İslâm, mü’minler arasındaki dostluğu, yüce Allah’ın rızası doğrultusunda Kur’an’a bağlanmak olarak tarif eder. Mü’minler arasındaki dostluğu, Kur’an’a bağlanmak olarak tarif eden İslâm; mü’minlerin dostunun öncelikle yüce Allah (cc), O’nun Rasulü olduğunu, sonra da mü’minlerin birbirlerinin dostları olduklarını bildirir.
“Allah, iman edenlerin dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır; kâfirlerin dostları da tağuttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır; onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.” (bakara, 257)
“Sizin veliniz, ancak Allah, Rasulü ve namazlarını kılan, zekâtlarını veren, rükû eden mü'minlerdir.” (Maide, 55)
Yüce Allah’ın rızası doğrultusundaki dostluklar sürekli ve kalıcıdırlar; bu dostluğu, basit dünyevi çıkarlar hiçbir şekilde zedeleyemez. Yüce Allah (cc), mü’minlerin, yine mü’minler dışında hiç kimseyi dost edinmemelerini istemekte, aksi halde Kendisi ile olan dostluklarının biteceğini haber vermektedir.
“Mü'minler, mü’minleri bırakıp, kâfirleri dost edinmesin, kim böyle yaparsa Allah ile bir dostluğu kalmaz; ancak onlardan (dost olmaktan) korunmanız başka, (ancak o zaman Allah ile dostluğunuz devam eder). Allah sizi kendisin(in emirlerine karşı gelmek)den sakındırır. Dönüş Allah'adır.” (Al-i İmran, 28)
Yüce Allah’ın rızasını gözetmeyen her türlü dostluk, yüzeysel, geçicidir ve basit dünyavi çıkarlar sözkonusu olduğunda dağılmaya, taraftarları dünya ve ahirette birbirine düşman olmaya mahkumdur.
“O gün, muttakiler dışında, dostlar birbirine düşmandır.” (Zuhruf, 67)
Yüce Allah’ın rızasını gözetmeden oluşturulan tüm dostuk ve birliktelikler, çıkar üzerine kurulmuş dostluk ve birlikteliklerdir ve genellikle çıkar üzerine kuruludur. Bu tür dostlukların, mü’minlerin hayatında yeri yoktur, olamaz da. Bu sahte dostluklar yalanlarla, sahte tebessümlerle, birbirlerini aldatan yersiz övgülerle çıkar çatışmaları olmadığı sürece devam eder.
“Allah'ın kendilerine gazabettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan; bilerek yalan yere yemin ediyorlar.” (Mücadele, 14)
Çıkar dostluk ve birliktelikleri, şeytani dostluklardır ve bu dostluğu oluşturanlar, şeytanın emrinde olan müşrik kimselerdir. Bunlar, her yerde ve her konuda propaganda yapar, güç sahibi olduklarını gösterirler. Ancak esas itibarı ile bunların güçleri de, dostlukları da örümcek ağı gibi zayıftır ve en küçük bir sarsıntıda yıkılır giderler.
“O şeytan sizi kendi dostlarından korkutuyor, eğer inanmış iseniz, onlardan korkmayın, benden korkun!” (Al-i İmran, 175)
“Onun gücü, sadece kendisini dost tutanlardır ki onlar, müşrikleredir.” (Nahl, 100)
AKP ve Gülen Grubunun sahte birliktelikleri
Şeytani dostluk ve birlikteliklerin en son örneği, AKP ve Gülen Grubunun birliktelikleriydi. Emrinden çıkmadıkları ABD’nin, destek ve teşviki ile bir araya gelen bu ikili, yine ABD’nin ayak oyunları ile birbirlerine girdiler, düşman kamplara bölündüler.
Kemalist generaller, sahiplendikleri zorba sistemlerini, -beceriksizlikleri sonucunda- yıkma noktasına getirdikleri bir dönemde ABD’nin destek ve yardımı ile AKP’nin başına getirilen Erdoğan, batmakta olan sistemlerini kurtarıcı olarak görülmüştü.
AKP’nin seçimi kazanması için ABD, 12 Mart 1980’de “bizim çocuklar Türkiye’de ihtilal yapacak” dediği Kemalist generallerin kulaklarını çekmiş, ardından eli altındaki Kemalist sistemin sevdalısı Fetullah Gülen’i, AKP’ yi desteklemesi için devreye sokmuştu. Amaç, batmakta olan Kemalist zorbalığı kurtarmak ve bu sayede üslerle doldurduğu Anadolu’yu işgali altında tutmaya devam etmekti.
