ŞEFAAT (Kurtarma Operasyonu) Meryem Suresi, (87-98. ayetler)
Şefaat inancı, İsrailiyatın İslâm’a soktuğu bir yalandır
Tarihi süreçte, Tevhid-şirk mücadelesinin en önemli aşaması, hiç kuşkusuzdur ki, Tevhid inancına karıştırılan şirk unsuru düşüncelerin temizlenmesidir. İnsanlar, yüce Allah’ın kendilerine indirdiği Risalet’e, zaman içerisinde kendi düşüncelerini karıştırmışlar, bu düşünceleri ya bizzat yüce Allah’a ya da Risalet’i getiren elçilere mal ederek dini bir emir olarak algılamışlardır.
İnsanlar, Kur’an gerçeğinden uzaklaştıkça kendilerince yeni bir din anlayışı ortaya çıkarmışlar, uydurma ve ilahi mesajın çarpıtılması sonucu oluşturdukları anlayışı Hak din zannederek ona tabi olmuşlardır. Uydurmacılar, tabi oldukları uydurma dine uygun kavramlar geliştirmişler, bu uyduruk kavramları dinlerinin esası kabul etmişler, bunun yüce Allah (cc) tarafından kendilerine emredildiğini zannetmişlerdir.
Kur’an gerçeğini gözardı ederek ya da Kur’ani kavramları çarpıtarak uydurulan söz ve ifadelerin kaynağı, aslında Kur’an inzal edilmeden önce Yahudi ve Hrıstiyanların Tevhidi esasları bozarak uydurduklarından başka bir şey değildir. Kur’an, Tevhid ilkesini bozan, yüce Allah’a iftira edilerek uydurulan bu sözleri, çok açık bir şekilde reddetmekte, bunları uyduranların yalancı olduklarını bildirmektedir.
Tarihi süreçte vahyi esaslara beşerî düşüncelerin karıştırılması hastalığı, Hz. Muhammed (as)’dan sonra da devam etmiş, günümüze kadar bu hastalık sürmüş, sürdürülmüş, hâlâ da sürdürülmektedir. Tevhid ilkesini bozan beşerî bu düşünceler, günümüzde uydurulan kimi sözler, hadis külliyatına karıştırılarak Rasulullah (as)’a atfedilerek hadis olarak ifade edilmiştir.
Müfteriler, uydurdukları ve hadis olarak adlandırdıkları bu sözlerin Kur’an’a ve Rasulullah (as)’ın yaşantısına aykırı olduğu anlaşılmasın diye Kur’an gerçeğini ya tamamen gözardı etmişler (Kur’ani ifade ile Kur’an’ı arkalarına atmışlar) ya da Kur’an’dan bazı ayetleri çarpıtmışlar veyahut da Kur’anî kavramları değiştirmişlerdir.
Hz. Muhammed (as)’dan sonra, İsrailiyat’ın da etkisiyle Rasulullah (as)’a ait olmayan kimi sözleri, ona aitmiş gibi gösteren akımlar ortaya çıkmıştır. Bu uydurmacılık akımında Rasulullah (as), adeta (hâşâ) yüce Allah’a muhalefet eden, yüce Allah’ın söylediklerinin (hâşâ) tersini yapan bir kişi görüntüsüne büründürülmüştür. Oysa Rasul (as), yüce Allah’tan kendisine ne indirilmişse önce kendisi ona teslim olmuş, daha sonra onu, insanlara olduğu gibi tebliğ etmiş, kendisinden en küçük bir ekleme yapmamıştır.
Yüce Allah (cc), kullarının her halini bildiğini, kimseye gücü üstünde bir mükellefiyet yüklemeyeceğini bildirdiği, kullarını ilgilendiren dünya ve Ahiretle ilgili her şeyi apaçık açıkladığı halde bu müfteriler, Allah ve Rasulü’nün üzerine öyle iftiralar atmışlar, öyle yalanlar uydurmuşlardır ki, yüce Allah’ı haşa kullarının durumunu bilmeyen, Rasulullah (as)’ı da onun bunun lafı ile hareket eden durumuna düşürmeye çalışmışlardır.
Müfteriler, birçok konuda Rasulullah (as)’ın üzerine iftira atmışlardır. Hadis külliyatı adı altında yazılan kitaplara bakıldığında bu gerçek, çok açık bir şekilde görülmektir. Bunlar örneklendirilirse:
Miraç hadisi diye uydurulan, yüce Allah’a ve Rasulü’ne ağır suçlama ve hakaret içeren yalanlarda kabir azabının olduğu, şefaatçilerin kendilerini kurtaracağı, cehennemde bir süre kalınıp cennete gidileceği; yüce Allah (cc) indinde erkeklerle eşit olan Kur’an’da yüceltilen kadınları, Rasulullah (as)’a atfen uydurulan ve ağır hakaretlerle küçük düşüren uydurma yalanlar, vb. birçok husus, Kur’an öncesi şirk kültürünün günümüz uzantısından başka bir şey değildir.
Kur’an, Allah ve Rasulü adına uydurulan tüm yalanları reddetmiş, doğruları ortaya koymuştur. Ancak bazı kimseler, yanlış algılarında ısrar etmekte, adeta ve hâşâ yüce Allah’a dinini öğretmeye kalkışmaktadırlar. Bu yanlış algılardaki ısrarlar, ne acıdır Kur’an’ı bilmeyen kimselerce sürdürülmektedir.
Şu bir gerçektir ki, yüce Allah (cc), kullarını ilgilendiren konularda her şeyi apaçık ve net bir şekilde bildirmiştir. Yüce Allah (cc), kullarının, neyi nasıl kabul edecekleri, neler yapıp nelerden sakınacakları, Ahiret hayatlarında nelerle karşılaşacakları, hangi günahlarının affedilip hangilerinin affedilmeyeceği, cennet ve cehenneme kimlerin nasıl girecekleri, neler yiyip içecekleri ile ilgili her şeyi Kur’an’da çok açık ve net bildirmiştir.
Yüce Allah (cc), insanların mazeretleri kalmasın ve ‘Biz bunu bilmiyorduk’ demesinler diye kullarını ilgilendiren konularda onları, en ince teferruatına kadar aydınlatmıştır.
“Yahut demeyesiniz ki: ‘Önceden atalarımız gerçekten şirk koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesil olduk; batılda sapanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mı edeceksin!’ İşte böyle, ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyoruz, ta ki onlar dönsünler.” (A’raf, 173-174)
Bu apaçık ayetlere rağmen bazı kimseler, ayetleri değiştirerek hevalarına uygun anlamlar yüklemişlerdir. Ayetlerin tahrif edilmesi, Rasulullah (as)’ın üzerine iftira atılması sonucunda anlamı çarpıtılan kavramlardan biri de şefaattir.