Diktatörlük, artık zamana ayak uydurmuş, sistem kullanılarak yapılır hale gelmiştir. Kim ne derse desin, bugün Türkiye’de Erdoğan, apaçık bir diktatördür. Her istediğini yapan, çalıp çırpan, dini duyguları apaçık bir şekilde istismar edip kullanan, basını susturan, halkı sindiren Erdoğan, benzeri görülmemiş bir diktatördür.
Yargıyı, polisi ve askeri istediği gibi kullanan, yandaş basın oluşturarak lehinde sürekli propaganda yaptıran, karşı olan basın üzerinde adeta terör estiren, ekonomik gücü ellerinde bulunduranları emri altına alan, sokaktaki halkı bile sindiren Erdoğan, günümüzün Fir’avn’ıdır.
Erdoğan, kendi adamlarına yaptırdığı ve kendi isteği doğrultusunda düzenlenen yasaları kullanarak, yasalar çerçevesinde hareket ettiği imajı vermekte, zorbalığını bu yasaların arkasına gizlemektedir. Ancak o yasaları kendi yandaşlarına yaptırdığı ve istediği zaman istediği yasaları çıkarttığı için yasalar, hiçbir zaman adil ve eşitlikçi olmamaktadır.
Erdoğan, HSYK’ya yerleştirdiği elemanları ile hâkim ve savcılar üzerinde terör estirmiş, kendi yolsuzluk ve hırsızlığını sorgulayan hâkim ve savcıları, HSYK adlı kurumun eliyle görevlerinden aldırmış, görevlerini yaptıkları için onları cezaevlerine attırmış ya da ülkeyi terk etmelerine neden olmuştur.
Erdoğan, diktatörlükte, putu önünde her vesile ile ibadette bulunduğu atası M. Kemal’i bile geçmiş, neredeyse atasına rahmet okutacak derecede azgınlığını artırmıştır.
Aleyhinde iki satır yazı yazan, karikatürünü çizen, sokakta bir şey söyleyen, kendisini protesto eden kişileri, emri altındaki polis ve yargı işbirliği ile anında tutuklatıp sorgulatan, cezaevlerine attıran Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinde partisine yeterli oy vermeyen halkı da, sürekli oyalayıp durduğu Çözüm sürecini bitirerek cezalandırmıştır.
Başkanlık hayali ile yatıp kalkan Erdoğan, 400 milletvekili kazanıp başkan olma rüyasıyla yaptırdığı anketlerle partisinin yeterli oyu alamayacağını anlayınca, seçimlerden 3-4 ay önce “Ortada masa falan yok” diyerek Çözüm Süreci için yapılan Dolmabahçe görüşmelerine ve İzleme Heyetini eleştirerek karşı çıkmıştı.
Erdoğan’ın çözüm sürecine ve kukla hükümete ikide bir müdahale etmesi, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ı rahatsız etmiş, Arınç, “Bunlar, hükümetin işi” diyerek Erdoğan’ın tavrını eleştirmiş ve rahatsızlığını açıkça dile getirmişti.
Seçimi kazanma adına her seçim döneminde, yeni bir senaryo hazırlayıp yeni oyunlar sergileyen Erdoğan, her seçim döneminde halkı aldatmak için kendisine bir düşman peyda etmiş, daha önce de oniki yıl et tırnak gibi beraber olduğu, hakkında methiyeler dizdiği F. Gülen’i, basit sebeplerle düşman ilan ederek, kendisine karşı tavır aldırmıştı.
Erdoğan, adeta içiçe olduğu, Diyarbakır’da çözüm süreci adı altında beraber toplantılar yaptığı, militanlarını bayram havası içerisinde ülkeye soktuğu, daha önce bebek katili dediği Öcalan’ı, daha sonra devlet başkanı konumunda görerek ona, kendi adına heyetler göndermiş, cezaevlerinde bulunan PKK militanlarını çıkarmıştı.
Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinde istediğini alamayınca, kendisine yeterli oyu vermeyen halkı, daha birkaç ay önce beraber barış şarkıları söylediği, Kobani’de desteklediği, her türlü lojistik desteği verdiği PKK’yi karşısına alarak onlar eliyle polis ve askerleri öldürterek cezalandırmaktadır.
“Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun fahri danışmanı Etyen Mahçupyan, Akşam gazetesindeki 21 Eylül 2015 tarihli yazısında, 'Çözüm Süreci’ni Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bitirdiğini yazmıştır.