Bugüne kadar İslâm ve Müslümanlar ile hiçbir ilgisi bulunmayan, dünya Müslümanlarının, ABD ve işbirlikçileri tarafından katledilmesini adeta zevkle seyreden, Irak’ta, ABD tarafından füzelerle katledilen Iraklı ve İsrail tarafından misket bombaları ve füzelerle vurularak yakılan Filistinli çocuklar için ses çıkarmayan, ancak Saddam tarafından İsrail’e fırlatılan bir iki füze sonucunda, İsrailli çocuklara ağlayan, Türkiye’de, İslâm ve Müslümanlara savaş açan tağuti sistemin varlığını sürdürmesi için çalışan Kemalist zorba generallere övgüler yağdıran, İslâm düşmanı Ecevit’i destekleriyle iktidara taşıyan, Anadolu’nun saf halkından, sahte gözyaşları ve binbir türlü yalanlarla toplanan paralarla malikhanelerde sefa süren, kendisi ve adamları ile zillet içerisinde Papa’nın önünde eğilip bükülen, hahamlarla sarmaş dolaş olan, bugüne kadar İslâm adına hiçbir faaliyeti bulunmayan, Allah’a ve Rasulüne, yalanları ile iftira edip yandaşlarını kandıran Fetullah Gülen, Amerika’ya gidip icazet alan Erdoğan’ı, kimi çıkarlarına ses çıkarmaması kaydı ile desteklemişti.
Yalanı, sahtekârlığı din haline getiren Fetullah Gülen, daha önce hangi yalanlarla yandaşlarını Ecevit’e oy vermeye teşvik etti ise aynı yalanlarla bu sefer, Erdoğan’a oy vermenin hayırlı olduğunu rüyasında gördüğü söyleyerek yandaşlarından Erdoğan’ı desteklemeleri için istemişti.
AKP ve Fetullahçılar, birbirlerine sahte tebessümler yaparak, övgüler sıralayarak devlet yönetimi üzerinde hegamonya kurdular. Makam ve mevki sevdası ile gözleri dönmüş Erdoğan ve ekibi, aldıkları oylar nedeniyle Fethullah ve yandaşlarına övgüler yağdırmışlar, en kritik makamlara onları yerleştirmişler, Türkçe olimpiyatlarında Pensilvanya’daki emekli vaizi göklere çıkarma yarışına girmişler, ona dua üzerine dualar etmişlerdi.
AKP ve Gülen Grubunun bu karşılıklı sahte övgüleri, her iki grubun efendileri olan ABD ve İsrail tarafından dostlukları ve beraberlikleri bir anda bitmiş, düşman kamplara bölünmüşlerdir. Onların, daha önce birbirlerine yaptıkları dualar, yön değiştirerek beddualara, karşılıklı hakaret ve küfürlere dönüşmüştür. Bunlar, dünya hayatında birbirlerine hakaret edip beddualar sıraladıkları gibi, kıyamet günü de birbirlerine lanet okuyacaklar, birbirlerinin daha çok azap görmesi için yüce Allah’a dua edecekler, ancak sonuç olarak her iki grup da hak ettikleri cehenneme sürüleceklerdir.
“Dediler ki: ‘Rabbimiz, biz beylerimize ve büyüklerimize uyduk da bizi yoldan saptırdılar; Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onlara büyük bir lanet eyle!” (Ahzab, 67-68)
“Rabbimiz, bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki azabını bir kat daha artır’ dediler.” (Sad, 61)
Her iki grubun da geçmişine bakıldığında, şirk ve küfür de dahil olmak üzere, her türlü yalan, sahtekârlık, sözel ve maddi dolandırıcılık, insanları kandırarak onların dini, maddi ve manevi değerlerini istismar ve tağuti Kemalist zorbalığı sürdürmek gayreti, bunların bozuk sicilini oluşturduğu açık bir şekilde görülür. Yine her iki grup, ABD’ye bağlı ve onun direktifleri doğrultusunda hareket eden kişiliksiz ve şahsiyetsiz birer piyondurlar.
