Kur’ani Açıdan Bir Değerlendirme
Günlerdir IŞİD hakkında yazılan çizilen yazıları, yapılan eleştiri ve haberleri, video ve görüntüleri inceliyor, ortadaki bilgi kirliliğine rağmen, Kur’an’ı ölçü edinmiş Müslümanlar olarak bu konudaki tüm verileri Kur’an’a arzederek doğru bir sonucu elde etmeye çalışıyoruz.
Müslüman olarak elbette yazıp çizdiklerimiz, söyleyip yaptıklarımız konusunda hesaba çekileceğimizin bilincindeyiz. Kur’an, şahitliklerimizden sorgulanacağımızı ve bu nedenle doğru ve adil şahitler olmamızı biz mü’minlere bildirmektedir. Bu Kur’ani uyarı ve imani hassasiyetimizden hareketle IŞİD konusuna yaklaşacağız inşaAllah.
Bugüne kadar birçok örneği görüldüğü üzere, hiçbir hareket ya da hiçbir düşünce durup dururken ortaya çıkmamıştır. Bir hareketi, bir düşünceyi ya da bir örgütü ortaya çıkaran etken, genellikle insanların maruz kaldıkları haksızlıklar, baskı ve zulümlerdir.
Egemen güçlerin ve onların paralelinde hareket eden yerli işbirlikçilerin, halkların siyasal kimliklerini inkâr etmeleri, inançlarına saldırmaları, maddi ve manevi değerlerini sömürmeleri neticesinde ezilen, sömürülen, inkâr edilip zulme maruz kalan toplumlar içerisinden, zalimlerin yaptıklarına karşı bir tepki olarak örgütler ortaya çıkmıştır.
Yeryüzündeki Müslümanların, emperyalizmden ve yerli işbirlikçilerinden, bugüne kadar eşi görülmemiş bir şekilde zulüm görmeleri, ötekileştirilmeleri, inkâr edilmeleri karşısında Müslüman toplumları içerisinden, Müslümanların haklarını savunacak örgütler ortaya çıkmıştır. Bu örgütlerin son örneği, hiç kuşkusuzdur ki IŞİD’dir.
Bir taraftan ABD’nin, İslâm toprakları üzerinde Müslümanlara en büyük zulümleri reva görmesi, ırz ve namuslarına saldırması, mallarını yağlamalaması, cezaevlerindeki Müslümanları en ağır aşağılama ve hakaretlere maruz bırakması, diğer yandan Emperyalizmin yerli işbirlikçilerinin kendi halklarına karşı giriştikleri baskı, zulüm ve işkenceleri, adeta gök kubbeyi inletir bir hal almıştır.
Özellikle Afganistan, Irak ve Suriye, son olarak da Mısır’da Müslüman olarak bilinen insanlara karşı girişilen soykırımlar; videolarla paylaşılan işkence ve katliamlar, insan olma onurunu kaybetmemiş herkesin yüreğini parçalamıştır. Özellikle Irak’ta, sapık bir mezhepçilik adına Şii bazı örgütlerin ve Maliki askerlerinin, Sünnilere karşı giriştikleri insanlık dışı vahşet ve katliam, dayanılmaz bir boyuta ulaşmıştır.
Amerika ve Batılı emperyalistler, Müslüman halklara karşı girişilen bu insanlık dışı vahşetleri desteklemekte, Müslümanlara bu zulümleri yapan zalimleri ödüllendirmektedirler. Amerika, Batılı ülkeler, Rusya, İsrail, Çin ve son olarak da İran, elele vererek Müslümanların maruz kaldıkları her türlü zulmü alkışlamakta, zalimleri maddi, askeri ve moral olarak desteklemekte ve zalimlerin yanında Müslümanların katledilmelerine katılmaktadırlar.
Zulme uğrayan kadınlar, yaşlılar ve çocukların feryatları, duyarlı her insanın kulaklarını sağır edecek boyuta ulaşmış durumda. Müslüman kimliğine sahip oldukları iddiasında bulunan gruplar, ezilen mazlum insanların, kadın ve çocukların feryatlarına kulak verip onlara yardım edecek yerde, başlarındaki zalimlerin arzularını tatmin etmek adına birbirleriyle savaşıyor, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin ellerine tutuşturdukları silahlarla birbirlerini öldürüyorlar.
