KUR’AN’A DAVET-5
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم
KEMALİST TAĞUTİ SİSTEMİN BAŞBAKANI RECEP TAYİP ERDOĞAN’A
Size yazdığım, daha doğrusu tağuti sisteme iman ve hizmetten vazgeçip gereği gibi yüce Allah’a iman etmeye davet ettiğim bu ikinci mektubundur. Size ilk mektubumu, siz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını yaptığınız sırada, Eylül 1998 yılında yazmıştım. O mektubumu, size Saray cezaevinde bulunduğunuz sırada, belki daha sağlıklı bir kafa ile üzerinde düşünürsünüz diye yeniden göndermiştim. Bu nedenle o mektubumu alıp okuduğunuzu düşünüyorum.
O mektubumda, küfür ve şirk sistemi olan demokratik sisteme hizmet etmenizin, İslâm nokta-i nazarında bir hata ve küfür olduğunu, bu düştüğünüz hatadan dönmenizi tavsiye etmiş ve özetle şunları söylemiştim:
“Bugün, tâbi olduğunuz ve kalkınması içini gece gündüz demeden çalıştığınız demokratik dinin yargı organınca bu çalışma temponuzun hızının kesilmesi ve demokratik dinin dışına atılmak istenmeniz, yüce Allah'ın size olan büyük bir lütfudur. Çünkü bugüne kadar aşkla yürüttüğünüz belediye başkanlığı görevi sırasında, yüce Allah'ın rızasına uygun hiçbir ameliniz olmadı. Yüce Allah'ın rızası için yaptığınızı sandığınız kimi çalışmalarınız ise, demokratik dine tâbi olmanız ve her vesile ile bu dinin kurucusunu temsil eden heykeller önünde ibadete durup şirke düşmeniz nedeniyle boşa çıkmıştır.
İçinde bulunduğunuz konum ve çevrenizi saran yağcı tabakası nedeniyle, bugüne kadar sağlıklı düşünüp tevbe ederek İslami gerçeklere dönemediniz. İşte bu son olay, yani demokratik dinin sizi kendi dininden azletmesi olayı, sizin için yüce Allah'ın bir lütfu ve ikramıdır. Bunu çok iyi değerlendirerek tevbe edip İslam'a dönün. Bu fırsatı değerlendirip aklınızı başınıza almazsanız bilin ki, kalbiniz katılaşacağından dolayı bir daha bu şansı yakalayamayabilirsiniz. Bu durumda ise, kendinize yazık etmiş olursunuz.
Unutmayınız ki çevrenizdeki kalabalıklar aldatıcı, boş ve kuru kalabalıklardır, onlara aldanmayınız. Değil o kadar kalabalık, onun bin katı daha fazla bir kalabalık da olsa, onlar sizi yüce Allah'ın azabından koruyamaz.
(…)
Kur'an'ı elinize alarak okuyup anlayınız ve hayatınızı onunla yeniden düzenleyiniz! Göreceksiniz ki, şu anda bulunduğunuz durum sizi yüce Allah'ın azabına sürüklüyor ve etrafınızda bulunanlar da bunu daha fazla hızlandırıyor.
Kur'an'la yepyeni bir kimlik kuşanınız ve yüce Allah'ın size bahşedeceği güzelliklerden yararlanınız.
(…)
(Kur'ani Mücâhede isimli dergide Ekim-Kasım-Aralık/1998 tarihli 13. sayısında “Recep Tayip Erdoğan'a Açık Mektup” isimli bir yazı.)
Siz elinize, iman ettiğinizi iddia ettiğiniz Kur'an'ı alıp okuyacak ve içerisinde bulunduğunuz şirk ve küfürden kurtulmaya çalışacak yerde, tam aksine hareket ederek küfür sistemine hizmetten küfür sistemini sahiplenmeye yöneldiniz.
Daha önceki mektubumda da ifade ettiğim gibi, etrafınızdaki kalabalıklar yüzlerce kişiden milyonlara çıktı. Ancak bu sizi, iman ettiğiniz demokratik dine daha çok bağladı ve sizde var olan o kırık dökük İslâmi hassasiyetleri de silip süpürdü, sizi tağuta itaatten tağutun bizzat kendisi yaptı.
