Kur’an-ı Kerim, insanların yeryüzünde gerek bireysel olarak yapacakları ibadetleri, gerekse sosyal hayattaki görev ve sorumlulukları ya da birbirleriyle olan ilişkileri konusunda çok açık hükümler vazetmiş, insanların bu doğrultuda hareket etmelerini istemiştir.
“Elif lâm râ. (Bu,) bir Kitaptır ki, hikmet sâhibi, her şeyden haberi olan (Allâh) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış ve güzelce açıklanmıştır.” (Hud, 1)
“Her ümmet içinde, kendi aralarından, aleyhlerine bir şahit getireceğimiz gün, seni de bunların aleyhine şahit getirmiş olacağız. Sana bu Kitabı, her şeyi açıklayan ve Müslümanlara yol gösterici, rahmet ve müjde olarak indirdik.” (Nahl, 89)
“Elbette onların hikâyelerinde akıl sâhipleri için ibret vardır. Bu (Kur'an), uydurulacak bir söz değildir; ancak kendinden öncekinin doğrulanması, her şeyin açıklaması; iman edenler için bir kılavuz ve rahmettir.” (Yusuf, 111)
Yukarıdaki ayetlerden ve daha birçok benzer ayetlerden de anlaşılacağı üzere yüce Allah (cc), Kur’an ayetlerini sağlamlaştırıp en güzel biçimde açıkladıktan sonra Müslümanlara yol gösterici, rahmet ve müjde olarak indirmiş, iman edenlerin yapacakları her iş ve konuda başvuracakları bir kılavuz ve kaynak haline getirmiştir.
Kur’an’da, iman edenlerin dünya hayatında yapacakları fiilleri ile ilgili bir kapalılık söz konusu değildir; her şey apaçık bir şekilde ortaya konulmuş, iman edenlerin buna göre hareket etmeleri istenmiştir. İman eden kimselere düşen görev apaçık bir şekilde ortaya konulan hükümlere teslim olmak, bu hükümleri değiştirmeye kalkışmadan bildirilen gerçekler doğrultusunda hareket etmektir.
“Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Elçisine çağırıldıkları zaman inananların sözü ancak: "İşittik ve itâat ettik" demeleridir. İşte umduklarına erenler bunlardır.” (Nur, 51)
Yüce Allah’ın rızasını kazanmak ve O’nun vaat ettiği mükâfata ulaşabilmenin yolu, Allah’ın apaçık bir şekilde bildirdiği ve Rasulullah (as)’ın hayatında pratize ederek bizlere örnek olduğu hükümlere isteyerek itaat etmektir. Aksine hareket etmek ya da apaçık hükümleri karıştırmaya çalışmak Allah’a ve Rasulüne karşı gelmek ve sapıklığa düşmekten başka bir şey değildir.
“Allah ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab, 36)
İnsanlardan kimi, Allah’a ve Rasulüne iman ettiklerini ifade etmelerine rağmen, pratik hayatlarında Allah ve Rasulünün belirttiklerinin dışında hareket ederken, kimi de yaşadıkları gayri İslâmi hayatı İslâm’danmış gibi göstermek için dillerini eğip bükerek uydurdukları yalanı Allah ve Rasulünün üzerine atmaya çalışırlar. Tasavvufçuların başını çektiği bu uydurmacılık akımına Şiiler de Mut’a Nikâhı uydurması ile katılmışlardır.
Muta Nikâhının aslı nedir?
Müslümanlar arasında nikâhın nasıl olacağı ile ilgili Kur’an ve Sünnette çok açık hükümler ve uygulamalar mevcuttur. Bu yazımızda, Mut’a Nikâhının tanımlayacak ardından Mut’a Nikâhı ile ilgili çarpıtılan Kur’ani gerçekleri ortaya koymaya çalışacağız. inşaAllah.
Mut’a Nikâhı geleneksel alışkınlıklarını bırakmadan İslâm’ı kabul eden İranlıların eski nikâh adetlerinden biridir. Bu nedenle bu nikâh anlayışı İslâmi bir nikâh değil bir acem nikâhıdır ve aşağıda belirtileceği üzere İslâm ile taban tabana zıttır. Şiiler, bu gayri İslâmi durumu dillerini eğip bükerek, ayetleri çarpıtarak İslâmi göstermek için çabalamaktadırlar.
