Felâk Sûresi

Mart 25, 2020 0 Yazar: admin

Giriş

İnsanın yeryüzüne gönderilişi ile başlayan Hak-batıl mücadelesi, bütün şiddetiyle günümüze kadar sürmüş ve hızından hiçbir şey kaybetmeden halen de devam etmektedir. Hak-batıl mücadelesinde her iki taraf da kendi inandıkları inanç metodlarıyla mücadelelerini sürdürmüşler, kendilerine tabi olanları, koydukları kurallara göre şekillendirmeğe çalışmışlardır.

Hakkın temsilcileri, iman ettikleri Tevhidi ilkeler doğrultusunda ve Rab’lerinin kendilerine bildirdiği ilahi mesajın belirlediği metoda uygun bir şekilde mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Onlar, ne istediklerini açıkça ortaya koymuşlar, insanların bu ilahi mesaja iman etmelerini istemişlerdir. Oysa batılın taraftarları, Hakk’ı getiren elçilere karşı sürekli bir şekilde yalanlar üreterek, iftira ve karalamalarda bulunarak mücadelelerini sürdürmüşler, insanları korkuya dayalı bir yöntemle kendilerine inandırmaya çalışmışlardır.

Batılın, dalalet ve sapıklığın başı olan şeytan (alleyhillane), ilk insan Hz. Âdem (as)’a karşı takındığı kin ve düşmanlık neticesinde insanları Allah yolundan saptıracağına yemin etmiş, mücadelesini de bu kin ve düşmanlık doğrultusunda ortaya koymuştur.

“(İblis): ‘Rabbim, dedi, beni azdırmandan ötürü andolsun ki, ben de yeryüzünde onlara (günâhları) süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım.” (Hicr, 39)

“Sonra (onların) önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım ve çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!” (A’raf, 17)

Şeytan ve onun insan cinsinden yardımcıları, insanları Allah yolundan çevirmek ve saptırmak için her yolu denemişlerdir. Şeytan ve taraftarlarının insanları Hak yoldan döndürmek için başvurdukları yollardan biri de hiç kuşkusuzdur ki Kur’ani kavramların anlamlarını değiştirmek ve asıl manalarından başka anlamlar yüklemektir.

Felak ve Nas sureleri de şeytan ve taraftarlarının çarpıtmalarından nasibini almış, surelerdeki ayetler, asıllarıyla hiçbir ilgisi bulunmayan, Kur’an gerçeğiyle taban tabana zıt bir şekilde yorumlanmıştır. Korkuya dayalı bir din anlayışını öne çıkaran bu çarpıtmacı anlayış, kendi karanlık dünyalarını Kur’an’a mal etmeye çalışmışlardır.

Yüce Allah (cc), şeytan ve taraftarlarının tuzaklarına karşı Müslümanları uyarmış, dünya hayatında ne yapmaları ve ne söylemeleri gerektiğini onlara bildirmiştir. Müslümanlar Kur’an’ın bildirdiği gerçeklerden hareket ettikleri sürece şeytan ve taraftarlarının değişik yönlerden kendilerine yaklaşmasına fırsat vermeyeceklerdir.

Bir din, bir sistem, bir nizam ortaya konulurken, bu nizama uygun davranış biçimleri de beraberinde ortaya konulur. Bu nizama ya da dine iman eden kimseler, kendilerinden ne istendiğini, neler yapmaları, nasıl hareket etmeleri gerektiğini en doğru şekilde ancak iman ettikleri dinin temel kaynağından öğrenebilirler.

Kur’an’da yüce Allah (cc), iman eden kullarının dünya hayatlarında neler yapmaları gerektiğini, nerede nasıl hareket edeceklerini, tebliğ aşamasında muhataplarına neler söyleyeceklerini en ince noktasına kadar belirtmiştir. Yani yüce Allah (cc), indirdiği ilahi mesajın hareket metodunu da beraberinde indirmiş, iman edenlerin buna göre hareket etmelerini ve iman ettikleri Tevhidi esaslara uygun bir kişilik kuşanmalarını istemiştir.

Dürüstçe hareket etmesini bilmeyen, doğru bir kişiliğe, şahsiyetli bir kimliğe sahip olmayan kimseler, insanları sürekli bir şekilde yalanlarla ve göz boyamalarla aldatmaya, onları baskı ve zorbalıkla kontrol altında tutmaya çalışırlar. Bu durum, beşeri sistemlerin bozuk karakteristik özelliklerinden biridir.

