Bugüne nasıl gelindiğini bilmeyen bazı arkadaşların, haklarında, kimilerine göre sert ifadeler kullandığım söylenen kişilere ve tağuti sistemden icazetli vakıf, dernek gibi bazı kurumlara yuvalananlara, yıllarca öğüt verici ve kardeşlik hukukunu oluşturmaya yönelik ifadeler kullandım. Onları, vahyin çizgisinde hareket etmeye davet ettim. Birkaç örnek verilecek olursa:
1980'li yıllarda, on yıldan fazla bir süre beraber olduğumuz bazı kişileri, Tevhidi mücadeleyi bırakarak, tağuti sistemin bir parçası olmak için parti kurmaya çalışmaları nedeniyle, yüzyüze konuşarak Kur'ani esaslarla uyardım. Onlar, okuduğum Kur’an ayetlerini, “Cuma hutbesi dinlemeye gelmedik” diyerek Allah’ın ayetlerine sırt döndükleri gibi, onların parti kurma çalışmalarına destek vermiyorum diye beni ve bazı arkadaşlarımızı müslüman olmamakla suçladılar ve kendileri, beraberliğimize son verdiler.
Bugün vakıflarda yuvalanarak tağutu reddeden "kahrammanlardan" bazılarının evlerine bile giderek ya da bizim Ankara’daki dershanemize geldiklerinde yanlışlarını, en güzel bir biçimde izah ederek yüzlerine söyledim. Bugün, demokratik hakkını kullanarak, bulunduğu vakfa sırtını dayayarak kahramanlık taslayan o "kahramanlardan" biri, (Tevhidin Düşmanı Tefrika) kitabımı da okuduğunu söyleyerek, söylediklerimde haklı olduğumu, ancak vakfı bir milyon lira vererek kurdukları için bunu kapatmak istemediklerini söyledi ve bu adam, Almanyadaki bir paneldeki konuşmalarımızın arkasından Türkiye’ye gidip, yaşından başından utanmadan, hakkımda olmadık şeyler söyledi.
Parti kurmak isteyen o “Tevhid” erleri kahramanlara karşı ben, Kur’an ayetlerini okuyup bunun Sünnetullahtaki davet metoduna uymadığını söylediğimde, bazı islamcı radyolarda tefsir dersleri yapan, Kur’an okuyan vakıfçılardan biri, bana katıldığını söyleyerek particilere karşı çıktıktan hemen sonra yuvalandığı vakıfta benim aleyhime utanmadan dedikodu yapmış ve “Ramazan Yılmaz , neden vakfa karşı çıkıyor biliyor musunuz? Çünkü o, topladığı paraları resmi olarak bankaya yatırmayarak kendisi kullanıyor” diyecek kadar alçalabilmiştir ki, bizim çalışmalarımızda oluşturduğumuz “fon”u ben değil, ilgili beş arkadaşımız organize ediyorlardı ve ben paraların “p” sini bile göremiyordum, ancak aylık raporlar halinde bilgi için bana geldiğinde hesapları konrol ediyordum.
Sitemde de bir örneği görüleceği üzere,
(Mustafa İslamoğlu'na yapılan uyarı http://www.mucahede.com/modules.php?name=Kose_Yazilari&op=viewarticle&artid=117)
bazı vakıfçılara ve tarikat şeyhlerine mektuplar yazarak kardeşlik hukukunu oluşturmak için adeta yalvarıyordum. Kimilerine, Abdulaziz Bayındır, Zekeriya Beyaz, Yaşar Nuri Öztürk gibilerine “Kur’ani Mücahede Dergilerimi” ücretsiz olarak sürekli göndererek aramızda bir dayanışmanın oluşmasını sağlamaya çalıştım. Ve daha niceleri!
Evet beyler, şimdi siz bunları bilmeden, oturmuş sanal alemde kendinizce tedricilikten metodolojiden, kardeşlikten dem vurup ahkam kesiyorsunuz, kendinizce Ramazan Yılmaz’ın sert ve itici olduğunu iddia ediyorsunuz.
Beyler, önce şu çok kullandığınız Müslüman sıfatının içini doldurarak kime müslüman denileceğini, kime denilemeyeceğini düşünün. Kemalist sistemin puta tapan başbakanına müslüman diyen, tağuta oy vermeye müritlerini teşvik eden, Anıtkabir adındaki puthanede yapılan tapınmaları, Rasulullah (as)’ın, Kâbe’deki ibadetine benzeten, Samirinin günümüz temsilcilerine karşı, o meşhur kardeşlik şarkılarınızla hiç konu edinmezken, Tevhidi ilkeleri hatırlatan beni dilinize dolayıp sertlik ve ayırımcılıkla itham ediyor, ayetlerden örnekler verip bölünnmememiz gerektiğini söylüyorsunuz. Allah’tan korkun ve ayetleri, Müşrik samirilerle Müslümanların birleşmesi için kullanmayınız. Ne zamandan beri Tevhid erleri, müşriklerle kardeşlik hukuku oluşturdu?
Yüce Allah (cc), mü’minlerin, birbirlerine karşı mütevazi ve alçakgönüllü olduklarını, ancak küfrü yol edinen kâfirlere –ki, vakıf ve dernekler küfür sisteminin kurumlarıdır ve buralarda bulunanlar da o küfür üzerindedirler- karşı sert ve katı olduğumuzu överek bildirmektedir. Şayet bu küfür içerisindeki Samiri soylu belamlara, Rabb’imizin belirlediği ölçüler içerisinde tavır koymasak, Rabb’imizin, bizi götürüp bunları yapacak kimseleri getireceği konusunda bizleri uyarıyor.
“Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, yakında öyle bir toplum getirecek ki (O) onları sever, onlar da O'nu severler. Mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve şiddetlidirler. Allah yolunda cihâd ederler, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allâh'ın bir lutfudur, onu dilediğine verir. Allâh'(ın lutfu) geniştir, (O), bilendir.” (Maide, 54)
Şimdi, şayet bulunduğu devlette, beşeri sistemlerin zorba güçlerinden gerçekten korkmayan, Tevhidi esasları ölçü edinen, vahyin belirlediği ilkelerden hareket edecek Müslümanlar varsa, buyursunlar, Risalet tarihindeki Tevhidi mücadeleyi ortaya koymaya buyursunlar. Yok eğer bunu yapamayacaksanız, o halde sanal alemde ahkam kesip kendinizce ölçüler belirleyerek, gerçekten iman edecek kişilere de engel olmaya kalkışmayın, sonra Rabb’iinize hesabınızı veremez ve acı azapla yüzyüze gelirsiniz.
Beyler! Unutmayınız ki, yüce Allah (cc), sizleri kuruntularınızdan değil, Kendisinin gönderdiği Kur’an’dan hesaba çekecektir. Yaptıklarınızı ve yapacaklarınızı Rabb’inizin Kitabından delilini bularak yapınız, aksi halde son pişmanlık fayda vermez.
Ben, elbette uyarıya açığım ve eğer Sünnetullahta bildirilen mücadeleyi ortaya koyan birisine en küçük bir ithamda bulunuyorsam, en sert şekilde beni, Kur’an ile uyarabilirsiniz. Ancak lütfen, duygularınızı dininizin kurallarına karıştırarak gerçeklerle batılı bir birbirine karıştırmayınız.
Selam Tevhidi esaslar üzerinde bulunanlara ve bu esaslar üzerindeki mücadele metodunu şiar edinenlere!
Ramazan Yılmaz: 2013.04.23
Bir yanıt yazın