Yazar: Ramazan Yılmaz

Haziran 24, 2022 0

Yüce Allah (cc), Rasulullah (as)’ın Sünneti’ni ve Hadisini Tasdik Ediyor

Yazar: Ramazan Yılmaz

Kur’an’ın nazil olduğu günden bugüne kadar Kur’an ve İslâm düşmanları, Kur’an’a ve İslâm’a karşı olan düşmanlıklarını, Rasulullah Hz. Muhammed (as) üzerinden sürdürmeye çalışmışlardır. Bunlardan bazıları, direkt Rasulullah (as)’ı hedef alıp düşmanlıklarını ortaya koyarlarken bazıları, Rasul (as)’ın sözlerini hedef almışlardır.
Geçmiş dönemdeki Kur’an, İslâm ve Rasulullah (as) düşmanlarının, küfürlerini apaçık bir şekilde ortaya koymalarına karşılık günümüzdeki Kur’an, İslâm ve Rasulullah (as) düşmanları, şeytanın sağdan yanaşıp saptıracağı ahdini yerine getirircesine bizzat Kur’an’ı kullanarak Kur’an’a, İslâm’a ve Rasulullah (as)’a karşı düşmanlıklarını sürdürmektedirler.
Kur’an’a, İslâm’a ve Rasulullah (as)’a karşı sürdürülen düşmanlıkların başını, günümüzde Kur’an, tek ölçü kavramının arkasına sığınarak Tevhidi esasları gizleyen, Rasulullah (as)’ın Kur’an’da verilen en güzel örnekliğini inkâr eden Samiri soylu bel’amlar çekmektedirler.
Bu Samiri soylu bel’amlar, vakıf ve dernek gibi şirk ve küfür yuvalarında, idaresi altında yaşadıkları tağutî sistem karşısında zillet ve meskenet içerisinde, bir taraftan Rasulullah (as)’ın en güzel örnekliğini inkâr ederlerden diğer taraftan insanları Allah yolundan alıkoymak için çalışmaktadırlar.
Kur’an’ı tek ölçü olarak aldıklarını iddia etmelerine rağmen Kur’an’ın Tevhidi esasları, yüce Allah’a iman etmenin esası olan tağutun reddedilmesi, Rasulullah (as)’ın en güzel örnekliğini anlatan ayetlerini gizlemektedirler. Bunlar, içerisinde bulundukları küfür ve şirklerini gizlemek için sunî gündemler yanında hadisleri inkâr adı altında Rasulullah (as)’ı inkâr etmektedirler.
Ancak üzücü olan şey, İslâmî hassasiyet adına bazı samimi gençlerin, bu Kur’an, İslâm ve Rasulullah (as) düşmanlarının tuzaklarına düşmeleridir. Kur’anî bilgiden yoksun bu gençler, okudukları bir iki ayetle kendilerini adeta alleme-i cihan zannederek bilmedikleri kimi konularda fetva vererek kendilerini Rab’leri indinde sorumluluk altına sokmaktadırlar.
Rasulullah (as), kendisinden önce geçen Risalet önderleri gibi hayatı, Tevhidi mücadelesini insanlara duyurmakla geçmiş, bu uğurda birçok sıkıntı, eziyetlerle karşılaşmış, yurdundan kaçmak zorunda kalmış örnek bir Rasul’dür.
Tarihi süreçte, hemen bütün Risalet önderlerine karşı şirk cephesi düşmanlık yapmış, rasullere hakaret, iftira ederek yalanlayarak psikolojik olarak, onlara, fiziksel saldırıda bulunarak, onları tutuklayarak işkence ederek fiziki olarak eziyetler yapmışlardır. Bu durum, Hz. Muhammed (as)’da da aynen vuku bulmuş, ona ve yanında bulunan iman edenlere her türlü eziyetler yapılmıştır.
“Sana söylenen, senden önceki rasullere söylenen gerçek olandan başka değildir; şüphesiz Rabb’in, mağfiret sahibi ve acıklı bir azabın sahibidir.” (Fussilet, 43)
Rasulullah (as), şirk küfür bataklığında çırpınan insanları, Kur’anî esasları tebliğ ederken bu esasları, fiili olarak göstermiş, sözleriyle beyan ederek Hakk’a davet etmiş, Tevhidi gerçekleri duyurmaya çalışmıştır. Rasulullah (as), kendi döneminin müşriklerince sözel ve fiili eziyetlere maruz kaldığı gibi kendisinden sonra da kendisinin Sünnetini inkâr edenlerin yalanlamalarına maruz kalmıştır.
“Rasullerimizden senden önce gönderdiğimiz kimselerin sünnetidir; Bizim sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.” (İsra, 77)
Sünnetullah, elbette devam edecek, küfür ve şirk cephesi, ellerindeki bütün imkânları kullanarak Hakk’a, Hakk’ı ulaştıran Rasul’e saldıracaklardır. Sünnetullah’taki bu değişmeyen yasa, Hz. Muhammed (as)’a da uygulanmış, kendi dönemindeki ve günümüzdeki müşrik ve kâfirlerin saldırılarına uğramıştır.
“Şayet seni yalanlıyorlarsa, muhakkak ki senden önceki rasuller de yalanlanmıştı; bütün işler Allah’a döndürülür.” (Fatır, 4)
“Andolsun senden önce de rasullerle alay edildi, fakat onlardan alay eden kimseleri, kendisiyle alay etmiş oldukları şey kuşatıverdi.” (En’am, 10)
Sünnetullah, Hz. Muhammed (as)’dan sonra da cari olmuş, şirk ve küfür cephesini oluşturan kâfir, müşrik, münafık ve fasıklar güruhu, Rasulullah (as)’ın vefatından sonra onun sözlerini inkâr adı altında bizzat Rasulullah (as)’ı ve onunla ilgili ayetleri inkâr etmişler, etmektedirler.
Rasulullah (as)’ın günümüz düşmanları iki gruptur
Birinci grup, hadisleri inkâr adı altında Rasulullah (as)’ı inkâr edenler
İkinci grup, adına seviyesizce yalanlar uydurarak Rasulullah (as)’ı inkâr edenler
Sağlığında ona saldıran şirk ve küfür cephesinin takipçileri de kendisinden sonra özellikle günümüzde ona saldırılarına devam etmişler, hâlâ da etmektedirler. Onlar, bu saldırılarını, Rasulullah (as)’ın şahsında İslâmî değerlere ve Mü’minlere yöneltmişlerdir.
Şirk ve küfür cephesi, Rasulullah (as) aralarında bulunmadığı için ona, fiziki olarak eziyet edemediklerinden bunlardan kimileri, onun adına hadis uydurup onu aşağılamaya çalışarak ona saldırırlarken, bazı inkârcı müşrikler de bu uydurulan hadisleri kullanarak ona hakaretler edip Rasulullah (as)’a saldırmış, onun Kur’an’ı beyan eden söz ve fiillerini inkâr etmişler, etmektedirler.

Haziran 18, 2022 0

Şuara Suresi, (69-104. ayetler) Hz. İbrahim (as)