Felak suresinde, korku üzerine bina edilen beşeri düzenlerin, insanları nasıl aldattıkları, kendi zulüm düzenlerini sürdürmek adına, insanların gözlerini nasıl boyamaya çalıştıkları ortaya konulmaktadır. Sure, iman edenlerin, beşeri zulüm düzenlerinin aldatma ve göz boyamalarına karşı duyarlı olmalarını sağlamaya çalışmaktadır.

“El muavvizetân” ya da “el muavvizeteyn” yani Allah’a sığınmayı gösteren iki sure olan Felak ve Nas surelerinde de yüce Allah (cc), şeytan ve insan cinsinden yardımcılarının çarpıtmalarına karşı Müslümanların nasıl hareket edeceklerini, neler söyleyeceklerini öğretmektedir. Böylece Müslümanlar, ins ve cin şeytanların tuzaklarına karşı daha bilinçli bir şekilde hareket etme gücünü kendilerinde bulma imkânına kavuşmaktadırlar.

Surenin Tefsiri

1- De ki: ‘Sığınırım Felak’ın (aydınlığın) Rabb’ine.

Birçok surede, Kur’ani bazı kavramlar mecazi olarak verilir. Felak surede, mahlûkatın Rabb’inin indirdiği İslâm’ın aydınlığına bir çağrı olarak kullanılmaktadır. Aydınlık ifadesi Kur’an’da, değişik kelimelerle tanımlanmıştır; “Felak”, “Edaet”, “Nur”, “Lamba”, “Kandil” kelimelerinin hepsi aydınlığı ifade etmektedir. Bu aydınlık ise, sığınılan Rab yüce Allah’ın indirdiği ilahi nizamdır.

Bu surede de aydınlık, Felak olarak verilmiş ve aydınlığın Rabb’i yüce Allah’a sığınma tavsiye edilmektedir. Bu sığınmanın neden yapılacağı, kimlerden kaçınılacağı ise, devam eden ayetlerde ortaya konulmaktadır.

Bir yerden ya da bir kişi ve güçten başka bir kişi ya da güce sığınırken, elbette sığınılan gücün, önceki güce oranla daha güvenli, daha güçlü ve daha iyi olması gerekir. Aydınlığın Rabb’ine sığınma isteğine bakıldığında, kimi insanların zindana çevirdikleri ve kararttıkları bir hayattan ve huzursuzluktan, huzur ve güvenin varolduğu âlemlerin Rabb’i yüce Allah’a, O’nun indirdiği aydınlık nizama sığınmanın istendiği ortaya çıkmaktadır.

İnsan hayatını zindana çevirip karartan beşeri düzenlerin zulüm ve baskısı altında, şirk ve küfür bataklığında, düzensizlik ve adaletsizliğin pençesinde kıvranan beşeriyetin kurtuluşu, ancak aydınlık nizamının Rabb’i yüce Allah’a, O’nun indirdiği Tevhidi esasların aydınlığına sığınmakla mümkündür. Risalet tarihi boyunca rasuller ve onların izini takip eden Tevhid erleri, insanları aydınlık olan ilahi nizama, huzur ve mutluluğa, saadet ve kurtuluşa davet etmişlerdir. Nitekim yüce Allah (cc) elçilerine, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmaları için şu çağrıda bulunuyor.

“Elif lâm râ. (Bu,) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarıp o güçlü ve övgüye lâyık olan(Allâh)ın yoluna iletmen için sana indirdiğimiz Kitaptır.” (İbrahim, 1)

İnsanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp yüce Allâh’ın yoluna iletmek için indirilen Tevhidi esaslar, karanlıklar içerisinde kalan beşeriyetin kurtuluş reçetesidir. Aydınlığın Rabb’ine sığınmanın anlamı, beşeri sistemlerin, kendi yanlarından çıkardıkları yasalarla insanların hayatını karartıp zindana çeviren zulümlerinden İslâm’ın aydınlık nizamına, Tevhidi esasların aydınlığına sığınmaktır

Kimi meal ve tefsirlerde, Felak suresinin bu ilk ayeti için yapılan “De ki: ‘Sığınırım ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran Rabbe.” gibi açıklamaların, Kur’an mantığı ve anlayışı ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Ayetler konusunda yapılan bu açıklamalar, Kur’an’ın vermek istediği mesajın tam zıddı anlamlar içermektedirler.

