Kur’an’da, Mü’minlerden hassasiyetle kaçınmaları istenilen ihanet, nankörlük ve küfürle eş anlamlı sayılabilecek bir kavramdır. İhanet eden kimse haindir; hainler, güven duygusunu istismar ederek kendilerine güvenen kimseleri arkadan vurmaya çalışanlardır.
Hainler, bozuk bir karaktere, bencil bir kişiliğe, çıkarcı bir duyguya sahiptirler. Onlar, duygularını tatmin etme adına yapmayacakları ihanet, arkadan vurmayacakları kimse yoktur. Tevhidi esasların gizlenmesine, İslâmi değerlerin bozulmasına, nice toplumların yıkılmasına neden olan hainler, güven duyulmayan, kalleş ve aşağılık kimselerdir.
İnsanlar arasında güven duygusunun zedelenmesine, aile yuvalarının yıkılmasına, insanların birbirlerinden uzaklaşmasına, toplumda sevgi ve saygının yitirilmesine, sosyal hayatta huzursuzluğun yayılmasına neden olan hainler, her şeyi çıkarlarına göre düşünür ve yaparlar.
Hainler, duygularını ve kimi basit çıkarlarını tatmin etme adına başta yüce Allah (cc) ve O’nun Rasulü olmak üzere, anne, baba, eş, en yakın dost ve arkadaşlarına, hiçbir imani ve ahlaki değer taşımadan rahatlıkla ihanet edebilir, onları arkadan vurabilirler.
İhanet, sadakatin zıt anlamıdır; ihanet yüce Allah (cc) tarafından yerilen hainlerin bozuk bir karakteri, sadakat ise, Mü’minlerin Rab’leri tarafından övülen, takdir edilen tavırlarıdır. Bu nedenle ihanet, Mü’minlerde kesinlikle bulunmaması gereken bir duygu, bir hareket ve bir tavırdır. Yüce Allah (cc) Mü’minleri, öncelikle Kendisine ve Rasulü’ne olmak üzere emanetlerine ihanet etmemeleri konusunda uyarmıştır.
“Ey iman edenler, Allah’a ve Rasulü’ne ihanet etmeyin ve siz, bilerek emanetlerinize ihanet (mi) edeceksiniz.” (Enfal, 27)
Mü’minler, her konu ve durumda emin, güvenilir kimselerdir. Onlar, Rab’lerine olan iman ve sadakatleri gereğince başta Rab’lerinin kendilerini şereflendirdiği dinlerine sadakatle bağlı oldukları gibi hem Rab’leri tarafından gönderilen dinlerine ve Rab’lerine iman ahitlerine, hem de insanların kendilerine verdikleri emanet ve onlara verdikleri sözlerine ihanet etmezler.
“Ve onlar ki, emanetlerini ve ahitlerini korurlar;” (Mü’minun, 8)
Rab’lerinin indirdiği Tevhidi esasların gereğini yapan, emanetlerine ve ahitlerine sadık olan Mü’minlerin, Rab’leri tarafından övülen bu durumları nedeniyle İslâm toplumunda bireyler birbirlerine güven duygusuyla bağlı, sosyal hayatta sevgi ve saygı ön plandadır.
Hainlerin, yüce Allah’a ihanet etmeleri
Bozuk bir karaktere sahip olan, ihanet duygusu içerisinde bulunan hainler, yüce Allah (cc) da dâhil olmak üzere, herkese ihanet eden kimselerdir. Onlar, kimi zaman Allah’ın zikri olan Kur’an’dan yüzçevirerek, kimi zaman da kelimeleri yerlerinden kaydırarak, Hakkı batılla bulayarak Rab’lerine verdikleri sözü bozarak Rab’lerine ihanet etmişlerdir.
“Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerini katı yaptık; kelimelerin yerlerini değiştirdiler, o nedenle öğütlenen şeyi muhafaza etmediler ve unuttular. Onlardan pek azı hariç, onların hainliklerine daima muttali olursun, bu yüzden onlardan vazgeç ve yüzçevir, şüphesiz Allah, güzel davrananları sever.” (Maide, 13)
Hainlerin yüce Allah’a ihanetleri, O’na verdikleri iman sözünde sadık olmayıp dönmeleri, kelimelerin yerlerini değiştirerek Hakkı batılla bulayıp gerçekleri gizlemeleri, kendilerine bildirilen esasları muhafaza etmeyip unutmalarıdır. Bu yüzden yüce Allah (cc), bu hainlerin kalplerini katılaştırmıştır. Bu yüzden hain kimseler, hiçbir şekilde iman etmezler.
