Şuara Suresi, (3-9. ayetler)

Şuara Suresi, (3-9. ayetler)

Nisan 1, 2022 0 Yazar: Ramazan Yılmaz

Davetçiler, insanların iyiliğini istemeli, onlar için endişe etmelidirler
3-4- Neredeyse sen kendine kıyacaksın, ancak onlar Mü’minler olmayacaklar. Şayet dilersek onların üzerine gökten bir ayet indiririz, böylece küçülerek ona boyunlarını eğer, itaat ederler.
İslâmî davetin gayesi insanları, Rab’lerini gereği gibi tanımaya, O’na şirk koşmadan kulluk yapmaya davet etmektir. Müslüman davetçiler, insanlara yol gösterici birer kılavuz olduklarının bilincinde, insanlar için en iyi ve en güzeli istemeli, onların, Rab’lerine isyan etmeleri durumunda başlarına gelecek felaket ve azaplar için endişe duymalıdırlar.
“Ve muhakkak Rabb’inizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin ki, belirtilmiş bir zamana kadar güzel nimetlerden sizi faydalandırsın ve O, fazlından her lütuf sahibine böylece ona lütfetsin. Şayet yüzçevirirseniz artık şüphesiz ben, büyük bir günün azabından dolayı sizin için korkarım.” (Hud, 3)
İslâmî davette uyarı ve müjdeleme eşit oranda yapılmalı, insanlar tarafından yapılan yanlış şeyler ifade edilirken bu yanlışların onları sürükleyeceği azabın ne olduğu da söylenmeli, doğrular ortaya konularak bu doğruların işlenmesi halinde elde edilecek büyük mükâfatlar müjdelenmelidir. Kur’an’da zikri geçen hemen bütün rasuller, uyarı ve müjdelemeyi aynı anda yapmışlardır.
Müslüman davetçiler, birer rahmet taşıyıcısı olduklarının bilincinde hareket etmeli, insanların iyiliğini istediklerini onlara hissettirmelidirler. İnsanların, kendilerine yapılan daveti reddetmeleri elbette onlar açısından üzücü bir durumdur; ancak davetçiler, onlar için üzülürlerken ölçüyü kaçırmamalı, üzüntüden kendileri helak olacak duruma düşmemelidirler. Aksi halde kendileri şiddetli uyarıya muhatap olurlar.
“Gerçekten onların yüzçevirmesi sana ağır geldiyse, o halde yapabilirsen, gerçekten istiyorsan yerin içine bir tünel aç ya da göğe bir vasıta (yap); böylece onlara bir ayet (mucize) getiresin! Şayet Allah, dileseydi elbette onları Hidayet üzerinde toplardı, o halde cahillerden olma!” (En’am, 35)
Rasullerin görevi, sorumlu oldukları hususları yapmak verilen görevi ifa etmektir. Bunun dışında herhangi bir kendi isteklerine göre bir şey söyleyemez ve yapamazlar.
Davetçiler, tüm insanlara karşı merhametlidirler
Rahman olan yüce Allah’ın, Rahmet elçileri olan davetçiler, taşıdıkları rahmete yakışır şekilde insanlara karşı merhametli olmalıdırlar. Onlar, insanlara daveti ulaştırırlarken, uyarıp müjdelerlerken insanlara mutlak acımalı, onların kurtuluşları için gayret sarf etmelidirler.
İslâm, yolunu şaşırmışlara doğru yolu, Hidayeti gösteren, sıkıntı ve bunalımda onları huzur ve saadet yollarına ileten, kalplerinde şirk ve küfür hastalığı bulunanlara imanla şifa veren bir dindir.
İslâm, kula kulluk zillet ve meskeneti içerisinde bulunanları Rab’lerine yöneltip yücelten, zulme karşı mazlumları koruyup gözeten, haksızlığa uğrayanlara adalet ve eşitliğin sembolü olan yüce bir nizam, ilahi bir sistem, kutsal bir dindir. Davetçiler, bu gerçekleri gözönünde bulundurarak hareket etmelidirler.
Müslümanlar, taşıdıkları rahmetin bilincinde hareket ederek ilahi mesajı insanlara ulaştırmaya çalışmalı, içerisinde bulundukları küfrün karanlıklarından, şirk bataklığından insanları kurtarıp İslâm’ın nurlu ve aydınlık nizamına ulaştırmaya çalışmalıdırlar.
Müslümanlar, davet görevlerini ifa ederlerken İslâm’ın rahmet parıltılarını sözlerinden çok davranışlarında ortaya koymalı, en güzel örnek Rasulullah (as) gibi Kur’an’ı ahlak edinen birer abide olmalıdırlar.
Müslümanlar, insanların içerisinde bulundukları şirk ve küfür karanlığının onları azaba sürüklediğini, açık ve net ifadelerle anlatmalıdırlar. Hastalık teşhis edilmeden tedavisi mümkün olamayacağına göre öncelikle şirk ve küfür hastalığının ne olduğu, tedavisinin nasıl mümkün olacağı ortaya konulmalı, ondan sonra şifa verecek reçete açıklanmalıdır. Davetçiler, tüm bunları, tıpkı Risalet önderleri gibi toplum adına endişe duyan bir yürekle yapmalıdırlar.
“Andolsun Nuh’u kavmine gönderdik, sonra dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka bir ilahınız yoktur; doğrusu ben, üzerinize büyük bir günün azabından korkuyorum.” (A’raf, 59)
Kullarına karşı rahmeti sonsuz olan yüce Allah (cc), -hangi günahı işlerlerse işlesinler- tüm kullarını, rahmet sıfatı gereği bağışlayacağını, kullarının, bu rahmetten yararlanması için onların tevbe ederek gönderdiği ilahi mesaja yönelmelerini bildirmektedir.
“De ki: ‘Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin, şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar; gerçekten O, Ğafur’dur, Rahim’dir. Rabb’inize dönün, O’na teslim olun, muhakkak size azap gelmeden önce, sonra size yardım edilmez. Rabb’inizden size indirilenin en güzeline tâbi olun; ansızın ve hiç farkına varmadan azap muhakkak size gelmeden önce.” (Zümer, 53-55)
Müslüman davetçiler, insanları Rab’lerine iman etmeye, O’nun rahmetini ummaya davet ederlerken şirk ve küfrü açık ve net bir şekilde açıklamalı, ondan sonra kurtuluşun yolunu göstermelidirler.