Kadir Suresi

Mart 25, 2020 0 Yazar: admin

Giriş

İnsanlık tarihinde bazı günler, kimi olaylar için dönüm noktası olmaları açısından oldukça önemli bir yere sahiptirler. Bu önem, o günün bizzat kendisinden değil, o günde vuku bulan olaydan dolayıdır. İnsanlar açısından yararlı olayların meydana geldiği günler, hayırlı ve güzel günler olarak değerlendirilirken, insanlar için kötü olayların meydana geldiği günler, hayırsız ve uğursuz günler olarak anılır.

İnsanlar, hayırlı olayların meydana geldiği günlerin yıldönümlerinde, o olayı hatırlama duygusu içerisinde mutlu ve sevinçli olurlar, o olayı yeniden yaşıyormuş gibi duyguları coşar, bayram havası içerisinde hareket ederler. Ancak kendileri açısından kötü olayların vuku bulduğu günlerde insanlar, meydana gelen o olayın üzüntü ve acısı içerisinde mutsuz olurlar.

Müslümanlar açısından güzel günler olduğu gibi, hatırlanmak istenmeyen olayların meydana geldiği günler de elbette mevcuttur. Onlar, o güzel günlere eriştiklerinden sevinip mutlu olurlar, bayram yaparlar, Rab’lerine şükredeler. Sevinip mutlu olmak, bayram yapmak, her insan gibi Müslümanların da haklarıdır. Ancak onlar, her konuda olduğu gibi bu mutlu günlerinde de Rab’lerini razı etmeyi temel amaç olarak alırlar.

Müslümanlar, bayram yapma ve bayramlarda nasıl hareket edileceği hususunda iman ettikleri Kur’an ve peygamberi örnekliğe uygun hareket etmekle mükelleftirler. Çünkü Müslümanlar için asıl olan, yüce Allah’ın rızasıdır. Yapılan işlerin yüce Allah’ın rızasına uygun olabilmesi ise, ancak Kur’an’ın belirlediği esaslardan ve Peygamberi örneklikten hareket edilmesi ile mümkündür.

Hz. Muhammed (as), Peygamber olarak ne yapmış, nasıl hareket etmiş, hangi günü kutlamış ve nasıl kutlamışsa, Müslümanlar da aynı şekilde hareket etmek zorundadırlar. Çünkü yüce Allah’a iman etmek ve Peygamberi örnekliğe tabi olmak, böyle yapmayı gerektirir.

“Andolsun Allâh’ın Rasulünde sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya iman eden ve Allâh’ı çok anan kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)

Yüce Allah’ın bildirmediği, Rasulullah (as)’ın örnekliğinde bulunmayan bir fiilin işlenmesi bid’attır. Hz. Peygamber (as)’ın ifadesi ile İslâm’a sonradan eklenen her şey bid’at, her bid’at sapıklık ve her sapıklık cehennemdedir. Yüce Allah’ın bildirdiği üzere, din kemale erdirilip tamamlanmıştır; tamamlanan İslâm dininde, yüce Allah (cc), kendisinin nasıl razı edilebileceğini, kendisine hangi ibadetlerin yapılacağını, bütün teferruatlarıyla açıklamıştır.

Kur’an’da ve Peygamberi örneklikte ortaya konulan gerçeklere rağmen, İslâm adına yeni ibadetler icat edenler, hem yeni bir din icat etmiş, hem de yüce Allah’ın üzerine iftira atmış kimselerdir ki onlar, yüce Allah’ın rızasını değil ancak gazabını hak edeceklerdir. Nitekim yüce Allah (cc), dine katkı yapan bid’atçılara şöyle buyuruyor.