Bu iki fitne grubunun birbirlerine düşman oluş nedenleri
Gülen Grubu, AKP yönetimini, ta milli görüş hareketinden bu yana sevmedikleri halde öncelikle sırf ABD istedi diye desteklemiş, ancak bunun karşılığında adamlarını emniyete, yargıya yerleştirmiş, köşe başlarını tutmuşlardı. AKP’liler de, başta başbakanları ve Bülent Arınç gibi şahsiyetsiz yöneticileri olmak üzere hiç sevmedikleri Gülen Grubuna, kendilerine oy verdikleri için şirin gözükmek adına her türlü yalakalığı yapıyorlardı. Ancak iradeleri kendi ellerinde bulunmayan bu iki dışa bağımlı kukla grubun sahte beraberlikleri, onların efendileri ABD’nin ve İsrail’in talimatları ile çok rezil bir şekilde sona erdirildi. Bu, onların dünya hayatlarındaki rezillikleridir; onlar için bir de ahiret azabı vardır ki o, çok daha büyüktür.
“Allah, dünya hayatında onlara rezillik taddırdı, ahiret azabı ise daha büyüktür, keşke bilselerdi!” (Zümer, 26)
Her iki fitne grubu da, dünya hayatını gaye edinmişler, bu nedenle insanların maddi ve manevi değerlerini sömürerek dünya hayatında bir saltanat kurmuşlar, insanları da, Allah yolundan alıkoyarak kendi tabi oldukları demokratik dinlerine, sapık yaşantılarına davet etmişlerdir. İşte bu nedenle onlara her iki dünyada da acı bir azap ve rezillik vardır.
“Allah'ın yolundan şaşırtmak için boynunu öteye (dünya hayatına) döndürür, dünyada onun için bir kepazelik vardır; kıyâmet günü de ona yangın azâbını taddıracağız.” (Hac, 9)
ABD ve İsrail, Erdoğan’ın, İsrail’e karşı kimi söz ve davranışlarında, kendisine onlar tarafından tanınan tolerans sınırlarını aşmasından, İran’a karşı ABD’nin aldığı ambargoyu, İran ile el altından ticari ilişkilerini sürdürerek delmesinden, Suriye olayında bazı İslâmcı örgütlere göz yumduğunu düşünmelerinden, Çin ile füze anlaşmasına gitmesinden, son olarak da Kürdistan yönetimi ile petrol boru hattı konusunda anlaşma yapmasından ve en önemlisi de Türkiye’nin, son on yılda ekonomi alanında bir gelişme kaydetmesinden oldukça rahatsız olmuşlardı.
Yukarıdaki sayılan nedenlerle ABD ve İsrail, Erdoğan’a karşı önce tavır almaya, daha sonra da ondan kurtulmaya çalıştılar. Önce Suriye konusunda Erdoğan’ı tek başına bırakan ABD, daha sonra, Erdoğan’dan tamamen kurtulmak için düğmeye bastı. Bunun için de Gülen’i ve ona bağlı şebekeyi devreye soktu.
Gülen Grubu, ABD’nin her dediğini, birkaç nedenle yapmak zorundadırlar. Birinci neden; emekli vaiz, gönül bağı olarak Papa’ya ve doğal olarak Hrıstiyanlığa bağlıdır. Papaya olan sevgi ve muhabbetinden dolayı hem Gülen kendisi, hem de en yakın adamları, Papa’nın önünde zillet içerisinde eğilip bükülmüşler, elini öpmüşlerdir.
Türk okulları adı ile dünyanın birçok yerinde kurulmuş okullarda Hrıstiyanlığın ve Yahudiliğin hak din olduklarını söyleyip Müslüman olmak isteyenleri kendi dinlerinde kalmaya teşvik eden Türk okullarındaki misyoner öğretmenler, İslâm için değil adeta Hrıstiyanlık ve Yahudiliği temize çıkarmak için çalışmaktadırlar. Gülen ve ona bağlı şebekesi, Dinler Arası Diyalog teraneleri ile İslâm’ı yozlaştırmaya ve diğer tahrif edilmiş dinleri kutsamaya çalışıyorlar.
Gülen Grubu, ABD’nin isteklerini zorunlu olarak yerine getirmelerinin ikinci nedeni, bu şebekenin, Türkiye’den çaldıkları kimi özel bilgileri ve kriptoları, bazen ajanlık yaptıkları için gönüllü olarak, bazen de kimi aptal kuryeleri nedeniyle CIA’ya kaptırmaları nedeniyle kendileri ve Türkiye hakkında önemli bilgilerin ABD’nin elinde bulunmasıdır. Bu bilgilerin, aleyhlerinde ifşa edilmesinden korktukları için ve emekli vaizin ABD’de ikâmet etmesi nedeniyle ABD’nin her isteğini yapmak zorundadırlar. Bu nedenle ABD, Erdoğan’ı devirmek için Gülen Grubunu devreye sokmuştur.