Müslüman olduklarını iddia edenlerden yardım isteyen ezilen mazlum insanlar, bunlardan bir fayda göremeyince, Rab’lerine yönelerek O’ndan yardım istemeye başladılar. Yüce Allah (cc), Müslümanları, bu mazlum insanlara yardım etmeleri için uyarıyor.
"Size ne oldu ki Allah yolunda ve ‘Rabbimiz bizi şu, halkı zalim kentten çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver’ diyen ezilen erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?" (Nisa, 75)
İman ettikleri iddiasında bulunan halihazırdaki gruplardan hiçbiri, yüce Allah’ın bildirdiği mazlum insanların çığlıklarına kulak vermedi, hâlâ da vermiyor. Bunun üzerine yüce Allah (cc), onların yerine, Kendisinin sevdiği ve onların da Kendisini sevdikleri bir toplum getirdi. IŞİD
“Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, yakında öyle bir toplum getirecek ki (O) onları sever, onlar da O'nu severler; mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve şiddetlidirler. Allah yolunda cihâd ederler, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lutfudur, onu dilediğine verir. Allah geniştir, bilendir.” (Maide, 54)
Amerikan emperyalizminin ve yerli işbirlikçilerinin, özellikle de Iraklı bazı Şii sapıkların yapıkları zulümlere maruz kalan mazlum insanların, internette yayınlanan ve neredeyse tıklanma rekorları kıran çığlıkları, fotoğraf ve videoları, yüce Allah’ın yardımı ve vaadi ile IŞİD'İ ortaya çıkarmıştır.
"Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman kendilerini savunurlar, kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kütülüktür; kim affeder, barışırsa onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez, kim zulme uğradıktan sonra kendini savunursa öylelerinin aleyhine bir yol yoktur." (Şura, 39-41)
Mazlum insanlara yapılan zulüm, işkence ve katliamlar karşısında kıllarını kıpırdatmayan gafiller, IŞİD ortaya çıkınca, ahlaki değerlerden nasipsiz bir şekilde onlara saldırmaya başladılar. Kime hizmet ettiklerini bile bilmeden IŞİD'e saldıranlar, Kur'an gerçeğinden habersiz zavallılardır.
IŞİD’İ ortaya çıkaran, mazlum insanlara yapılan fiziki ve manevi zulümler ve yüce Allah’ın kullarına lütuf ve yardımıdır. IŞİD ortaya çıkınca başta emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileri, adeta kudurup çılgına döndüler.
Sözümona İslâm Devleti olduğunu iddia eden İran, en büyük şeytan dediği Amerika ile birdenbire en büyük müttefik olma telaşına düştü. Tabiiki bu telaşın nedeni, Suriye’de Esad dinsizinin yanında, kendi ordusu ve Lübnan’daki Hizbullah örgütü ile beraber halka karşı giriştiği katliamların, Irak’taki yandaşlarının Sünni diye bilinen kimselere karşı yaptıkları insanlık dışı zulümlerin hesabını verecekleri kaygısıydı. Bu kaygı nedeniyle de en büyük düşmanı ilan ettiği şeytan Amerika ile düşmanlığını rafa kaldırmış, dost ve müttefik olmaya çalışıyor.
Amerika Afganistan’ı, Irak’ı işgal ederken sesini çıkarmayan, mazlum insanlara, emperyalizmin yaptığı en ağır işkence ve zulümlere karşı dilsiz şeytanı oynayan İran, IŞİD ortaya çıkınca adeta çılgına döndü, ezeli düşmanı büyük şeytanı birdenbire dost ediniverdi. Zalimlerin bir hesabı varsa elbette yüce Allah’ın da bir hesabı vardır ve O, hesabında hiçbir zaman yanılmaz. Artık görünen odur ki zalimlerin, zulüm ve despotluklarının sonu gelmiştir.
“Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, Allah'ı çok ananlar ve kendilerine zulmedildikten sonra (rakiplerine) üstün gelmeğe çalışanlar böyle değildir; zalimler, yakında nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini göreceklerdir!” (Şuara, 227)
IŞİD’e karşı yalnızca emperyalizm ve yerli işbirlikçileri değil, Türkiye’deki kimi çevreler, yazar müsveddesi beslemeler ve onların dümen suyuna kapılmış kimseler de, en seviyesiz bir şekilde saldırılarını sürdürüyorlar. İslâm topraklarında, emperyalizm ve yerli işbirlikçileri tarafından mazlum insanların kanları oluk gibi akıtılıp ırzları ve namusları kirletilirken, hapishanelerdeki insanlara, fiziki ve psikolojik en ağır işkenceler yapılırken dilsiz şeytan rolunü oynayan bu kimselerin, şimdi sözümona olmayan insani duyguları kabardı ve onlar, IŞİD tarafından infaz edilen müşrik ve kâfir katillerin hamisi kesilerek insanlıktan dem vurmaya başladılar.
IŞİD, emperyalizm ve yerli işbirlikçilerin yaptığı gibi hangi halka kurşun sıktı, kimleri katletti. IŞİD’in infaz ettiği kimseler, kendisine karşı savaşan emperyalizmin yerli işbirlikçi askerleridir. Onlar, IŞİD mensuplarını yakaladıklarında çay mı ikram edeceklerdi, yoksa çiçek mi vereceklerdi.
Emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinin IŞİD’e karşı kin ve düşmanlıklarını bir noktaya kadar anlamak mümkün de sözümona Müslüman olduklarını iddia etmelerine rağmen, İslâm’ı kullanarak karşı çıkanları anlamak mümkün değildir. Bunlara göre IŞİD’in yaptıkları İslâm’a uymuyormuş, Müslüman olan bir kimse bunu yapamazmış. Bu iddia sahipleri, ya Kur’an’ı gerçekten bilmiyorlar ya da içerisinde bulundukları aşağılık kompleksi ile bu gayri İslâmi hezeyanlarını ifade ediyorlar.
Şu ana kadar IŞİD tarafından sürdürülen savaş ve yakalanan düşman askerlerine yapılan infazlar, Kur’ani hükümlere tamamen uygundur. Kur’an’da yüce Allah (cc), Müslümanların, savaştıkları düşmanlarına nasıl davranacaklarını en açık bir şekilde beyan etmiştir.
Kâfirlerle savaşan Müslümanlar, güçlü bir devler aşamasına geçemedikleri sürece esir alamazlar. Bedir Savaşında, esir alınanlar öldürülmemiş, onlardan fidye alınmıştı; bunun üzerine yüce Allah (cc), Rasulullah (as)’ı uyarmış, yaptığı uygulamanın doğru olmadığını bildirmiştir.
“Yeryüzünde ağır bas(ıp küfrün belini iyice kır)ıncaya kadar hiçbir peygambere esirler sahibi olmak yakışmaz; siz, geçici dünya malını istiyorsunuz, Allah ise (sizin için) âhireti istiyor. Allah üstündür, hakimdir.
Eğer Allah'tan bir yazı geçmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.” (Enfal, 67-68)
“(Savaşta) Kâfirlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun; nihayet onları iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın, ondan sonra artık ya lütfen bırakır veya karşılığında fidye alırsınız; harp ağırlıklarını bırakıncaya kadar (böyle yaparsınız). Allah dileseydi (kendisi) onlardan öc alırdı, fakat sizi birbirinizle denemek için (size savaşı emrediyor). Allah, kendi yolunda öldürülenlerin yaptıkları işleri zayi etmeyecektir.” (Muhammed, 4)
Bu ayetlere muhatap olan ve durumları, bir yerde Rasulullah (as)’ın ilk Medine devleti örneğine benzeyen IŞİD’in buna aykırı hareket etmesi elbette düşünülemez. Çünkü henüz tam bir devlet aşamasına geçmedikleri için savaşta esir aldıkları düşmanlarını koyacakları doğru dürüst bir mekânları da bulunmamaktadır.
IŞİD’in esirleri fidye karşılığı bırakması halinde hem kendileri muhatap alınmadığı için fidye pazarlığı konusunda karşılarında doğru dürüst bir muhatap bulamayacaklar, hem de esirlerin bırakılmaları durumunda bunlar, kendileriyle yeniden savaşacaklardı. Bu durumda en iyi çözüm, Kur’an’ın buyruğuna uygun hareket ederek boyunlarını vurmaktır ki, onlar da bunu yapmışlardır.
