Samiri Soylu Bel’amlara Kur’ani Uyarı

Samiri Soylu Bel’amlara Kur’ani Uyarı

Mart 29, 2020 0 Yazar: Ramazan Yılmaz

Samiri Soylu Bel’amlara Kur’ani Uyarı

Bugüne kadar onlarca defa dergilerimizde, Kur’ani Mücahede sitemizde ve sanal âlemde bu uyarıları tekrarladık durduk. Bugün de bir kez daha istiyoruz ki, bunları uyaralım ve bir noktada belki içlerinden aklı hâlâ çalışanlar varsa gerçekleri kavrasınlar istiyoruz.

Ey Samiri soylu bel’amlar, Bu hitap ve ifademizi elbette kiminiz anlamazlıktan gelerek üzerine alınmayacak ya da görmezden gelecektir. Samiri soylu bel’amlar ifademiz, İslâm ya da İslâmi davet yapma adına açılmış tüm vakıf ve dernekleri idare edenleri, İslâm adına konuşma yapmak üzere televizyon kanallarına çıkanları, İmam-Hatip ve İlahiyat fakültelerinde İslâm adına ders veren Prof. doçent ve öğretmeleri kapsamaktadır.

Bugüne kadar kiminizle yüzyüze, kiminize mektup yazarak, kiminizle sanal âlemde yazışarak, 1990’lı yılların sonlarında kiminize Kur’ani Mücahede Dergimizden göndererek sabır ve metanetle içerisinde bulunduğunuz durum ve tağuttan izin alarak kurduğunuz vakıfların, şirk ve küfür yuvaları oldukları hakkında sizleri uyardık. Ancak adeta gözleriniz kör, kalpleriniz mühürlü, kulaklarınız sağırmış gibi bu rahmet çağrıları duymazdan, görmezden, anlamazdan geldiniz.

Bizim, Müslümanlar olarak görevimiz, Rabb’imizin buyurduğu üzere, yeryüzünde bozgunculuk yapan küfür ve şirk ehline ve gerçekleri gizleyen siz Samiri soylu bel’amlara, Tevhidi esasları ve içerisinde bulunduğunuz korkunç durumunuzu hatırlatarak uyarıda bulunmaktır. Çünkü Rabb’imiz böyle yapmamızı bildiriyor.

Sizden önceki nesillerden bakiyye sahiplerinden, yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan men etmiş olsaydı ya; onlardan, kendilerini kurtardığımız kimselerden pek azı müstesna. Zulmeden kimseler, o içerisinde bulundukları refahın peşine takıldılar ve günahkâr kimselerden oldular.” (Hud, 116)

Sizlere yaptığımız uyarılarımız, bizim için Rabb’imize sunacağımız bir mazeret olacak inşaAllah, ancak sizler, içerisinde bulunduğunuz refahın peşine takılarak günahkâr zalimlerden oldunuz. Ey Samiri soylu bel’amlar, bu uyarımızda öncelikle hepinizin yüce Allah’a karşı işlediğiniz cürümlerinizi ve buna karşı Rabb’inizin bu konudaki hükümlerini hatırlatacağız.

Ey Samiri soylu bel’amlar, sizleri yüce Allah’a iman etmeye davet etmiyoruz, çünkü ilah edindiğiniz hevanız, emrinde bulunduğunuz ve yaranmaya çalıştığınız tağuti sisteme iman etmeniz, sizleri kronikleşmiş bir inkâra sürüklemiştir.

Yüce Allah’a iman etmeye davet, ancak Kitap nedir, iman nedir bilmeyen kimselere yapılır. Sizler, bilerek Kur’ani esasları çarpıttığınız, Hakk’ı batılla bulayıp gizlediğiniz için iman etmeniz zaten mümkün değildir. Küfür ve şirkinizde kronikleştiğinizden yüce Allah’ın lanetine maruz kaldığınızı bilmenize rağmen Kur’ani hükümlerin bir kısmını bilerek gizleyen, bir kısmını kendi sülfi emelleriniz için kullanıp dini ticaret metaı gören sizleri, ticari bir meta olarak gördüğünüz Kur’an’la uyaracağız inşaAllah.

Bazı okuyucularım diyorlar ki yüce Allah (cc), Hz. Musa (as)’ı Fir’avn’e gönderirken ona, “İkiniz gidin Fir’avn’e, gerçekten o tuğyan etti, bu yüzden ona yumuşak söz söyleyin, ta ki o, öğüt alsın yahut korksun.” (Taha, 43-44) diyerek Fir’avn’e karşı yumuşak konuşmasını emretti, oysa sen Samiri soylu bel’amlara karşı çok sert ifadeler kullanıyorsun.