“De ki: ‘Sığınırım Felak’ın (aydınlığın) Rabb’ine” ayetinde, karanlık ifadesi geçmemekte, aydınlığın ortaya çıktığı anlatılmaktadır. Aydınlığın ortaya çıkması, karanlığın gitmesini çağrıştırabilir, ancak bu surede ifade edilen kesinlikle gece karanlığı değildir. Çünkü ayetteki “Felak” ifadesi, gündüzün aydınlığını ya da ışığın aydınlattığı bir aydınlığı içermiyor. Ayet, devam eden ayetlerde de açıklandığı üzere, şer olan unsurlardan kaçışı ve bu şerleri defedecek bir kurtarıcıya sığınmayı ifade etmektedir.

“Felak” kelimesi, aydınlığın ortaya çıkmasını ifade ettiği gibi, mahlûkatı, alçak araziyi, infilak etmeyi ve ortaya çıkarmayı da ifade etmektedir. “Felak,” aydınlık anlamında bu surede mecazi olarak kullanılmıştır. Bu ifade, aydınlığın ortaya çıkması ile karanlıkların kaybolacağını belirtmektedir. Surenin devam eden ayetlerinde, aydınlığın ne olduğu daha net olarak belirtilmekte ve insanların, kötülük yumağı haline gelen bazı kişi ve sistemlerin şer ve kötülüklerinden, aydınlığın Rabb’i olan yüce Allah’a sığınmaları istenmektedir.

“Felak” kelimesi, mahlûkatı ve alçak araziyi, infilak etmeyi ve ortaya çıkarmayı da ifade etmektedir demiştik. Bunun anlamı, Allah’ın arzında, hayatı zulüm ve baskı ile karartan beşeri sistemlerin karanlıklarından çıkarak yüce Allah’ın insanlığa gönderdiği hidayetin aydınlığına ulaşmaktır. Felak ifadesi ile insanlara, kurtuluşun yolu ve adresi gösterilmektedir.

2- Yarattığının şerrinden,

Yaratılan her şey, yüce Allah’a itaat esası doğrultusunda görevlendirilmiş ve hemen hepsi bu itaat ekseninde hareket etmektedirler. Yaratılan varlıklar, kendilerine yüklenilen Rab’lerine kulluk görevlerini ifa etmekte ve hiçbir şekilde Rab’lerinin izni dışına çıkmamaktadırlar. Bu durumda olan yaratılanlardan ise, bir şerrin hâsıl olması elbette mümkün değildir. Yüce Allah (cc), yerde ve gökte olan her şeyin kendisini tespih ettiklerini bildirmektedir.

“Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tespih ederler. O’nu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur, ama siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halimdir, çok bağışlayandır.” (İsra, 44)

Yüce Allah’ı tespih etme ve O’na kulluk yapma görevini ifa eden varlıkların, Rab’lerinin emri dışına çıkarak isyan etmeleri mümkün değildir. Yüce Allah (cc), yarattığı şeylerin bir kısmını insanların emrine vermiş, insanlara itaat ettirmiştir. Kendilerine, insanlara boyun eğme ve itaat etme görev ve sorumluluğu verilen varlıkların, insanlar için şer olmaları düşünülemez. Çünkü o durumda Rab’lerinin emri dışına çıkacak ve Rab’lerine isyan etmiş olacaklardır.

“Allah’tır ki denizi size boyun eğdirdi, tâ ki gemiler buyruğuyla denizin içinde akıp gitsin de siz bu sayede O’nun lütfundan payınızı arayasınız ve şükredesiniz.