Yazar: Ramazan Yılmaz

Tevhidi mücadelede safların netleştirilmesinin en güzel örneği
Hz. İbrahim (as)
(*) Hz. İbrahim (as)’ın kıssası için ayrıca Meryem, 41-50. ayetlerinin açıklamasına bakınız.
Kendi toplumları içerisinde Tevhidi mücadeleyi ortaya koyan Risalet önderleri ve Tevhid erleri, öncelikle insanları yüce Allah’ın birliğini tasdik etmeye çağırmışlardır. Onlar, bu Tevhidi çağrıyı yaparlarken insanların, hangi nedenlerle Rab’lerine eş koştukları üzerinde durmuşlar ve onları, şirk koştukları durumdan sakındırmışlardır.
İnsanların, Rab’lerine şirk koşmalarına neden olan konular, her Rasul döneminde farklılık göstermiştir. Bunlar, Hz. Musa (as) döneminde zorbalığın olması, Hz. Salih (as) döneminde adaletsizliğin yaygın olması, Hz. Şuayb (as)’da başkalarının haklarına el uzatılması, Hz. Lut (as)’da livatanın yayılması, Hz. Muhammed (as)’da beşerî kanunların toplum hayatına hâkim olması şeklinde boy göstermiştir. Hz. İbrahim (as) döneminde ise, kişilerin yüceltilmesi, heykellerinin dikilmesi olan putperestlik şirkin nedeni olmuştur.
Her toplumda, küfür ve şirk konusu başka durumlar, başka fiiller de mevcuttu ki bu fiiller, toplum tarafından kanıksanmış, normal görülmeye başlanmış fiillerdir. Bu nedenle Risalet önderleri, öncelikli olarak toplumda artık normal görülmeye başlanan şirk unsurları üzerinde durmuşlardır.
Günümüzde bütün Rasuller dönemlerindeki tüm şirk nedenleri apaçık şekilde görülmekte, bu şirk unsurlarından birçoğu, resmî ideoloji tarafından insanlara açıkça kabul ettirilmektedir.
Yüce Allah’a iman ve O’nu Bir’lemenin ilk şartı, tağutun reddedilmesidir
Tüm Risalet önderlerin, toplumlarını yüce Allah’a iman etmeye ve O’nu Tek ilah olarak kabul etmeye davetlerinin ilk şartı, yüce Allah’tan başka itaat edilen tüm otoritelerin yani tağutun reddedilmesi esasıdır. Yüce Allah (cc), tüm rasullerini, öncelikle tağutun reddedilmesi için göndermiştir.
“Andolsun Biz, her millet içinden: ‘Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının’ diye bir Rasul gönderdik; sonra Allah, onlardan kimine Hidayet etti, onlardan kimi üzerine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezin de bakın görün, yalanlayanların akıbeti nasıl olmuş!” (Nahl, 36)
Yüce Allah’tan başka insanlar üzerine hüküm koymaya kalkışan tüm kişi, kurum, sistem ve devletler, tağuttur. Yüce Allah (cc), tağut reddedilmeden Kendisine iman etmenin hiçbir şekilde mümkün olamayacağını bildirmektedir.
“Dinde zorlama yoktur, Hak yol sapık yoldan kesin ayrılmıştır; artık kim tağutu inkâr eder, Allah’a iman ederse, işte (o), gerçekten kendisinin kopması olmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır, Allah İşiten’dir, Bilen’dir.” (Bakara, 256)
Yüce Allah’a iman etmenin ve Tevhid şirk mücadelesinin temel esası tağutun reddedilmesidir. Evrensel ve çağlarüstü olan Kur’an, bu reddiyenin nasıl olabileceğini, bütün rasullerin hayatlarından örnekler vererek açıklamış, Hz. İbrahim (as)’ın örnekliğinde bu örnekliği net olarak göstermiştir.
Evrensel ve çağlarüstü olan Kur’an, her çağın sorunlarına en iyi çözümü sunmuş, buna uyulması halinde insanların huzur bulacaklarını bildirmiştir.
“Ey insanlar, gerçekten size Rabb’inizden bir öğüt gelmiştir; göğüslerde olana şifa ve Mü’minler için Hidayet ve rahmettir.
De ki: ‘Allah’ın fazlıyla ve rahmetiyle işte bununla ferahlasınlar; o, topladıkları şeylerden daha hayırlıdır.” (Yunus, 57-58)
Kur’anî hükümlerin uygulandığı her dönemde insanlar, sorunlarından kurtulacaklar, huzur bulup ferahlayacaklardır. Bu nedenle Kur’anî hükümler, her çağda anlaşılır bir biçimde açıklanmalı, önceki dönemlerde ortaya konulduğu gibi Tevhidi mücadele apaçık bir şekilde ortaya konulmalıdır.
Şirkin mantığı her dönemde aynıdır
Her dönemde tüm Rasuller ve Tevhid erleri, içerisinde yaşadıkları toplumların, Rab’lerine şirk koştukları konuları apaçık bir şekilde dile getirmişler, onların yanlışlarını sorgulamışlar, onları, üzerinde bulundukları durumu düşünmeleri için uyarmışlardır. Bu uyarıcılardan biri de hiç kuşkusuzdur ki, küfür ve şirk unsurlarına karşı dik duruşu ve tavizsiz tutumu ile tarihe damga vuran Hz. İbrahim (as)’dır.
69-71- Onlara, İbrahim’in haberini oku, Babasına ve kavmine: ‘İbadet ettiğiniz nedir?’ dediği zaman dediler ki: ‘Putlara ibadet ediyoruz, böylece onları koruyup tutunuyoruz.
72-73- Dedi ki: ‘Çağırdığınız zaman onlar sizi işitiyorlar mı yahut size fayda ya da zarar veriyorlar mı?
74- ‘Dediler ki: ‘Bilakis babalarımızı böyle yaparlarken bulduk.’
75-76- ‘Dedi ki: ‘Şimdi gördünüz mü taptığınız şeyi! Siz ve önceki atalarınız.’
Şirkin mantığı, geçmişte de günümüzde de hep aynıdır; araştırıp soruşturmadan, hiçbir delile dayanmadan kendilerine sunulanı olduğu gibi kabul etmek. Kur’an, bu körü körüne mantığı reddetmekte ve hiçbir gerçeğe dayanmadığını bildirmektedir.
Şirkin bu mantığı her dönemde aynı olmuş, müşrikler, kendilerini duymayan, taş ve betondan yaptıkları putlarına saygı adı altında tapınmaktadırlar. Necm suresi, 19-23. ayetlerin açıklamasında Putperestlik, her çağın utanç verici yüzkarasıdır başlığı altında geniş bir biçimde açıklanmıştır.

Haziran 11, 2022 0

Şuara Suresi, (10-68. ayetler)

Yazar: Ramazan Yılmaz

Zorbalara karşı dik duruşun en güzel örneği
Hz. Musa (as)
(*) Hz. Musa (as) kıssası için ayrıca A’raf, 103-155. ayetlerin açıklamasına bakınız.
Hz. Musa (as), Kur’an’da, mücadelesinden en çok söz edilen Risâlet önderlerinden biridir. Güçlü bir müstekbir grubuna karşı, yılmadan mücadele etmiş, istikbar güçlerinin mali, askeri ve propaganda imkânlarına, zulüm ve baskılarına karşı tek başına direnmiş olan Hz. Musa (as), diğer taraftan köleleştirilmiş İsrailoğullarına, insan olma onurunu aşılamaya çalışmış, onları, zulmün esaretinden kurtararak özgürlüklerine kavuşturmuştur.
Hz. Musa (as)’ın mücadelesi, toplum önderlerinde bulunması gereken kararlılığın göstergesi, zorbalığa, zulme ve küfre karşı direnişin simgesidir. O, şirke, sapıklığa, sapıklara karşı tavizsiz tutumun nasıl olması gerektiğini gösteren en güzel örneklerden biridir.
En zorba diktatörlere karşı Tevhidi esasların ortaya konulmasının en güzel örneği olan Hz. Musa (as), Rabb’ine olan iman ve güveni ile zorbalığında sınır tanımayan diktatör Fir’avn’ın karşısına çıkmış, onu Rabb’ine iman etmeye davet etmişti. Onun, Rabb’ine olan iman ve güveni o denli yüksek idi ki o, bu iman ve güvenle Fir’avn’ı ancak sıradan bir kişi olarak görmüş, ondan korkup çekinmeden emrolunduğu ilahi gerçekleri duyurmuştur.
Hz. Musa (as)’ın ortaya koyduğu mücadele metodunun en önemli yönlerinden biri de Allah için zorluklara katlanıp sabredenlere yüce Allah’ın nasıl yoktan var ederek yardım ettiğini en güzel şekilde göstermesidir.
Hz. Musa (as), önce Fir’avn’e ve kavmine karşı mücadele etmiş, daha sonra da en az Fir’avn kadar inatçı olan İsrailoğullarının sapmalarına karşı durmuş; sabır ve azimle Rabb’ine tevekkül edip Hakk’ı ortaya koymuş, zorda kaldığı her durumda Rabb’inden yardım istemiştir.
Hz. Musa (as), mücadelesinin her döneminde yalnızca Rabb’ine güvenip tevekkül etmiş, mücadelesini daha bir iştiyakla sürdürmüş, hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemiş, en zor zamanlarında dahi yüce Allah’ın kendisine yardım edeceğine inanmış, Rabb’inin emirlerine teslim olmuştur. O, bu teslimiyetinden sonra Rabb’inin lütuf ve yardımına mazhar olmuştur.
Hz. Musa (as)’ın kıssası, köleleştirilmiş bir toplumun, Allah’ın emrettiği ölçüler içerisinde hareket etmesi ve kendi öz değerlerine sahip çıkmasıyla özgürlüğünü elde edebileceğini göstermekte ve cemaatleşmenin gereğini ve faydalarını ortaya koymaktadır.
Hz. Musa (as), insanları kazıklara geçiren psikopat bir diktatörün ülkesinde, davetini ortaya koyarken hiçbir şekilde Fir’avn’dan, günümüz bel’amlarının yaptıkları gibi zillet içerisine girip izin almamış, aşağılık bir duruma düşmemiştir. O, Mısır’da kaza ile birini öldürüp Fir’avn’ın yasalarına göre suç işlediği halde davete başlamadan önce ondan özür dilememiştir.
Zorba bir diktatöre karşı Tevhidi esasları ortaya koyan Hz. Musa (as), kendisini toplum üzerinde ilah ve rab olarak gören Fir’avn’ın bir hiç olduğunu, yaptığı korkusuz mücadelenin sonucunda apaçık bir şekilde göstermiştir.
Zorbalar, başkaları tarafından şişirilmiş bir balondur
Tarihsel süreçte kendilerini her şeyi yapmaya muktedir zanneden birçok despot ve diktatör gelip geçmiştir. Kur’an’da bildirildiği kadarı ile Fir’avn, tarihsel zorbalığın en üst zirvesinde bulunan, kendisini her şeyi yapmaya muktedir gören, insanların rabbi ve ilahı olduğunu iddia eden bir zorbadır.
Tüm diktatörler, karşılarında güçlü bir muhalefet ve direniş görmedikleri sürece kendilerini güçlü zanneder, zorbalıklarında sınır tanımazlar. Ancak ne zaman ki karşılarında eğilip bükülmeyen bir güç, onurlu bir direniş, şahsiyetli bir duruş gördüklerinde yüreklerine korku düşer ne kadar zavallı ne kadar aciz ve güçsüz oldukları açığa çıkar.
Zorbaları güçlü gösteren, karşılarındaki aciz insanlardır; insanlar, acziyet içerisinde kabuklarına çekildikçe meydanı zorbalar doldurmakta ve bu acziyet içerisinde bulunanlara zulmetmektedirler. Zorbalar, başkaları tarafından şişirilmiş bir balon gibidir; aciz insanların suskunluğu bu balonu şişirip büyütmektedir. Ancak balonun üzerine konan bir sivrisineğin iğnesini batırması ile balonun havası kaçar, buruşmuş bir halde bir hiç olduğu görülür.
Kral çıplak, meşhur hikâyedir; çıplak olduğunu söylemeye cesaret etmeyen kişiler nedeniyle Kral, kendisini giyinik zannetmektedir. Küçük bir çocuğun Kralın çıplak olduğunu haykırması ile herkes gerçeği söylemek zorunda kalır, Kralın gerçek durumu gözönüne serilir.
Yüce Allah (cc), Fir’avn’ın durumunu verdikten sonra her dönemde kendilerini aciz görenlere seslenmekte, hiçbir zorbanın, bir diğerinden güçlü olamayacağını bildirmektedir.
“Sizin kâfirleriniz, sizden öncekilerden daha hayırlı mı (üstün mü), yoksa kitaplarda sizin için bir beraat mı var! Yoksa biz, yardım edilen cemaatiz mi diyorlar! Yakında o topluluk hezimete uğrayacak ve geriye dönüp kaçacaklardır.” (Kamer, 43-45)
Her zorba, -tarihte ve günümüzde- birçok örneği görüldüğü üzere mazlumların ayağa kalkmaları ile yıkılıp gidecektir.