Ben de diyorum ki: “Fir’avn, yüce Allah’a iman etmeyen, kendisini ilah ve rab gören biriydi, bu nedenle ona karşı yumuşak söylenmeliydi. Ancak bu Samiri soylu bel’amlar, yüce Allah’ı, Kur’an’ı bilen kimselerdir. Fir’avn, kendisine gelen vahye sığınıp Hakk’ı batılla karıştırmıyordu, küfrünü açıkça ortaya koyuyordu. Samiri soylu bel’amlar ise, bildikleri Hakk’ı gizliyor, Kur’ani kavramları çarpıtarak insanları Allah yolundan alıkoyuyorlar. Bu nedenle bunlara hitabımız, yüce Allah’ın Bel’am İbnu-l Bahura’ya ve Samiriye olan hitabı gibidir.

Yüce Allah (cc) onlardan birini salyasını akıtıp soluyan köpeğe benzetmiş, her ikisine lanet etmiştir. Şayet bu Samiri soylu bel’amlar da Fir’avn kadar küfür ve şirklerinde mert olsalar, Kur’ani kavramları çarpıtmayıp münafıklık yapmasalar, elbette biz de onlara, tıpkı Fir’avn’e olduğu gibi yumuşak davranırız. Yani onlar, fir’avnlıklarını kabul ederlerse biz de Hz. Musa (as)’ın takipçisi olarak yumuşak davranırız.

Samiri soylu bel’amların kimiyle konuşmuş, kimine Kur’ani Mücahede dergilerimizden göndermiş, kimine mektup yazmış, oldukça yumuşak bir dil kullanmışız. Ancak onlar, Samiri ve Bel’am İbnu-l Bahura gibi Hakk’ı batılla bulamaya devam etmiş, küfür ve şirklerini inatla sürdürmüşlerdir. Bu nedenle onlara iman etmeyip istismar ettikleri Kur’an’la hitap ediyoruz.

Samiri soylu bel’amları ortaya çıkarıp destekleyen tağuti sistemdir

Tevhidi esasların, insanlara doğru ve apaçık bir şekilde duyurulması ancak Tevhidi esasları içinde barındıran Kur’an’ın, net olarak anlaşılması ile mümkündür. Kur’an’ın net anlaşılması ise ancak Kur’ani kavramların doğru bir şekilde açıklanması, Kur’an’ın önceliğinin ne olduğunun bilinmesi ile sağlanabilir.

Toplum bireylerinden özellikle genç neslin, münferit olarak Kur’an’a yönelip onu anlamaya çalıştıkları 1980 sonrasında Kur’an’ın anlaşılmasını istemeyen tağuti sistem, basın yayın organlarında, daha da sonra televizyon kanallarında, Kur’ani gerçekleri çarpıtacak, anlaşılmasını engelleyecek, Tevhidi mesajı gizleyecek bel’amlarını piyasaya sürmeye başladı.

Yaşar Nuri Öztürk ile başlayan Kur’ani mesajı tahrif etme, Hakk’ı batılla karıştırarak gerçekleri gizleme furyası, daha sonra başını Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Şeyho Duman, Mehmet Pamak gibi bel’amların kurdukları şirk ve küfür yuvaları vakıf ve dernekler yoluyla adeta bir virüs gibi yayılmıştır.

Bugün neredeyse her televizyonda yüce Allah’ı hakkıyla tanımayan, Tevhidi esasları, şirkin mahiyetini bilmeyen, iman ve hidayetten nasiplenmemiş, birçoğu namaz memurluğu gibi lanetlenmiş bir görevi yapmış, Kur’an’dan habersiz hoca diye nitelendirilen kara cahil kimseler, karşılarına oturdukları yarı çıplak kadınlarla sözümona din konuşuyorlar.

Televizyonlarda konuşturulan iman ve hidayetten nasiplenmemiş bu kara cahillerin önde geleni Nihat Hatipoğlu’dur. Onunla aynı cehalet çukurunun dip noktasında bulunan diğer konuşmacılar, uydurdukları yalanlarla halkı yüce Allah’a, Tevhidi esaslara yönelmekten alıkoymaktadırlar. Bunların tümü, üç kuruş için her türlü zilleti bozuk bir karakter haline getirmiş, muhatap alınmaya değmeyecek kadar müfteri, yalancı, çıkarlarını din edinen, İslâm’da olmayan hikâyeleri din diye anlatan kara cahillerdir.

