İSLÂM’IN AYDINLIĞINA ÇAĞRI
Aydınlık ve karanlık kavramları, insanların içerisinde bulundukları huzur, güven ve yaşam tarzları ile doğrudan ilgili kavramlardır. Bu kavramlar, insan hayatı üzerindeki etkilerine göre anlamlandırılırlar.
İnsanların yaşamlarını en iyi düzenleyen, insanlar arasında adaleti ve eşitliği sağlayan, sorunlara en iyi çözümü sunan, insanın onurunu yücelten, insanların geleceğine yön veren, insanların güven duydukları, yönetimi altında huzurlu ve mutlu oldukları yasaları koyan sistemler, aydınlık kavramı ile tanımlanır. Bu nedenle, aydınlık kavramı ile ifade edilecek tek sistem İslâm’dır.
Çünkü İslâm, yaratığı insanları en iyi bilen, alemlerin Rabb’i tarafından indirilen yüce bie dindir. İslâmi hükümler, insanlar arasında ayırım yapmayan, onlar arasıda eşitlik ve adaleti, sevgi ve barışı tesis eden tek din, en güzel sistemdir. Bu nedenle insanlara huzur ve mutluluk veren İslâm, aydınlık olarak ifade edilir. Nitekim yüce Allah (cc), şöyle buyurur:
“Elif lâm râ. (Bu,) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarıp o güçlü ve hamde lâyık olan(Allâh)ın yoluna iletmen için sana indirdiğimiz Kitaptır.” (İbrahim, 1)
Aydınlık kavramının tam zıddı karanlıktır; karanlık olan sistemler, beşer tarafından konulan yasaların oluşturdukları sistemlerdir. Bu sistemler, insanlar arasında hiçbir zaman adaleti, eşitlik ve barışı sağlamazlar. Bu sistemlerde ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen her zaman mevcuttur. Bu nedenle bu sistemlerin idaresi altında yaşayan insanlar, sürekli bir şekilde huzursuz ve mutsuzdurlar. Yüce Allah (cc), beşeri sistemlerin insanları karanlıklarına çağırdıklarını bildirir.
“Allâh, iman edenlerin dostudur; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin dostları da tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.” (Bakara, 257)
Beşeri tağuti sistemlerin belli başlı özellikleri şöyle sıralanabilir:
1- Değişken ve geçicidirler: Yarının ne olacağını bilmeyen, gelecek hakkında sağlıklı bir bilgiye sahip olmayan beşerin koyduğu yasalar, değişken ve geçicidirler. Bu nedenle bu yasalar, her an uygulamadan kaldırılabilirler ya da değiştirilebilirler. Değişken ve geçici oldukları için de bu yasaları uygulayan sistemler insanlara güven vermez/veremezler. Bu yasaların uygulandığı yerlerde insanlar yarınlarından emin olamazlar.
2- Adil ve eşitlikçi değildirler: Aynı özelliklere ve duygulara sahip olan insanlar tarafından konuldukları için beşeri yasalar, öncelikle kanun koyucunun ve onun yakınlarının çıkarlarını koruyacak, ayrıcalıklar içerecektir. Bu nedenle bu yasaları uygulayan sistemler, insanlar arasında adaleti ve eşitliği sağlamaz/sağlayamaz, sorunlara adil çözümler sunamazlar. Bu durum, adalet ve eşitlik isteyen insanların tepkilerine neden olur. Bundan dolayı insanlar arasında sürekli bir şekilde huzursuzluk baş gösterir ve insanlar bu yaraların uygulamaları altında yaşadıkları sürece huzurlu ve mutlu olamazlar.
3- Baskıcı ve zorbadırlar: Her insanın istekleri, duyguları, düşünceleri, hayattan beklentileri farklı farklıdır. Oysa beşeri kanun koyucular, kendi istek ve arzularına göre yasa koymakta, insanların isteklerini gözönünde bulundurmamaktadırlar. Bu nedenle bu yasalar başkalarını memnun etmeyeceğinden dolayı diğer insanlar arasında sıkıntı ve huzursuzluğa yol açarlar. Bunun sonucunda insanlar bu yasalara ve yasa koyucularına tepki gösterirler.