Kemalist zorbalığın başbakanlığına oturtulmanız –ki nasıl oturtulduğunuzu, daha önce yazdığım ve www.mucahede.com sitesinde yayınladığım “İflas Eden Rejimin Son Can Kurtaran Simidi: R. Tayyip Erdoğan” başlıklı yazıda belirtmiştim- sizi tağuti küfür sisteminin başı yaptı ve geçmişte yarım ağızla da olsa söylediğiniz söylemlerden de tamamen uzaklaştınız. Yani, sizin eski söylemlerinizle, Fir’avni makama oturarak Fir’avnlaştınız.
Fir’avnlaştığınız için de doğal olarak yeni kimliğinize uygun olarak her konuşmanızda insanlardan, demokratik küfür sistemini desteklemelerini istediniz. Bu davetinizle insanları, tağuti zorbalığa iman etmeye davet ediyorsunuz. Oysa sizin insanları, tasdik ve iman etmeye çağırdığınız tağutu, yüce Allah (cc), ret ve inkâr etmemizi emrediyor ve ancak bu reddedişten sonra iman edileceğini bildiriyor. Yüzlerce defa okuduğunuzu düşündüğüm, "tağutu inkâr" ayetini bir kez daha yazayım ki belki üzerinde düşünürsünüz.
“Dinde zorlama yoktur. Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur. Kim tağutu inkâr edip Allah'a inanırsa, muhakkak ki o, kopmayan, sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allâh işitendir, bilendir.” (Bakara, 256)
Siz, bu ayetin tam aksine hareket ederek sağlam olan Tevhid kulpunu bırakıp tağuti sistemin çürük kulpuna yapıştınız ve açıkça küfrü imana tercih ettiniz. Bu halinizle yüce Allah’ın bildirdiği üzere safınızı belirlediniz, böylece yüce Allah’a savaş açmış oldunuz. Bakınız yüce Allah sizin durumunuzda olanları nasıl vasıflandırıyor.
“İman edenler Allâh yolunda savaşırlar, inkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytânın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytânın hilesi zayıftır.” (Nisa, 76)
Bugün artık öyle bir duruma geldiniz ki, her vesile ile ilah edindiğiniz M. Kemal’in putunun bulunduğu puthaneden çıkmaz oldunuz. Rabb’inize göstermeniz gereken saygıyı bu puta gösteriyor ve onun önünde ibadete duruyor, ona tapıyorsunuz.
Bir zamanlar aynı görüşü paylaştığınız Kayseri belediye eski başkanı Şükrü Karatepe, Kemalist zorbalığın ilahı M. Kemal’in kutsandığı merasimlerde, putun önünde durmaktan dolayı içinin kan ağladığını söylemişti. Acaba siz, bu tapınmalardan dolayı zerre kadar içinizde sıkıntı duyuyor musunuz? Putlara tapınmanın Kur'an’da nasıl yerildiğini biliyor musunuz? Bildiğinizden eminin, ancak bu bilmeniz sizi putperestlikten ve sizin gibi putlara tapan ebu cehillerin yolunda gitmenizden sizi alıkoymuyor.
Risalet önderleri ve onların yolunda giden bizim gibi Tevhid erleri, tarihin her döneminde sizin gibi putları kutsayıp onlara tapan öncüleriniz olan putperestleri Tevhidi esaslara ve şirkten kurtulup iman etmeye davet etmişlerdi. Bugün aynı çağda yaşamamız nedeniyle ben sizi Tevhidi esaslara davet ediyor, tağuti sistemin Fir’avni makamını bırakarak şirkten ve küfürden kurtulup yüce Allah’a iman etmeye davet ediyorum. Kendi iyiliğiniz ve kurtuluşunuz için bunu yapınız. Tevbe edip Kur'an’a ve İslâm’a dönün.