“De ki: "Siz mi Allah’a dininizi öğreteceksiniz? Allâh, göklerde ve yerde olanları bilir. Allâh, her şeyi bilendir.” (Hucurat, 16)

Elbette ki yüce Allah (cc), İslâm dininin en iyi bilen ve kurallarını belirleyip ona göre hükümler koyan ve kullarının uyacakları esasları bildirendir. İman etmiş kullara düşen görev ve sorumluluk, yüce Allah’ın belirlediği kurallara, hiçbir katkı yapmadan teslim olmaktır. Yüce Allah (cc) tarafından açık bir şekilde beyan edilip bildirilen hükümlere katkı yapmak, bu hükümleri değiştirmek, bazılarını gizlemek ve kaldırmak, haddi aşmak, tuğyan etmek ve küfürdür.

İslâm dininin en güzel uygulayıcısı, mü’minler için en güzel örnek olan Rasulullah (as), yaşadığı dönem içerisinde, Ramazan ve Kurban bayramları dışında herhangi bir günü ya da geceyi kutlamamış, Müslümanlara da böyle bir tavsiyede bulunmamıştır.

İlk ayetlerle beraber Kur’an’ın bütününü alan, Miraç olayını bizzat yaşayan, Hicreti gerçekleştiren, doğduğu gün hakkında en iyi bilgi sahibi olan Hz. Muhammed (as), bu önemli olayların hiçbirini kutlamamıştır. O (as), yüce Allah’ı razı etme konusunda herkesten çok duyarlı olduğu, Rabb’ini razı etmeye çalıştığı ve O’nun rahmetini en fazla uman olduğu halde, kendisine bildirilen esasların dışında yeni ibadet şekilleri icat etmemiş, kendisine bildirilenlerin dışında bir şey yapmamıştır.

“Öyleyse emrolunduğun gibi doğru ol; seninle beraber tevbe edenler de (doğru olsunlar), aşırı gitmeyiniz! Zira O, yaptıklarınızı görmektedir.” (Hud, 112)

Emrolunduğu üzere hareket eden Rasulullah (as), kendisine bildirilen ilahi hükümler dışında hareket etmemiş, bunlara bir ilavede bulunmamıştır. O, yaşam tarzı olarak yalnızca Kur’an’ı almış, onu ahlak edinmiştir. Bu nedenle de ne Kadir, ne Miraç, ne Mevlit ve ne de Regaip gecesi ya da kandili diye herhangi bir kutlama yapmamıştır.

Vahiyle ilk muhatap olan Rasulullah (as), Kur’an’ın kendisine indirilmeye başladığı geceyi ya da günü hayatı boyunca bir defa olsun kutlamamış, iman edenlere de böyle bir kutlama yapmalarını tavsiye etmemiş, en yakın arkadaşları da o tarihi bilmelerine rağmen ne kutlamışlar ne de kutlamayı tavsiye etmişlerdi.

Gerçek bu olduğu halde Rasulullah (as)’ın ağzından yalan uydurmayı din zanneden yalancı müfteriler, Hz. Aişe (r.anha)’nın Rasulullah (as)’a kadir gecesi ile ilgili soru sorduğunu ve Rasulullah (as)’ın da ona ve bu konuda soru soranlara cevap verdiğini iddia ederler.

Müfterilerin iddialarına göre, Kadir suresi nazil olduktan sonra Hz. Aişe (r.anha), Rasulullah (as)’a “Ey Allah’ın Rasulü, Kadir gecesini idrak edersem o gecede ne yapayım” diye sorar. Rasulullah (as) ona, “Ya Aişe, o geceyi idrak edersen, ‘Allah’ım, affetmeyi seversin, beni de affet de” buyuruyor. Kadir gecesi ile ilgili soru sorulara yine Rasulullah (as)’ın, “Kadir gecesini, Ramazanın son on gününde arayın” ya da “Kadir gecesini, Ramazan ayının son on gecesinin tek günlerinde arayın” şeklinde bir cevap verdiği rivayet edilmiştir.

Rasulullah (as)’ın, ilk ayetlerle muhatap olduğu muazzam bir tarihi, tam olarak hangi gün olduğunu hatırlamaması pek mümkün değildir. Şayet Rasulullah (as) açısından o bugün çok önemli bir tarih olsaydı, o günü mutlaka söyler ve sene-i devriyesinde kutlardı ya da kendisine soranlara bunu söylerdi.