Haziran 4, 2022 0

Ateş Çemberindeki Türkiye, Erdoğan’ın Eliyle Parçalanacak

Yazar: Ramazan Yılmaz

Türkiye, Erdoğan ve AKP çetesi eliyle korkunç bir felakete, parçalanmaya doğru hızla gidiyor. Emperyalizm, Siyonizm, İngiltere ve diğer eski sömürgeci Batılı ülkeler, Amerika İsrail ve İngiltere’nin bir proje olarak iktidara oturttuğu kuklaları Erdoğan ve AKP çetesi eliyle Türkiye’yi bölmeyi hızlandırmaktadırlar.
Amerika, Yunanistan’a yaptığı silah yığınağı, Ermenistan’a yaptığı askeri yardımları ve Suriye’deki Kürtlerin hâkim oldukları bölgelerde uzun zamandır yığdığı cephanelikle Türkiye’ye saldırmak için zaman kollamaktadır.
Türkiye aleyhinde Amerika senatosunda ve Avrupa Birliği toplantısında saldırgan bir üslupla konuşan Yunanistan başbakanını, Amerika senatosu ve Avrupa Birliği üyeleri, dakikalarca ayakta alkışlayarak Yunanistan’ın Türkiye’ye saldırmasına destek vereceklerini göstermişlerdir.
Amerika, İngiltere ve Avrupa Birliği, Yunanistan’ın Türkiye’ye başlatacağı bir savaşta Yunanistan’ın yanında yer alacaklarını, Suriye Kürdistan’ına yaptıkları askeri yığınaklarla açıkça belirtmişlerdir. Türkiye’ye karşı düşmanca tavırlar içerisine giren Amerika ve İngiltere’de yayınlanan bazı gazetelerde İstanbul, Yunanistan’ın toprağı olarak gösterilmektedir.
Kara ve Kızıl emperyalizm, aralarında anlaşmaları sonucunda Rusya, Suriye’deki bazı bölgelerden askerlerini çekti, Putin ve Rus dışişleri bakanı, Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarının haklı olduğunu iddia edip açıktan açığa Türkiye’yi kışkırtarak Suriye’de bir savaşa sokmaya çalışıyorlar.
Erdoğan ve başında bulunduğu AKP çetesi, Saddam’ın başına gelenlerden ders almamış olacak ki Saddam’ın, Amerika’nın kışkırtması ile Kuveyt’e girip sonunda ülkesinin bölünmesine ve kellesinin gitmesine sebep olduğunu düşünmeyecek kadar akıl tutulması yaşamakta ve gafil durumdadırlar. Amerika, Saddam’ın ve Irak’ın akıbetini şimdi de Erdoğan ve Türkiye için planlamaktadır
Amerikalı büyük elçiler, Saddam’ı kandırdıklarını Kuveyt’e girmeye kendilerinin teşvik ettiklerini, Ukrayna’yı da aldatarak Rusya ile savaşa soktuklarını açıktan açığa ifade ettiler, ediyorlar. Şimdi aynı senaryo Erdoğan ve Türkiye için sahneleniyor
Erdoğan ve AKP çetesi eliyle ülke resmen ateşe atılıyor, Amerika Saddam’a ve Ukrayna’ya oynadığı oyunu, şimdi Erdoğan diktatörünü Suriye’ye sokmak için planlıyor. Daha önce yaptığım videolarda söylediğim gibi kara ve kızıl emperyalizmin Türkiye’yi bölme planları, 2023’te Türkiye’nin sınırları değişecek ve Erdoğan Ülkeyi adım adım helake sürüklüyor videolarımda belirttiğim üzere Erdoğan ve AKP çetesi, emperyalizmin ve Siyonizm’in Türkiye üzerindeki planlarını adım adım gerçekleştiriyor
Putin ve Rus Dışişleri Bakanı, Türkiye haklıdır Suriye’ye girmekte diyerek Erdoğan’ın sırtını sıvazlayıp Suriye Kürtleri ile savaşa sokmaya çalışırken, Amerika, Yunanistan’ın neredeyse bütün şehirlerini ve Girit adasını silahlandırıp Ermenilere silah vererek, güneyden Suriye’deki Kürtleri silahlarla donatarak Türkiye’ye yapacağı saldırılarının gününü beklemektedir ki, bu saldırının tetiğini de gaflet ve ihanet içerisinde olan Erdoğan çekecektir
Yıllar önce generallerini Türk subaylarına akıl vermek için toplantılar yapan ABD şimdi o Subaylar eliyle Türk ordusunu Suriye’ye sokup Irak’ı, Libya’yı parçaladığı gibi Türkiye’yi de parçalama peşindedir. Türkiye’deki muhalefet, emperyalizme teslim olmuş durumda ve görülen o ki, tamamen sindirilmiş olan askeri kurmaylardan, Erdoğan’ı uyaracak vatansever biri de bulunmamaktadır
Erdoğan ve AKP çetesinin her türlü ihanetini, yüce Allah’a ve halka düşmanlığını, çıkarları için destekleyen Ateislâmcı gayrimüslimler, Türkiye çevresindeki ateş çemberini hâlâ umursamıyorlar. Bu vatan haini, Allah ve halk düşmanları, şeytanın medya kolu Ateislâmcı basın ve sahipleri, lanetlenmiş kimseler olarak dünyada da Ahirette de ateşin içine atılacaklardır inşaAllah
ABD kişiliği oluşmamış devlet başkanlarını kandırmaya devam ediyor, daha önce Saddam’ı kandırıp Kuveyt’e soktuğunu, Ukrayna’yı da kandırdığını itiraf eden ABD, şimdi Erdoğan’ı maşa olarak kullanarak Suriye’ye savaşa sokarak zayıflatacak, böylece üç yandan yapacağı saldırılarla daha kolay Türkiye’yi parçalayacaktır
Emperyalist İngiltere ve Fransa eliyle Türkiye, Suriye Irak ve İran arasında paylaştırılarak dörde bölünmüş, bölündükleri ülkelerde, bugüne kadar insan yerine bile konulmamış Kürt gruplar, kendilerine kimlik bile vermeyen Suriye’de, çıkan karmaşadan yararlanarak bir bölgede bir devlet kurup varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar
Türkiye için en yakın tehlike Yunanistan ve Ermenistan’dır
Ülkenin batısında Yunanistan, Amerika’nın ülkesine yaptığı askeri ve silah yığınağı ve desteğine güvenerek açıktan açığa savaş çığırtkanlığı yapmakta, bunun için sık aralıklarla Türkiye hava sahasını ihlal etmektedir. Yunanistan’ın bu savaş çığırtkanlığı ve hava sahası ihlalleri, 2023’e yaklaştıkça daha çok artacak ve Amerika’nın 11 Eylül’de kendi ticaret merkezine düzenlediği saldırı benzeri bir planla Ege üzerinde kendi uçağını düşürecek ve Türkiye uçağımızı düşürdü diyerek savaşın fitilini ateşleyecektir