Dünyada birkaç günlük saltanat için ebedi olan ahiret hayatınızı kendi elinizle mahvetmeyiniz. Rabb’imiz yüce Allah (cc), puta tapanların, ahirette ebediyen cehennemde yanacaklarını bildirmektedir. Birkaç günlük zevkle dolu geçici bir hayatla ebedi azap arasındaki durumu tekrar tekrar düşünün ve hemen tevbe edip iman edin.
“De ki: ‘Siz, Allah'tan başka tapındığınız şu tanrılarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, onlar yerden hangi şeyi yarattılar?’ Yoksa onların, göklerde (Allah'a) ortaklıkları mı var? Yoksa biz onlara bir Kitap vermişiz de onlar o Kitaptan bir delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır, o zâlimler birbirlerine, aldatmadan başka bir şey vaat etmiyorlar.” (Fatır, 40)
“Siz Allah'tan başka bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan şeyler uyduruyorsunuz. Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermezler. Siz rızkı Allâh'ın yanında arayın, O'na tapın ve O'na şükredin. O'na döndürüleceksiniz.”(Ankebut, 17)
Sizi duymayan, önünde ibadet edişinizi görmeyen bir putun önündeki şu haliniz, Tevhidi esasları getiren Rasulullah (as)’a savaş açıp düşman olan Mekke müşrikleri ebu Cehil, ebu Lehep, Velid bin Muğire’nin Lat, Mena, Uzza ve Hubel önündeki duruşunu andırıyor. Gerçekten sizler adına içler acısı bir durum bu putun önündeki duruşunuz.
Puthanedeki şu durumunuza bakar mısınız? Totemlere tapan ilkel toplumlardan ne farkınız var. İlkel toplumları kınarsınız da kendi şu halinizi hiç düşünmezsiniz. Bu ne ilkellik, bir beton mozolenin karşısında durup sizi görüyormuş gibi ona tapıyorsunuz ve kendinizi medeni ve çağdaş, ancak sizin gibi totemlere tapanları ilkel görüyorsunuz.
Bu 21. yüzyılda, eğitim görmüş, kendilerini çağdaş, ilerici, akıllı sanan kimselerin, içerisine düştükleri şu durum gerçekten gülünç ve komiktir. Betondan yapılmış bir lahitin içine konulmuş, gelişlerini görmeyen, ibadete duruşlarını hissetmeyen, ona seslenişlerini duymayan bir ölüyü kutsamak için her vesile ile koşup geliyor, putu önünde huşu içinde duruyorlar.
Putların önünde ibadete duruşlarına bakmayan bu kimseler, bu hallerine, içine düştükleri gülünç duruma bakmadan, üstüne üstlük zerre kadar utanma duygusu hissetmeden Müslümanlara gerici, çağdışı ve yobaz diyorlar.
Ey akıl sahipleri, siz karar verin, örnekleri ancak ilk çağlarda varolan gerici, çağdışı olan, totemleri kutsayan bu putperestler mi, yoksa çağlarüstü ve evrensel bir Kitaba iman eden, ölüleri kutsamayan, onların önünde putlara tapar merasimler yapmayan, ölülere seslenip, önünüzde eğiliyoruz demeyen Müslümanlar mı çağdışı ve gericidir.
“İşte öyle. Kim Allâh'ın yasaklarına saygı gösterirse, o, Rabb’inin yanında kendisi için iyidir. Size oku(nup açıkla)nanlar dışındaki hayvanlar sizin için helâl kılınmıştır. Artık o pis putlardan ve yalan sözden kaçının.” (Hac, 30)
“Onları çağırsanız sizin çağırmanızı işitmezler. İşitseler bile size cevap veremezler. Kıyâmet günü de, sizin (onları Allah'a) ortak koşmanızı tanımazlar. Hiç kimse sana, her şeyi bilen (Allâh) gibi gerçekleri haber veremez.” (Fatır, 14)
Size, Hz. İbrahim (as)’ın babasına söylediği ifadeleri ile sesleniyorum. O, babasına şöyle demişti.