Mut’a Nikâhı, ücret karşılığında belli bir süre için kadınla evlenmektir. Mut’a Nikâhında erkek ve kadının, belirli bir süre ve ücret karşılığında anlaşmalarıdır. Mut’a nikâhının en az müddeti bir cinsel ilişki geçecek zaman parçasıdır, en çok ise 99 senedir.
Aşağıda belirtileceği yanlış yanları yanında, en kısa süresinin, bir ilişki geçecek zaman dilimi kadar olması, Muta nikâhının, demokratik beşeri sistemlerdeki genelevi ilişkisini andırmaktadır.
Şii kaynaklarında, Mut’a Nikâhının şartları
Ehl-i Beyt mektebinde Mut’a Nikâhının bir takım temel özellikleri ve hukûkî düzenlemeleri vardır ve bu nikâha bu şartlar dahilinde izin verilir. Sözkonusu hukûkî düzenlemelerden en önemlileri şunlardır:
1. Mut’a Nikâhında, tıpkı daimî nikâhta olduğu gibi, tarafların rızası şarttır.
2. Nikâh icap ve kabûl ile kıyılır, yani taraflardan birisi teklifini usulü dairesinde karşı tarafa iletecek ve o da bu teklifi kabul ettiğini söyleyecek.
3. Kıyılan nikâhın meşru ve sıhhatli olabilmesi için yakın akrabalık, süt bağı, din farklılığı, kadının bir başkasının nikâhı altında veya iddet halinde olması gibi bir takım engeller bulunmamalı.
4. Müslüman bir erkek Müslüman yada en azından Ehl-i Kitap bir kadınla, Müslüman bir kadın ise yalnızca kendisi gibi Müslüman bir erkekle mut’a nikâhı yapabilir.
5. Nikâh karşılığında kararlaştırılacak hem mehrin (ücret) hem de ecelin (süre) her iki taraf için de belirli olması gerekir.
6. Mut’a Nikâhından sonra cinsel ilişki olsun olmasın kadın, kararlaştırılan mehrin (ücretin) tamamını hemen alabilir. Ancak asıl hak ediş, gerekli istifadeden sonradır.
7. Nikâh kıyılırken taraflar, cinsel ilişki olmaması dahil, bir takım şartlar ileri sürebilirler.
8. Nikâhın sıhhati için şahit bulundurmak şart değildir.
9. Aklı başında reşit olmuş kimselerin sadece kendi rızalarının bulunması yeterlidir.
10. Detaylı açıklaması kitaplarda yer alan bir takım kusurlar dolayısıyla bu nikâha son verilebilir (fesh).
11. Mut’a Nikâhında talâk (boşama) olmaz. (Ancak varsa bir durum, mahkemeye başvurulur ve gerekli görülürse hakim kararıyla taraflar birbirlerinden ayrılır.)
11. Mut’a Nikâhında talâk (boşama) olmaz. (Ancak varsa bir durum, mahkemeye başvurulur ve gerekli görülürse hakim kararıyla taraflar birbirlerinden ayrılır.)
12. Mut’a nikâhında taraflar arasında miras tahakkuk etmez. Ancak nikâh kıyılırken şart koşulursa, mektepte en yaygın görüşe göre miras cereyan eder. Bu evlilik sonucu doğan çocuk ile ebeveyni arasında karşılıklı miras alış verişi ise vardır.
13. Mut’a nikâhında nesep hükümleri işler. Yani böyle bir nikâh sonucunda çocuk dünyaya gelirse, o çocuğun nesebi sabit, babası belli olur. (O çocukla babası arasında her durumda miras hükümleri işler.)
14. Mut’a nikâhında iddet hükümleri vardır; dolayısıyla nikâhta belirlenen süre (ecel) sona erdiğinde; kadın hamile ise doğum yapıncaya kadar iddet bekler. Hamile değilse iki hayız müddeti bekler. Hayız görmeyen kadınların iddeti ise 45 gündür.
Mut’a Nikâhıyla evlenen çiftlerden erkek olanı bu evlilik esnasında ölürse, bu durumda kadın hamile değilse 4 ay 10 gün bekler. Hamile ise “4 ay 10 gün” ve “Doğum vakti” seçeneklerinden süresi en uzun olanını tercih eder. (Yani örneğin 4 ay 10 gün geçtiği halde doğum olmamışsa doğuma kadar, doğum yapmış ama henüz 4 ay 10 günlük süre bitmemişse bu süre bitene kadar iddet bekler.)