Mayıs 28, 2022 0

Kadınlar, Adet Hallerinde Namaz Kılabilir, Oruç Tutabilir mi!

Yazar: Ramazan Yılmaz

Özellikle günümüzde, Kur’anî hiçbir bilgiye sahip olmadıkları, söylem ve fiillerinden anlaşıldığı ve görüldüğü kadarıyla İslâm’ı hayatlarında yaşamadıkları, İslâmî hassasiyetten uzak oldukları halde İslâm dışı unsurların da etkisiyle bazı kimseler, şeytana tâbi olmuş bir halde İslâmî hükümler konusunda kendilerini adeta ilim ehli görerek fetvalar vermektedirler. Bunların durumunu yüce Allah (cc), şöyle açıklamaktadır.
“İnsanlardan kimi, Allah hakkında ilmi olmadan tartışır ve her asi şeytana tâbi olur.” (Hac, 3)
“İnsanlardan kimi, Allah hakkında ilmi olmadan, bir rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan tartışır. Allah yolundan saptırmak için o, dönüp (bunu) tekrarlar. Ona, dünyada aşağılanma ve Kıyamet günü, yangın azabını ona tattıracağız.” (Hac, 8-9)
Bunlar, tâbi oldukları şeytanın vesveseleri doğrultusunda, sağdan yanaşarak “Allah yolundan saptırmak için o, dönüp (bunu) tekrarlar.” Böylece ancak kendi elleriyle kendi azaplarını artırırlar.
Şeytani bir planla saptırıcı iddialarda bulunanlar, namaz, oruç, Hac, kurban ve benzeri ibadetleri dillerine dolayıp İslâm’da olmadığını iddia ettikleri gibi kadınların ay halinde neler yapıp yapmayacakları konusunda da kendi cehaletlerine bakmadan fetvalar vererek İslâm dininin esaslarını bozmaya çalışırlar.
İslâmî hükümler, Kur’an ve Sünnette apaçık bir şekilde açıklanmıştır
İnsan hayatını ilgilendiren herhangi bir konunun, İslâm nokta-i nazarında ne olduğunu, nasıl çözümleneceğini öğrenebilmenin yegâne yolu, İslâm’ın temel kaynağı Kur’an’a ve bu yüce Kitab’ın en güzel örnek uygulayıcısı biricik önder Rasulullah (as)’ın pratik hayatı olan Sünneti’ne bakmak gerekir.
Yüce Allah (cc), Mü’minler için en güzel örnek olarak verdiği Rasulullah (as)’ın bu en güzel örnekliğini alanların, Kendisini razı edebileceklerini ve umduklarına ulaşabileceklerini bildirmektedir.
“Andolsun sizin için Allah’ın Rasulü’nde, Allah’ı ve Ahiret gününü uman ve Allah’ı çok hatırlayan kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)
Kur’an’da, Mü’min erkek ve Mü’min kadınların, Allah ve Rasulü’nün verdikleri hükme karşı bir muhayyerlikleri bulunmadığı, bu hükümlere rağmen kendilerine bir yol edinenlerin, apaçık bir sapıklıkla dalalete düştükleri bildirilmiştir.
“Mü’min erkek ve Mü’min kadın için mümkün değildir ki Allah ve Rasulü, bir işe hüküm verdiğinde onlar, o işi kendilerine göre seçmiş olsunlar, kim Allah’a ve Rasulü’ne isyan ederse artık gerçekten apaçık bir sapıklıkla dalalete düşmüştür.” (Ahzab, 36)
Mü’minler, ancak Allah ve Rasulü’nün hükümlerine uygun hareket etmekle bir konu hakkında sağlıklı bilgi elde edebilir, o konunun İslâm’daki yeri hakkında iddiada bulunabilirler.
Yüce Allah (cc), Kur’an’da, insanın dünya hayatı ile ilgili bütün meselelerine çok açık çözümler getirmiş, Mü’minlerin, bu indirilen hükümlere uygun hareket etmeleri halinde sorunlarını çözebileceklerini, huzura ve rahmete ulaşabileceklerini bildirmiştir.
“Ey insanlar, gerçekten size Rabb’inizden bir öğüt gelmiştir; göğüslerde olana şifa ve Mü’minler için Hidayet ve rahmettir.” (Yunus, 57)
Kur’an’ın, insanlara yol gösterebilmesi için, onların,
1- Samimi olmaları,
2- Kur’an’ın çözüm getirici olduğuna kesin iman etmeleri,
3- Araştırılan konu ile ilgili Kur’an’da var olan o konudaki tüm ayetleri okumaları,
4- Okunulan ayetlerin, anlaşılmaması durumunda, daha önce bu kitabı okuyan Mü’minlere sormaları,
5- Okunulan ayetlerin, bu dinin en güzel örneği ve önderi tarafından nasıl uygulandığına bakmaları gerekir.
Kur’an’ın, belirtilen ölçüler içerisinde okunması halinde Kur’an apaçık bir şekilde anlaşılacak, araştırılan konu aslına uygun bir halde öğrenilecektir. Bir konuyu Kur’an’dan araştıran kişinin, öncelikle Allah’tan korkması, samimi olması esastır. Ancak o durumda yüce Allah (cc), kişinin basiretini açacak, ona yol gösterecektir. İşte yüce Allah’ın bu konudaki vaadi.
“Ey iman eden kimseler, Allah’tan sakının, O’nun Rasulü’ne iman edin ki size rahmetinden iki teminat versin, size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, merhamet edendir.” (Hadid, 28)
Yüce Allah (cc), kendisine yönelen ve samimiyetle iman eden kullarının basiretini açacak, onlara, ışığında yürüyecekleri Kur’an’ı anlamalarını kolaylaştıracaktır. Bu, yüce Allah’ın vaadidir ve O, vaadine sadıktır.
Kur’an’daki İslâmî Konuların Anlaşılması
1- İslâmi hükümler, bir tek ayetten yola çıkılarak anlaşılmaz; Kur’an’da birçok ayette, insanlar anlasınlar diye ayetlerin tekrar tekrar anlatıldığı belirtilmektedir.
“İşte böyle ayetleri etraflıca açıklıyoruz ki: ‘Sen ders almışsın’ desinler ve anlayan bir toplum için onu iyice açıklayalım.” (Enam,105)
Herhangi bir hükmü çok iyi anlamak için o konu ile ilgili diğer ayetlere de bakmak gerekir, aksi halde yanlış sonuçlara gidilir ve yüce Allah (cc) indinde sorumluluk altına girilir. Yüce Allah (cc), anlaşılamayan bir konu ile karşılaşıldığında bunun, daha önce kitap okuyanlara sorularak giderilmesini istiyor.