“Babasına demişti ki: ‘Babacığım, işitmeyen görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin tapıyorsun?" (Meryem, 42)
Siz, sizi işitmeyen, görmeyen, kendisini yüce Allah’ın azabından kurtarmayan üstelik ölü olan bir Allah düşmanının putu önünde duruyor ve ona, tıpkı Müslümanların yüce Allah’a dua ettikleri gibi dua edip sesleniyorsunuz. Hem de her kelimesi küfür olan sözlerle ilah edinip tapındığınız puta sesleniyorsunuz. Şu kullandığınız sözlerinize bakın:
“Halkımızın siyaset kurumuna güveninin kaybolmaya yüz tuttuğu böyle bir dönemde AK Parti'nin genç ve güzide kadroları, bu kuruma yeniden itibar kazandırmak ve halkın geleceğe umutla bakmasını sağlamak için iddialı bir misyon yüklenmiştir. Bu güzide kadro, Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek anlamda demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olması için üzerine düşeni yapmaya azimlidir. Ruhun şad olsun, büyük kurucu." (14 Ağustos 2002)
“Büyük Önder, hedef gösterdiğin muasır medeniyet seviyesine ulaşmak yegane emelimizdir. Siyasi çizgimizin mihenk taşı olan 'Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' düsturundan bir an bile ayrılmayacağız.
Büyük Atatürk, Türk milletinin geleceği için büyük eserinin sonuna kadar takipçisiyiz.
Eşsiz Önder, milletin emanet ettiğin cumhuriyeti sonuna kadar koruyacak, Türkiye Büyük Millet Meclisi ise yüksek sorumluluk duygusuyla görevini sürdürecektir.
Müsterih ol, rahat uyu. Eserlerin ve emanetin emin ellerdedir. Bu vesileyle 8. kuruluş yıl dönümümüzde manevi huzurunda bir kez daha şükranla eğiliyoruz. Ruhun şad olsun."
Müsterih ol, rahat uyu. Eserlerin ve emanetin emin ellerdedir. Bu vesileyle 8. kuruluş yıl dönümümüzde manevi huzurunda bir kez daha şükranla eğiliyoruz. Ruhun şad olsun." (AK Parti'nin 8. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla.)
Puthaneyi her ziyaret edişinizde bu sözleri ya da benzerlerini kullanıyorsunuz. Kullandığınız şu sözlerinizin her kelimesi küfür ve şirktir. şu ifadelerinize bakınız; Bu güzide kadro, Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek anlamda demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olması için üzerine düşeni yapmaya azimlidir.
“Eşsiz Önder,” “Büyük Önder, hedef gösterdiğin muasır medeniyet seviyesine ulaşmak yegane emelimizdir. Siyasi çizgimizin mihenk taşı olan 'Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' düsturundan bir an bile ayrılmayacağız.”
“Manevi huzurunda bir kez daha şükranla eğiliyoruz. Ruhun şad olsun."
Anlaşılan o ki, puta tapmanız ve üç kuruşluk geçici dünya saltanatı için, şirkin katmerlisini işliyorsun. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, bir zamanlar kendinizin de söylediği gibi, Demokrasi bir küfür sistemidir; laiklik, dini toplumdan hayattan ve bireyden kaldırmaya yönelik bir dinsizleştirme hareketidir. Ve siz, bu küfür ve dinsizlik hareketinin sürdürülmesi için, putu önünde tazim ederek tapındığınız ilahınıza dua edercesine seslenerek söz veriyorsunuz.
“Eşsiz Önder,” “Büyük Önder” eşsiz olan yalnızca yüce Allah (cc), en güzel örneğin de Rasulullah (as) olduğunu yüce Allah (cc),iman edenlere bildiriyor. Üzerinde düşünün diye bu konudaki ayetleri de vereyim, Rabb’ime bir mazeret sunabilmek için ve belki size faydası olur.
“İlahınız bir tek İlah’tır, O'ndan başka İlah yoktur, O Rahmân'dır, Rahim'dir.” (Bakara, 163)
“Allâh ki, O'ndan başka İlah yoktur, dâimâ diri ve idare edip gözetendir.” (Al-i İmran,1)
Siz, bu ayetleri hiç okumamış cahiller gibi, bir beşeri, hem de Allah düşmanı bir beşeri “eşsiz” diyerek ilahlaştırıp yüce Allah’tan üstün görüyorsunuz, Anadolu halkına düşman ve emperyalizmin yerli işbirlikçisi olan birini, en güzel örnek olan Rasulullah (as)’dan başka önder ediniyorsunuz. Eh, bu sizin gibi İslâm’dan dönüp irtidat eden birisi için normaldir.