Mahçupyan, “Çözüm Süreci'nin, Erdoğan'ın Dolmabahçe toplantısından bir süre sonraki çıkışıyla bittiğine dair yaygın bir kanaat var. İktidar ile örgüt arasındaki asimetri dikkate alındığında, bu anlaşılır bir algı. Çünkü Süreci’n esas sahibi ne Öcalan ne de PKK! Bu tümüyle iktidarın iradesi ve tasarrufu ile ilerleyen bir politikaydı. Karşı taraf ne yaparsa yapsın, her eşiğinde AKP hükümetinin yeniden karar almasını ifade etti. Dolayısıyla Süreci bitiren de doğal olarak Erdoğan oldu. Asıl sorulması gereken bunun nedenidir. O zamana dek gidişata tahammül eden Erdoğan acaba niye bir anda durdurmayı tercih etti.”
Erdoğan, vatan haini ve millet düşmanı olduğunu açıkça ortaya koymuştur
Diktatör Erdoğan, partisine yeterli oyu vermeyen halkı, çocuklarını öldürterek cezalandırmakta ve bunu açıktan açığa söylemekten de çekinmemektedir.
Gözünü iktidarda sürekli kalma hırsı bürümüş Erdoğan, 06.09.2015 tarihinde katıldığı ATV ve A Haber ortak programında, hiçbir ahlaki değer taşımadan, utanıp sıkılmadan, 7 Haziran seçimlerinden önce istediği 400 milletvekilini alamadığı için halka bedel ödettiğini açıkça söyleyebilme cüretini gösterebilmiştir. Utanmazlığın, yüzsüzlüğün bu kadarına pes doğrusu!
Erdoğan, milletin gözünün içine baka baka, “400 milletvekili alacak bir siyasi parti olsaydı bu durum çok farklı olurdu” diyebilmiştir. Yani “AKP’ye 400 milletvekili vermeyen millete ben böyle bedel ödetirim” diyor açık açık! Erdoğan, ağzı ile itiraf ettiği üzere, AKP’yi seçimde cezalandıran milleti, PKK eliyle cezalandırmaktadır.
Barış sürecini, kendisinin başkan seçilmesi için başlatan Erdoğan, bu süreçte, bitme noktasına gelen, Kandil’deki lideri İran’a kaçan PKK’yi yeniden diriltmiş, Kobani’de PKK’yi desteklemiş, başta Amerika, İsrail ve Almanlar olmak üzere, tüm Haçlıların PKK’ye ağır silahları vermelerine göz yummuştu. Aynı Erdoğan, Kobani’yi devlet olarak PKK’ye hediye etmiş, IŞİD tarafından öldürülen ve yaralanan PKK’lileri ambulanslarla Türkiye’ye getirerek tedavi ettirmiştir.
Barış sürecinde, PKK’nin daha çok palazlanıp güçlenmesine gözyuman Erdoğan, 7 Haziran seçimini kaybedince yeni bir seçimi kazanma umuduyla barış sürecini, kendi ifadesi ile buzdolabına kaldırarak feshetmiş, daha düne kadar Kobani’de yaralanan yaralılarını tedavi ettirdiği PKK’lileri, yeniden milletin evlatlarını öldürmek için sokağa salmıştır.
Ailesi ile birlikte sağlam kaleleri andıran saraylarda, 2500 etten koruma ile kendisini sağlama alan Erdoğan, millet evlatlarının PKK tarafından boğazlanmasına neden olmuş bir millet düşmanı, halkın evlatlarının dökülen kanlarına ellerini bulaştırmış eli kanlı biridir.
Haçlılara, Türkiye’deki üsleri açan, yabancı askerlerin ülke topraklarına girmesini sağlayan, vatan topraklarını emperyalist Haçlıların emrine veren Erdoğan, vatan topraklarını emperyalizme çiğneten bir vatan hainidir.
Haçlılarla beraber mazlum Suriye halkını, Türk uçakları ile katleden, Anadolu halkının çocuklarını, iktidarı uğruna PKK’ye öldürten Erdoğan, tarihsel benzerleri gibi eli kanlı katil bir diktatördür.
Türkiye’de ne muhalefet, ne de onurlu bir halk vardır
Günümüzdeki Dünya ülkeleri içerisinde diktatörlükte ve muhalefetin acizliği ve zavallılığı konusunda bir benzeri bulunmayan Türkiye’nin hali içler acısı bir durum sergilemektedir. Türkiye’de, sürekli aldatıldığını, utanmadan söyleyebilen bir cumhurbaşkanı ve onun yamağı durumunda olan, her emredileni sorgulamadan yapan, efendisi konumundaki cumhurbaşkanı tarafından çoğu kez muhatap bile alınmayan başbakan koltuğuna oturtulmuş bir komedyen.
Siyasi parti liderleri, Kılıçdaroğlu, Bahçeli ve Demirtaş, adeta kendilerine biçilen rolü oynuyorlar. Ülkenin içerisinde bulunduğu içler acısı duruma sunacakları hiçbir reçeteleri bulunmayan bu lider konumundaki kuklalar, oturdukları koltukları korumaktan başka bir gayretleri yoktur. Onlar için ülkenin içerisinde bulunduğu durum hiçbir şey ifade etmemektedir.