Yüce Allah’ın bildirdiği Tevhidi gerçekleri eğriltmeye çalışmaları, insanları Allah yolundan alıkoymaları nedeniyle Rab’lerine ve indirdiği Tevhidi esaslara ihanet eden hainler, günümüzde de aynen mevcut bulunmaktadır.
“De ki: ‘Ey Kitap ehli, niçin iman edenleri Allah yolundan çevirmeğe, şahit olduğunuz halde, onu eğriltmeye çalışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Al-i İmran, 99)
Ayette tanımlanan kişiler, günümüzdeki bel’amların özelliklerini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Günümüz bel’amları ve arkalarında sürükledikleri yığınlar, yüce Allah’a verdikleri iman sözünü unutmuş, Tevhidi esasları terk ederek ayetlere muhalif hareket etmiş, yüce Allah’ın, reddedilmedikçe kendisine iman edilmeyeceğini bildirdiği tağutu reddetmemiş, tam aksine hareket ederek tağuta iman etmişlerdir.
Bel’amlar, tağuta iman etmekle kalmamış, Tevhidi esasları insanlardan gizlemek adına, Allah’ın ayetlerinin anlamlarını değiştirmek için kelimelerin yerlerini değiştirerek Hakkı batılla karıştırmış, gerçekleri gizleyerek insanların, Rab’lerinin yoluna dönmelerine engel olmuşlardır. Bu durum onların, yüce Allah’a ihanet ettiklerinin apaçık göstergesidir.
Yüce Allah (cc) insanların, Kendisine verdikleri sözü ve bu söze nasıl ihanet ettiklerini, ihanet edenlerin durumlarını, A’raf suresinde çok açık bir şekilde belirtmektedir.
“Bir zaman Rabb’in, Âdemoğullarından, bellerinden zürriyetlerini almış, onları kendi nefisleri üzerine şahit tutmuş ve: ‘Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?’ dediler ki, ‘Evet şahidiz.’ Kıyamet günü ‘Gerçekten biz, bundan gafil idik!’ demeyesiniz. Yahut demeyesiniz ki: ‘Önceden atalarımız şüphesiz şirk koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesil olduk; batılda olanların yaptıkları yüzünden bizi mi helak edeceksin. İşte ayetleri böyle açıklıyoruz, umulur ki dönerler.
Onlara, kendisine ayetlerimizi verdiğimiz fakat onlardan çıkıp ayrılan, bu yüzden şeytana tabi olan, böylece azgınlardan olan kişinin haberini oku! Eğer dileseydik elbette onu, onlarla yükseltirdik, fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü, onun durumu, tıpkı şu köpeğin durumuna benzer ki, üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, onu bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan toplumun durumu budur; bu kıssayı anlat, belki düşünürler.” (A’raf, 172-176)
Yüce Allah’a ihanet edecek derecede azgınlığı yol edinen, nankörlüğü bozuk bir karakter haline getiren hainlerin, çıkarları için ihanet etmeyecekleri kimse yoktur. Onlar, tarihi süreçte ve günümüzde, yüce Allah’a ihanet ettikleri gibi O’nun Rasulü’ne de ihanet etmişlerdir. Yüce Allah onlardan, Hakkı gizlememeleri konusunda sağlam söz almıştı, ancak onlar, bu ahitlerini unutarak az bir değer karşılığında Allah’a verdikleri sözden dönmüşlerdi.
“Bir zaman Allah, kendilerine Kitap verilenlerden ahit almıştı: ‘Onu mutlaka insanlara açıklayacak, gizlemeyeceksiniz!’ diye; fakat onu, sırtlarının ardına attılar ve o sayede az bir değer satın aldılar; bak satın aldıkları şey ne kötüdür.” (Al-i İmran, 187)
Rasul(as)’a ihanet eden hainler, onun Tevhidi mücadelesini gölgelemek, insanların onu gereğince tanımalarını engellemek için onun adına yalanlar uydurarak onu, olduğundan başka göstermeye çalışmışlar, evliliğini dillerine dolamışlar, olmadık iftiralar atmışlardır.