Yasa koyucu ve bu yasalardan çıkarı olanlar, konulan yasalara tepki gösterenlerin tepkilerini kırmak için baskı yapacaklardır. Bu baskılara yeni karşı tepkiler olacaktır. Karşı tepkilerin bastırılması için yasa koyucu baskısını artıracak ve giderek zorbalığa başvuracaktır.
Kanun koyucunun baskı ve zorbalığına karşı baskı altındaki insanlar, yeni tepkiler gösterirler. Böylece bir taraftan kanun koyucunun ve onun etrafındaki çıkar çevresinin halktan gelen baskıları bastırmaya yönelik çabaları, diğer taraftan baskı gören halkın baskı ve zulümden kurtulmak için mücadeleleri, karşılıklı şiddeti doğurur ve çatışma başlar.
4- Kula kulluk esasına dayalıdırlar: Beşer tarafından konulan yasalar, insan ürünü oldukları için öncelikle insana itaati esas almaktadır. Bu nedenle bu yasalar, kula kulluğu esas almaktadırlar. Bu sistemler, insanlardan bazılarını diğer bazılarından üstün tutmakta, bazı kimseleri dokunulmaz kılarken diğer bazılarını dokunulmazlığı olanlara köle-kul yapmaktadır. Bu durum, hem insanlar arasında adaletsizliğin varolmasına, hem de kimi insanların diğerlerine itaatini sağlamak için baskıya sebebiyet verir.
Toplumsal adaletsizliğin ve baskının giderilmesi için diğer insanlar mücadele ederler ve haklarını elde etmek için gerektiğinde şiddete başvururlar. Baskının, şiddetin ve terörün olduğu yerde huzur ve güven kalmaz.
5- İnsanların sorunlarına çözüm getiremezler: Beşeri yasalar, insan ürünü yasalar oldukları için, hem diğer insanların duygu, düşünce, istek ve arzularını yeterince bilmedikleri, hem de taraflı oldukları için diğer insanların sorunlarına adil bir çözüm getiremezler. Bu yasalar, yanlı ve eksik oldukları için sorunlara çözüm getirmekten çok, sorunları daha fazla içerisinden çıkılmaz hale getirirler. Bu ise, toplum hayatında sorunların daha fazla artmasına ve toplumsal huzursuzluğun giderek çoğalmasına sebep olur.
6- Yüce Allah’a isyan ve yüce Allah’ı inkâr sistemidirler: Yaratılanlar üzerine hüküm koyma ve bu hükümleri uygulamak ilahlık taslamaktır. İlahlık sıfatı, insanları yaratan, tek ilah ve tek hükümdar olan yüce Allah’a aittir.
İnsanların koydukları yasalara tabi olmak, bu yasaları benimseyip onların devamı için destek olmak, oy vermek ilahlık sıfatını insanlara vermektir ki bu, yüce Allah’a açıkça isyan, şirk ve küfürdür. Yüce Allah’a iman ettiği iddiasında olan hiç kimse, beşer tarafından konulmuş yasalara destek olmaz, onlara sevgi gösteremez.
“Sakın zulmedenlere dayanmayın, sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım edilmez.” (Hud, 113)
Yukarıdaki özelliklere sahip olan beşeri sistemler, bu özelliklerinden dolayı insanlara huzur veremez, onları mutlu kılamazlar. İnsanlar bu sistemlerde, geleceklerinden emin olmazlar ve sürekli bir şekilde başka insanları tahakkümü altında yaşamak zorunda kalırlar. Bu nedenle beşeri sistemler, insanların hayatını sıkıntıya soktukları, onları baskı altında tuttukları, adaletsiz oldukları için zulmün ifadesi olan karanlık sistemlerdir.