Mayıs 21, 2022 0

Vahdete, Allah Yolunda Birlikte Hareket Etmeye Davet

Yazar: Ramazan Yılmaz

Yüce Allah (cc) Kur’an’da Müslümanları sürekli olarak birlikteliğe, cemaat olmaya, velayet ve sırdaşlık hukukunu oluşturmaya davet ediyor, kurtuluşlarının bunda olduğunu bildiriyor, bunun için topluca Kendi Tevhid ipi olan Kitabı’na sarılmalarını istiyor.
“Ve topluca Allah’ın ipine sarılın, tefrikaya düşmeyin, Allah’ın üzerinizde olan nimetini düşünün; o zaman siz, birbirinize düşman idiniz, nihayet kalplerinizin arasını birleştirdi. Böylece O’nun nimetiyle kardeşler oldunuz ve siz, ateşten bir çukurun kenarında idiniz, sonra sizi ondan kurtardı. İşte Allah size ayetlerini açıklıyor, ta ki Hidayete eresiniz.” (Al-i İmran, 103)
Yüce Allah (cc), kendi ipi olan Kur’an’a sarılmaları halinde Müslümanların, -İslâm nimeti sayesinde- kalpleri birleşerek kardeşler olacaklarını, böylece cahiliye dönemlerinde kenarında bulundukları ateşten kurtulacaklarını bildirmiştir.
Tefrikanın, bölünüp parçalanmanın şeytandan ve tefrikaya düşenlerin sonlarının ateş olduğu uyarısında bulunan yüce Allah (cc), birbirleriyle çekişip tefrikaya düşenlerin dünyada da küçük düşeceklerini bildirmektedir.
“Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin, çekişmeyin, çünkü cesaretinizi kaybedersiniz, gücünüz gider; sabredin, şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46)
Müslümanların birlikteliklerinin ancak Kendisine ve Rasulü’ne itaat etmekle mümkün olacağını bildiren yüce Allah (cc), ancak bu durumda kurtulmalarının mümkün olacağını haber vermiştir.
“Aralarında hüküm verilmesi için Allah’a ve Rasulü’ne çağırıldıklarında Mü’minlerin sözü ancak: ‘İşittik ve itaat ettik’ demeleridir, işte kurtuluşa erenler onlardır’ (Nur, 51)
Kur’an’da, Rablerine gerçekten iman edenlerin, kendilerine Allah hatırlatıldığında ve ayetler okunduğunda imanları artan, gönülden teslim olan kimseler oldukları bildirilmiştir
“Şüphesiz ancak Mü’minler o kimselerdir ki, Allah hatırlatıldığı zaman onların kalpleri ürperir ve O’nun ayetleri onlara okunduğu zaman onların imanlarını artırır ve onlar, Rab’lerine tevekkül ederler.” (Enfal, 2)
Yüce Allah’ın hükmüne kesin teslim olan, en güzel örnek olarak alınması emredilen Rasulü örnek edinenler, Allah ve Rasulü’nün hükmüne aykırı bir şey yapamazlar.
“Mü’min erkek ve Mü’min kadın için mümkün değildir ki Allah ve Rasulü, bir işe hüküm verdiğinde onlar, o işi kendilerine göre seçmiş olsunlar, kim Allah’a ve Rasulü’ne isyan ederse artık gerçekten apaçık bir sapıklıkla dalalete düşmüştür.” (Ahzab, 36)
Allah ve Rasulü’nün hüküm verdikleri bir konuda hevalarını tercih edenler, Allah’ın ve Rasulü’nün hükmünü tanımamış, apaçık bir sapıklık içerisine düşmüşlerdir.
Kur’an, iman edenlerin ne yapacaklarını açıklamış, Rasulullah (as) da hayatında bunları açıkça ortaya koymuş, iman edenlere tavsiye etmiştir.
İman ettiklerini iddia etmelerine rağmen, Kur’an’da, Müslümanların birleşmeleri, cemaat olmaları, kardeşlik ve velayet hukukunu oluşturmaları ile ilgili ayetleri görmezden gelip Müslümanlarla bir araya gelmeyenler, yüce Allah’ın, Mü’minler, Müslümanlar, Muttakiler hitabına mazhar olamazlar, içerisinde bulundukları halleriyle cehennemi boylarlar.
“Ve kim, Hidayet kendisine açıklanır da sonradan Rasul’e muhalefet eder ve Mü’minlerin yolundan başkasına tâbi olursa, döndüğü yola onu yöneltiriz ve cehenneme atarız; ne kötü bir sonuçtur!” (Nisa, 115)
Bu nedenle bunların, Kur’an’ın bu apaçık ayetlerine tâbi olup Rab’lerine gereğince teslim olmaları konusunda uyarıyor ve onları, Vahdete, Allah Yolunda Birlikte Hareket Etmeye Davet ediyoruz.
Ey toplumun önünde bulunan, kendilerini ilim ehli görenler
Bugüne kadar sabır ve metanetle sizlerin içerisinde bulunduğunuz durumunuzu, tağuttan izin alarak kurduğunuz vakıfların, şirk ve küfür yuvaları olduklarını, Kur’an’dan, Sünnet’ten, Risalet önderlerinin mücadelelerinden örnekler vererek, kiminizle yazışarak, kiminize mektup göndererek uyardık, sizleri, beraber hareket etmeye davet ettik.
Bir defa daha sizleri bu konuda vahdeti oluşturmaya, Allah yolunda birlikte hareket etmeye davet ediyoruz. Bu, elbette bizim görevimiz ve Rabb’imize bir mazeret sunabilmek için bir delildir.
Bu davetimiz, tüm vakıf ve derneklerde bulunan, televizyonlarda Kur’an’ı öncelediklerini söyleyip İslâmî esaslar konusunda fetvalar veren, kendilerini toplumun önünde görüp peşlerinden yüzlerce kişiyi sürükleyen herkesedir. Bu rahmet davetimiz, elbette yalnızca burada isimlerini verdiğimiz kişilerden ibaret değildir, davetimiz, aynı vasıfta olan herkesedir. Diyoruz ki sizler ey,
Abdülaziz Bayındır,
Ali Rıza Demircan,
Alpaslan Kuytul,
Bayraktar Bayraklı,
Caner Taslaman,
Halis Bayuncuk,
Mehmet Okuyan,
Mehmet Pamak,
Mustafa İslamoğlu,
Nurettin Yıldız,
Sadi Kul,
Şeyho Duman,
Ve benzerleri,
Vahdete, Allah yolunda birlikte hareket etmeye davet ettiğimiz sizleri ve benzerlerinizi, kendinizi şirk ve küfürden arınmaya, yüce Allah’a iman etmenin temel esası olan tağutî sistemi reddetmeye, tevbe ederek Rabb’inize gereğince iman etmeye böylece Allah yolunda bir duvarın tuğlaları gibi kenetlenerek birlikteliğe davet ediyoruz.