Göklerde ve yerde bulunan şeyleri kendisinden (bir lütuf olarak) size boyun eğdirdi. Elbette bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Casiye, 12-13)

“O bütün çiftleri yarattı ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti ki onların sırtlarına binesiniz, sonra onlara bindiğiniz zaman Rabb’inizin nimetini anasınız ve diyesiniz ki: ‘Bunu bizim hizmetimize veren (Allâh)ın şânı yücedir, yoksa biz bunu (hizmetimize) yanaştıramazdık.” (Zuhruf, 12-13)

“Yarattığının şerrinden” Rab’leri tarafından boyun eğdirilip insanların emrine verilenlerin, emrine verildikleri insanlar için şer olmaları sözkonusu olamaz. Yaratılanların hiç biri, Rab’lerinin emrine isyan ederek O’na karşı çıkmıyor. O halde insan için şer olan ve şerrinden aydınlığın Rabb’ine sığınılan yaratıklar hangileridir? Bu sorunun cevabını yine Kur’an vermekte ve insan için şer olanın yine insanların kendileri olduğunu bildirmektedir. Nitekim yüce Allah (cc)bu kimselerin nasıl bir şer olduklarını şöyle açıklamaktadır.

“Dönüp gitti mi (veya iş başına geçti mi) yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır; Allah da bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 205)

Yaratılan tüm varlıklar, Rab’lerinin emirlerine harfiyen uyarlarken insanlardan bazıları, yaratılış gayelerini unutarak Rab’lerine isyan etmişler ve iman eden insanlar için şer olmuşlardır. Hak batıl mücadelesine bakıldığında, iman edenler için en büyük şerrin, Tevhidi esaslara iman etmeyen kimseler oldukları görülecektir.

“Yarattığının şerrinden” ifadesi, Rab’lerine isyan eden ve diğer insanlar için şer olan şirk ve küfür ehli insanları içerisine almaktadır. “İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?” (Yasin, 77)

“Kesinlikle insan azar; kendini müstağni gördüğünde” (Alak, 6-7)

“Biz insanı en güzel biçimde yarattık sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik.” (Tin, 4-5)

Bu ve benzeri birçok ayette de ifade edildiği üzere, azgınlığın doruk noktasına ulaşmış insanlardan bazıları, Rab’lerine isyan ettikleri ve O’nun gönderdiği Tevhidi esasları tanımayarak O’na karşı savaştıkları gibi, Rab’lerine iman eden insanlar için de birer şer unsuru olmuşlardır. İman edenleri Allah yolundan çevirip karanlıklara sürüklemeye çalışan bu şer unsurlara karşı, yüce Allah’ın bildirdiği üzere “Aydınlığın Rabb’ine sığınmak” gerekir.

“O(Allâh)dır ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmet eder, melekleri de. (Allah) iman edenlere karşı çok esirgeyendir.” (Ahzab, 43)

“Yarattığının şerrinden” ifadesinin ortaya koyduğu şer, beşeri sistemlerin ve onların kanun koyucularının şerridir. Şeytan (aleyhillanen)in yolunu devam ettiren, kendilerini yeterli gören, Rab’lerinin indirdiği hükümleri bırakıp yasalar koyan bazı kimseler, koydukları beşeri şirk ve küfür düzenleri ile iman edenler için en büyük şer unsurudurlar. Bu nedenle onların ve karanlık düzenlerinin şerrinden “Aydınlığın Rabb’ine ve indirdiği Tevhidi esaslara sığınmakla” kurtuluşa, huzura ve mutluluğa ulaşılır.

3- Çöktüğünde karanlığın şerrinden.

Rab’lerine isyan edip insanlık için şer olan kimselerin ortaya koydukları zulüm ve adaletsizlik, şirk ve küfür uygulamaları, toplum hayatına hâkim olduğunda o toplumun aydınlık dünyası kararır zindana döner. İnsanların hayatı üzerine çöken beşeri şirk düzenlerinin karanlıkları, insanları Allah yolundan çevirdikleri için iman eden kimseler için kötülük ve şerdir. İşte bu karanlık düzenlerin şerrinden aydınlığın sahibi olan yüce Allah’a ve indirdiği aydınlık Tevhidi esaslara sığınmak, çöktüğünde karanlığın şerrinden aydınlığın Rabb’ine sığınmaktır.

Kimi meal ve tefsirlerde açıklandığı gibi “Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden” ifadesi hatalı ve yanlıştır. “Çöktüğünde karanlığın şerrinden” ifadesi geceyi anlatmamaktadır. Bu ifadenin gece olduğunu iddia etmek, (hâşâ) Kur’an’da çelişki olduğu kanaatini oluşturmaktır ki bu, büyük bir sorumluluk ve yüce Allah’ın Kitabı’na iftira etmektir.