Başka ülkelerde muhalefet, iktidarın en küçük bir yanlışında partililerini sokağa döker, iktidardan hesap sorarlar. Oysa Türkiye’deki muhalefet, cılız bir iki sözden başka iktidarı eleştirmez, iktidarın her türlü yolsuzluk ve kanunsuzluğuna, duruşları ile adeta destek vermekte, partililerinin, iktidarı protesto etmesine engel olurlar.
Solculuktan dem vuran, görünürde emperyalizme karşı olan Kılıçdaroğlu, ABD’nin ülkeyi istilasına destek vererek emperyalizmin kuklası olduğunu ve ilkesizliğini göstermiş, Erdoğan’ın tüm yolsuzlukları karşısında suskun darı yutmuş kargaya dönmüştür.
Milliyetçilikten geçinen Bahçeli, ülkenin emperyalizme peşkeş çekilmesine, yabancı askerlerin ülke topraklarında barındırılmasına meclisteki teskereye evet diyerek destek vermiş, ne kadar milliyetsiz ve ilkesiz olduğunu ortaya koymuştur.
Başı sıkışınca ikide bir ABD’ye koşup efendilerinden yardım isteyen Demirtaş, cezaevindeki Apo’nun, dışarıdaki dosya taşıyıcılığından başka bir işe yaramamaktadır.
Anlaşılan ve görülen o ki, Türkiye’de, topluma yön verecek lider sorunu bulunmaktadır. Kendileri başkaları tarafından kullanılanların, başkalarına lider olup yol göstermeleri elbette mümkün değildir.
Parti başlarına kimi güçler tarafından, çeşitli oyunlarla ve şantaj kasetleri ile oturtulan kişilerin yönettiği Anadolu toplumları, iman ettikleri demokratik dinin partilerinin buyruğu doğrultusunda hareket etmekte, adeta şamar oğlanı gibi her darbeyi, zillet içerisinde sineye çekmektedirler.
Sürekli aldatılan bir kimse nasıl cumhurbaşkanı olur!
Şu tarihsel bir gerçektir ki diktatörler, hiçbir konuda sağlıklı ve ileriyi dönük düşünmez, etraflarındaki yağcı tabakası ne söylerlerse ona inanırlar. Bu durum, dün öyle olduğu gibi bugün de böyledir. Erdoğan da, bir diktatör olarak diğer diktatörler gibi aynı duruma düşmüş ve hemen her konuda, kendi itirafı ile aldanmış, aldatılmıştır.
Her önüne gelen tarafından aldatılan, bu aldatılmışlığını da bizzat itiraf eden bir kimse, nasıl oluyor da bir ülkenin cumhurbaşkanı olabiliyor denilebilir. Bu durum, diktatörlere özgü bir durumdur. En akılsız bir kimse bile, en fazla iki defa aldatılabilirken, görülen o ki, cumhurbaşkanı olmuş Tayip Erdoğan’ı, her önüne gelen aldatmıştır.
ABD ve İsrail tarafından aldatılarak onların çıkarları için iktidara oturtulan Erdoğan, paralel dediği Gülen grubu tarafından aldatıldığını, hiçbir utanma belirtisi göstermeden kameralar karşısında açık bir şekilde söylemiş, ardından Yargıtay üyelerinin seçilmesinde de aldatıldığını belirtmiştir. Erdoğan, son olarak da Barış sürecinde PKK tarafından aldatıldığını ATV televizyonundaki bir programda söyleyebilmiştir.
ABD’de Erdoğan’ı, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi, aslında BİP= Büyük İsrail Projesi) eş başkanı diye kandırmış, ona Suriye’yi karıştırma görevi vermiş, sonra da yüzüstü bırakmıştır.
Elinde devletin bütün imkânları bulunan bir cumhurbaşkanı, ikide bir aldatıldığını, kandırıldığını söyleyebiliyor. Bu nasıl bir mantık; sen sokakta hiçbir şeye sahip olmayan sıradan biri ya da şeker verilerek aldatılan bir çocuk musun ki, ikide bir kandırılıyorsun.
Erdoğan, PKK’nin, barış sürecinde silah yığdığını söylüyor; adama sormazlar mı, peki, sen, devletin başında değil misin ki bunlardan bihaber olabiliyorsun. Aslında Erdoğan PKK’nin silah yığmasından, Türkiye toprakları içerisinde cephanelik yığmasından, koca koca dockaları mevzilere yerleştirmesinden bihaber değildi.
Tüm dünya, kendi gözü önünde, Kobani’ye yardım adı altında PKK’ye açıkça silah veriyordu, Erdoğan, barış süreci hikâyesi ile bunlara göz yumuyordu, seçimleri kaybedip Barış sürecini askıya alınca PKK’nin biriktirdiği cephanelikler gün yüzüne çıkmış oldu.