Mayıs 14, 2022 0

Erdoğan, ülkeyi adım adım helake sürüklüyor

Yazar: Ramazan Yılmaz

Başta Türkiye coğrafyası olmak üzere halkında Müslümanların da bulunduğu ve İslâm devletleri diye anılan ülkeler -ki, İslâm’la uzaktan yakından ilgileri yok- dünya emperyalizmin ve onun yerli işbirlikçilerinin eliyle adım adım korkunç bir sona doğru sürüklenmektedir.
Amerika başta olmak üzere Batı emperyalizmi, İslâm ümmetine karşı duydukları kin ve düşmanlıkları nedeniyle emperyalizmin ve Siyonizm’in bir proje olarak iktidara oturttuğu Erdoğan ve AKP çetesi ile köleleştirilen diğer siyasi parti liderleri eliyle bu kin ve düşmanlıklarını tatmin etmeye çalışmakta, intikam duygularını bunlar vasıtasıyla almaktadırlar.
Erdoğan ve AKP çetesinin vatana, millete ve İslâmî hükümlere karşı sürdürdükleri açık ve sinsi savaşlarını, ülke emperyalizmin işgali altında olsaydı emperyalizm, vatana, millete ve İslâmî hükümlere bu denli zarar veremezdi. Ancak emperyalizm ve Siyonizm’in kuklası Erdoğan ve AKP çetesinin verdiği zarar, emperyalizmin vereceği zararla kıyaslanamayacak derecede büyük, korkunç ve fazladır.
Erdoğan ve AKP çetesi, emperyalizm ve Siyonizm’in kendilerine verdikleri İsrail’in güvenliği, BOP ve İslâm’ın yeniden yorumlanması görevlerini harfi harfine yerine getirmektedirler. İsrail’in güvenliği için Malatya Kürecik’te radar üssü kurulduktan sonra Ortadoğu’daki ülkelerin sınırlarının değiştirilmesi kapsamında Irak, Suriye ve Libya’da ayaklanmaları destekleyen Erdoğan ve AKP çetesi, İslâmî esasları ve Kur’an’ı tahrif etmeye başladılar.
“İslâm’ı, 14-15 asır öncesi hükümleri ile uygulayamazsınız, değiştirilmelidir” diyen Erdoğan, İslâm tarihi boyunca hiçbir İslâm düşmanının söylemeye cesaret edemediği sözü söyleyerek Kur’an’a dil uzatmış akabinde AKP çetesindeki bazı milletvekilleri Allah’ın ayetleri ile alay etmişlerdir.
Emperyalizm ile Siyonizm’in kuklaları, -başta Erdoğan ve AKP çetesi olmak üzere- Kemalist zorbalığın tüm partileri el ele vermişler, ülkeyi yok etmeye, insanları inanç değerlerinden tamamen sıyırmaya çalışmaktadırlar.
Adım adım parçalanmaya giden Türkiye’de halk, adeta uyuşturulmuş bir şekilde konu ve olaylara karşı duyarsız kaldığı, tepki vermediği gibi ülkeyi bu duruma sokan başta Erdoğan ve AKP çetesi olmak üzere Kemalist zorba sistemin tüm partilerine hâlâ destek olmaktadır.
Emperyalizm ve Siyonizm’in talimatları ile hareket eden Erdoğan ve başında bulunduğu AKP çetesi, ülkeyi adeta siyasi istikrarsızlığa sürüklemiş, ülke siyasi iradeden yoksun bırakılmıştır. Aç ve sefil bırakılan halkın canhıraş haykırışlarını duymazdan, ardı ardına yapılan intiharları Erdoğan ve AKP çetesi görmezden gelmektedir
Dirayetli bir siyasi iktidarın bulunmadığı, korkuluk gibi görüntüsünden başka bir varlığı bulunmayan Erdoğan yönetiminin boş bıraktığı alanda ülke, 3-5 mafya bozuntusunun cirit atıp ahkâm kestiği bir alan haline gelmiştir.
Ülkenin sınırları adeta sonuna kadar açılmış, emperyalizm ve Siyonizm’in sinsi planları çerçevesinde ülkelerinden kaçıyor görüntüsü içerisinde, birçoğu da özel eğitilmiş kişiler, sığınmacı adı altında, 2023 yılında ülkeyi karıştırmak ve iç savaşa sürüklemek için Türkiye’ye sokulmaktadırlar.
Türkiye’ye sokulan özellikle Afganlı mülteciler, gece bekçiliği adı altında silahlandırılarak eğitilmeleri yanında yabancı ülkelerin Türkiye’de asker bulundurmaları yasal olarak kabul edilerek ülkenin bağımsızlığı fiilen kaldırılmış bulunmaktadır.
Erdoğan ve AKP çetesi, vatana ihanet etmişlerdir
Tüyü bitmeyen yetimin, yoksulun haklarını gasp ederek yaptırdığı ve saray diye nitelendirdiği yuvasından çıkmayan, ülkenin semalarında uçaklarla zehir saçarak tarıma elverişli alanların verimini yok edişini, emperyalizm ve Siyonizm’in emrinde hareket eden kişilerin, aşı adı altında hayvanları telef etmelerini görmeyen Erdoğan ve AKP çetesi, kafalarını saklandıkları yuvalarından çıkarmadan adeta vatana yaptıkları ihaneti kutluyorlar.
Bir korkuluk görüntüsünden başka bir varlığı olmayan Erdoğan, ülkeyi siyasi olarak tamamen emperyalizm ve Siyonizm’e teslim etmiş, ülkenin neredeyse her karış toprağını, emperyalizmin üsleri ile doldurmuştur.
Emperyalizm ve Siyonizm’e verdiği taahhütler çerçevesinde ülkede sanayi alanında ne varsa satan Erdoğan, kumpas kurarak askeri alanda yetişmiş generalleri devre dışı bıraktı, dört tarafı adeta düşmanla çevrilmiş ülkenin askeri gücünü bitirmek için 800 bin olan asker sayısını 350 bine düşürdü, askerliğin süresini 6 aya indirdi.
Bütün bunlardan daha korkunç olanı, AKP çetesinin iki numaralı elemanı Bülent Arınç, hiçbir ahlaki değer taşımadan kendisine suikast yapılacağını iddia ederek ülkenin bel kemiği denilebilecek, Özel Kuvvetler’de bulunan, devlet sırlarının bulunduğu, gayri nizami harp planlarının olduğu, 17 haneli şifre ile ve genelkurmay başkanının imzası bulunan çok gizli kart ile girilebilen Kozmik odaya girilip gizli evraklara el konuldu. Bu belgeler daha sonra AKP çetesinin ihaneti ile dışarıya servis edildiği yazıldı, çizildi. Erdoğan ve AKP çetesi böylece ülkenin altını oyarak ülkeyi emperyalizmin ve Siyonizm’in daha kolay işgal etmesine yol açtılar.

Mayıs 7, 2022 0

İslâmî esaslara davet karşılığında hiçbir ücret alınmaz

Yazar: Ramazan Yılmaz

İslâm, yüce Allah’ın kullarının yeryüzündeki hayatlarını düzenlemek için gönderdiği ve razı olduğu dindir. İslâmî esaslar, ticari bir meta ya da insanların kendi yanlarından çıkarıp insanlara pazarladıkları bir buluş değildir. İnsanların, İslâmî esaslar üzerinde bir mülkiyetleri bulunmadığı için hiç kimsenin, yüce Allah’a ait olan din üzerinde tasarruf yapma ve onu, ücret karşılığında pazarlama hakkı bulunmamaktadır.
Yüce Allah (cc), gönderdiği rasullerde bulunması gereken özellikleri belirtmiş, daveti ortaya koyarlarken nasıl hareket edeceklerini, hangi konulara öncelik vereceklerini, insanlara neler söyleyeceklerini de kendilerine bildirmiştir. Rasuller, bildirilen esaslara bağlı kalarak davetlerini sürdürmüşler, hiçbir şekilde, hiçbir nedenle bu hükümlerin dışına çıkmamışlardır.
Risalet tarihinde görüldüğü üzere tüm Risalet önderleri ve onların izini takip eden Tevhid erleri, insanlara ulaştırdıkları Tevhidi esaslar karşılığında insanlardan hiçbir ücret almamışlardır.
Özellikle Şuara suresinde peş peşe verilen Rasul örnekliklerinde, Tevhidi esaslara davetin bir ücret karşılığında yapılmayacağı apaçık bir şekilde bildirilmektedir.
“Ben sizden, ona karşı bir ücret istemiyorum, doğrusu benim ücretim, ancak âlemlerin Rabb’ine aittir.” (Şuara, 109)
Rasuller, yaptıkları davete karşılık insanlardan herhangi bir ücret talep etmemişler, ücretlerinin Rab’leri tarafından verileceğini söylemişlerdir.
“Ve ey kavmim, ona karşı sizden mal istemiyorum, şüphesiz benim mükâfatım ancak Allah’a aittir…” (Hud, 29)
Tevhidi esasları insanlara duyurma görevi, iman edenler için zorunlu, imanî bir görevdir. Tevhid erleri bu görevlerini, Rab’lerinin belirlediği esaslara uygun yaparak karşılığını ancak O’ndan alacaklardır. Rasullerini görevlendiren yüce Allah (cc), görevlendirdiklerinin ücretlerini Kendisi ödeyecektir.
Tevhidi mücadele ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma karşılığında insanlardan, ücret anlamına gelebilecek herhangi bir iltifat, makam, mevki, maddi ve manevi bir karşılık beklenmez, yapılan davetin karşılığı ancak yüce Allah’tan beklenir.
“De ki: ‘Sizden ona karşılık bir ücret istemiyorum, ancak dileyen kimse şüphesiz Rabb’ine bir yol edinir.” (Furkan; 57)
Yüce Allah (cc), davetin ücretsiz yapılmasını emretmiştir
Yüce Allah (cc), Tevhidi esaslara ve İslâmî kurallara tâbi olmaya davet karşılığında insanlardan herhangi bir ücret alınmayacağını kesin ve apaçık bir şekilde bildirmiştir.
“Allah’ın ahdini az bir değere satmayın, şüphesiz Allah yanında o, sizin için daha hayırlıdır, şayet bilirseniz.” (Nahl, 95)
“…Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun ve ayetlerimi az bir değere satmayın! …” (Maide, 44)
Bu ilahi buyruklar, tüm rasullerin hareket stratejilerinin temel esası olmuş, onlar, Tevhidi esaslara davetlerinin hemen akabinde yaptıkları davet karşılığında herhangi bir ücret istemediklerini apaçık bir şekilde beyan etmişlerdir.
“O zaman kardeşleri Nuh onlara demişti ki: ‘Korkmaz mısınız? Şüphesiz ben, sizin için emin bir Rasul’üm. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin! Ben sizden, ona karşı bir ücret istemiyorum, doğrusu benim ücretim, ancak âlemlerin Rabb’ine aittir” (Şuara, 106- 109)
Tevhidi esaslara davet, yüce Allah (cc) adına yapıldığından onun karşılığında Rab’lerini razı etmeyi yaşamlarının temel gayesi olarak kabul eden tüm Risalet önderleri ve Tevhid erleri, yaptıkları Tevhidi davetin karşılığını yalnızca Rab’lerinden beklemişler ve bunu açıkça ifade etmişlerdir. Yüce Allah (cc), onlara Hidayet etmiş, onlara tâbi olmayı emretmiştir.
“İşte onlar, Allah’ın Hidayet ettiği kimselerdir; o halde onların Hidayetini rehber edin. De ki: ‘Ona karşılık bir ücret istemiyorum, şüphesiz o, ancak âlemlere bir öğüttür.” (En’am, 90)
Mü’minler için en güzel örnek olan rasullerin Tevhidi mücadelelerinde ve Risalet tarihinde görüldüğü üzere Tevhidi esasların insanlara duyurulması karşılığında insanlardan herhangi bir bedel alınmaz.
Yüce Allah (cc) bu temel esası, iman edenlere de bildirmiş, ayetlerinin az bir değer karşılığında satılmasını kesinlikle yasaklamıştır.
“Beraberinizde bulunanı tasdik eden indirdiğim şeye iman edin ve onu inkâr edenin ilki olmayın, ayetlerimi az bir değere satmayın ve sakın yapmayın. Artık Benden sakının!” (Bakara, 41)
Yaptıkları davetin karşılığını Rab’lerinden almak isteyen her Mü’minin, Risalet önderlerinin yolunda giderek davetleri ve İslâm’a hizmetleri karşılığında insanlardan, -övgü de dâhil- maddi, manevi, makam, mevki vb. hiçbir ücret beklememeli, yaptıklarını tamamen yüce Allah’ın rızasını umarak yapmalıdırlar.
Yüce Allah’ın vereceği mükâfat, dünyada hiçbir şey ile ölçülmeyecek kadar büyüktür
Yapılan her işin elbette bir karşılığı, bir mükâfatı vardır ki bu, ister dini bir konu, isterse dünyevi bir iş ya da bir yardım olsun böyledir. Dünyevi bir iş yapan ya da birileri adına çalışanların ücretlerini, adına iş yaptıkları kimseler verirler.