Tağuti sistemin, rektörlük, dekanlık verip üniversitelerde görevlendirdiği kimi Prof. unvanlı kişiler yanında daha sonra ortaya çıkan ve çıkartılan Mehmet Okuyan, Bayraktar Bayraklı, Ahmed Kalkan, son yıllarda ortaya çıkan Nurettin Yıldız, Halis Bayancuk ve daha nice bel’amlar katılmış, adeta bir yarış içerisinde Kur’an’ın bir kısım ayetlerini kullanarak Hakk’ı batılla bulamışlar, Kur’ani mesajın önceliği olan Tevhidi esasları gizlemişlerdir. Bunun sonucunda isminden başka hiçbir şeyi kalmayan bir İslâmi anlayış topluma hâkim olmuştur.

Kur’an’ı parçalara bölüp işlerine gelmeyen ayetleri hiç gündemlerine almayan ya da bu ayetler konusunda kelimeleri yerlerinden kaydırarak uydurma açıklama yapan Samiri soylu bel’amlar, küfür ve isyanlarında sınır tanımaz bir halde yüce Allah’a isyan eden tağuti sistemin işlerliğini sağlamak için ellerinden geleni yapmışlar, yapmaya devam etmektedirler.

Samiri soylu bel’amlar elbette direkt olarak tağuti sistemi yüceltip övmemişler, ancak tağuti sistemin putperest yöneticilerinin Müslüman olduklarını, oy vermenin insanı küfre sokmadığını söyleyerek Tevhidi esasların ve iman etmenin ilk şartı olan tağutu reddetmenin esas olduğunu söylemeyerek tağuti sistemin hayatiyetini sürdürmesine yardımcı olmuşlardır.

Samiri soylu bel’amların topluma verdikleri İslâmi bilgilerin, Kur’ani gerçeklerle Sünnetullahtaki Nebevi Tevhidi mücadele metoduyla Risalet önderlerinin ve Tevhid erlerinin örnek mücadeleleriyle taban tabana zıttır. Samiri soylu bel’amların verdikleri bu bilgileri İslâm zannedip bunlarla amel edenler, düşünmekten yoksun, şirk ve küfür içerisine girmişlerdir.

Ey Samiri soylu bel’amlar, her söz ve fiilinizle Kur’an’a aykırı hareket ettiniz

Ey Samiri soylu bel’amlar, bugüne kadar söyleyip yaptıklarınızla insanlara kimi ayetlerini gizleyip işinize gelen kimi ayetler üzerinde demagoji yaptığınız Kur’an’a aykırı hareket ettiniz, Rabb’inizin şu uyarısını görmezden geldiniz.

“Ey iman eden kimseler, niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz; yapmayacağınız şeyi söylemek, elbette Allah katında büyük bir nefrettir!” (Saf, 2-3)

Yüce Allah’ın bu uyarısı elbette iman edenleredir, sizler gibi Rab’lerine gerçekten iman etmeyen, iman etmiş görünen Samiri soylu bel’amlar, bu uyarıyı görmenize rağmen buna aykırı hareket edip Rabb’inize isyan ettiniz, yüce Allah katında büyük bir nefret kazandınız.

Hakk’ı batılla bulayıp gerçekleri gizlediniz, tağuti sisteme ve zulmüne destek oldunuz

Ey Samiri soylu bel’amlar, sizler elbette âlim değilsiniz, gerçek âlimler, diktatörlerin zulmüne karşı tavır almış, insanları Rab’lerinin Bir’liğine davet etmiş, iman ettikleri Tevhidi esaslar ve tabi olmakla şeref duydukları İslâm dini uğrunda maddi bütün değerlerini, hatta canlarını bile feda etmişlerdir. Örnek İmam Ebû Hanife (r. aleyh) ve İmam Zeyd (r. aleyh)’dir.

Oysa sizler, âlimlerde olması gereken zulme karşı ortaya koymadığınız gibi tam aksine tağuti sistemin zulmüne, inkârına, Hakk’a karşı düşmanlığına destek oldunuz. İnsanları tağuttan sakındırıp Tevhidi esaslara, yüce Allah’ın Bir’liğine davet edecek yerde, yalan söyleyip Tevhidi esasları gizleyerek, Hakk’ı batılla bulayarak insanları Rab’lerine yönelmekten alıkoydunuz.

Ey Samiri soylu bel’amlar, sizler, yüce Allah’ın bu uyarısını görmezden geldiniz ve bunun için de Tevhidi esasları, Kur’ani gerçekleri gizlediniz ya da Hakk’ı batılla bulayarak insanların Rab’lerine yönelmelerine engel oldunuz. Böylece yüce Allah’ın lanetini hak ettiniz.