“Şüphesiz sana ihanet etmek isterler, doğrusu önceden Allah’a da ihanet etmişlerdi, onlara karşı bu yüzden (seni) güçlendirdi; Allah bilendir, hâkimdir.” (Enfal, 71)
Günümüzde Rasul (as)’ın, Kur’an’da alınması gereken en güzel örnekliğine sırt dönen hainler, ona ve getirdiği Tevhidi mesaja ihanet etmişlerdir. Onlar, Rasul (as) üzerine attıkları yalanlarla onu, adeta ilahlaştırdılar, onu, Rabb’inin elçisi değil, yüce Allah’ın muhalifi gibi gösterdiler. Böylece dinde iki başlılığı ortaya çıkardılar ve Tevhidi anlaşılmaz kıldılar.
Hiçbir rasul, Rabb’inin kendisine bildirdiği Tevhidi esasların dışında ve ona aykırı bir şey söyleyemez, çünkü bu durumda Rabb’ine ihanet etmiş olur.
“Bir Nebi’nin ihanet etmesi olmaz; kim ihanet ederse, ihanet ettiği şey kıyamet günü getirilir, sonra her nefse, kazanmış olduğu şey tastamam verilir ve onlar, haksızlığa uğratılmazlar.” (Al-i İmran, 161)
Rasuller, kendilerine bildirilen esasları gizlemeden, değiştirmeden apaçık bir şekilde ortaya koymakla mükelleftirler. Bu, elçi olmalarının ve Rab’lerine iman etmelerinin gereği ve sonucudur, başka şekilde konuşup hareket etmeleri mümkün değildir.
“Ey Rasul, Rabb’inden sana indirilen şeyi tebliğ et ve eğer bunu yapmazsan, O'nun mesajını tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur, muhakkak ki Allah, kâfirler toplumuna hidayet vermez.” (Maide, 67)
Hainler, Rasul’ün getirdiği Risalet’i tam tersine çevirerek insanlara anlatmışlar, yüce Allah’ın, gönderip razı olduğu dini, yüce Allah’a isyan içeren bir din haline getirmişlerdir. Uydurdukları şirk dinini, Rasulullah (as)’ın üzerine iftira atarak ona mal etmeye çalışan hainler, Allah ve Rasulü’nü hâşâ, karşı karşıya getiren bir din anlayışını ortaya koymuşlardır.
Eşlerine ihanet eden hainler
Yüce Allah’a, indirdiği Tevhidi gerçeklere ve rasullere ihanet eden hainler, eşlerine de ihanet etmekten çekinmemişlerdir. Bunlardan kimi, eşlerinin getirdiği Tevhidi esasları kabul etmeyerek kâfirlerin yanında yer alarak eşlerine ihanet etmişlerdir.
Yüce Allah (cc) Mü’minleri, eşlerinin kendilerine düşmanlık yapabilecekleri konusunda uyarmakta, onlara dikkat edilmesini bildirmekte, durumlarını sürdürmeleri halinde onlardan vazgeçilmesini, yüzçevirilmesini ve durumlarının gözetilmesini, yaptıklarından pişmanlık duymaları durumunda ise bağışlanmasını istemektedir.
“Ey iman edenler, doğrusu eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı size düşmandır, artık onlara dikkat edin ve vazgeçin, yüzçevirin ve gözetleyin, elbette Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Doğrusu mallarınız ve evlatlarınız bir fitnedir ve Allah, büyük mükâfat O’nun yanındadır.” (Teğabun, 14-15)
Yüce Allah (cc), eşlerin, yaptıkları düşmanlığın, Hz. Nuh (as) ve Hz. Lut (as)’ın eşlerinde olduğu gibi, onların davalarına ihanet şeklinde olması ve bu durumlarını sürdürmeleri halinde onlardan tamamen uzaklaşılmasını bildirmektedir.
“Allah, kâfir kimselere, Nuh’un karısını ve Lut’un karısını misal getirdi; ikisi, kullarımızdan iki salih kulun (nikâhı) altında idiler, ancak ikisine ihanet ettiler, kocaları Allah’tan bir şey onlardan savamadı: ‘İkiniz, ateşe girenlerle beraber girin’ denildi.” (Tahrim, 10)
Her ikisi de birer Rasul eşi olmalarına rağmen, eşlerinin getirdikleri Tevhidi esaslara iman etmiş görünüp gerçekte iman etmeyen Hz. Nuh (as) ve Hz. Lut (as)’ın eşlerinin bu durumlarını yüce Allah (cc), eşlerine ihanet etmiş olarak değerlendiriyor. Yüce Allah (cc), Hz. Nuh (as)’ın oğlunun, babasının getirdiği Tevhidi esaslara iman etmemesi nedeniyle onun ailesinden olmadığını bildiriyor.