Gece, insanlar için bir şer değil, yüce Allah’ın bildirdiği üzere, huzur ve güven veren bir örtüdür. İçinde istirahat edilen, insana güven veren bir örtünün ise, insana şer olacak sıkıntılar vermesi mümkün değildir. Gece, insanlara ancak huzur ve güven verir. Nitekim yüce Allah (cc), gecenin insanları örten bir elbise olduğunu bildiriyor.

“O, geceyi sizin için elbise, uykuyu dinlenme, gündüzü de kalkıp çalışma zamanı yaptı.” (Furkan, 47)

“Görmediler mi, biz geceyi, içinde istirahat etmeleri için yarattık, gündüzü de aydınlık yaptık. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için âyetler vardır.” (Neml, 86)

“Uykunuzu dinlenme yaptık. Geceyi (sizi sarıp örten) bir giysi yaptık.” (Nebe, 9-10)

“Gerçekten gece kalkmak daha oturaklı ve (gece) söz daha etkilidir.”(Müzzemmil, 6)

Ayeti kerimelerden de anlaşılacağı üzere gece, insanların içinde huzurlu bir şekilde istirahat ve ibadet edecekleri ve kendilerini rahatlatan bir elbise olarak verilmektedir. O halde gece karanlığının insan için şer olacağı düşünülemez.

“Çöktüğünde karanlığın şerrinden” ayetinde geçen karanlık, insanların hayatını, baskı ve zulümleriyle zindan çevirip karartan beşeri, materyalist sistemlerdir. “Geceyi sizin için elbise yaptık” diyen ayeti kerimelerde “elbise” nasıl mecazi olarak kullanılmışsa, “çöktüğü zaman karanlığın şerrinden” ayetinde de “karanlık” mecazi olarak ve beşeri ideolojilerin zulümlerine atfen kullanılmıştır. Nitekim bu yüce Allah (cc), aydınlık ve karanlığı aynı ayetlerde kullanarak ne olduklarını ve insanları, kimlerin aydınlığa, kimlerin de karanlıklara çağırdıklarını açıkça belirtmektedir.

“Allâh, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır; kâfirlerin dostları da tağuttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.” (Bakara, 257)

Kur’an’ı Kerim’de İslâm’ın aydınlık ve beşeri sistemlerin karanlık olarak ifade edildiği birçok ayet vardır. Bu ayetlerde, İslâmi esaslar aydınlık, beşeri şirk ve küfür sistemleri karanlıklar olarak verilmektedir. İşte bu konuda çok açık bir örnek, yüce Allah (cc), Fir’avn’ın zulüm ve baskı ile zindana çevirdiği hayattan insanları çıkarıp aydınlık olan ilahi nizama kavuşturması için Hz. Musa (as)’ı ayetleriyle beraber göndermektedir.

“Andolsun biz, Musa’yı da ‘Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allâh’ın günlerini hatırlat!’ diye ayetlerimizle birlikte göndermiştik. Şüphesiz bunda sabreden, şükreden herkes için ayetler vardır.” (İbrahim, 5)

Aydınlık ve karanlığın anlatıldığı ayetlerde yüce Allah (cc), indirdiği vahiyle iman eden insanları, beşeri ideolojilerin zulüm karanlığından İslâm’ın aydınlığına çıkarıldığını bildirmektedir. Allah’ın ayetlerini bırakarak kendileri kanun koyan ve insanları idare edeceklerini zanneden, bu halleriyle de Allah’a tuğyan (isyan) eden tağuti beşeri sistemler, kendisine tabi olanları İslâm’ın aydınlığından kendi küfür kanunlarının karanlıklarına çekmektedirler.

“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Şüphesiz Allâh, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Hadid, 9)

Yüce Allah (cc), Kur’an’ı hayat düsturu edinmeyerek İslâmi esaslara göre yaşamayanları, beşeri düzenlere tabi olmuş olarak karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsiz kimseler olarak tanımlamaktadır. Çünkü beşeri sistemler, yarınlara umut vermeyen, gelecekleri karanlık olan sistemlerdir. Oysa İslâm nizamı, çağlarüstü, evrensel ve her çağ ve toplumu huzur ve mutluluğa ulaştıran bir aydınlık sistemdir.

“Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizdirler. Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola koyar.” (En’am, 39)

İslâmi esasların dışında yaşamak, beşeri düzenlerin karanlığında kalmaktır. Yüce Allah (cc) insanları bu karanlıklardan, İslâm’ın aydınlığına çıkarmak için, tarih boyunca insanlara elçiler göndermiştir. En son olarak da, insanları aydınlığa çıkaracak olan ve kıyamete kadar sürecek ilahi mesajını, Kur’an’ı Hz. Muhammed (as) ile göndermiştir.

“Elif, lam, ra. Rab’lerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarıp güçlü ve hamde layık (Allah)’ın yoluna iletmen için sana indirdiğimiz bir kitaptır.” (İbrahim, 1)

Hz. Muhammed (as), kendisine indirilen Kur’an ile insanları nasıl cahiliye karanlıklarından İslâm’ın aydınlığına, Tevhidi esasların nuruna ulaştırmışsa, Hz. Musa (as) da kavmini Fir’avn’ın zulmünde Tevhidi esasların nuruna davet etmiş, Fir’avn’ın zindana çevirip kararttığı hayattan ilahi mesajın aydınlığına davet etmiştir.

Hz. Musa (as)’ın kavmi, gece karanlığı içinde değil, Fir’avn’ın zulüm ve baskıdan ibaret olan idaresi altında yaşıyordu. Egemenliği kendilerinde ve millette gören bütün beşeri sistemlerin yaptıkları gibi Fir’avn’ın düzeni de o insanların başına dünyayı zindan etmiş, umutlarını karartmıştı. İşte Hz. Musa (as), kendisine indirilen ayetlerle kavmini ilahi mesajın aydınlığına çıkarmıştı.

“Yani size Allah’ın apaçık ayetlerini okuyan bir elçi (gönderdi) ki, iman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. Kim Allah’a iman eder ve salih amel işlerse (Allah) onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar, Allah ona gerçekten güzel rızık vermiştir.” (Talak, 11)

Bütün bu ayetlerden de anlaşıldığı üzere, aydınlık İslâm düzenini, karanlık ise beşeri düzenleri ifade etmektedir. Yine ayetlerden anlaşılan bir başka gerçek de aydınlığın hep tekil, karanlıkların ise, hep çoğul olarak kullanılmasıdır.

İslâm, Hz. Âdem’den günümüze kadar gelen tek dinin adı iken, İslâm’ın karşısındaki sistemler, sürekli değişmişler ve çeşitli isimler altında ortaya çıkmışlardır. Nemrutluk, Fir’vanlık, krallık, sultanlık, imparatorluk, cumhuriyet, demokrasi, sosyalizm, komünizm faşizm, Kemalizm gibi adlarla ortaya çıkan beşeri sistemler, Kur’an’da çoğul olarak kullanılmış ve hepsi karanlıklar olarak ifade edilmişlerdir.

Felak suresinde, insanın beşeri sistemlerin zulmünden, İslâm nizamının aydınlık şemsiyesi altına girmesi işleniyor. İslâm nizamının aydınlığına çıkmak isteyen insanın önüne çıkacak engeller ise, surenin son iki ayetinde ele alınmıştır.

Surenin son iki ayetinde beşeri sistemler, insanların gözünü çeşitli şekillerde boyamasını ifade eden “düğümlere üfleyen” ve kendileri dışındaki İslâm’ı kötülemesini ifade eden “haset ettiği zaman hasetçi” olarak tanımlamaktadırlar.

Beşeri sistemler, kendilerine tabi olanlar üzerinde çeşitli baskı ve oyunlar kurarak onları ellerinde tutmaya çalışmaktadırlar. İşte yüce Allah (cc), bu oyun ve tuzakları son iki ayette ve Nas suresinde teşhir etmektedir. Bununla yüce Allah (cc) insanların, bu sistemlerin oyun ve tuzaklarına karşı uyanık olmalarını ve onlara aldanmamalarını istemektedir.

4- Düğümlere üfleyenlerin şerrinden.

Ayeti kerimede geçen fil’ukadi AKD fiilinden gelmektedir. Bu ise düğüm, bağ, bağlılık, tutukluk; değişik türevleriyle; akit, bağlamak, sağlama almak, sağlamlaştırmak ve sıkılmak anlamlarına gelmektedir. Neffasati ise üfürükçü anlamına gelmektedir.