15. Tarafların Mut’a Nikâhıyla ilgili gerekli bütün hükümleri ve hukûkî düzenlemeleri bilmeleri gerekir. Aksi halde onlara izin verilmez. (12)
İşte, görüldüğü gibi bu nikâhın da -tıpkı diğer nikâhta olduğu gibi- kendine özgü hukûkî düzenlemeleri ve şartları var. Ehl-i Beyt imamlarımız Muta Nikâhına bu şartlar dahilinde izin verirler.
Değerlendirme
Şia kaynaklarına bakıldığında, Muta Nikâhının Kur’an’da şartları ortaya konulan ve helal olan nikâhtan çok farklı ve normal şartlarda zina olarak nitelendirilen ilişkinin benzeri olduğu görülmektedir. Çünkü Mut’a adı verilen bu nikâhta şahidin bulunması şart koşulmamaktadır. Şahidi bulunmayan bu ilişkinin ve yine şia kaynaklarına göre “Mut’a Nikâhında talâk (boşama) olmaz” denilmektedir ki bu, zina ilişkisinin ta kendisidir.
Mut’a Nikâhı ile Kur’an’da emredilen helal nikâh arasındaki farklara bakıldığında Mut’a Nikâhı’nın nikâh kavramından ve Kur’ani gerçeklerden ne denli uzak olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Birincisi, Helal olan meşru nikâh ile ilgili kuralları Kur’an’ı Kerim çok açık bir şekilde ortaya koymuş iken (Nikâh bahsinde yukarıda bunlar belirtilmiştir), Mut’a Nikâhında Kur’ani bir kaynağa rastlanılmamaktadır. Her ne kadar Şia kaynakları Nisa, 24. ayetini delil gösteriyorlarsa Muta’nın bu ayetle herhangi bir ilişkisi yoktur.
“(Savaşta) ellerinize geçen(câriye)ler dışında, evli kadınlar(la evlenmeniz) de harâmdır. (İşte bunlar) size Allâh'ın yazdığı yasaklardır. Bunlardan ötesini, iffetli yaşamak, zinâ etmemek şartıyla mallarınızla istemeniz (evlenmeniz), size helâl kılındı. O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin. Hakkın
kesiminden sonra karşılıklı anlaşma(k sûretiyle kesilenden az veya çok vermeniz)de üzerinize bir günâh yoktur. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.” (Nisa, 24)
Şii kaynakları bu ayetin diğer kısımlarını bırakarak yalnızca “…O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin…” kısmını delil olarak alırlar. Oysa bu ayet, genel hüküm olan mehir konusunu burada tekrarlamaktadır. Bu ayet, Nisa, 4 ve Bakara, 237. ayetlerinde geçen mehir konusunu yeniden hatırlatmaktadır.
Öncelikle Kur’ani bir gerçeği hatırlatmakta yarar vardır; Kur’an’da bir konu anlatılırken bir tek ayetten değil, değişik ayetlerde ortaya konulur. Böylece anlatılmak istenen konu anlaşılır bir şekilde bütün yönleriyle belirtilir. Şii kaynaklarının Mut’a Nikâhı’na delil olarak gösterdikleri Nisa, 24. ayetinde geçen“…O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin…” ifade de Şiilerin iddia ettikleri gibi belirli bir süre ile kiralanan kadınlara cinsel arzuların tatmini için verilen ve zina ilişkisinde kadına verilen kullanma ücretini değil Kur’an’da emredilen, helal ve meşru olan evlenme akdi için belirtilen mehirdir.
Nisa, 24. ayetinde Müslüman erkeklerin hangi kadınlarla evlenecekleri ve evlenilecek kadınlara haklarının verilmesi hususunun ne şekilde olacağı, Nisa, 3-4 ve Bakara 237. ayetlerinde çok açık bir şekilde anlatılmaktadır. Bu nedenle Nisa, 24. ayetinde ifade edilen “O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin.” hususunun nasıl ve hangi hallere olacağı belirtilmiştir.
“Şâyet öksüz(kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adâleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. O(kadı)nlar arasında da adâlet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın; yahut ellerinizin altında bulunan(câriye)lerle yetinin; cevr (haksızlık) etmemeniz için en uygun olan budur.