Yüce Allah’ın, tarihini bildirmediği bir konuda, Rasulullah (as)’ın açık bir tarih vermesi elbette mümkün değildir. Çünkü Rasulullah (as), ancak kendisine bildirilenleri olduğu gibi bildirmekle mükellef tutulmuştur ki, elçi olmak da ancak bunu böyle yapmayı gerektirir.

İslâm dininin tebliğcisi, Kur’an’a iman etmiş ve onu hayat prensibi olarak almış Müslümanlar için en güzel örnek olan, yüce Allah’ı razı etme konusunda, her yönüyle Müslümanlardan daha çok hassasiyet gösteren Rasulullah (as)’ın tarih belirtmediği bir konuda, başka birilerinin, net bir tarih vermeleri mümkün değildir. Tarih vermeye kalkışanlar, haddi aşmış olacaklar ve konulan hükümleri bozdukları ve olmayan şeyleri İslâm’a ekledikleri için yüce Allah (cc) indinde ağır bir sorumluluk altına gireceklerdir.

Şu bir gerçektir ki, yüce Allah’ın koyduğu hükümler üzerinde, sıfatı ne olursa olsun, insanların tasarruf yapma hakları yoktur. Yüce Allah’ın koyduğu hükümler üzerinde tasarruf yapmak, bu hükümleri değiştirmek yüce Allah’a karşı isyan, küfrü gerektiren bir fiil ve büyük bir günah ve suçtur. Aklı başında hiçbir insan, İslâm düşmanı olmadığı sürece, konulan ilahi hükümler üzerinde tasarrufta bulunmaz, değişiklik yapmaz.

Kadir gecesinin, Ramazan ayının 27. gecesinde olduğunu iddia etmek, yüce Allah’ın dini üzerinde tasarrufta bulunmaktır ki bu, çok büyük bir sorumluluk ve suçtur. Gerçekten âlim sıfatına haiz olan kimselerin, böyle bir sorumluluk yüklenmeleri ve yüce Allah’a karşı suç işlemeleri mümkün değildir. Çünkü yüce Allah’ın buyurduğu üzere âlimler insanlar içerisinde Allah’tan en fazla korkanlardır.

“… Kulları içinden ancak bilginler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allâh üstündür, çok bağışlayandır.” (Fatır, 28)

İlim ehli kimseler, yüce Allah’ın indirdiği esasları olduğu gibi kabul eder ve tasdik ederler ve Rab’lerinden kendilerine bildirilenler üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunmazlar. Yüce Allah’ın indirdiği hükümler konusunda kuşkuya düşmek ve bunlar üzerinde değişiklik yapmak ancak kalbinde hastalık olan münafık ve kâfirlerin işidir.

“Kitabı sana O indirdi, onun bazı ayetleri muhkemdir (ki) onlar Kitabın anasıdır; diğerleri de müteşâbihdir. Kalplerinde hastalık olanlar, fitne çıkarmak, uyardığı sonuca uğramak için onun müteşâbih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun tevilini Allah’tan başka kimse bilmez. İlimde ileri gidenler: ‘Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır’ derler. Sağduyu sahiplerinden başkası düşünüp öğüt almaz.” (Al*i İmran, 7)

“Biz cehennemin muhafızlarını hep melekler yaptık; onların sayısını da kâfirler için bir sınav yaptık ki, kendilerine Kitap verilmiş olanlar iyice inansın, iman edenlerin de imanı artsın. Kitap verilmiş olanlar ve iman edenler kuşkulanmasınlar. Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: ‘Allâh bu misalle ne demek istedi?’ desinler. Böylece Allâh, dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlara bir uyarıdır.” (Müddessir, 31)

Gerçek Müslüman âlimler, yüce Allah’ın indirdiği esaslara olduğu gibi teslim olurlar ve bu hükümler üzerinde oynamaya hiçbir şekilde cesaret edemezler. Kadir gecesinin, Ramazan ayının 27. gecesi olduğunu âlimlerin söylediğini iddia etmek, gerçek İslâm âlimlerine atılan bir iftira ve hakarettir. Çünkü İslâm âlimleri, ayette de belirtildiği üzere, Allah’ın“… Kulları içinden ancak bilginler, Allah’tan (gereğince) korkar.” ayetine mazhar olmuş kimseler olarak, Rab’lerinden kendilerine gönderilen hükümleri, muhkem ve müteşabih ayırımı yapmadan, kabul ederler ve “Ona inandık, hepsi Rabb’imiz katındandır” derler.