“Allah’a yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir! İşte onlar, Rab’lerine arz edilirler, şahitler derler ki: ‘İşte bunlar, Rab’lerine karşı yalan söyleyen kimselerdir.’ İyi bilin ki Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir. O kimseler ki, Allah yolundan alıkoyarlar ve onu eğriltmeyi arzuluyorlar ve onlar, ahireti inkâr edenler onlardır.” (Hud, 18-19)

Bu ayetleri bildiğiniz halde Rabb’inize yönelip tevbe etmeyip saptırmalarınıza, küfür ve şirkinize inatla devam ederek yüce Allah’ın sizlere olan lanetini bilerek kabul ettiniz.

Ey Samiri soylu bel’amlar, zulme karşı susarak dilsiz şeytan rolünü oynadınız

Ey Samiri soylu bel’amlar, yaşanan onca zulüm karşısında ülkede yaşanan onca gayri İslâmi, gayri insani zulüm ve inkâra, hırsızlık ve yolsuzluklara karşı susarak dilsiz şeytan rolünü oynadınız. Bunun nedeni sizlerin, yüce Allah’a iman etmediğiniz için Allah’tan korkmamanız, edindiğiniz bilgilerin ilim olmaması, hevanızı ilahlaştırmanız, çıkarlarınızı din edinmenizdir.

Ey Samiri soylu bel’amlar, hayatınızda bir defa olsun âlimlere has bir dik duruşla tağuti sistemin zulmüne karşı çıkmadınız, tağuti sistemin yöneticileri ve Kemalist zorbalığa iman edenlerle beraber bulundunuz, onların yanında izzet ve şeref aradınız. Oysa bütün izzet ve şeref, sizlerin iman etmeyip istismar ettiğiniz Kur’an’a iman etmektedir.

“Kim izzetli olmak istiyorsa, artık izzet tamamen Allah’ındır…” (Fatır, 10)

Ey Samiri soylu bel’amlar, izzet ve şerefi yanlış yerde aradığınız, tağuti sistemin izni ile açtığınız vakıflarda yuvalanıp zulmün karşısında dilsiz şeytan rolünü üstlendiğiniz için zillete düştünüz. Bu zilletin sonu ise, iman etmeyip istismar ederek sırtından para kazandığınız Kur’an’da buyurulduğu üzere sizler için acıklı ve sürekli bir azap ve cehennemdir.

Ülkede insanlar açlıktan ardı ardına intihar ederken ülkeyi soyan, önünde zillet içerisinde şekilden şekilde girdiğiniz Erdoğan’a ve başında bulunduğu AKP çetesine karşı bir defa olsun karşı çıkıp soygununa son vermesini, çaldığı ülke değerlerinin yoksunların, yetimlerin hakları olduğunu, bunları ihtiyaç sahiplerine iade etmesini söylemediniz.

Ülkede doğal felaketlere maruz kalan halk için parasal bir yardımda bulunmadınız. İnançlarını ve maddi değerlerini sömürdüğünüz zavallı insanlardan topladığınız paralarla dünyada saltanat sürmeyi yeğlediniz. Ancak unutmayın ki, atanız Samiri mantığı ile topladığınız o paralar, ahirette ancak acıklı azabınızı artıracaktır. İşte Kur’ani müjdeniz.

“Ey iman eden kimseler, şüphesiz hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını batıl sebeplerle yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar; altın ve gümüşü yığan kimseler ve Allah yolunda onları infak etmeyenler, işte onlara acıklı bir azabı müjdele.

O gün cehennem ateşinde o (biriktirdiklerinin) üzeri ısıtılır; onunla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır: ‘Nefisleriniz için biriktirdiğiniz şeyler budur; o halde yığmış olduğunuz şeyleri tadın!” (Tevbe, 34-35)

Ey Samiri soylu bel’amlar, vakıf ve derneklerle Tevhidi mücadeleye ihanet ettiniz

Ey Samiri soylu bel’amlar, içerisinde yuvalandığınız şirk ve küfür yuvaları vakıf ve derneklerin, İslâm ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Tağuttan izinli ve icazetli vakıf ve derneklerle -bilinçli ya da bilinçsiz- yüce Allah’ın bildirdiği hükümlerini inkâr ettiniz.

1- Tağuti sistemden izin alarak açtığınız vakıf ve dernekler, Sünnetullah’a aykırıdır. Orada bulunmakla Kur’an’da bildirilen Tevhidi mücadele metodunu terk ettiniz.