Ve bir küfrü elfaz daha kullanıyorsunuz ve diyorsunuz ki, “Siyasi çizgimizin mihenk taşı olan 'Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' düsturundan bir an bile ayrılmayacağız.” Ne diyelim bu küfür ve şirk yolundan ayrılmayın. Biz Müslümanlar da hakimiyetin Kendisinde olduğu yüce Allah’ın yolundan inşaAllah bir an bile ayrılmayacağız.
“Manevi huzurunda bir kez daha şükranla eğiliyoruz. Ruhun şad olsun." Diyorsunuz ve böylece hareket olarak da ibadeti tapındığınız puta hasrederek, ibadette de yüce Allah’a şirk koşuyorsunuz.
Demokratik şirk dinine tabi olan ve her vesile ile insanları bu küfür ve şirk dinine davet eden sizler bir taraftasınız, diğer tarafta Tevhidi dinine tabi olan ve sizler gibi şirk dinine tabi olanları Tevhidi esaslara davet eden biz Müslümanlar varız. İşte bu günümüzdeki Tevhid şirk mücadelesinin ta kendisidir. Aramızdaki fark burada işte, bakınız yüce Allah (cc) bu farkı nasıl belirtiyor.
“Siz, O'nu bırakıp ancak sizin ve atalarınızın taktığı birtakım (boş) isimlere tapıyorsunuz. Allâh onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hakimiyet, yalnız Allâh'ındır. O, yalnız kendisine tapmanızı buyurmuştur. İşte doğru din budur. Ama insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf, 40)
“Böyle iken sana âhiret cezâsını yalanlatan nedir? Allâh, hüküm verenlerin en iyisi değil midir?” (Tin, 7-8)
Evet böyle iken siz, hangi gerekçe ile insanları, küfür ve şirk dini olan, yüce Allah’ın hükümlerini kaldırıp beşeri kıt düşünceleri hüküm olarak kabul eden Kemalist zorbalığa, demokratik tağuti sisteme davet ediyorsunuz. Düşündünüz mü hiç? Bu beşeri şirk dininin yüce Allah’ın yanında hiçbir değeri yoktur ve bu şirk dinine tabi olanların ebediyen cehennemde yanacaklarını bilmiyor musunuz?
Demokratik tağuti küfür sistemi sizin gözünüzü öyle kapatmış, duyularınızı öyle köreltmiş ki bütün kavramları, bu iman ettiğiniz küfür ve şirk dinine göre değiştiriyorsunuz. Bakınız, elfazı küfürlerinizden bir kaçı daha.
“Başbakan Erdoğan: Menderese doğru bir ifade ile ’Demokrasi Şehidi’dir… (17.09.2010)
Belli ki, demokratik küfür ve şirk dinini şirin göstermek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Bunda kısmen de başarılı oldunuz denilebilir. Tağuti küfür sistemine kızan, onu kaldırıp İslâmi esasları hakim kılmak iddiasında olan onca İslamcıyı da bu küfür ve şirk dinine oy verdirip iman ettirerek tabi kıldınız.
Şehitlik ancak Allah yolunda mücadele etmek ve o uğurda ölmek ya da öldürülmekle elde edilebilecek bir makamdır. İslâm düşmanı Demokratik küfür ve şirk dini uğrunda ölenler şehit olamazlar. Şehitlik kavramının ne olduğunu, bir zamanlar iman ettiğinizi iddia ettiğiniz Rabb’iniz bakın Kur’anda nasıl tanımlıyor.