Kadir gecesi ile ilgili gün tespitinde bulunanlar âlim değil, İslâmi esasları karıştırmak isteyen, yüce Allah’a gereği gibi iman etmeyen, şeytanın yandaşları olan kimselerdir. İslâmi hükümlerle ilgisi bulunmayan her konuda verilen fetvalar, bu âlim diye nitelendirilen kişiler tarafından verildiği iddia edilmektedir.

Vitir namazının yatsıdan sonraya alınması, uyduruk bir sürü kutsal gecelerin uydurulması, bu gecelerde sabahlara kadar namaz kılanların bütün günahlarının affedileceği, zalim de olsa emir sahiplerine itaat edilmesi, hangi vatan olduğu açıklanmadan vatan uğruna ölenlerin şehit oldukları iddiaları da hep bu âlim diye nitelendirilen kişilere mal edilmektedir.

Yüce Allah (cc) Kur’an’da, her şeyi apaçık bir şekilde belirtmiş, kendisine nasıl ibadet edileceğini, vakitleri ile beraber bildirmiş, bu konuda Rasulünün en güzel örnek olduğunu, ona uyulmasını iman edenlerden istemiştir. Yüce Allah’ın bildirdiği esaslar dışında İslâm’a bir şey katmak, yeni ibadet şekilleri ihdas etmek, ifrat ve dini karıştırmaktır.

Günümüzde, İslâm’a karşı yapılan tepkilerin, ümmet arasındaki ihtilafların temelinde İslâmi hükümler üzerinde oynanan oyunlar, İslâmi kavramların anlamlarının değiştirilmesi ve İslâm’a sonradan yapılan eklemeler ve çıkarmalar yatmaktadır. Bu nedenle Rasulullah (as)’dan sonra ümmet arasından ortaya çıkan gruplara bakıldığında bunların taşıdıkları düşüncelerin, iddia ettikleri hususların ve içerisinde bulundukları durumun İslâm dini ile, Tevhidi esaslarla ve Kur’anla uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

İslâmcı gruplar, önder edindikleri kişilerin Tevhidi esasları gizlemeleri, İslâmi hükümleri çarpıtıp Hakkı batıla bulaştırmaları sonucunda, tahrif edilmiş dinlerden Hrıstiyanlık ve Yahudilik benzeri bir inanca sahiptirler. Bunların, kutsadıkları geceler, kutlu doğum haftası vb. etkinlikleri hemen bütünüyle bu tahrif edilmiş dinlerde var olan üretilmiş günlerin benzerleri günler ve gecelerdir.

İslâmcı gruplar, taşıdıkları şirk ve küfür düşüncelerinin, içerisinde bulundukları bid’at ve hurafe davranışlarının hiçbiri, Kur’an’a ve Peygamberi örnekliğe uymamakta, Tevhidi esaslarla taban tabana zıtlık taşımaktadır.

Âlim diye ortaya çıkan ya da kimi cahillerce ortaya çıkartılan kişiler, anlamadıkları konuları, kendi kısır mantıklarınca yorumlamaları, bazılarının da içerisinde yaşadıkları beşeri düzenlere yararlanmaları, İslâm düşmanlarının İslâmi esasları bozma çalışmaları, insanlara yeni bir şeyler verme düşünceleri, en önemlisi de insanları Tevhidi esaslara yöneltmekten alıkoyma istekleri sonucunda İslâmi kavramlar değiştirilmiş, İslâmi hükümlerden birçoğu gizlenmiş ve bazı kutlu geceler üretilmiştir. İşte Kadir gecesi de bu saptırmalardan nasibini almış ve olduğundan başka anlamlarla insanlara sunulmuştur.