Erdoğan ve adamları, PKK destekçileridirler
Erdoğan ve onun yamağı Davutoğlu, PKK’yi, Kobani’de, Müslümanlara karşı her yönü ile desteklemiş, maddi manevi yardımlarını esirgememişlerdir. Bunu hükümet sözcüsü Bülent Arınç, bakanlar kurulu toplantısından sonra PKK’ye destek verdiklerini açıkça belirtmiştir.
“Bakanlar Kurulu sonrasında açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kobani'de IŞİD'in güç kaybettiğini ve çekildiğini belirterek, "Bunda Türkiye'nin payının olduğunu unutmasınlar" dedi. Türkiye'nin Kobani'deki rolünü umarım unutmazlar. Biji Obama diye bağıracaklarına Türkiye'nin her konuda o insanlara karşı nasıl destek olduğunu umarın hatırlayan çıkar.” (Gazeteler)
Erdoğan’ın yamağı kukla başbakan Davutoğlu da, Kobani’deki PKK’lilere selam göndermiş, onları alınlarından öptüğünü söyleyerek PKK ile ne denli içli dışlı olduklarını ortaya koymuştur.
Ülkenin, sözümona başbakanı, PKK’lileri alınlarından öptüğünü söylemiş, aynı kişi, alınlarından öpüp selam gönderdiği PKK’liler tarafından Dağlıca’da öldürülüp yaralanan askerlere aldırış etmeden, ocaklarına ateş düşen milleti umursamadan, Konya stadyumunda zevk içerisinde futbol maçı izleyip keyif sürmüştür.
Ülkede, bir yandan kan gövdeyi götürürken, halkı oy pusulası gören Erdoğan ve yamağı Davutoğlu, Konya’da maç izleyip keyif çatıyor. Bu nasıl bir vicdan, bu nasıl bir umursamazlık, bu nasıl bir insanlık, bu nasıl bir ahlak, bu ne biçim vicdansızlık!
Demek bu halk, yapılan bunca hakaretleri hak ediyor ki, kendilerine önem vermeyen, kendilerini sürü yerine koyan, insanlıktan ve vicdandan nasipsiz bu kişilerin arkasından gidip oy veriyorlar. Bu halk, tıpkı Fir’avn’ın önünde zillet içerisinde bulunan İsrail oğulları gibidirler.
“Kavmini küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler, gerçekten onlar, yoldan fasık bir kavim idiler.” Zuhruf, 54)
Türkiye halkı, sürekli aldatılan bir sürüdür
Erdoğan’ın yaptıklarının %1’nin başka bir ülkenin yöneticileri yapsa o ülkede, halk sokağa çıkar, yer yerinden oynar, o yönetici ya idam edilir ya da bazı örnekleri görüldüğü üzere toplum tarafından linç edilerek öldürülür. Ancak Türkiye halkı, bütün bu olumsuzluklara, kendi üzerlerinde oynana oyunlara, aptal ve ahmak yerine konulmalarına rağmen hiçbir şey yapmamakta, sürü psikolojisi ile hâlâ bu vatan haini, millet düşmanı Erdoğan’ı desteklemektedirler.
Türkiye halkı, bu sürü psikolojisiyle adeta “Biz yaptıklarından memnunuz, biz daha fazlasını hak ediyoruz, bize daha çok zulmet, yavrularımızın daha fazla katledilmesini sağla” dercesine Erdoğan ve onun ihanet şebekesi partisini desteklemektedirler.
Bu halk, bütün değerlerini kaybetmiş olacak ki, inanç değerleriyle alay eden, oy karşılığında çocuklarının canlarını alan bu putperest, müşrik, ABD kuklası, İslâm düşmanı, Erdoğan ve ekibine hâlâ destek oluyor. Bu halk, zilleti kabul etmiştir ki, kendilerine bunca hakaretleri yapanlara hâlâ oy verebiliyor.
Bu halk, tevbe edip Rab’lerine gereği gibi iman etmedikçe ve bu tağuti demokratik dini ve onun mezhepleri konumundaki partilerini destekledikçe, dünya hayatlarında daha çok sürünecek, ahiret hayatında da, destekledikleri putperest müşrik kâfirlerle beraber ebedi azaba sürükleneceklerdir.
“… Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirmez. Allah da bir kavme kötülük istedi mi artık onu geri çevirecek yoktur; zaten onların, O'ndan başka koruyucuları da yoktur.” (Rad, 11)
(*) Bu yazı, Kur'ani Mücahede Dergisinin, Ekim-Kasım-Aralık tarihli 45. sayısında,yayınlanmıştır.
Ramazan Yılmaz: 2016.07.19
Bir yanıt yazın