Press ESC to close

KÜFÜR ve AZGINLIĞA VERİLEN İLAHİ CEZA DEPREM!

Yüce Allah (c.c.) gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunan her şeyi belli bir düzen içinde yaratmış, bunların işleyişini ilahi esaslarla düzenlemiş ve emrini icra etmek üzere Arş'a istiva etmiştir.

"Rabb'iniz o Allah'tır ki, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattı, sonra Arş'a kuruldu. Emri tedbir ve icra eder… " (10 YUNUS, 3)

Yaratma ve emri elinde bulunduran (7/54) yüce Allah (c.c), insanları ve cinleri de, kendisine kulluk etsinler diye yaratmış (51/56) ve bu kulluğun nasıl yapılacağı ile ilgili esasları, elçileri vasıtasıyla göndermiştir. Elçiler, Kainatın sahibi yüce Allah'ın indirdiği esaslardan yüz çeviren, yeryüzünde fesad çıkarıp bozgunculuk yapan insanlara ilahi emirleri bildirmişler, onların bu emirlere teslim olmalarını istemişlerdir. Ancak, Allah'ın arzında, O'nun verdiği nimetlerle yaşayan insanlardan bazıları, yeryüzünde bozgunculuk yaparak ilahi esaslardan yüzçevirmiş ve azarak yüce Allah'a isyan etmişlerdir. Bunun üzerine yüce Allah (c.c), bu zorba bozgunculara ve destekçilerine, her dönemde değişik şekillerde azabetmiştir.

"Rabb'in ülkelerin başkentlerinde o (insa)nlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe ülkeleri helak edici değildir. Ve biz, halkı zalim olmadan ülkeleri helak edici değiliz." (28 KASAS, 59)

İlahi uyarı açıktır; insanlar, azgınlaşıp zulmetmedikleri sürece onlara hiçbir şekilde azabedilmez. İnsanların başına gelenler, ancak onların elleriyle kazandıkları yüzündendir.

"Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin kazandığı (günahlar) yüzündendir. (Üstelik Allah) bir çoğunu da affeder." (42 ŞURA, 30)

Yüce Allah (c.c), insanların azgınlıklarına hemen azapla cevap vermez; onlara mühlet verir, tevbe edip müslüman olmaları için fırsat tanır.

"Rabb'in çok bağışlayan, merhamet edendir. Şayet onları kazandıklarıyla hemen cezalandıracak olsaydı, azablarını çabuklaştırırdı. Ancak onlar için va'dedilen bir zaman vardır ki, ondan (kaçıp) sığınacak bir yer bulamayacaklardır.

O şehirleri, zulmetmeye başlayınca, helak ettik. Onları helak etmek için bir süre belirlemiştik."

(18KEHF, 58-59)

Görülüyor ki insanlar, yeryüzünde bozgunculuk yapıp zulmetmedikçe yüce Allah (c.c.) onlara azap indirmiyor. Meydana gelen ve azgın insanlar için birer azap olan felaketler, ancak insanların, yüce Allah'ın hükümlerinden yüzçevirip bozgunculuk yapmaları ve zulmetmeye başlamaları üzerine vukubuluyor.

İNSANLARIN HELAK EDİLİŞ NEDENLERİ:

İnsanlık tarihinde, zulmedenlere verilen dünyevi cezaları şöylece sıralayabilir ve böylece günümüzde meydana gelen felaketlerin nedenlerini daha iyi anlayabiliriz:

1- Yüce Allah tarafından indirilen vahyi esasları inkar edip onlarla alay etmek ve bu vahyi esasları getiren elçileri tanımamak azabın gelmesine neden olur.

"Senden önceki elçilerle de alay edildi de kafirlere mühlet verdim, sonra onları yakaladım. Bak azabım nasıl oldu!" (13 RA'D, 32)

"Onlara Rab'lerinin ayetlerinden bir ayet gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler. Böylece kendilerine gelen ayetleri yalanladılar. Ancak alay ettikleri şeyin haberleri, yakında kendilerine gelecektir." (6 EN'AM, 4-5)

"Bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları, galip ve güçlü olarak yakaladık." (54 KAMER, 42)

"De ki: Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş, görün!" (6 EN'AM, 11)

2- Yüce Allah'ın indirdiği vahyi esasları görmezden gelip önemsememek, böbürlenip büyüklük taslamak da azabın gelmesine nedendir.