“Allâh yolunda öldürülenlere, "ölüler" demeyin; hayır, onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız.” (Bakara, 145)
Sizin tabi olduğunuz demokratik şirk dini uğrunda ölenler, tağut yolunda mücadele ettikleri ya da savaştıkları için şehit değil, küfür üzere ölmüş kimselerdir. Bu kimseler, yüce Allah’ın bildirdiği üzere ebediyen cehennem yakıtı olacaklardı. Bu kimseler Menderes ve Erbakan gibi demokratik dine, siyaseten hizmet edenler de olsa, Kemalist zorbalığın askeri de olsa küfür üzere öldükleri için sonları cehennemdir. Eğer elinize almaktan korkmuyorsanız açın Allah’ı Kitabı Kur'an'ı da bu demokratik müşriklerin sonlarını kendiniz okuyun ve görün.
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan referandum sonrası ilk değerlendirmesini yaptı, "Türkiye Ramazan bayramının ardından demokrasi bayramından da yüzünün akıyla çıkmıştır" dedi.”
Şimdi de kutsayıp iman ettiğiniz demokratik şirk dinini, Hak din olan İslâm’ın kavramları ile tanımlamaya çalışıyorsunuz. “demokrasi bayramı” ağzınızdan çıkan sözü kulaklarınız duymayacak kadar kör ve sağır olmuşsunuz. Küfür ne zamandan beri bayram oldu? Hangi cesaretle Allah’ın dinini bozup küfür sistemine yamıyorsunuz? Bakın Rabb’imiz sizin gibi hevasını ilah edinip kendisince hükümler üretenlere ne diyor.
“Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa sizin bir Kitabınız var da onda mı (bu hükümleri) okuyorsunuz? Onda istediğiniz her şeyi buluyorsunuz? Yoksa sizin istediğiniz hükmü verebileceğinize dair, kıyâmete kadar sürecek antlarınız mı var üzerimizde? Sor onlara: Onların hangisi buna kefil olacak?” (Kalem, 36-40)
“Size ne oldu, nasıl hüküm veriyorsunuz? Hiç mi düşünmüyorsunuz? Yoksa sizin, açık bir deliliniz mi var? Eğer doğru iseniz Kitabınızı getirin.” (Saffat, 154-157)
Şimdi ben soruyorum, İslâm’ın kavramlarını kullanarak kullandığınız bu “demokrasi şehidi” ve “demokrasi bayramı” kavramları için deliliniz nedir? Allah’tan bu konuda bir ayet mi aldınız? Öyleyse getirin bu delilinizi. Getiremezsiniz! Siz, getirseniz, getirseniz demokratik şirk ve küfür anayasasının kitabını getirirsiniz ki, bu kullandığınız küfür kavramları onda bile geçmiyor.
Yeni anayasalar yapıyor ve bununla insanlara hükmedeceksiniz. Ancak size hatırlatırım ki, yüce Rabb’imiz, sizin de bir zamanlar, sözel olarak da olsa, kullandığınız şu gerçeği bildiriyor.
“…Kim Allâh'ın indirdiği ile hükmetmezse işte kâfirler onlardır!” (Maide, 44)
“…Ve kim Allâh'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte zâlimler onlardır!” (Maide, 45)
“…Kim Allâh'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar, yoldan çıkmışlardır.” (Maide, 47)
Bu ayetlerin kimleri kastettiğini ve sanırım bu ayetin muhatabının kendiniz olduğunu siz çok iyi biliyorsunuz. O halde bir an önce kararınızı verin, şirk ve küfür içerikli bunca söz ve hareketinizle yüce Allah’a karşı savaşmaya devam edip sonunda ebedi olarak ve alçaltılmış bir şekilde cehennemde yanmayı mı göze alacaksınız, yoksa şu an bulunduğunuz Fir’avni makamdan ayrılarak tağutu reddedip ve size verdiği aldatıcı makamını bırakıp yüce Allah’a gerçekten iman ederek yüce Allah’ın vereceği mükâfatları ve cenneti mi istiyorsunuz?