IŞİD, şu anda savaş durumundadır ve savaş kurallarını uygulamak zorundadır. Bu durumda, savaş kurallarına aykırı hareket etmesi, kendi sonunu hazırlaması olacaktır ki, bunu aklı başında hiç kimse göze alamaz.
Emperyalizmin kiralık beslemeleri, efendileri Amerika’nın isteği doğrultusunda, yazı ve haberlerinde IŞİD’i, terör örgütü olarak empoze etmeye çalışıyorlar. IŞİD, bir terör örgütü değil, halkın çektiği zulüm ve işkenceler neticesinde halkın bağrından çıkmış bir kurtuluş hareketidir. Fethettiği şehirlerin halklarının onlara gösterdikleri teveccühler de gösteriyor ki IŞİD, o halkın ve toprakların evlatlarıdır ve gasbedilen haklarını, kaybettikleri onurlarını kurtarmanın mücadelesini veren onurlu bir yapı, belki tam olmasa da, Bedir aslanlarının günümüz temsilcileridir.
IŞİD’e karşı olmak, emperyalizmin ve onun yerli işbirlikçilerinin yanında yer almak, zalimlerin, masum insanlara reva gördüğü her türlü fiziki ve psikolojik baskı ve işkenceyi alkışlamak, devam etmesini istemektir ki, bu kimseler, değil Müslüman olmak insan bile olamazlar. Böyle kimseler, en hafif deyimi ile zalimlere alkış tutan şuursuz, bilinçsiz, İslâm ve insanlıktan nasiplenmemiş kimselerdir.
Duam ve umudum odur ki, IŞİD, başlattığı bu onurlu hareketini sürdürsün ve vahyin ışığında İslâmi esaslara dayalı bir devlet kursun, İslâm’ın güzelliklerini insanlığa yeniden sunsun; Müslümanların, huzur ve güven içerisinde olacakları ortamları hazırlasın.
“Allah sizden, iman edip salih amel işleyenlere vadetmiştir; onlardan öncekileri nasıl hükümran kıldıysa, onları da yeryüzünde hükümran kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine sağlamlaştıracak ve korkularının ardından kendilerini (tam) bir güvene erdirecektir. (Onlar), bana kulluk edecekler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmayacaklar; ama kim(ler) bundan sonra da nankörlük ederse işte onlar, yoldan çıkanlardır.” (Nur, 55)
Kur’ani esaslara uygun hareket ettikleri sürece yüce Allah (cc) onlara yardım edecek ve onları muzaffer bir ordu yapacaktır inşaAllah.
“Onlar, sırf ‘Rabbimiz Allah'tır’ dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar; eğer Allah'ın bazı insanları diğer bazılarıyle savunması olmasaydı, içlerinde Allah'ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılırdı. Allah, kendi(dini)ne yardım edene elbette yardım eder, kuşkusuz Allâh, kuvvetlidir, galibdir.
Onları yeryüzünde iktidara getirdiğimiz takdirde namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeğe çalışırlar; bütün işlerin sonu Allah'a aittir.” (Hac, 40-41)
Zulme uğrayan, evlerinden, barklarından sürülen, her türlü zulüm ve işkenceye maruz bırakılan mü’minleri yüce Allah (cc) müjdeliyor.
“Kâfirler, elçilerine dediler ki: ‘Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkarırız ya da bizim dinimize dönersiniz’ Rableri de onlara şöyle vahyetti, ‘zâlimleri mutlaka helak edeceğiz ve onların ardından sizi o yere yerleştireceğiz; bu, makamımdan korkan ve tehdidimden korkan içindir.” (İbrahim, 13-14)
Kaybedilen bütün değerlerin yeniden elde edilmesi için haydi yiğitler, az kaldı şafağa! Aydınlık yarınlar sizleri bekliyor. Ezilen, sömürülen, itilip kakılan halkların umudu sizlersiniz! O halde durmadan ileri! Hedef, Kur’an’a dayalı, Rasulullah (as)’ın örnekliğine uygun İslam Devletidir. Az kaldı, Allah yardımcınız ve koruyucunuz olsun.
Selam size!
Ramazan Yılmaz: 2014.06.18
Bir yanıt yazın