Kadir suresi, bir bütün olarak her ne kadar çok açık hükümler içermese de, iman eden Müslümanlar, yüce Allah’ın, Al-i İmran 7. ayetinde buyurduğu gibi, O’nun tarafından indirilmiş olan hükümlerin hepsine iman etmişlerdir. Bu nedenle fazla bir teferruata girmeden genel olarak anlayıp açıklamaya çalışacağız inşaAllah.

Surenin Açıklaması

1- Biz onu Kadir gecesinde indirdik.

Bu gecede indirilenin Kur’an olduğu, Kur’an’ın diğer ayetlerinde bildirilmektedir. Bu konuda kimi tefsirlerde oldukça farklı görüşler yer almaktadır. Kimi tefsirciler, Kur’an’ın, o gecede bir seferde dünya semasına indirildiğini iddia ederken kimileri ilk gönderilen ayetlerin o gecede indirildiğini iddia etmektedirler. Kur’an ayetlerine bakıldığında aslında konu oldukça belirgin bir şekilde veriliyor.

“Apaçık Kitaba andolsun ki, Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz, uyarıcıyız. Her hikmetli emir, o gecede ayırt edilir.”(Duhan, 2-4)

“Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidayeti, doğruyu ve yanlışı ayırt edip açıklayan Kur’an onda indirildi. İçinizden kim o aya yetişirse oruç tutsun, kim hasta olur yahut seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun. Allâh sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allâh’ı tekbir etmenizi ister ki, şükredesiniz.” (Bakara, 185)

Kur’an’ın 23 senede tamamlandığı düşünüldüğünde, o gecede indirilenin Kur’an’ın ilk ayetleri olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu gecenin de Ramazan ayında olduğu Bakara, 185. ayetinde belirtilmekte, ancak Ramazan’ın hangi gecesi olduğu belirtilmemiştir.

Yüce Allah (cc), kullarını ilgilendiren ve onlardan yapmalarını istediği konuları çok açık ve detaylı bir şekilde açıklamaktadır. Örneğin, Tevhidi esasların nasıl ve kimlere duyurulacağı, ibadetinin nasıl, hangi zamanlarda yapılacağı, kimlere infak edileceği, Haccın nerede, nasıl eda edileceği, savaş ve barışın hangi hallerde yapılacağı, ganimetin paylaşılmasını, evlilik, boşanma ve ticaretin nasıl yapılacağı, hangi fiillerin haram, hangilerinin helal olduğu ve ahiret hayatında nelerle karşılaşılacağı çok açık bir şekilde belirtilmiştir.

Kadir gecesi konusunda, onda Kur’an’ın indirildiği, çok değerli olduğu, tan yeri ağarıncaya kadar ruh ve meleklerin Rab’lerinin izniyle indikleri haberi dışında bir açıklama bulunmamaktadır. Yüce Allah (cc), kullarından bu geceyi kutlamalarını ve bu gecede herhangi bir ibadetin yapılmasını da istememektedir.

Bunalım, şirk ve küfür içerisinde bulunan insanlığa kurtuluş reçetesini getiren Kur’an’ın indirildiği zaman dilimi, elbetteki zamanların en değerlisi olmak durumundadır. Ancak bu değer, gecenin bizzat kendisinden değil, içinde meydana gelen olaydan dolayıdır. Çünkü onun içinde en büyük değer olan Kur’an indirilmiştir.

Yüce Allah’ın günlerinin hiçbiri diğerinden daha az ya da çok değerli değildir. Gece ve gündüzlerin değerli ve değersiz oluşları yüce Allah’a göre değil insanlara göredir. Çünkü o gece ve gündüzlerden etkilenen insanlardır.

Gece ve gündüzlerin değerli ya da değersiz oluşları, o zamanlarda meydana gelen olaylardan dolayıdır. İçerisinde mübarek Kur’an’ın indirildiği gece değerli, mübarek ve kadri yüksek bir gece olurken, Hud (as)’ın Rasul olarak gönderildiği Ad kavmine yüce Allah’ın azabının gönderildiği gün de uğursuz olarak adlandırılmaktadır.