Nisan 24, 2022 0

UTANMAZLAR

Yazar: Ramazan Yılmaz

UTANMAZLAR
*
Her tür ahlâksızlığı din edinmiş zındıklar,
Bir de hiç utanmadan gider namaz kılarlar,
Yüzleri kızarmadan Hak huzurda dururlar,
İnsanlıktan nasipsiz ahlâksız münafıklar.
*
Her türlü haltı yerler, kalkıp Hac’ca giderler,
Yetimin ve yoksulun hakkını gasp ederler,
Sözleri yalan dolan yemin billah ederler,
İşleri vurgun talan, dini kalkan ederler.
*
Hukuktan söz ederler, hak hukuku bilmezler,
Burunları havada halk içinde gezerler,
Söz ve tutumlarıyla mazlumları ezerler,
Sonra da insanlara dinden öğüt verirler.
*
İnsanlıktan nasipsiz Allah’tan hiç korkmazlar,
Çalıp çırparak yerler ne yerlerse doymazlar,
Durmadan söz verirler sözlerinde durmazlar,
Bunlar değil Müslüman, insan da olamazlar.
*
Yalanı din edinen devlet adamı olmaz,
Devlet adamı olsa çalıp çırpmadan durmaz,
Halk açlıktan ölürken halkın halini sormaz,
Merhametten yoksundur insanlıktan anlamaz.
*
Utanmaz yalancıdan ne dost olur ne de eş,
Ne kayın olabilir ne de iyi bir kardeş,
Karakterleri bozuk nankör, hain ve kalleş,
Sülük gibi yaşarlar hayatları hep beleş.
*
Bir emanet verilse emaneti vermezler,
Dünya da bağışlansa hayır gördüm demezler,
Bir şey çalıp çırpmadan insan gibi gitmezler,
İnsanlıktan nasipsiz şeref nedir bilmezler.
*
Ar damarları çatlak seviyesiz kimseler,
Sözlerinde durmazlar hep ihanet ederler,
Bozuk bir karaktere sahiptir bu zalimler,
Yüce Allah bunları Kur’an’da hep lanetler.
*
20.04.2020/Rotterdam

Nisan 1, 2022 0

Şuara Suresi, (3-9. ayetler)

Yazar: Ramazan Yılmaz

Davetçiler, insanların iyiliğini istemeli, onlar için endişe etmelidirler
3-4- Neredeyse sen kendine kıyacaksın, ancak onlar Mü’minler olmayacaklar. Şayet dilersek onların üzerine gökten bir ayet indiririz, böylece küçülerek ona boyunlarını eğer, itaat ederler.
İslâmî davetin gayesi insanları, Rab’lerini gereği gibi tanımaya, O’na şirk koşmadan kulluk yapmaya davet etmektir. Müslüman davetçiler, insanlara yol gösterici birer kılavuz olduklarının bilincinde, insanlar için en iyi ve en güzeli istemeli, onların, Rab’lerine isyan etmeleri durumunda başlarına gelecek felaket ve azaplar için endişe duymalıdırlar.
“Ve muhakkak Rabb’inizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin ki, belirtilmiş bir zamana kadar güzel nimetlerden sizi faydalandırsın ve O, fazlından her lütuf sahibine böylece ona lütfetsin. Şayet yüzçevirirseniz artık şüphesiz ben, büyük bir günün azabından dolayı sizin için korkarım.” (Hud, 3)
İslâmî davette uyarı ve müjdeleme eşit oranda yapılmalı, insanlar tarafından yapılan yanlış şeyler ifade edilirken bu yanlışların onları sürükleyeceği azabın ne olduğu da söylenmeli, doğrular ortaya konularak bu doğruların işlenmesi halinde elde edilecek büyük mükâfatlar müjdelenmelidir. Kur’an’da zikri geçen hemen bütün rasuller, uyarı ve müjdelemeyi aynı anda yapmışlardır.
Müslüman davetçiler, birer rahmet taşıyıcısı olduklarının bilincinde hareket etmeli, insanların iyiliğini istediklerini onlara hissettirmelidirler. İnsanların, kendilerine yapılan daveti reddetmeleri elbette onlar açısından üzücü bir durumdur; ancak davetçiler, onlar için üzülürlerken ölçüyü kaçırmamalı, üzüntüden kendileri helak olacak duruma düşmemelidirler. Aksi halde kendileri şiddetli uyarıya muhatap olurlar.
“Gerçekten onların yüzçevirmesi sana ağır geldiyse, o halde yapabilirsen, gerçekten istiyorsan yerin içine bir tünel aç ya da göğe bir vasıta (yap); böylece onlara bir ayet (mucize) getiresin! Şayet Allah, dileseydi elbette onları Hidayet üzerinde toplardı, o halde cahillerden olma!” (En’am, 35)
Rasullerin görevi, sorumlu oldukları hususları yapmak verilen görevi ifa etmektir. Bunun dışında herhangi bir kendi isteklerine göre bir şey söyleyemez ve yapamazlar.
Davetçiler, tüm insanlara karşı merhametlidirler
Rahman olan yüce Allah’ın, Rahmet elçileri olan davetçiler, taşıdıkları rahmete yakışır şekilde insanlara karşı merhametli olmalıdırlar. Onlar, insanlara daveti ulaştırırlarken, uyarıp müjdelerlerken insanlara mutlak acımalı, onların kurtuluşları için gayret sarf etmelidirler.
İslâm, yolunu şaşırmışlara doğru yolu, Hidayeti gösteren, sıkıntı ve bunalımda onları huzur ve saadet yollarına ileten, kalplerinde şirk ve küfür hastalığı bulunanlara imanla şifa veren bir dindir.
İslâm, kula kulluk zillet ve meskeneti içerisinde bulunanları Rab’lerine yöneltip yücelten, zulme karşı mazlumları koruyup gözeten, haksızlığa uğrayanlara adalet ve eşitliğin sembolü olan yüce bir nizam, ilahi bir sistem, kutsal bir dindir. Davetçiler, bu gerçekleri gözönünde bulundurarak hareket etmelidirler.
Müslümanlar, taşıdıkları rahmetin bilincinde hareket ederek ilahi mesajı insanlara ulaştırmaya çalışmalı, içerisinde bulundukları küfrün karanlıklarından, şirk bataklığından insanları kurtarıp İslâm’ın nurlu ve aydınlık nizamına ulaştırmaya çalışmalıdırlar.
Müslümanlar, davet görevlerini ifa ederlerken İslâm’ın rahmet parıltılarını sözlerinden çok davranışlarında ortaya koymalı, en güzel örnek Rasulullah (as) gibi Kur’an’ı ahlak edinen birer abide olmalıdırlar.
Müslümanlar, insanların içerisinde bulundukları şirk ve küfür karanlığının onları azaba sürüklediğini, açık ve net ifadelerle anlatmalıdırlar. Hastalık teşhis edilmeden tedavisi mümkün olamayacağına göre öncelikle şirk ve küfür hastalığının ne olduğu, tedavisinin nasıl mümkün olacağı ortaya konulmalı, ondan sonra şifa verecek reçete açıklanmalıdır. Davetçiler, tüm bunları, tıpkı Risalet önderleri gibi toplum adına endişe duyan bir yürekle yapmalıdırlar.
“Andolsun Nuh’u kavmine gönderdik, sonra dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka bir ilahınız yoktur; doğrusu ben, üzerinize büyük bir günün azabından korkuyorum.” (A’raf, 59)
Kullarına karşı rahmeti sonsuz olan yüce Allah (cc), -hangi günahı işlerlerse işlesinler- tüm kullarını, rahmet sıfatı gereği bağışlayacağını, kullarının, bu rahmetten yararlanması için onların tevbe ederek gönderdiği ilahi mesaja yönelmelerini bildirmektedir.
“De ki: ‘Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin, şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar; gerçekten O, Ğafur’dur, Rahim’dir. Rabb’inize dönün, O’na teslim olun, muhakkak size azap gelmeden önce, sonra size yardım edilmez. Rabb’inizden size indirilenin en güzeline tâbi olun; ansızın ve hiç farkına varmadan azap muhakkak size gelmeden önce.” (Zümer, 53-55)
Müslüman davetçiler, insanları Rab’lerine iman etmeye, O’nun rahmetini ummaya davet ederlerken şirk ve küfrü açık ve net bir şekilde açıklamalı, ondan sonra kurtuluşun yolunu göstermelidirler.

