenle İslâm, insanların Rab’lerine karşı kulluk görev ve sorumluluklarının nasıl olacağını düzenlediği gibi onların, dünya hayatındaki siyasal, sosyal, hukuki, ticari, toplumsal, bireysel ilişkilerini ve adabı muaşeret kurallarını da düzenler, hükümler koyar, yol gösterir, çözümler sunar.
Beşerî hiçbir sistem, İslâm kadar insanların tüm sorunlarına eğilmez, onların her ilişkisine hükümler vazetmez! Oysa İslâm, insanların sosyal hayattaki tüm ilişkilerini düzenler, öneriler getirir, insanların huzurlu ve mutlu bir şekilde hayatlarını sürdürecekleri kuralları koyar.
“Ey insanlar, gerçekten size Rabb’inizden bir öğüt gelmiştir; göğüslerde olana şifa ve Mü’minler için Hidayet ve rahmettir.” (Yunus, 57)
İslâm, insanların aile hayatlarından komşuluk ilişkilerine kurallar koyduğu gibi İslâm Devleti’nin varlığını en iyi şekilde sürdürecek hükümleri de koyar, diğer ülkelerle olan ilişkilerini, savaş ve barış antlaşmaları konusunda da hükümler vazeder.
İşçi işveren ilişkisi
Hz. Musa (as) ile Medyenli salih kul arasında yapılan antlaşma, işçi işveren ilişkilerine ve iş akdi konusunda en güzel bir örnektir. İş akdinin düzenlenmesinde en önemli husus, güvenirlilik, karşılıklı rıza, şahitlerin bulunması ve iş akdine bağlılıktır.
Hz. Musa (as) ve Medyenli Mü’min arasında yapılan iş akdi, işveren ve işçi arasında yapılacak iş sözleşmesi için en güzel bir örnektir. İş akdi için gereken hususlar, taraflar arasında ortaya konulduktan sonra yapılacak işin mahiyeti, süresi ve verilecek ücret açıkça belirtilmelidir. İki tarafın onayı alındıktan iş akdi, taraflarca imzalanıp kabul edildikten sonra işlerlik kazanacaktır.
İslâm, işçi ve işverenin, uyacakları kuralları belirtmiş, tarafların buna uymalarını şart koşmuştur. İş akdine sadakat, taraflar arasında en önemli husustur; çalışan işçi, belirlenen süreye kadar çalışacağından emin olacak, işveren de çalıştırdığı işçinin belirlenen süreyi tamamlayacağından emin olmalıdır.
İslâm, ahde sadakati esas alır, ahde sadakatin imandan, ahde sadakatsizliğin ise imandan çıkmaya neden olduğunu belirtir, Mü’minlerden, ahitlerine sadık kalmalarını ister. Ahde sadakat, Mü’minlerin hayatında çok önemli bir yere sahiptir; bu nedenle onlar, hangi nedenle olursa olsun, yaptıkları ahitlerine sadık kalırlar.
“Ahitleştiğiniz zaman Allah’ın ahdini yerine getirin ve onu onayladıktan sonra yeminlerinizi bozmayın, doğrusu Allah’ı üzerinize kefil kılmıştınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarını bilir.” (Nahl, 91)
Ahde sadakat hükmü, her alanda olduğu gibi işçi ve işveren ilişkilerinde de geçerli ve uyulması zorunlu olan bir akittir. Bu nedenle işçi, kendisine emanet edilen işi, çalıştığı süre sonuna kadar en iyi şekilde yerine getirecektir. Çünkü onların Mü’min olmaları böyle yapmalarını zorunlu kılıyor.
“Ve onlar, emanetlerine ve ahitlerine riayet eden kimselerdir.” (Mü’minun, 8)
Çalışanlar, kendilerine haklarını bir tamam veren işverenlerin mallarına göz dikmemeli, Marksist felsefede olduğu gibi, işçilik psikolojisiyle hareket ederek işverenin malına zarar vermemeli, iş saatinden ve temposundan çalarak hırsızlık yapmamalıdırlar. Böyle bir tavır, Müslüman olduklarını söyleyen kimselerin ortaya koyabilecekleri bir tavır değildir.
“Allah’ın, bir kısmınızı bir kısmınıza kendisiyle faziletli kıldığı şeyleri temenni etmeyin (göz dikmeyin) …” (Nisa, 32)
Bu uyarı, Mü’minler için aile hayatından, sosyal konumlarına, işçi işveren ilişkilerinden siyasal mevki ve durumlarına kadar hayatın her alanında geçerli bir kuraldır.
İşverenler, işçilere, insanca hayatlarını sürdürebilecekleri bir ücret verecektir. Böylece çalışanlar, kendilerini çalıştıranların mallarına göz dikmeden hakkıyla çalışacaklardır. Onlar, başkalarının elde ettikleri mal ve konumlara göz dikerek onu kıskanmayacak, onun yok olmasını istemeyecek, kendi öz malları gibi koruyacaklardır.
Rasulullah (as), çalışanların ücretleri hakkında şöyle buyurur:
“Bir kimse, bizim içimize tayin olunursa, evi yoksa ev edinsin, bekârsa evlensin, hizmetçisi yoksa hizmetçi, biniti yoksa binit edinsin. Kim bunlardan fazlasını isterse o, ya emanete hıyanet eder veya hırsızlığa düşebilir.” (Ebû Davud, İmare, 10)
Rasulullah (as)’ın bu uyarısı hem işverenlere hem de işçileredir. Rasulullah (as), işverenlerin, çalıştırdıkları işçilere, insan onuruna yakışır bir ücret vermelerini, işçilerin de haklarından fazlasına göz dikmemelerini istemektedir.
İslâm, işverenlere, çalıştırdıklarının haklarını, insan onuruna yakışan bir şekilde vermelerini istemekte, aksi halde ücret ve hayat standartlarında adaleti sağlamayan işverenlerin, yüce Allah’ın nimetini inkâr etmiş, küfre girmiş kimseler olacaklarını bildirmekte, bu konuda işverenleri uyarmaktadır. Böylece İslâm, işçi haklarını koruma altına almış, işçilerin haklarının tam verilmesini istemiştir.