“Biz onların üstüne uğursuz mu uğursuz bir günde dondurucu bir kasırga saldık. İnsanları sanki köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imişler gibi sürükleniyorlardı.” (Kamer, 19-20)

Aynı şekilde Kıyamet gününde insanların ceza görmekten korktukları güne suratsız ve katı bir gün denilmiştir. Çünkü o gün günahkâr insanlar için oldukça zor ve kötü bir gün olacaktır. Oysa iman edip imanlarına şirk bulaştırmadan Rab’lerini razı eden Müslümanlar için aynı gün bayram ve sevinç günüdür.

“Yoksula, yetime ve esire sevdikleri yemeği yedirirler: ‘Biz size sırf Allâh rızası için yediriyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz suratsız, çok katı bir günden ötürü Rabbimizden korkarız.’ (derler).

Allâh da onları, o günün şerrinden korumuş, onlar(ın yüzlerin)e parlaklık ve sevinç vermiştir. Sabrettiklerinden dolayı onları cennet ve ipekle ödüllendirmiştir!” (İnsan,8-12)

Anlatılan bütün bu nedenlerle Kadir gecesi de Müslümanlar için mübarek ve değerli bir gecedir. Hem de öyle bir değerli ki, herhangi bir gece ile kıyaslanamayacak kadar değerlidir.

2-3- Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.

Kadir gecesinin değeri, içinde taşıdığı değere kıyasladır. O gece, değeri maddi şeylerle ölçülmeyecek yücelikte olan Kur’an indirilmiştir. Bu bir örnekle açıklanacak olursa; kuyumcularda yüzlerce kutu vardır, hiçbiri diğerinden değerli değildir. Ancak birisinin içine değerli bir pırlanta konulduğunda o kutu, şekil olarak diğerlerine benzediği halde diğer kutularla ölçülmeyecek kadar büyük bir değere sahiptir.

Kadir gecesinin değerli olması, diğer gecelerin değersiz oldukları anlamına gelmez. Bütün geceler Müslümanlar için çok değerlidir. Çünkü her gece, Müslümanların uykularını bölüp Rab’lerine yöneldikleri, gece vitir namazlarını kıldıkları, seher vakitlerinde Rab’lerine el açıp dilekte bulundukları zaman dilimidir.

“Geceleyin kalk, yalnız gecenin birazı (hariç). Gecenin yarısında yahut bundan biraz eksilt(kalk) veya bunu artır ve ağır ağır Kur’an oku.” (Müzzemmil, 2-4)

"Gecenin bir kısmında teheccüt et (uykudan uzaklaş), senin için fazladan olarak; böylece Rabb’in seni övülmüş bir makama ulaştırır." (İsra, 79)

"Yoksa o gece saatlerinde secde ederek, ayakta(kıyama) du¬rarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rabb’inin rahmetini uman gibi midir? De ki: ‘bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ Doğrusu ancak akli selim sahipleri öğüt alır." (Zümer, 9)

"Gecelerini Rab’lerine secde ederek O’nun divanında durarak geçirirler." (Furkan,64)

"Gecenin bir bölümünde O’na secde et ve geceleyin uzun zaman O’nu tespih eyle!" (İnsan, 26)

“Yanları yataklardan uzaklaşır, korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.” (Secde, 16)

“Korunanlar, cennetlerde, çeşme başlarındadırlar; Rablerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranırlardı; geceleri pek az uyurlardı, seherlerde onlar istiğfar ederlerdi.” (Zariyat, 15-18)

Yüce Allah (cc) gece ibadetleri ile ilgili hükümleri apaçık bir şekilde emretmiş, Müslümanları, gece ibadetleri ile sorumlu tutmuş, gece ibadetlerini eda edenlerin cennetlerde en güzel bir şekilde ağırlandıklarını bildirmiştir. Oysa insanlar, uydurulan kutsanmış gecelerde, sabahlara kadar nafile namaz kılınması halinde o kişinin bütün günahlarının bağışlanacağını iddia etmektedirler.