“Yeryüzünde bulunan(insan)ların çoğuna uysan, seni Allâh'ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zannediyorlar ve onlar sadece saçmalıyorlar.” (En’am, 116)
Beşeri sistemler, hem değişken ve geçici olmaları, adil ve eşitlikçi olmamaları, baskıya ve zorbalığa dayanmaları, insanın insana tahakkümü esasına dayanmaları, insanların sorunlarına çözüm getirememeleri, hem de yüce Allah’a isyan ve yüce Allah’ı inkâr sistemi olmaları nedeniyle insanların, dünya hayatında sürekli bir şekilde huzursuz ve güvensiz bir şekilde kaos ve bunalım içerisinde yaşamalarına, sebep olmaktadırlar. Bu durum, insan hayatında büyük sıkıntılar doğurduğundan dolayı insan için hayatı zindana çevirmekte, hayatını karartmaktadır. Ahirette ise, beşeri sistemlere itaat edenlerin ebediyen cehennem azabına duçar olmalarına sebep olan beşeri sistemler, karanlığı ifade etmektedirler.
Beşeri sistemler, yaratılış fıtratına aykırı sistemlerdir; bu nedenle, insana hiçbir şekilde huzur veremez, insanın mutlu olmasını sağlayamazlar. Kendileri idare edilmeye muhtaç, eksik ve noksan olanların, yarın ne olacağını bilmeyenlerin başkaları için yasa koymaları zavallılıktan ve haddi aşmaktan başka bir şey değildir. Bu nedenle bu kimselerin koyacağı yasalar, bugün olduğu gibi insanı ancak huzursuz ve mutsuz eder.
Hayat, kâinat ve insan bir bütündür, insanların dünya yaşamlarını düzenleyecek yasalar bu bütünlüğe uygun olmalıdır ki bu, ancak hayat ve kâinatı yaratan yüce Allah’ın koyduğu yasalar olabilir. Yüce Allah(cc), yarattığı kullarının fıtratını çok iyi bildiği için bu fıtrata uygun hükümler koymuş ve ancak bu şekilde kullarının mutlu ve huzurlu olacaklarını bildirmiştir.
“Allâh katında din, İslâmdır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf aralarındaki aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allâh'ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allâh, hesabı çabuk görendir.” (Al-i İmran, 18)
Yukarıdaki ayette ifade edilen “Allâh katında din, İslâmdır” ancak beşeri sistemlerin terk edilmesi, onlara destek verilmemesi ve onların yeryüzünden kaldırılmaları ile mümkündür.
Yüce Allah(cc), insanlar için aydınlık ve karanlığın ne olduğunu İsrail oğullarının durumunu örnek vererek açıklamakta ve onların, Fir’avn’ın zulmü altında, hayatlarının nasıl karardığını, bu zulüm karanlığından onları, Hz. Musa(as)’ı vahyiyle göndererek çıkardığını ve aydınlığa ulaştırdığını bildirmektedir.
“Andolsun biz, Mûsâ'yı da "Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allâh'ın günlerini (geçmiş milletlerin başlarına gelen olayları) hatırlat!" diye âyetlerimizle birlikte göndermiştik. Şüphesiz bunda sabreden, şükreden herkes için âyetler (ibret verici işâretler) vardır.”
“Mûsâ, kavmine ‘Allâh'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın, O sizi Fir'avn soyundan kurtardı. Onlar sizi işkencenin en kötüsüne koşuyorlar, oğullarınızı kesiyorlar, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda Rabbinizden size büyük bir imtihan vardı.’ dedi.” (İbrahim, 5-6)
İnsanın insana tahakkümü esasına dayanan ve bu tahakkümü sürdürebilmek için zulmü ve şiddeti esas alan beşeri sistemler, zulüm ve şiddetin, insanın dünya hayatını karartması ve ahiret hayatını da hüsrana çevirmesi nedeniyle karanlık sistemlerdir.