2- Vakıf ve derneklerle yüce Allah’ın apaçık bir şekilde bildirdiği Yüce Allah’ın Kur’an’da apaçık bir şekilde bildirdiği, uyulmasını emrettiği ilahi davet metodunu terk ederek şirk ve küfür yuvalarına yerleştiniz.

3- Vakıf ve dernekleriniz, birer ihanet yuvalarıdır, hayatlarını ortaya koyarak Tevhidi esasları ortaya koyan, bu ilahi metodu uygulayan bütün Risalet önderi Nebi, Rasul ve onların izlerini takip eden Tevhid erlerine açık bir şekilde ihanet ettiniz.

4- Vakıf ve derneklerde, Hakk’ı batılla karıştırıp gerçek olan Tevhidi esasları ve Tevhidi mücadele metodunu gizlediniz. Böylece şeytanın yardımcıları olarak insanları yüce Allah’a ve Tevhidi esaslara yönelmekten alıkoydunuz.

5- Ayrı ayrı vakıf ve derneklerle Kur’an’da bildirilen tefrikaya düşüp şirke girmeyin hükmüne aykırı hareket ettiniz. Bu şirk ve küfür yuvalarında bulunarak tefrikaya düştünüz, vahdetin oluşması önünde en büyük engeli oluşturdunuz, şirk ve küfür içerisine girdiniz.

6- Vakıf ve derneklerde, toplumu biçimlendirerek tağuti sistemin işlerliğini sağladınız.

7- Kimi zaman sözel olarak tağutu reddettiğinizi iddia ettiniz, ancak sizlere uyanlara tağuti sistemi benimsettiniz.

8Vakıf ve dernekler kurarak yüce Allah’ın, tağutun reddedilmesini bildiren ayetlerini tanımayıp bu ayetlere aykırı hareket ettiniz.

9- Vakıf ve derneklerde, tağuti sistemin yüce Allah’a karşı sürdürdüğü savaşta sisteme taraftar yetiştirdiniz.

10- Vakıf ve dernekleri, tağuti sistemin toplumu biçimlendirdiği ikna odaları, toplumu sisteme entegre etme kurumları, sistemin hayatiyetini sürdürmesini sağlayan temel taşları, insanları Allah yolundan alıkoyan küfür yuvaları, Hakk’ın batılla karıştırıldığı şirk merkezleri olarak kullandınız.

11- Bu şirk ve küfür yuvalarında, yüce Allah’ın Uluhiyet ve Rububiyeti, Tevhid ve tağut kavramları yasaklı kavramlar listesine koydunuz. Bu kavramları sizlere soranlara kızdınız, bu kavramları çarpıttınız.

12- Tağuti sistemin her seçim döneminde bu şirk ve küfür yuvalarında arkanızdaki bilinçsiz kişileri ikna ederek sistemi desteklemeleri için çalıştınız.

13- Bütün bu sayılanlarla sizler vakıf ve derneklerin başında bulunan siz ey Samiri soylu bel’amlar, insanları Allah yolundan alıkoyacağına yemin eden şeytanın temsilcileri oldunuz. Böylece İslâmî esasları bilinçli ya da bilinçsiz saptıran İslâm düşmanları oldunuz.

Hangi niyet ve gerekçe ile açmış olursanız olun, bu ihanet, şirk ve küfür yuvalarında bulunduğunuz sürece ihanet, küfür ve şirk içerisindesiniz ve yüce Allah’a karşı sürdürülen Hak-batıl, Tevhid-şirk, iman-küfür savaşında tağuti sistemin yanında yer almaktasınız.

Ey Samiri soylu bel’amlar, tağutun izni ile açtığınız küfür ve şirk yuvaları vakıf ve derneklerde insanları kandırmak için kiminiz, göstermelik olarak tağutu reddetmiş görüntüsü verdiniz. Sizlerin bu durumu, genelevinde çalışan bir kadının, zinanın haram olduğunu iddia etmesi ya da meyhanede kafa çeken sarhoşun içkinin haram olduğunu söylemesi gibi gülünçtür.

Ey Samiri soylu bel’amlar, tağuti sistemi destekleyip sapıklığı yol edindiniz

Sizler, yüce Allah’ın reddedilmesini emrettiği tağuti sistemi, reddetmeyip her vesile ile desteklediniz, her seçim döneminde avanenizi toplayıp tağuti sistemi desteklemelerini istediniz. Sığındığınız ehveni şer mantığı ve mazereti ile puta tapan putperest Erdoğan’ı, diğer kâfir ve müşrik partilere tercih edip “Kerhen” desteklediğinizi söylediniz.