Üfürükçü, göz boyayıp insanları öncelikle psikolojik ve daha sonra fiziksel baskı altında tutan, onları büyülemek isteyen kişi anlamındadır. O halde ayeti şu şekliyle çevirebiliriz: “Bağlılarını büyüleyerek baskı altında tutmak isteyenlerin şerrinden.”

“Düğümlere üfleyenlerin şerrinden” burada, bazı kimseler ve onların şahsında beşeri zorba sistemler, gerçekte hiçbir güçleri olmadığı halde, göz boyayarak, yurttaşlık görevi vs. ifadelerle psikolojik baskı kurarak, insanları kendi büyüklüklerine inandırarak büyüleyen büyücüye benzetilmektedir.

Yukarıdan beri ifade edildiği üzere, beşeri sistemlerin kanun koyucuları, dünyalarını kararttıkları insanlar üzerinde hükümlerini sürdürmek için, insanların gözlerini boyayarak, baskı ve zulümle, askeri ve mali güçleriyle korkutarak ellerinde tutmaya, kendilerine bağlamaya çalışmaktadırlar. Halkın gücü karşısında hiçbir güçleri ve kuvvetleri bulunmayan beşeri ideolojiler, kendilerini olduklarından daha güçlü göstermeye çalışıyor ve bunun için değişik metodlar kullanıyorlar.

Tağuti sistemler, insanlar üzerindeki zulüm idarelerini devam ettirmek, insanları kendilerine daha çok bağlamak için basın-yayın ve her çeşit görsel ve işitsel araçları kullanıyorlar. Üfürükçünün düğümlere üfleyip insanları etki altında tutmaya çalıştığı gibi, bütün beşeri sistemlere de halklarına, kendilerinin üstün olduklarını, yenilmez ve güçlü bir yapıya sahip bulunduklarını, kendilerine karşı çıkacak onları hüsrana uğratacaklarını, çağdaş, medeni, insan haklarına saygılı olduklarını, ellerindeki bütün yayın organlarıyla sürekli olarak fısıldamaya çalışırlar. Dediklerini ispatlamak için de, belli günlerde merasimler düzenleyerek askeri gösterilerle göz korkuturlar. İşte Fir’avn ve benzerleri burada tipik birer örnektirler.

Yüce Allah (cc), beşeri diktatör zorbaları, düğümlere üfleyen üfürükçülere benzeterek, onların bütün yaptıklarının, üfürükçüler gibi, göz boyamaktan başka bir şey olmadıklarını mecazi olarak ifade ediyor. Yani üfürükçünün üfürüğü, nasıl belli bir zaman sonra, gerçekler karşısında etkisini yitiriyorsa, beşeri diktatörlüklerin güçleri de iman edenler karşısında öylece yok olup gideceklerdir. Yeter ki iman edenler Allah’a dayansınlar ve Allah’ın indirdiği Tevhidi esaslara iman etsinler, isteyerek ona sığınsınlar. İşte o zaman küfrün şer olan sistemi yok olacak ve onun yerine İslâm hâkim olacaktır.

5- Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.

Hasedin ne olduğu net bir şekilde anlaşılmadıkça, ayetin delalet ettiği anlam anlaşılmaz. Bu nedenle önce hasedin ne olduğu açıklanmalı ki ayet daha iyi anlaşılsın.

Haset; kıskanmak, Allah’ın başkalarına verdiği nimeti kötü görmek, istememek, yok olmasını temenni etmek ve o nimetin ortadan kaldırılmasına çalışmak demektir.

“Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden,” beşeri şirk sistemleri, kendi karanlık düzenlerini ayakta tutabilmek, insanlar üzerindeki baskı, sömürü ve zulümlerini devam ettirebilmek, sömürü çarklarını daha rahat işletebilmek için, İslâmi esasların insanlara verdiği şahsiyetli kişiliği, huzur, güven ve barışı kıskanmakta ve İslâm’ı kötülemeye çalışmaktadırlar. Bu davranışları, beşeri şirk ve küfür düzenlerini koyanların hasetlerini açıkça ortaya koymaktadır.