“Nuh Rabb’ine seslendi, dedi ki: ‘Rabb’im, şüphesiz oğlum benim ailemdendir ve elbette senin sözün haktır ve sen hükmedenlerin hâkimisin!’
(Rabb’i) dedi ki: ‘Ey Nuh, şüphesiz o senin ailenden değildir; gerçekten o, iyi olmayan bir iş yaptı, öyleyse hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme, ben seni cahillerden olmaktan sakındırıyorum!” (Hud, 45-46)
Eşlerine ihanet edenler, dünya hayatında helak edilirler
İster eşlerinin Tevhidi mücadelesine katılmamak, isterse yüce Allah’ın korunmasını istediği namusu korumamak şeklinde olsun eşlerine ihanet edenler, ahiret hayatında acıklı bir azaba sürekli kalmak üzere girecekleri gibi dünyada da helak edilirler.
Eşlerinin getirdikleri Tevhidi esaslara iman etmeyip eşlerine ihanet eden Hz. Nuh (as) ve Hz. Lut (as)’ın eşlerini, yüce Allah (cc) affetmeyerek dünyada helak etmiş, ahirette de ateşe sokmuş, eşlerine ihanet edenleri, küfür ve şirk ehli gibi değerlendirerek cezalandırmıştır.
“(Elçiler) dediler ki: ‘Ey Lut, şüphesiz biz senin Rabb’inin elçileriyiz, sana asla ulaşamazlar; şimdi gecenin bir kısmında ailenle yürü ve sizden hiç biri geride kalmasın, hanımın hariç; elbette o, ötekilere isabet eden ona da isabet edecektir. Şüphesiz onlara vadedilen sabah vaktidir; sabah da yakın değil mi?” (Hud, 81)
İslâm, Müslümanlar arasındaki ilişkileri, akrabalık bağına göre değil, iman bağına göre değerlendirmektedir. Bu nedenle anne baba, eş, çocuk ya da kardeş, kim olursa olsun, Tevhidi esaslardan, küfür, şirk, nankörlük ve ihanet gibi hangi gerekçe ile ayrılırsa ayrılsın, Müslümanlarla hiçbir hukuku yoktur.
Toplumda eşlere ihanet genellikle eşlerden birinin, zina fiilini işlemesi şeklinde değerlendirilir. Oysa Kur’an, ihaneti ağırlıklı olarak inanç değerlerine bağlar ve kendilerine ulaşan Tevhidi esasları kabul ettikten sonra onun gereklerini yapmayanların bu fiillerini ihanet, bunu yapanları da hain olarak değerlendirir. Onun için ayetlere Allah’a ihanet edenlerin, iman ettikten sonra bu imanlarının gereğini yapmayanların olduklarını bildirir.
Namus bağlamında da eşlerinin namusuna halel getirenler, hain ve yaptıkları fiil, ihanet olarak değerlendirilir. Kendisinden yararlanmak isteyen vezirin hanımına Hz. Yusuf (as), bunun ihanet olacağını açıklamış ve ihanet eden hainlere yüce Allah’ın hidayet vermeyeceğini ifade ederek kadına yaptığı fiilin ne olduğunu anlatmıştır.
“Bunu o bilsin ki, doğrusu ben, gıyabında ona ihanet etmedim ve gerçekten Allah, aldatmaya çalışan hainlere hidayet etmez.” (Yusuf, 52)
Yüce Allah (cc), zina yoluyla eşlerine ihanet edenleri, iman yoluyla eşlerine ihanet edenlerden farklı değerlendirmektedir. İman yoluyla ihanet eden hainlerden vazgeçilip yüz çevrilmesini isteyip onları helak ederken, zina yoluyla ihanet edenlerin, evlerde tutulmalarını ve tevbe etmeleri durumunda onların bağışlanmasını istemektedir.