Ey Samiri soylu bel’amlar, tağuti sistemin anayasa dediği, kendini bilmez birkaç vekilin kuruntularından oluşturdukları saçmalıkları, “Yetmez ama evet” diyerek baştan sona küfür ve şirk olan bir yasayı onayladınız. Böylece o yasa koyucuları ilah, demokratik tağuti sistemi din, tağutun yasalarını dininizin kuralları edindiniz.

Oysa iman etmeyip insanları aldatmak için okuduğunuz, kendisinden başka kaynak kabul etmediğinizi iddia ettiğiniz Kur’an’da yüce Allah’ın, tağutun reddedilmesi gerektiği emrini ve tağutun reddedilmesi için rasullerini gönderdiği gerçeğini görmezden geldiniz. Böylece Rabb’inize iman etmediğinizi göstererek sapıklardan oldunuz.

“Dinde zorlama yoktur, Hak yol sapık yoldan kesin ayrılmıştır; artık kim tağutu inkâr eder, Allah’a iman ederse, artık gerçekten onun kopması olmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır, Allah işitendir, bilendir.” (Bakara, 256)

“Andolsun Biz, her millet içinden: ‘Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının’ diye bir Rasul gönderdik; sonra Allah, onlardan kimine hidayet etti, onlardan kimi üzerine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezin de bakın görün, yalanlayanların akıbeti nasıl olmuş!” (Nahl, 36)

Yüce Allah’ın, reddedilmesini iman etmenin temel esası olarak bildirdiği tağutun, desteklenmesini takipçilerinize söyleyip küfür ve şirkinizde sınır tanımadığınızı açıkça ortaya koyarak yüce Allah’a iman etmediğinizi apaçık göstermiş oldunuz.

Ey Samiri soylu bel’amlar, kendiniz küfür ve şirki benimsediğiniz, kimlik ve kişiliğinizi kaybettiğiniz, tağutun emrine girdiğiniz gibi insanları da peşinizde sürükleyerek onların da günahlarını yüklenerek, onlarla beraber cehenneme girmeyi yeğlediniz.

İnsanları, din ile aldatıp tağuti sisteme iman ettirdiniz

Ey Samiri soylu bel’amlar, tağuti sistemin idarecilerine yaranma, onlardan bir çıkar sağlama düşüncesi ile gözleriniz dönmüş bir halde küfür ve şirk üzerine kurulu, tamamen beşerî zanlardan oluşan tağuti sistemin yasalarını meşru göstermek için İslâmi konuları örnek vererek yani Hakk’ı kullanıp batılı meşrulaştırmaya çalıştınız, onu insanlara onaylattınız.

Kimileriniz, zaman zaman sisteme, laik ve tağut demenize rağmen sistemin küfür ve şirk içeren yasalarını meşru göstermek adına İslâm Devletinde yapılan kimi uygulamaları örnek verebilme cüretini gösterdiniz, verdiğiniz örnekler, bel’amlığınızın apaçık bir delilidir. Siz bel’amların hepsi hemen hemen aynı olmanıza rağmen birkaçınızdan örnekler.

Mustafa İslamoğlu, hiçbir ahlaki ve imani değer taşımadan, Allah’tan korkup utanmadan, üç kuruşluk çıkar için puthaneyi (hâşâ) Kâbe’ye, puta karşı yapılan tazim ve ibadeti, Rasulullah (as)’ın Kâbe’de, yüce Allah’a yaptığı ibadete benzetti. Böylece putperest Erdoğan’ı Rasulullah (as)’a, onun yaptığı şirk ve küfür tazimini de Rasulullah (as)’ın ibadetine benzeterek tağuti sistemin yöneticilerinin küfür ve şirklerini gizleme zilletine düştü.

İslamoğlu, “(Tağuta) oy vermemek Kur’an’a aykırıdır” diyerek Kur’ani hükmün tersini söyleyip yüce Allah’ın üzerine iftira attı, oy vermeyen Müslümanları, “Bunlar hariciler gibidir” diyerek aklı sıra, Müslümanları karalamaya çalıştı.

Yüce Allah’ı hakkıyla tanımayan Abdülaziz Bayındır, yüce Allah’ın gaybı bilmediğini iddia ederek küfür, isyan ve azgınlığınızda sınır tanımadı, puta tapan Erdoğan’ın Müslüman olduğunu söyleyerek Kur’an’daki Müslüman sıfatını bir putpereste verdi.

Ahmed Kalkan, “Oy vermek küfürdür, ancak oy verene kâfir diyemeyiz” diyerek arkasındaki bilinçsiz kişileri oy vermeye teşvik edip küfür ve şirke soktu.