Şu anda içerisinde bulunduğunuz durum nedeniyle karar vermekte zorlanacağınızı biliyorum. Çünkü bu makam için terk etmediğiniz değer, terk etmediğiniz kişi kalmadı, hatta biat ettiğiniz demokrat dindaşınız Erbakan’ı bile terk ettiniz. Bu nedenle bu saltanatı terk etmek sizin için çok zordur. Ancak düşünün bir kere, sırf Rabb’inizi razı edebilmek için bu makamı terk Rabb’inizden alacağınız mükâfatları düşünün. Düşünün, ancak şu ayetlerde belirtildiği gibi düşünmeyin:
““Muhakkak ki o düşündü, ölçtü, biçti, canı çıkası nasıl da ölçtü, biçti; yine canı çıkası nasıl ölçtü, biçti. Sonra baktı, sonra surat astı, kaşlarını çattı, sonra arkasını döndü, böbürlendi” (Müddessir, 18-23)
Düşünün bir kere daha, basit ve geçici olan ve sonuçta sizi, yüzde yüz cehenneme ve ilah edinip her vesile ile huzurunda durarak tapındığınız. M. Kemal’in yanına gönderecek bir makamı terk edecek ve bunun yerine ebedi olan cennetteki kürsülerden birini alacaksınız. İşte o zaman, gerçekten nimet ve saltanat içerisinde ebedi bir hayat süreceksiniz. Şimdi bir kere daha düşünün hangisi daha hayırlı ve süreklidir.
Sihirbazların durumunu düşünün! Onlar, Fir’avn’ın kendilerine verdiği onca makamı ve nimeti, yüce Allah’a iman ederek bir saniyede terk ettiler ve Rab’leri onları, evrensel ve çağlarüstü yüce Kitabında anarak onurlandırdı. Siz de gelin, kendinize bir iyilik edin ve sihirbazların Müslüman olduktan sonra Fir’avn’e karşı haykırdıkları onurlu haykırışı, siz de, Allah’ın sapasağlam Tevhid kulpuna yapışarak şu anda sizi Rabb’inize isyan ettiren tağuti sistemi reddedip ona karşı haykırın ve deyin ki:
“Âlemlerin Rabbine inandık! Mûsâ ve Hârûn'un Rabbine! dediler.” (A’raf, 121-122)
“Dediler ki: "Biz, seni, bize gelen açık delillere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Yapacağını yap, sen ancak bu dünyâ hayâtında istediğini yapabilirsin.
Biz Rabbimize inandık ki (O) bizim günâhlarımızı ve senin bizi yapmaya zorladığın büyüyü bağışlasın. Allâh daha hayırlı ve daha süreklidir.” (Taha, 72-73)
Bu davranışınız, sizin kurtuluşunuz olacak, ebedi huzur ve mutluluğa ereceksiniz, aksi halde ebedi azap ve ateşe sürüklenerek atılacaksınız. O gün sizi o azaptan ne iman ve ibadet ettiğiniz putunuz M. Kemal, ne onun düzenini savunup Allah’a ve O’nun yüce dinine düşman olan generaller ve ne de korumalarınız kurtaracak. Çünkü onlar, o gün seninle beraber kendi canlarının derdine düşecekler ve cehennemi boylayacaklar.
“Kim Rabbine suçlu olarak gelirse onun için cehennem vardır; orada ne ölür ne de yaşar.” (Taha, 74)
Nereden nereye! Peki düşündünüz mü bu geldiğiniz yeri ve eğer Rabb’inize gereği gibi iman edip şu anda bulunduğunuz yeri terk etmezseniz nereye gideceğinizi? Elbette Taha suresi, 74. ayetinin bildirdiği yere gideceksiniz. Ne diyelim, kendi isteyen pişman olmaz.
Tercih sizin, imanla küfür, Tevhid ile şirk, Allah’a ibadetle putları kutsama, İslâm nizamı ile tağuti sistem, Allah’ın rızası ve rahmeti ile Allah’ı gazabı ve azabı, cennet ile cehennem, ebedi olanla geçici ve basit olan arasındaki tercih sizin. Bize düşen açıkça duyurmaktır.
“Bizim üzerimize düşen, yalnız açıkça duyurmaktır.” (Yasin, 17)
Ramazan YILMAZ
Ramazan Yılmaz: 2011.03.02
Bir yanıt yazın