“Kadınlarınızdan fuhuş yapanların üzerine içinizden dört şahit getirin; eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıncaya ya da Allah onların yararına bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun. Sizden, onu işleyenlerin her ikisine bunun üzerine sıkıntı verin, şayet gerçekten tevbe eder ve daha iyi olurlarsa artık onları bırakın. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul eden, merhamet edendir.” (Nisa, 15-16)
“Şüphesiz, Allah yanındaki tevbe o kimselerindir ki, cahillikle bir kötülük yapanlar, sonra yakından tevbe edenler. İşte Allah’ın, tevbesini kabul ettiği onlardır, Allah âlimdir, hâkim olandır.” (Nisa, 17)
Yüce Allah (cc), zina edenlerin cahillikle bu suçu işlediklerini bildirmiş, zina ihaneti içerisinde bulunan eşlerle ilgili yapılması gerekenleri açıklamış, onlara karşı daha yumuşak bir tavır takınılmasını istemiştir.
“Erkekler, kadınlar üzerinde koruyup gözeticidirler, Allah onların, mallarından infak etmeleri nedeniyle bazısını bazısından faziletli kılmıştır. Bu sebeple saliha kadınlar, itaat eder, Allah’ın korumasına nedeniyle gizliyi muhafaza ederler. Onların, geçimsizliklerinden korktuğunuzda artık nasihat edin ve yataklarını terk edin ve onlara mühlet verin; sonra gerçekten size itaat ederlerse artık onlar aleyhlerine yol aramayın. Şüphesiz Allah yücedir, büyüktür.” (Nisa, 34)
Yüce Allah (cc), Kendi dinine ya da insanların emanetlerine ihanet edenleri helak etmekte ve onlara, zina edenlere verdiği tevbe hakkını vermemektedir. Çünkü bu tür ihanetler, taammüden işlenen bir suçtur, bu nedenle cahillikle bir suç işleyenlerin, tevbe etmeleri durumunda bağışlanacağını bildirmekte iken imanda ihanet edenleri helak etmektedir.
Toplumsal değer yargıları, dinin değer yargılarının yerine geçmiştir
Bel’amların ve İslâm düşmanlarının, Kur’an’daki “kelimelerin yerlerini değiştirdiler, o nedenle öğütlenen şeyi muhafaza etmediler ve unuttular” hükmü, bugün bütün kavramlarda olduğu gibi ihanet kavramında da kendisini göstermiştir. Tevhidi hassasiyetleri yok olan kişiler, bunun yerini kendi değer yargıları ile doldurdular ve bunun dini bir emir olarak kabul ettiler.
“Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: ‘Babalarımızı bu yol üzerinde bulduk, bunu bize Allah emretti’ dediler; de ki, ‘Allah kötülüğü emretmez, Allah’a karşı bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz!” (A’raf, 28)
Müslüman olduklarını iddia eden toplum, Tevhidi esaslardan yüzçevirip şirk ve küfür bataklığında yüzen eş, çocuk ve yakınlarına karşı en küçük bir tepki göstermez, hatta onları baş tacı edinirlerken, zina yapan ya da yaptığını düşündükleri kimseleri, namusu temizleme adına öldürmektedirler. Üstelik bu durumu da yalnızca kadınlara uygulamakta, erkeklerin yaptıkları ahlaksızlıktan adeta gurur duymaktadırlar.
İhanet, Yahudilerin vasfıdır
Yüce Allah (cc), kendisinin gönderdiği din de dâhil olmak üzere Müslümanların, hiçbir konuda bilinçli olarak ihanet etmeyeceklerini bildirmektedir. Kendilerine Allah’ın ayetleri hatırlatıldığında, Allah’a ve Rasulü’ne çağrıldıklarında Müslümanların sözünün. “İşittik ve itaat ettik” demek olduğunu, emanetlerini ve ahitlerini koruduklarını bildirmiştir.
“Ahitleştiğiniz zaman Allah’ın ahdini tamamen yerine getirin ve pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın, çünkü Allah’ı üzerinize kefil kılmıştınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarını bilir.” (Nahl, 91)
Kur’an’da, emanete ihanet edenlerin Yahudiler oldukları bildirilmektedir. Onlar, hem yüce Allah’a verdikleri sözlere, hem de insanların kendilerine verdikleri emanetlere ihanet etmişler, böylece acı azabı hak etmişlerdir.