Kadınlara mehirlerini bir hak olarak (gönül hoşluğuyla) verin; eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da âfiyetle yeyin.” (Nisa, 3-4)
“Bir mehir kestiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onları boşamışsanız, kestiğinizin yarısını (verin). Ancak kadınlar vazgeçer, yahut nikâh bağı elinde bulunan (erkek) vazgeçerse başka. (Erkekler,) Sizin affetmeniz (müsâmaha gösterip mehrin tümünü vermeniz) takvâya daha yakındır. Aranızda birbirinize iyilik etmeyi unutmayın. Şüphesiz Allâh, yaptıklarınızı görür.” (Bakara, 237)
Dikkat edilirse Nisa, 24. ayet ile Nisa, 3-4 ve Bakara 237. ayetlerde geçen ifadeler moda mod örtüşmektedir. Yani “Kadınlara mehirlerini bir hak olarak (gönül hoşluğuyla) verin” (Nisa, 4) ifadesi, Bakara, 237. ayetinde belirtilen “Bir mehir kestiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onları boşamışsanız, kestiğinizin yarısını (verin).” İfadesinde belirtilen durum için de sözkonusudur. “O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin. Hakkın kesiminden sonra karşılıklı anlaşma(k sûretiyle kesilenden az veya çok vermeniz)de üzerinize bir günâh yoktur. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.” (Nisa, 24) denilerek Bakara 237. ayetindeki durumu pekiştirmektedir.
İşte bu anlatım benzerliği, Kur’an’da ifade edilen ve birçok ayette her konudan sonra tekrarlanan “İşte Rabbinin doğru yolu budur. Biz, öğüt alanlar için ayetleri geniş geniş açıkladık.” (Enam, 126) ifadesinin ta kendisidir. Ancak Şiiler, bütün bu ayetleri almak yerine Nisa 24 ayetinden bir ibareyi cımbızla çıkararak kendilerine delil olarak almaktadırlar ki bu, Kur’an esprisiyle taban tabana zıttır.
İkincisi, “Mut’a Nikâhından sonra cinsel ilişki olsun olmasın kadın, kararlaştırılan mehrin (ücretin) tamamını hemen alabilir. Ancak asıl hak ediş, gerekli istifadeden sonradır.” denilmektedir ki bu, Kur’an’da Bakara suresi 237. ayetinde bildirilen “Bir mehir kestiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onları boşamışsanız, kestiğinizin yarısını (verin)” ifadesine açıkça aykırıdır. Hak edişin cinsel ilişkiden sonra olması bunun zinanın ta kendisi olduğunu göstermektedir. Çünkü ancak zina ilişkisinde ücret, cinsel birleşmeden sonra hak edilmektedir.
Üçüncüsü, nikâhın amacı neslin devamı, aile hayatının kurulmasıdır. Bu nedenle nikâh anlaşması sırasında süre belirtilmez, ancak Kur’an’da talak şartlarını belirtilen durumlar sözkonusu olmadığı sürece evlilik devam eder. Oysa Mut’a nikâhında hem neslin devamı, hem aile hayatının kurulması ve hem de süreklilik sözkonusu değildir. Bu nikâhta aslolan cinsel arzuların tatminidir; bu nedenle de bu nikâh bir zina ilişkisidir.
Dördüncüsü, “Mut’a nikâhında taraflar arasında miras tahakkuk etmez.” denilmektedir ki bu yönüyle de İslâm’a aykırıdır. Çünkü İslâm’ın meşru gördüğü nikâhta eş için miras tahakkuk etmektedir.
Beşincisi, Kur’an’ın emrettiği nikâhta şahidin bulunması esastır. Mut’a nikâhında ise “Nikâhın sıhhati için şahit bulundurmak şart değildir. Aklı başında reşit olmuş kimselerin sadece kendi rızalarının bulunması yeterlidir.” denilerek şahit şart koşulmamaktadır.
Altıncısı, “kadın hamile değilse iki hayız müddeti bekler, hayız görmeyen kadınların iddeti ise 45 gündür.” deniliyor. Oysa Kur’an, boşanmış kadınların, üç hayız müddeti kendilerini gözetlemelerini bildirmektedir. Bu yönü ile de Mut’a nikâhı, İslâmi olmaktan uzaktır.
Yedincisi, boşanma konusu da kur’an’a aykırıdır. Çünkü Kur’an, boşanmanın iki defa olduğunu, üçüncü defasında ise artık kadının, başka bir evlilik yapmadan ve ondan da yine şeri şartlar içerisinde boşanmadan, kesinlikle eski kocasına dönmeyeceğini bildirmektedir.
Sayılan bütün bu nedenlerle Mut’a nikâhının, İslâmi olmadığı, haram ve zinaya dayalı bir nikâh olduğu anlaşılmaktadır.