Mart 25, 2022 0

Şuara Suresi (1-2. ayetler)

Yazar: Ramazan Yılmaz

Rasuller, Tevhidi Davet Metodunu en Güzel Şekilde Göstermişlerdir
Şuara suresinde, Tevhidi davetin, bütün yönleri ile insanlara nasıl ulaştırılacağı konusunda rasullerin en güzel örnekliklerini vermektedir. Surenin sonunda da bu örneklikleri alan Mü’minlerin, bir inkılap ile zalimleri devireceklerini vermektedir.
Yüce Allah (cc), Tevhidi esasları, rasulleri vasıtasıyla bildirirken ilahi mesajı yüklenen rasullerin nasıl hareket edeceklerini, vahyi insanlara nasıl ulaştıracaklarını, insanların neye nasıl davet edileceklerini, sorumluluklarını da bildirmiştir.
Yüce Allah (cc), Tevhidi esasların insanlara nasıl ulaştırılacağı konusunda rasullerinin örnekliklerini net ve açık bir şekilde insanlara bildirmiştir.
“Nuh’a, onunla tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya onunla tavsiye ettiği şeyleri, dinde sizin için şeriat yaptı. Muhakkak dini ikame edin ve onda ayrılığa düşmeyin; kendisine onları davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi, Allah, dileyen kimseyi ona seçer ve kim yönelirse ona Hidayet eder.” (Şûra, 13)
İslâm, mesaj olarak olduğu kadar metot olarak da eksiksiz ve mükemmeldir. Bu nedenle İslâm’ın, topluma ulaştırılmasında başka metotlara ihtiyacı yoktur. İslâmî daveti üstlenen Müslümanlar, Rab’lerinin belirlediği esaslardan hareket etmekle mükelleftirler.
İslâm, insanların hayatını düzenleyen en mükemmel sistemdir, beşerî sistemlerin metotlarına ihtiyaç duymayacak kadar yeterli ve kendine özgü bir metoda sahiptir. Bu ilahi nizama iman edenler, İslâmî esasları, Tevhidi ilkeleri, Rab’lerinden bildirildiği şekliyle kabul ederler ve rasullerin örnekliklerinden hareket ederler.
İslâm’ı kabul etmek, onun önerdiği tüm kuralları aynen almakla mümkündür. Bunun dışındaki herhangi bir sapma, insanı inandığını iddia ettiği İslâm’ın dışına atar. Kur’an’da müşrik, münafık, fasık, mürtet ve zalimler gibi sıfatlarla anılan kimseler, İslâm’ı din olarak kabul ettiklerini iddia etmelerine rağmen İslâm’ın belirlediği Tevhidi esasları ve topluma ulaşma metodunu kendilerine göre değiştirip çarpıtan kimselerdir.
Şüphesiz her din, her ideoloji ve sistem, kendine özgü bir metoda sahiptir. Bir din, ideoloji ya da sistemi başarıya ulaştıran asıl unsur, kendine özgü metoduyla insanlara ulaştırılmasıdır. Kendilerine özgü bir metotları bulunmayan ya da kendi metotları ile ortaya konulmayan din ve ideolojilerin başarıya ulaşmaları, insanlar tarafından kabul görmeleri, hayata hâkim olmaları hiçbir şekilde mümkün değildir.
Başka metotlarla ortaya konulan her din ve ideoloji, yıkılmaya mahkûmdur
Gösterdiği hedefle o hedefe ulaşma metodu ayrı özellikler gösteren bir davanın ya da ideolojinin ömrünün çok kısa sürdüğü, yıkılıp yerle bir olduğu, adının tarih sayfalarında bir hatıra olarak kaldığı, tarihi belgelerde ve Kur’an’da ortaya konulmakta, günümüzde birçok örneği bulunmaktadır.
Tarihte ve günümüzde yıkılıp yok olan tüm ideolojiler, hedef-metot çelişkisi içerisinde olmaları, insan fıtratına aykırı bulunmaları, insanlara baskı ve zorbalıkla kabul ettirilmeleridir.
Günümüzde, tarihte kara bir leke olarak adları dışında hiçbir şeyleri kalmayan, yıkılıp giden beşerî sistem ve ideolojiler, insan fıtratına aykırı birer zulüm sistemleriydiler. Bunların yıkıntıları arasından kanla, zulümle bastırılmış, sömürülmüş insani duyguların, fıtratta var olan istek ve arzuların fışkırdığı bugün açık olarak görülmektedir. Bunların başında Faşizm, Komünizm ve benzeri ideolojiler ile Kemalizm gibi uyduruk diktatörlükler gelmektedir.
Faşizmin ve Komünizmin uygulandıkları ülke halkları, bugün bu zorba sistemleri anmaktan utanır duruma gelmişlerdir. Almanya’da Hitler ve faşizm suç olarak görülürken, Rusya’da, Komünizm adını duyan eski hızlı komünistlerin bile mideleri bulanmakta, yüzleri buruşmaktadır. Komünist sözcüğüne bile tahammül edemeyen eskinin hızlı Marksistleri, Komünizmi hatırlatan her türlü eseri ve ismi ortadan kaldırmaktadırlar.
Marksistlerinin kıblesi Moskova’daki Leningrad meydanı, Komünizmi hatırlattığı gerekçesiyle adı, Marksizm’den bir derece daha insancıl kabul edilen Çarlık dönemini hatırlatan Petersburg olarak değiştirilmiştir.
İnsan fıtratı ile taban tabana zıt olan, insanı insanın canavarı haline getiren, insanı yalnızca maddi bir varlık olarak değerlendirip köleleştiren beşerî sistemlerin birçoğu, kısa bir süre içerisinde yıkılıp yerlebir oldular; yıkılmayanlar ise son çırpınışları içerisindedirler.
Türkiye’de baskı ve zorbalıkla dayatılan Kemalist diktatörlük de son çırpınışları içerisinde can çekişmektedir. Yok olmaya yüz tutan Kemalist zorbalığın kurtarılması için Amerikalıların, çocuklarımız dediği Kemalist generaller, ABD ve İsrail’in iktidara oturttuğu Erdoğan’a dört elle sarılmışlar, daha parti başkanı bile olmayan Erdoğan’ı, 30 Ağustos kutlamalarında özel protokol ile ağırlamışlardı.
Erdoğan ve AKP çetesinin tüm uğraşlarına rağmen bu zorba dikta sistemin, -benzeri diktatörlükler gibi- tarihin kirli sayfalarında kara bir leke olarak yerini alacağı günler yakındır inşaAllah.