Bayraktar Bayraklı, “Ben, Atatürkçüyüm” diyerek kendi ağzı ile Müslüman olmadığını kâfir olduğunu beyan etti, ancak bu bel’am da Kur’an meal ve tefsiri çıkarmıştır.

Halis Bayancuk, tağuti sistemin demokrasi şölenine katılarak küfrün safında fiilen yer aldı, bu küfrünü de Feto’ya göre Erdoğan’ın daha ehven olduğunu söyleyecek kadar İslâmi bilinçten yoksunluğunu ortaya koymuş oldu.

Ey Samiri soylu bel’amlar, tağutu onaylatmak adına çarpıtmadığınız değer, iftira etmediği İslâm büyüğü bırakmadınız; Kur’an’dan hiçbir delil getirmeyerek, tamamen hevanızı ölçü ve ilah edinip, dilinizi eğip bükerek Kur’ani gerçekleri çarpıtma gayretine düştünüz.

Ey Samiri soylu bel’amlar, tağut konusunda soru soranları, tağut kelimesini duyunca, adeta kan beyninize sıçramış bir halde azarlayarak, puta tapan, putlar önünde ibadet merasimleri düzenleyen sistemin putperest yöneticilerinin Müslüman olduklarını iddia edip yüce Allah’ın üzerine iftira atarak Müslüman kavramını çarpıttınız, putlar ve putperestler için inzal ettiği, pis putlardan kaçınılmasını bildirdiği ayetlerini gizleyerek inkâr ettiniz.

Kendinizi, sizlerden önce geçen öncüleriniz Samiri ve Bel’am İbnu-l Bahura ile bir kıyaslayınız, zerre kadar fark göremezsiniz! Hatta sizler, verdiğiniz fetvalar, küfür ve şirk içerisinde bulunmanız ve tağuta itaat etmeniz nedeniyle çok daha azgın ve sapıklarsınız.

Dikkat ederseniz Samiri, tağuta itaat ederek değil kendi hevasına hoş gelen bir işi yaparak saptı, oysa sizler hem hevanızı ilah edinerek hem de tağuta itaat ederek saptınız ve elbette Samiri’den daha büyük bir azabı hak ediyorsunuz.

Okuduğunuz ayetlerde tağutu destekleyenlerin, domuzlardan ve maymunlardan daha aşağı bir durumda bulunduklarını bildirmekte ve lanet edilmektedir. Sizlerin öncülerinden olan Bel’am İbnu-l Bahura’yı, sizler gibi hevasının peşine takılıp alçaldığı için yüce Allah (cc), köpeklere benzetmektedir. Bakın, okumaktan korktuğunuz ayetlerde durumunuzu görün!

“Onlara, o kimsenin haberini oku ki, ona ayetlerimizi verdik, fakat ondan ayrıldı, bu yüzden o, şeytana tabi oldu, böylece azgınlardan oldu! Şayet dileseydik elbette onu, onunla yükseltirdik velakin o, dünyaya daldı ve o hevasına tabi oldu. İşte onun misali, tıpkı şu köpeğin misali gibidir ki, üstüne varsan da dilini sarkıtır, onu bıraksan da dilini sarkıtır. İşte ayetlerimizi yalanlayan kimselerin toplumunun misali budur, işte bu kıssayı anlat, ta ki düşünsünler.” (A’raf, 175-176)

Ey Samiri soylu bel’amlar, tağuti sistemin safında Allah’a savaş açtınız

Ey Samiri soylu bel’amlar, Hakk’ı batılla bulayarak Kur’an’ın önceliği ve olmazsa olmazı olan Tevhidi esasları gizleyip insanları, yüce Allah’ın reddedin buyurduğu tağuttan icazetli kurumlarda Sünnetullahtaki davet ve mücadele metoduna aykırı hareket ettiniz, yüce Allah’a, O’nun dini İslâm’a, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde savaş açtınız. Bu anlamda sizler, tağuti sistemin safında yüce Allah’a karşı savaşmaktasınız.

“İman eden kimseler, Allah yolunda savaşırlar ve kâfir kimseler de tağut yolunda savaşırlar; o halde şeytanın dostlarıyla savaşın, şüphesiz şeytanın düzeni zayıftır.” (Nisa, 76)

Ey Samiri soylu bel’amlar, Hak-batıl mücadelesinde sureti Haktan görünerek Kur’ani gerçekleri, Tevhidi esasları içten yıkmaya, böylece insanların dinlerini öğrenerek tağuti sisteme karşı onurlu bir mücadele vermelerine engel oldunuz, tağutun safında İslâmi değerlere ve Müslümanlara karşı mücadele ettiniz.