“Ey İsrâiloğulları, gerçekten düşmanınızdan sizi kurtardık ve Tur’un sağ yanında size vadettik ve size, kudret helvası ve bıldırcın indirdik, sizi rızıklandırdığımız şeylerin temizlerinden yiyin ve bu sebeple tuğyan etmeyin, sonra gazabım üzerinize iner; kimin üzerine gazabım inerse işte gerçekten o, aşağı düşmüştür.” (Taha, 80-81)
Bu açık uyarıya rağmen İsrâiloğulları, Rab’lerinden gelen ayetleri terk ederek buzağıyı ilah edinmiş, böylece Rab’lerine ihanet etmişlerdir. İsrâiloğulları, insanların mallarına da ihanet etmişler, kendilerine emanet edilen malları, sahiplerine vermemişler, o malları kullanarak buzağıyı ilah edinip küfür ve şirke sapmışlardır.
“Kitap ehlinden kimisi, ona birikmiş serveti emanet etsen, sana onu öder ve onlardan kişi de var ki, bir dinar emanet etsen, başında sürekli dikilmedikçe sana onu ödemez. Bu, onların: ‘Ümmilere karşı üzerimizde bir yol yoktur’ demeleridir ve Allah’a karşı onlar bilerek yalan söylüyorlar.”(Al-i İmran, 75)
“Dediler ki: ‘Sahip olduklarımızla senin ahdine muhalefet etmedik, lakin o kavmin ziynetlerinden yükler yüklenmiştik, işte onları fırlatıp attık peşinden Samiri de attı.” (A’raf, 87)
Günümüzde, kendilerini İslâm dinine nispet eden bazı kişiler, tıpkı İsrâiloğulları gibi önce ayetleri ve Tevhidi esasları terk ederek şirk ve küfür bataklığına saplanmışlar, bunun sonucunda, toplumda onlarca örneğine rastlanıldığı üzere, insanların kendilerine verdikleri emanetleri, sahiplerine vermeyerek Yahudilerin yolunu takip etmişlerdir.
İhanet eden hainlere karşı takınılacak tavır
Emanetlere ihanet eden hainler yüzünden toplumda güven duygusu azalmış, insanlar birbirlerine güvenmez olmuşlardır. Böylece toplumda huzursuzluk, kargaşa, kimi zaman bu yüzden kavgalar çıkmış, insanlar öldürülmüşlerdir. Yüce Allah (cc), hainleri sevmediğini, onları ateşe sokacağını, Mü’minlerin, hainlere karşı nasıl tavır takınacaklarını bildirmiştir.
Başkalarına ihanet etmiş ve herkese de ihanet edecek tıynetteki kişilerden, en yakın akrabalar da olsalar, uzak durulmalı, onlarla hiçbir şekilde bir dostluk ve arkadaşlık kurulmamalıdır. Çünkü hainler, ileride daha büyük sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olurlar.
“Eğer bir kavmin ihanet etmesinden korkarsan, o halde aynı şekilde onlara at; şüphesiz Allah, hainleri sevmez.” (Enfal, 58)
Şayet bizzat ihanet edenlerin ihanetine maruz kalınmışsa, bu durumda o hainlerle hiçbir şekilde iletişim kurulmamalı, onlardan yüzçevirip uzaklaşılmalıdır.
“Onların hainliklerine daima muttali olursun, bu yüzden onlardan vazgeç ve yüzçevir,” (Maide, 13)
Hainler ve ihanetleri, hiçbir şekilde savunulmaz
Müslümanlar, yüce Allah’ın ayetlerine, insanların kendilerine verdikleri emanetlere ya da namus anlamında yapılan ihanet eden hiçbir haini savunamaz, korumaya kalkışamaz, onlar için Müslümanlarla tartışamaz. Yüce Allah (cc), hainlerin savunulmamasını istemektedir.
“Kendi nefislerine ihanet eden kimseler hakkında tartışma, şüphesiz Allah, günahkâr, hain olan kimseyi sevmez.” (Nisa, 107)
İhanet, herhangi bir günah gibi yanılarak yapılan bir hareket değil, bilinçli şekilde tasarlanarak, taammüden yapılan bir harekettir. Yanılarak yapılan herhangi bir günahı işleyen kimse, pişman olup tevbe etmesi durumunda mazur görülebilir, ancak bilinçli bir şekilde ihanet eden bir kimse, hiçbir şekilde mazur görülemez, savunulamaz.
İhanet, küfür ve nankörlükle eş anlamlı olduğundan, hainler de, kâfir ve müşrikler gibidirler. Bu nedenle hainler, cehennem ehli kimselerdir.
Kurani Mücahede: 2017-03-03
Bir yanıt yazın