Bu iddianın Kur’ani hiçbir delili olmadığı gibi, bu iddia yüce Allah’ın üzerine atılmış bir iftiradır. Çünkü yüce Allah (cc), kimleri nasıl bağışlayacağını, kimleri cezalandıracağını çok açık bir şekilde kullarına bildirmiştir. Bu nedenle yüce Allah’ın bildirmediği bir konuda, Allah adına yalan uydurmak küfür ve yalancılıktır. Yüce Allah’a yalan uyduranlar ise acı bir azaba gireceklerdir.

Ayetlerin ortaya koyduğu gibi Kadir gecesi, Ramazan ayının herhangi bir gecesidir ve o gecenin hangisi olduğu da ne yüce Allah (cc) ve ne de Rasulullah (as) tarafından belirtilmemiştir.

Bu nedenle Kadir gecesi hakkında uydurulan iddiaların hiçbir gerçekliği bulunmamaktadır ve Ramazan ayının 27. Gecesini Kadir gecesi diye kabul etmek, yüce İslâm dinine katkıda bulunmak, bir bid’at üretmek ve yalan olan bir şeye tabi olmaktır. Bu ise kişiye yüce Allah’ın rızasını değil azabını kazandıracaktır.

4- Melekler ve Ruh, o gece Rab’lerinin izniyle her iş için inerler.

Yüce Allah (cc) Kâinatı, belli bir düzen içerisinde yaratmış ve her şeyi yerli yerince yapmıştır. Kâinattaki varlıklar, kendilerine bildirilen kurallar çerçevesinde Rab’lerinin emrine göre hareket ederler ve hiçbir şekilde O’na isyan etmezler. Bunu tek istisnası insanlardır.

İnsanlar, Rab’lerinin kendilerine bildirdiği hükümleri, sürekli bir şekilde kendi hevalarına uydurmaya, o hükümleri değiştirmeye ya da inkâr etmeye kalkışmışlardır. Bu nedenle de insanlara sürekli olarak elçiler gönderilmiş, onların Rab’leri yüce Allah’a gereği gibi iman etmeye davet etmişlerdir.

Melekler ve Ruh, o gece Rab’lerinin izniyle her iş için inerler. Melekler, Rab’lerinin izni ile hareket ederler ve görevlerini en iyi şekilde yapmaya çalışırlar. Kâinatta meleklerin görev ve sorumlulukları farklı farklıdır; Kâinattaki işleri Rab’lerinin bildirdiği şekilde tanzim ederler. Bu gerçeği melekler şöyle ifade ederler.

“Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan her şey O’na aittir. Rabbin, asla unutkan değildir.” (Meryem, 64)

“Melekler ve Ruh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O’na çıkar.” (Mearic, 4)

Meleklerin ne zaman yeryüzüne indiklerini ancak yüce Allah (cc) bilir. Bu surede Kadir gecesine atıf olarak o gece Rab’lerinin izniyle her iş için inerler, buyrulmaktadır. Ancak o gecenin hangi zaman dilimi olduğu belirtilmemiştir. Bu durumda Müslümanların yapmaları gereken en iyi şey, yüce Allah’ın emrettiği gibi her geceyi ibadetle geçirmek, seherlerde O’na dua ederek istiğfar edip iltica etmektir. Çünkü o gece,

5- Esenliktir o, ta tan yeri ağarıncaya kadar!

Müslümanlar, her konu ve hususta Rab’lerinin emirlerine uygun hareket etmeli, O’nun belirlediği zaman dilimlerinde ibadetlerini yerine getirmeli ve melekler gibi yalnızca Rab’lerinin izni ile hayatlarını düzenlemelidirler. İşte o zaman gerçek esenliğe, kurtuluşa ve saadete ererler, dünya ve ahiret hayatında, Rab’lerinin kendilerine vereceği mükâfatları elde edebilirler.

 

Kurani Mücahede: 2011-12-01