Karanlık olarak ifade edilen beşeri sistemler, yüce Allah’a isyanı, küfür ve şirki esas aldığından dolayı azmışlar, tuğyan etmişlerdir. Bu nedenle bu sistemleri dayatanlar ve bu sistemlerin koruyuculuğunu yapanlar tağutturlar.
Tağutlar, insanları küfre ve şirke sokmak için çalışmakta, bunun için de öncelikle insanları inanç değerlerinden uzaklaştırmaktadırlar. Bir kimse, iman ettiği esasları terk etmedikçe beşeri sistemlere destek olmaz, onların yanında yer almaz. Bu nedenle ancak kafir ve müşrik olan kimseler, beşeri sistemlere inanmakta, destek olmaktadırlar. Yüce Allah (cc), tağuti beşeri sistemlerin reddedilmesini ve ancak bu durumda gerçekten iman edileceğini bildirmektedir.
“Dinde zorlama yoktur. Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur. Kim tâğût reddedip Allah'a inanırsa, muhakkak ki o, kopmayan, sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allâh işitendir, bilendir.” (Bakara, 257)
Bir insan, aynı anda iki sisteme, iki dine birden ait olamayacağı için, birisini diğerine tercih etmek zorundadır! İnsan bu tercihi, genellikle kendi yaşam tarzına, kişilik ve onuruna uygunluğuna göre belirler.
Basit ve geçici dünyevi çıkarlarını, şehevi duygularını, mal-mülk edinme isteklerini önplanda tutan, yüce Allah’a kul olmayı düşünmeyen, hayatı yaşadığı zamandan ve kendisinden ibaret bilen, kendi acziyetlerinin farkında olmayan kimseler, beşeri sistemleri tercih ederler, onların devamı için mücadele ederler,
Hayatını yüce Allah’ı razı etmeye adayan, dünyayı, Rabbi’ni razı etmek için bir vesile sayan, hayatın kendisinden ibaret bilmeyen ve hayatı, hem bu dünya hem de ahiret hayatı olarak kabul eden kimseler de yüce Allah’ın indirdiği ilahi esaslardan müteşekkil olan dini tercih ederler ve onun mücadelesini verirler.
“İman edenler Allâh yolunda savaşırlar, kâfirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytânın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytânın hilesi zayıftır.” (Nisa, 76)
Beşeri sistemlerin kurucuları ve bu sistemlerin devamını isteyenler, çeşitli metotlar kullanarak, bu sistemlere gönül verenleri kendi güçlerine, kendi düşünce ve yapılarına inandırmaya çalışmaktadırlar. Bunlar:
Askeri ve emniyet güç; beşeri sistemlerin vazgeçilmez en önemli koruyucularıdırlar! Sisteme karşı olanların bastırılması, insanların sindirilerek itaate zorlanmaları, sisteme itaat ettirilenleri sürekli bir şekilde kontrol altında tutulmaları için korkutulmaları hep askeri ve emniyet güçlerinin varlığı ile mümkün kılınmaktadır.
Beşeri sistemlerde askeri ve emniyet gücü, Fir’avn’ı temsil etmektedir.
Ekonomik güç: Ekonomik yapı, beşeri sistemlerin yaşamalarını sağlayan hayat damarlarıdır. Bu hayat damarlarının en büyüğü hiç kuşkusuzdur ki, vergidir. Vergi, beşeri rejimlerin olmazsa olmaz gelir kaynağı ve kanalıdır. Vergi kanallarından birisinin kapanması, beşeri rejimleri kangren eder, varlığını tehlikeye sokar.
Beşeri sistemlerin ayakta kalmalarını sağlayan vergiyi en fazla sistemden çıkarı olan zenginler, holdingler verirler. Beşeri sistemler, kendi hayat damarları olan vergi kanallarını sürekli açık tutmak için çalışmakta, vergisini düzenli ve tam olarak verenleri övüp mükâfatlandırmakta, vergisini düzenli ve yeterli vermeyenleri ise cezalandırmaktadırlar.