Ey Samiri soylu bel’amlar, elbette yalnızca tağutun inkâr edilmesi ve tağuta karşı onurlu bir mücadelenin sürdürülmesini emreden ayetleri değil, insanların dini duygularını istismar edip maddi çıkar sağlamak için bu konudaki ayetleri de gizlediniz, böylece birçok ayeti inkâr ederek ya da gizleyerek yüce Allah’a karşı bir savaş içerisine girdiniz. Bu nedenle yüce Allah (cc), sizlere en ağır şekilde lanet etmektedir.

“Şüphesiz açık delillerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti, biz Kitap’ta insanlara onu açıkça beyan ettikten sonra gizleyen kimseler, işte onlara Allah lanet eder ve lanet edebilenler de onlara lanet eder.” (Bakara, 159)

İslâm’ı, ticari bir meta görüp ondan çıkar elde ederek Allah’ın lanetini hak ettiniz

Ey Samiri soylu bel’amlar, İslâm’ı, ticari bir meta olarak görüp kendi sülfi arzularınız için kullanarak İslâm adına yaptığınız her şeyden gelir elde ettiniz. Oysa kendisine iman etmeyip ayetlerini kullanarak çıkar elde ettiğiniz Kur’an’da yüce Allah (cc), davet karşılığında ücret alınmaması konusunda kesin uyarmıştır.

“Beraberinizde bulunanı tasdik eden indirdiğim şeye iman edin ve onu inkâr edenin ilki olmayın, ayetlerimi az bir değere satmayın ve sakın yapmayın. Artık benden sakının!” (Bakara, 41)

Risalet tarihinde hiçbir Nebi, Rasul, Tevhid eri ve gerçek âlimler, İslâm’ı ticari bir meta olarak görüp İslâm adına yaptıklarından bir kazanç elde etmedikleri gibi iman ettikleri İslâm uğrunda bütün değerlerini, hatta canlarını verdiler.

Sizler, İslâm’ı kullanıp kendi sülfi emellerinize alet ettiniz. İslâm adına kitaplar, dergiler yazdınız, paneller, toplantılar, televizyonlarda konuşmalar yaptınız, bunlarla para kazandınız.

“Şüphesiz Allah’ın indirdiği Kitap’tan bir şey gizleyen kimseler ve onu az bir değere satanlar, işte onların yedikleri, karınları içindeki ancak ateştir. Allah, Kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları temizlemez; onlar için acıklı bir azap vardır.(Bakara, 174)

Ey Samiri soylu bel’amlar, sizler, Hakk’ı gizleyip İslâm konusunda -sözümona- yaptığınız konuşma karşılığında insanlardan ücret alarak hidayet yerine sapıklığı seçtiniz. İşte Rabb’iniz, sizlerin durumunu şöyle açıklıyor.

“İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı, mağfirete karşılık azap satın alan kimselerdir; artık ateşe karşı ne kadar sabredebilirler.” (Bakara, 175)

Ey Samiri soylu bel’amlar, kendinizin iman etmeyip insanlara bir kısım ayetlerini döne döne anlattığınız, Kur’an’da bakın Rabb’iniz yüce Allah (cc), sizlerin gizlediği Tevhidi esasları anlatan Nebi, Rasul ve davetçilerin Tevhidi esasları ücretsiz anlattıklarını bildiriyor.

“Ben sizden, ona karşı bir ücret istemiyorum, doğrusu benim ücretim, ancak âlemlerin Rabb’ine aittir.” (Şuara, 109)

“Şehrin uzak yerinden bir adam, koşarak geldi, dedi ki: ‘Ey kavmim, tabi olun bu gönderilenlere; sizden bir ücret istemeyen kimselere tabi olun ve onlar, hidayete ermişlerdir.” (Yasin, 20-21)

Ey Samiri soylu bel’amlar, sizler, Kur’an’da verilen bütün örneklere, yüce Allah’ın bu konudaki uyarısına rağmen yaptıklarınızın karşılığını Allah’tan değil insanlardan aldınız, bunun sonucunda dalalet içerisinde cehennemi hak ettiniz.

Sonuç olarak

Ey Samiri soylu bel’amlar, gereği gibi tevbe edip Müslüman olmazsanız, tıpkı atalarınız Samiri ve Bel’am İbnu-l Bahura ile onlara tabi olanlar gibi dünya hayatında yüce Allah (cc) tarafından aşağılanarak helak edilecek, ahirette de acıklı ve ebedi bir azaba gireceksiniz.

“Şüphesiz bu bir öğüttür; artık dileyen kimse, Rabb’ine varan bir yol tutar.” (Müzzemmil, 19