Bazı kaynaklarda muta nikâhı
Müt'a nikahı veya Muta nikahı (Arapça: زواج المتعة Zawāj al-Mut'ah veya نكاح المتعة Nikāh al-Mut'ah), İslamiyet'in ilk yıllarından kalan ve Şia'nın birçok mezhebinde ve Rafizilik'te halen uygulanan bir nikah şekli. Bazı kaynaklarda Acem nikahı ya da muvakkat nikah (geçici nikah) denir. Erkek, rızası olan bir kadınla belirli bir ücret karşılığında anlaşarak, belirli bir süreliğine evlenir. Muta nikahı, Sünnilikte ve Anadolu Aleviliğinde uygulanmaz.
Tarihçe
Sünni inanışına göre, İslam'ın ilk yıllarında, özellikle harp zamanlarında, uzun zaman kadınlardan uzak kalan askerler için muta nikahına izin verilmiştir. Hayber Savaşı'na kadar mübah olan bu nikah haram kılınmıştır.
Anlaşma şartları
Muta nikahında erkek ve kadın belirli bir süre ve ücret karşılığında anlaşırlar. Bu evliliğin süresi en az bir cinsel birleşme kadar, en çok 99 sene olabilir.[1]
Kıyılışı
Erkek, rızası olan kadına, "Beni (…) (aylık) bir zaman için mutalandır" veya " (…) kadar para karşılığında seninle mutalandım" der. Muta nikahı ile evlenen kadın, nikahın süresi ne kadar olursa olsun mirastan hak iddia edemez.[2]
Muta nikahı kıyan erkek, sonradan normal nikahın şartlarını yerine getirip bu kadını sürekli eş olarak olarak alabilir.[3]
Sünnilik'te muta nikahına bakış
Sünni inanışına göre peygamber bu nikahı kesin olarak yasaklamıştır ve Ashab'dan, tabiinden ve müçtehitlerden, bu tür nikahı kabul eden kimse yoktur.
Bir rivayete göre Ali bin Ebu Talib, İbn-i Abbas'a şöyle demiştir: "Rasullullah muta nikahından ve ehil eşeklerin etlerini yemekten Hayber'in fetih günü bizleri men etti."[4]
Sünni inanışına göre Muhammed, Evtas yılında (Mekke'nin fethi) muta nikahına üç defa ruhsat vermiş, sonra yasaklamıştı.[5] Rivayete göre İslam peygamberi şöyle demiştir: "Ey insanlar, ben muta nikahı ile kadınlardan faydalanmanız için izin vermiştim. Şüphe yok ki Allah, kıyamete kadar bunu muhakkak haram kılmıştır. Kimin yanında bunlardan bir kadın varsa hemen onu serbest bıraksın, onlara verdiği şeylerden hiçbir şeyi geri almasın."[6]
Peygamber döneminde "faydalanmak" sözcüğünün evlenmek anlamında kullanıldığı belirtilir.[7] Şîa'ya göre, Kuran'ın Nisâ sûresinin 24. âyetinde[8] geçen ve Türkçe'ye "faydalanmak" olarak çevrilmiş استمتعتم kelimesinin kökü متع'den gelmektedir.[9]
Şiilik'te ve Alevilik'te muta nikahı
Şiiler ve Rafiziler muta nikahını uygularlar.[10] Anadolu Aleviliğinde ve Şia'nın önemli kollarından biri olan Zeydiyye mezhebinde muta nikahının batıl olduğuna inanılır.
Şiiler muta nikahı konusunda Nisa suresinin 24.ayetini delil olarak sunarlar. Bu ayet şöyledir:
“(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.."[11]
Dipnotlar
1. ^ İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme: 36
2. ^ Fetava-i Kadıhan :1/330 (Hindiyye kenan)
3. ^ Fetava-i Hindiyye:I/330
4. ^ Buhari:6/129 Nesai:2190 Müslim:4/134
5. ^ Müslim:4/131
6. ^ el-Hidaye:1/I95
7. ^ Tefsir-i Taberi:5/30
8. ^ Nisâ sûresi 24. âyeti (DİB)
9. ^ "Müt'a" maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Cilt 32, Türkiye Diyanet Vakfı, s. 174.
10. ^ el-Mebsul:5/152 Fethu'l Kadir:21384 Bidayetü'l Müctehit:2/43
11. ^ Nisa Suresi 24. Ayet, Diyanet Meali
Ramazan Yılmaz: 2013.12.11
Bir yanıt yazın