Gülen Grubu, işe önce ellerine geçirdikleri yargıyı harekete geçirerek başladılar ve ABD ile İsrail’in rahatsız oldukları MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı yargılamakla ilk saldırılarını başlattılar. Ancak bu saldırı, MİT Müsteşarı için alelacele çıkartılan bir yasa ile Erdoğan tarafından püskürtüldü.
Fetullahçıların ilk saldırılarına Erdoğan’ın karşı saldırısı, dersaneleri kapatma girişimi oldu. Ancak Fetullahçıların yaygaraları ve Erdoğan’a karşı olan cümle muhalefet gruplarını devreye sokmaları neticesinde Erdoğan geri adım attı ve bu isteği kursağında kaldı. Karşılıklı saldırı ve hezimetler sonucunda birbirlerine karşı bir başarı elde edemeyen iki grup, yeni bir saldırı hazırlığı için siperlerine çekildiler.
Tuzak kurma ve her türlü seviyesiz iftiralar atma konusunda oldukça deneyimli olan Gülen Grubu, Erdoğan’a alternatif olarak ileri sürmeye çalıştıkları, ancak kendilerini reddeden Numan Kurtuluş’a, bel altından vurmak için montajlama bir kaset hazırladılar. Oysa daha 10 ay önce Fetullahın kalem takımı Hüseyin Gülerce, Ali Bulaç, Mustafa Ünal ve Zaman’ın diğer yazarları, HAS Parti’yi ve dolayısıyla Numan Kurtulmuş’u, bol övgü ve yağlamalarla Erdoğan’a alternatif olarak iktidara hazırlıyorlardı. Ancak Erdoğan, daha hızlı davranarak Numan Kurtulmuş'u AKP saflarına katarak Has Parti'nin varlığına son vermiş ve Gülen Grubunun bu hamlesini de boşa çıkarmıştı.
Hakan Fidan ve Numan Kurtuluş konusunda yenilgiye uğrayan Gülen Grubu, üçüncü ve daha büyük ve daha etkili saldırıları için siperler kazdılar, tuzaklar hazırladılar ve ilk aşamada Halk Bankası Genel Müdürü ile üç bakan çocuğunu kurdukları tuzaklara düşürdüler. Bunun için de kendi kontrollerinde olan ya da Fetullah’ın ifadesiyle para ile satın alınan kimi savcı ve hakimleri devreye sokup şarkılarda dile getirildiği gibi, “İbibikler öter ötmez ordayım” diyerek sabahın köründe kontrollerindeki polislerle baskınlar yaparak, gözaltılar başlattılar.
Dinlerarası diyalog teraneleri ile Hrıstiyanlara, Yahudilere ve cümle ateistlere şirin gözüken, Arakan’da Müslümanları yakan Budistlere övgüler yağdıran baş aktör Gülen, Erdoğan’dan aldığı yenilgiyi bir türlü hazmedemeyerek çılgına dönmüş bir halde beddua seansları düzenliyor, daha birkaç ay öncesine kadar çıkar ortağı olan Erdoğan’a şimdi en ağır bedduaları ve hakaretleri ardı ardına sıralıyor.
Mavi Marmara gemisine baskın yapıp dokuz kişiyi katleden İsrail katillerine övgüler yağdırıp “Otoriteden izin almaları gerekirdi” diyerek İsrail’in haklı olduğunu söyleyecek derecede İsrail hayranı olan, İslâm düşmanı Kemalist generallere her türlü yalakalığı yapan, 28 Şubat’a övgüler yağdıran Fetullah, sözkonusu kendi ülkesindeki ve kendi demokratik dinine mensup otorite olunca ve çıkarları sözkonusu olduğunda, otorite motorite tanımayarak çılgına dönmüş bir halde lanetler yağdırmış, beddualar etmiştir.
Gülen Grubuna bağlı yargı mensuplarının başlattıkları, ancak AKP’nin bastırması ile yarıda kalan ikinci yolsuzluk operasyonunda hazırlanan listede yakalanmaları düşünülen kişilere bakıldığında bunların, Türkiye için çok önemli yatırımlar olan 3. Boğaz Köpsüsü, 3. Havalalanı ve Kanal İstanbul’un da içinde bulunduğu yaptırımları yapan firma temsilcileri oldukları görülmektedir. Gülen Grubunun bu talepleri, Taksim Gezi olaylarının da istekleri arasında idi. Anlaşılan o ki, Gülen Grubu ile Geziciler, kolkola vermişler ve aynı talepleri dile getirmektedirler.