Beşeri sistemleri, ekonomik olarak ayakta tutmaya çalışanlar, Fir’avn’ın yanındaki Karun’u temsil etmektedirler.
Sisteme yön verenler: Beşeri sistemlerde, sistemin hayatiyetinin nasıl sürdürüleceği, sistemin nasıl uygulanacağı ve belli durumlarda nasıl bir tavır sergileyeceği gibi konularda sisteme yön veren akıl hocaları vardır. Bunlar, birinci derecede sisteme yön veren kimseler, rejim tarafından yetiştirilmiş profesörler, üniversite rektör, dekanlar, basın ve vakıf ve derneklerde yuvalanan Samiri soylu belam kimselerdir.
Beşeri sistemlere yön verenler, Fir’avn’ın yanındaki Haman’ı temsil etmektedirler.
Oy vermek, beşeri sistemlerin, itaat edenler tarafından kabul ve meşruiyetinin en önemli yoludur. Oy vermek, beşeri sistemlere iman ve itaatin apaçık bir göstergesidir. Beşeri sistemi kabullenen kimseler, seçimlerde sisteme oy vererek sistemi kabullendiklerini ve ona iman ettiklerini tescil ettirmektedirler.
İnsanın insana baskı ve zulmüne dayalı olan beşeri sistemler, temel yapı olarak Fir’avni bir düzendir. Fir’avni bir düzenin tüm özelliklerini üzerlerinde taşıyan beşeri sistemler, tarihin her döneminde üç temel direk üzerine bina edilmişlerdir. Bu direklerin ilki, Fir’avn’ı temsil eden askeri güç, ikincisi, Haman’ı simgeleyen ve Kur’an’da Mele olarak sıfatlandırılan, düşünce olarak sisteme yön veren profesörler, üniversite rektör, dekanlar, basın ve vakıf ve derneklerde yuvalanan Samiri soylu belamlardır. ve üçüncüsü, Karun’un temsilcileri durumunda olan, ekonomik yönden sistemi ayakta tutan zenginler.
Fir’avn, Haman ve Karun’un şahsında simgeleşen bu üçlü, tarihin her döneminde, var olagelmiş, günümüzde de bu üçlü zulüm çetesi varlığını sürdürmektedir. Bunlar, her dönemde vahyi esaslara karşı çıkmışlar, insanların da vahyi esaslara yönelmelerine engel olmuşlardır.
“Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdiysek mutlaka oranın varlıkla şımarmış kimseleri: ‘Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkâr ediyoruz’ dediler.” (Sebe, 34)
Zulmün önderleri durumunda bulunan ve tarihin her dönemindeki zalimleri simgeleyen Fir’avn, Haman ve Karun, elele vererek birleştirmişler, hep birlikte güç birliği yaparak halkı baskı ile kendilerine itaat ettirmişler, Tevhidi esaslara karşı cephe açmışlar, savaşmışlardır.
Beşeri sisteme oy verenler, Fir’avn dönemindeki İsrail oğulları konumundadırlar. Bunlar, beşeri sistemlere oy vererek bu sistemlerin zulümlerini sürdürmelerine, yüce Allah’a karşı isyan ve inkârlarını daha fazla artırmalarına destek olmuşlardır.
Beşeri sistemlere, hangi yolla olursa olsun, verilen destek zulmün devamına, yüce Allah’a karşı isyana ve küfre yardımcı olmak, o küfür ve isyana ortak ve zulmün yanında Tevhidi esaslara karşı savaşmaktır. Nitekim yüce Rabb’imiz, beşeri sistemlerin –ki beşeri sistemler tağuti sistemlerdir- yanında yer almanın küfür olduğunu ve kafirlerin tağutun dostu olduklarını bildiriyor.