Demokrasiyle, sosyalizmi, Marksizmi, faşizmi ve Kemalist zorbalığıyla beşeri sistemlerin tümü, İslâm’ın insanlara verdiği huzur ve mutluluğu, barış, adalet ve kardeşliği kıskanmaktadırlar. İslâm’ın, önce gönüllere, daha sonra davranışlara ve giderek hayata hâkim olmasıyla beşeri bütün sistemler yok olacak, onların insanlar üzerinde estirdikleri zulüm ve adaletsizlik çarkları bitecek, beşeriyetin gelecek ufkunda, İslâm’ın aydınlık ve sıcak nizamı bütün güzelliğiyle parlayıp doğacaktır. Ancak iman edenlerin öncelikle bu zulüm hasetçi ve kötülük yuvası sistemlerine itaat etmemeleri gerekir. Rabb’imiz bu konuda insanları uyarmaktadır.

İslâm güneşinin aydınlığından rahatsız olan, karanlıkları mesken edinen beşeri sistemler, bütün güçleriyle İslâm’ın yeryüzünden kaldırılması ya da en azından etkisizleştirilmesi için çalışmaktadırlar. Yüce Allah (cc), beşeri sistemlerin ve bu zulüm sistemlerini ayakta tutanların karanlık emellerine karşı iman edenleri, gönderdiği Tevhidi esaslarla sürekli bir şekilde uyarmış, onların karanlık emellerinden aydınlığın Rabb’ine sığınmalarını istemiştir.

Felak suresi, insanlık için şer olan ve karanlığı temsil eden, haset eden, fitne ve fesat olan beşeri sistemlerin göz boyamacı, hasetçi ve karanlık şerlerinden, gerçek kurtuluşa, İslâm’ın aydınlığına sığınmaya davet ediyor. İnsanlık, İslâm’ın aydınlık olan şemsiyesi altına girmekle huzura, gerçek adalete, mutluluğa ve kurtuluşa erecektir.

“Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, göğüslerde olan(sıkıntılar)a şifa ve inananlara bir yol gösterici ve rahmet gelmiştir.” (Yunus, 57)

“Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden, aydınlığın Rabb’ine sığınmayı” emreden yüce Allah (cc), Kalem ve Alak surelerinde de belirtildiği üzere, kötülük yuvası haline kişi ve sistemlere itaat edilmemesini istemektedir.

“Şunların hiçbirine itâat etme; yemin edip duran aşağılık, kötüleyip duran, söz götürüp getiren, hayra engel olan, saldırgan, günâhkâr, kaba, sonra da kötülükle damgalı, mal ve oğullar sâhibi olmuş diye.” (Kalem, 10-14)

Felak ve Kalem surelerinde vasıfları sayılanlar, birbirlerinin benzeri olan kimselerdir. Kalem suresinde, haset ve düşmanlığında sınır tanımayan kimselere itaat edilmesi men edilirken Felak suresinde bunların şerlerinden aydınlığın Rabb’ine sığınma emrediliyor. Bu sığınmanın nasıl olacağı, şer unsuru kişilerin ya da kurum ve sistemlerin nasıl reddedileceği de Alak suresinde açıkça belirtilmektedir.

“Kesinlikle sakın ona uyma, secde et ve (Rabb’ine) yaklaş.” (Alak, 19)

Yüce Allah (cc), kullarının bu şer odaklarından nasıl sakınacaklarını ve aydınlığın Rabb’ine nasıl sığınacaklarını açıkça bildirmiş, bu sistem ve kişilerin özelliklerini Felak, Kalem ve Alak surelerinde ortaya koymuştur. Yine aynı surelerde yüce Allah (cc), bu şer güçlerine itaat edilmemesini belirtmiş ve yalnızca âlemlerin Rabb’ine itaat edilip teslim olunmasını emretmiştir.

Aydınlığın Rabb’ine sığınmanın nasıl olacağını, teslimiyetin hangi güce yapılacağını, şer güçlerinin insanları nasıl kandırdıklarını da yüce Allah (cc), Nas suresiyle açıklamaktadır. Sığınılacak gücün özellikleri teferruatlı bir şekilde Nas suresinde ortaya konulmakta, bunun için neler yapılabileceği ile ilgili kurallar da Kur’an bütünlüğü içerisinde iman edenlere açıklanmaktadır.

 

Kurani Mücahede: 2011-09-24