Tabi ki bu arada Erdoğan ve ekibi de, zemzemle yıkanmış, temiz kimseler değildirler. ABD’nin kuklası ve emir eri durumunda olmaları, bugüne kadar İsrail ile ticari ilişkilerini en üst düzeye çıkarmaları yanında Türkiye’de her türlü yolsuzluğu yapan, kendileri başta olmak üzere, kendi çocuklarına ve yandaşlarına, devletin imkânlarını peşkeş çekip köşe eden kimselerdir.
AKP’lilerin, Gülen Grubu ile kişisel özellikleri ve bozuk karakterleri birebir uyuştuğu, kimi konularda çıkarları örtüştüğü için kerhen de olsa ortaklık kurmuşlardı. Ancak bağlı oldukları efendileri, bunların daha fazla bir arada kalmalarına müsaade etmemiş, dersaneler ve benzeri kimi çıkarlarını öne sürerek onları birbirlerine düşürmüştür.
Aslında Erdoğan ile emekli vaizin, çıkarlarının farklılığı dışında, birbirlerinden pek fazla bir farkları bulunmamaktadır. Her ikisi de Batı ve ABD hayranı ve kuklası; emekli vaiz İsrailli çocuklar için ağlarken, Erdoğan, Amerikan askerleri için dua ettiğini söylemekte; her ikisi de İslâm düşmanı, her ikisi de ‘dinlerarası diyalog’ denilen küfür ve şirk oluşumunun savunucuları, her ikisi de demokratik dinin mensubu ve bu dinin yaşaması için mücadele ediyorlar, her ikisi de yalancı ve sahtekâr, her ikisi de insanların manevi ve maddi değerlerini istismar ederek insanları sömüren hırsız, her ikisi de müşrik ve münafıktırlar. Bu kadar benzerlikleri bulunan bu kimseler, efendileri tarafından kukla olarak görülüp oynatılmaktadır. Yüce Allah (cc), Hz. İbrahim (as)’ın diliyle onların durumunu şöyle açıklıyor.
“(İbrahim) dedi ki: ‘Siz dünya hayâtında birbirinizi sevmek için Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz; (bu, dünyada aranızda bir sevgi meydana gelmesine sebep olsa da) daha sonra kıyâmet gününde birbirinizi inkâr eder ve birbirinizi lanetlersiniz; varacağınız yer de ateştir ve hiçbir yardımcınız da yoktur.” (Ankebut, 25)
Dış güçlerin isteği ile çıkar üzerine iki fitne grubunun oluşturdukları ortaklık, yine aynı güçlerin isteği ile bozulmuş, “eski dostlar” yeni düşmanlar haline gelmişlerdir. Erdoğan, üçbeş oy uğruna, taviz üstüne taviz verdiği, kendi elleriyle adamlarını yargıya, emniyete doldurduğu, neredeyse her isteğini anında yerine getirdiği Gülen’in şimdi en büyük düşmanı haline gelmiştir. Gülen, hayatında hiç kimseye etmediği hakaret ve bedduaları, kendisini kaybetmiş bir halde Erdoğan’a yapmıştır.
Erdoğan da eski vaiz ve adamları için en ağır ifadeleri kullanmış, onların inlerini dağıtacağını söylemiştir. Ancak bugüne kadar her söylediğinin tersini yapan, dün ak dediğine bugün kara diyen Erdoğan, Gülen Grubu hakkında da hiçbir şey yapmayacaktır. İpleri ABD’nin elinde olan Erdoğan’ın, Gülen Grubu hakkında da hiçbir şey yapmayacağı, bugüne kadar ortaya koyduğu çelişkili söz ve davranışlarına bakıldığında açıkça görülmektedir.
AKP, kendi eliyle devletin en üst makamlarına yerleştirdiği Gülen Grubunu şimdi tasviye etme planları yapmaktadır. AKP’li Burhan Kuzu, Gülen Grubu hakkında, vatana ihanet suçlaması ile dava açılacağını ve çete oluşturdukları iddiası ile “2 bin rütbeli emniyetçi, akademisyen, bürokrat, hakim, savcı, basın mensubu, işadamı var. Örgütün şifresi aralarında…” olan bir listenin Erdoğan’a verildiğini açıkladı. Görülen o ki, her iki fitne grubu, birbirleriyle tam bir meydan savaşına girmiş bulunmaktadırlar.
Yüce Allah (cc), elbette kâfirleri, dünyada da ahirette de rezil edecek ve onlara en büyük azabı yapacaktır.
Ramazan Yılmaz: 2014.01.05
Bir yanıt yazın