“İnananlar Allâh yolunda savaşırlar, inkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytânın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytânın hilesi zayıftır.” (Nisa, 76)
Müslümanların öncelikli olarak yapmaları gereken şey, beşeri sistemlere destek vermenin yüce Allah’a karşı isyan ve küfür olduklarını açıkça ortaya koymak ve onları tağuti beşeri sistemlere destek olmaktan sakındırmak, yüce Allah’a yönelmelerini ve gereği gibi iman etmelerini tavsiye etmektir. Yüce Allah’a yönelip iman etmenin, karanlıklardan aydınlığa yöneliş olduğunu, vahyi esaslar doğrultusunda yaşamanın bu iman ve yönelişin göstergesi olduğunu Müslümanlar her vesile ile dile getirmelidirler.
“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allâh, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Hadid, 9)
Müslüman birey, İslam’ın aydınlığına insanları davet etmeyi zorunlu bir görev bilmeli, tutum ve davranışlarında bu davete uygun tavırlar sergilemelidir. Müslüman davetçi, insanların kurtuluşa ulaşmaları, beşeri sistemlerin karanlıklarından kurtulup İslâm’ın aydınlığına ulaşmaları için çalışmalıdır.
Davet yapmak, insanların kurtuluşu için çalışmak Müslüman olmanın en temel şartlarından birisidir. Risalet önderlerinin ve Tevhid erlerinin ilk ve en öncelikli görevi, hiç kuşkusuzdur ki, insanları Tevhidi esaslara iman etmeye davet etmek olmuştur.
“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışırsınız ve Allah’a iman edersiniz…” (Al-i İmran, 110)
“Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şahit olasınız, Rasul de size şahit olsun…” (Bakara, 143)
Beşeri sistemler, insanın yalnızca maddi yönünü ele alarak yaşanan gün için kurallar koyarlar. Ancak bu konulan yasalar, yarının ne olacağını bilmeyen beşer tarafından yapıldıkları için hem yarınlara çözüm getirmemekte, hem içerisinde yaşanan güne yeterince bir çözüm sunmamakta, hem adil olmamakta, hem de başka insanlar tarafından kabul edilmemektedirler.
Bu durumda yasa koyucular, bu yasaları zorla kabul ettirmek için insanlara baskı yapmakta, zor kullanmakta ve şiddete başvurmaktadırlar. Bu baskı, şiddet, yasaların yetersizliği, adil olmayışı yeni sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bütün bunlar ister istemez insan hayatını zindana çevirmekte, karartmaktadır.
Yüce Allah’ın indirdiği esaslar, yüce İslâm dininin temel esaslarıdır. İslâm dini, yüce Allah (cc) tarafından, insanların dünya hayatında uyacakları esasları belirten kurallar bütünüdür. Bu nedenle İslâm, insan hayatının her alanına müdahale edecek, insan ilişkilerinin tümüne cevap verecek yeterlilikte mükemmel ve muazzam bir dindir.
İslâm, insanın dünya işlerini düzenlediği, insan ilişkilerine müdahale edip düzen verdiği, sosyal hayata yön verdiği gibi, insanın ruhsal hayatını da düzenleyerek huzur ve mutluluk içinde bir yaşam sürmesine yardım etmektedir ve onun psikolojik yönden gelişmesini sağlamaktadır. Bu nedenle İslâm, beşeri hiçbir sistemle kıyaslanamayacak yeterlilikte ve mükemmelliktedir.
Beşeri sistemlerde varolan yetersizlik, zamana uymama, insan ilişkilerine yeterince cevap vermeme, çağa ve zamana göre değiştirilme ve toplumlara göre değişiklik arzetme gibi eksikliklerin hiç biri İslâm’da bulunmamaktadır. Bu nedenle İslam, diğer sistemlerde bulunmayan evrensel ve çağlarüstü bir özelliğe sahiptir.
İslam dini, hayatın her alanına müdahale eder ve her konuda çözümler sunar. Bu nedenle İslam, inanç esaslarını içerdiği gibi, dünyevi ilişkilerle ve işlerle ilgili hususlarda da çözümler sunarak bir hukuk sisteminde varolan tüm konuları en mükemmel bir şekilde ve adil olarak çözüme kavuşturur.
İslâm, beşeri sistemlerde varolan siyaset, ticaret, iktisadi, ceza, miras ve aile hukuku ile sosyal hayatın tüm kurallarını düzenleyerek hükümler koyar, çözümler sunar ve diğer sistemlerde varolmayan bir adalet anlayışı içinde insan ilişkilerini düzenler.
Dünya yaşamındaki tüm ilişkiler, eylemler ve düzenlemeler insan eliyle yapılmaktadır. Bu nedenle İslâm, öncelikle insanı ele alarak onu en mükemmel bir şekilde yetiştirir. Çünkü insanların dürüst olmadıkları, birbirlerine saygı duymadıkları, birbirlerini kandırdıkları bir dünyada sağlıklı ilişkilerden, huzur, güven, barış ve adaletten sözetmek mümkün değildir.
Bugün varolan savaşların, sömürülerin, zulüm ve baskıların, şiddet ve terörün temelinde insanlara yön veren beşeri sistemlerin ve ideolojilerin, insanı mükemmel bir şekilde yetiştirememesinde yatmaktadır.
İslâm dini, insanın kendi nefsine, diğer nefislere ve Rabb’ine karşı olan görev ve sorumluluğunu bildirir ve insanın diğer nefislerle ve Rabb’i ile olan ilişkilerini en ince noktasına kadar düzenler. İşte tüm bu nedenlerle İslâm, inanç sistemi olmasının yanında aynı zamanda siyasi bir sistem ve hukuk düzenidir de… İslâm dışında hiçbir sistem, insanın maddi ve manevi sorunlarına çözüm getirmez/getiremez ve insanın her konudaki sorunlarına hükümler vazetmez. Bu husus, yalnızca yüce Allah(cc) tarafından indirilen İslam’a özgü bir özelliktir.
İslâm dini, insanın hem düşünce yapısını geliştirir hem de davranışlarını düzene sokar. Düşünce planında mükemmel olmayan insanın hareket noktasında örnek davranışlar ortaya koyması mümkün değildir. Bu nedenle İslâm, öncelikle insanın düşünce yapısını geliştirip şekillendirir, daha sonra bu şekillenen düşünce doğrultusunda insanın hem bireysel ve aile içindeki davranışlarının, hem de toplum içindeki hareketlerinin nasıl olacağını belirler.
İnsanı her yönüyle ele alan, insan sorunlarına en güzel ve en adil çözümler sunan, insanın hayatını kuşatan fiziksel ve ruhsal tüm yönlerini geliştiren, insan ilişkilerinde adaleti, barış, sevgi ve özgürlüğü esas alan İslâm, insanlara aydınlık yarınlar, mutlu ve huzurlu bir dünya vaat etmekte, ahiret hayatında güzellikler vermektedir. Oysa beşeri sistemler, insanların hem dünyasını zindana çevirip karartmaktadır, hem de ahiretlerini hüsrana çevirtmekte, böylece ebediyen acı bir azaba girmelerine sebep olmaktadır.
O halde “Ey insanlar, kendi yararınız, dünyevi huzur ve mutluluğunuz, uhrevi kurtuluşunuz için gelin, önce Rabb’iniz olan, size dünya ve ahiret mutluluğunu vadeden, size karşı merhametli olan yüce Allah’a gereği gibi iman ediniz. İman ettikten sonra sizin dünya ve ahiret hayatınızı karartan beşeri sistemleri terk ediniz. Beşeri sistemlerin, yüce Allah’a karşı sürdürdükleri küfür ve isyanına oy vererek de olsa destek ve ortak olmayınız. Beşeri sistemlere destek olup kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.
Ey insanlar, yüce Allah’ın indirdiği esaslara sarılarak dünyada aydınlığa, ahirette kurtuluşa ulaşınız ve İslâm’ın aydınlığını kuşanınız ki, dünya ve ahiretiniz güzelleşsin.
KURTULUŞ ANCAK İSLÂM’DADIR.
Ramazan Yılmaz: 2012.03.02
Bir yanıt yazın