"Ona ayetlerimiz okunduğu zaman sanki onları hiç işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak sırtını döner. Onu acı bir azap ile müjdele." (31 LOKMAN, 7)

"Nihayet varlıklılarını azab ile yakaladığımız zaman, hemen feryada başlarlar. Bugün artık feryat etmeyin, bize karşı size yardım edilmez. Ayetlerim size okunurdu da siz arkanıza dönüyordunuz; ayetlerime karşı kibirlenerek geceleyin saçmalıyordunuz." (23 MÜ'MİNUN, 64-67)

Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmeyip inkar ettikleri halde, bu ayetlerin insanlar üzerindeki etkisini ortadan kaldırmak için geceleri toplanıp planlar yapan kafirleri yüce Allah (cc), o toplantı anında helak eder.

"Kötü tuzaklar kuranlar, Allah'ın kendilerini yere geçirmeyeceğinden emin midirler?" (16 NAHL, 45)

Kendileri iman etmedikleri gibi, insanları da yüce Allah'ın ayetlerinden uzak tutmak için tuzak kuranları yüce Allah (c.c), ansızın yakalayarak helak eder.

"Nice kent (halkını) helak ettik; gece yatarken, yahut gündüz uyurlarken azabımız onlara geliverdi." (7 A'RAF, 4)

3- İman eden müslümanlara ve mazlum insanlara zulmetmek, onlan vahyi esaslardan uzaklaştırmak da azabın gelmesine neden olmaktadır.

"Fir'avn, o yerde ululandı, halkını çeşitli gruplara böldü. Onlardan bir zümreyi zayıflatıyor, oğullarını kesiyor, kadınlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı." (28 KASAS, 4)

"Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek iman edenleri Allah yolundan alıkoymağa ve o (Allah yolu)nu eğriltmeye çalışmayın; düşünün ki, siz az idiniz, O sizi çoğalttı ve bakın bozguncuların sonu nasıl oldu." (7 A'RAF, 86)

"Zayıf düşürülenler büyüklük taslayanlara: 'Aksine siz gece gündüz dolap kurar, Allah'ı inkar etmemizi, O'na eşler koşmamızı bize emrederdiniz' dediler. Azabı gördükleri zaman, içlerinde pişmanlıklarını gizlediler; biz de o kafirlerin boyunlarına demir halkalar geçirdik. Yalnız yaptıklarıyla cezalanmıyorlar mı?" (34 SEBE, 33)

"Kafirler, elçilerine dediler ki: 'Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkarırız ya da bizim dinimize dönersiniz!' Rab'leri de onlara şöyle vahyetti: "Zalimleri mutlaka helak edeceğiz!" (14 İBRAHİM, 13)

"Onlar, hem insanları ondan menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece yalnız kendilerini helak ediyorlar ama farkında değiller." (6 EN'AM, 26)

Zorbalığı, yalnızca bazı kimselere zulmetmekle sınırlandırmayıp, alemlerin Rabb'i yüce Allah'a isyana kadar, her alanda ortaya koyan bozguncu despot zalimler, yüce Allah'ın azabı kendilerine geldiğinde, ne kadar aciz, zavallı ve aslında bir hiç olduklarını çok iyi an-lıyorlardı. Ancak o zaman iş işten geçiyor, pişmanlığın hiçbir faydası olmuyordu.

"Azabımız onlara geldiğinde: 'Biz gerçekten zalimlermişiz!' demelerinden başka yalvarıları kalmadı." (7 A'RAF, 5)

"Eyvah bize, biz gerçekten zalimlermişiz dediler. Bu itirafları devam ederken biz onları biçilmiş (ekin gibi) yaptık, sönüp gittiler." (21 ENBİYA, 14-15)

4- Yüce Allah'ın verdiği nimetlere şükretmeyip refah ve bolluk içinde şımarmak da bir topluma helak olma nedenlerindendir.

"Kendilerine yapılan uyarıları unutunca, üzerlerine her şeyin kapılarını açıverdik; kendilerine verilenle şı-marınca ansızın onları yakaladık, birdenbire umutlarını yitirdiler." (6 EN'AM, 44)

"Biz, nimet içinde şımarmış nice şehirleri helak ettik. İşte meskenleri, onlardan sonra çok az oturulmuştur. Onlara biz varis olduk." (28 KASAS, 58)

Bolluk içinde şımararak yüce Allah'a nankörlük eden, yoksulları görmezden gelen, Allah'ın verdiği nimetlerle O'na isyan eden zalimler, kendi elleriyle kazandıkları yüzünden helak olmuşlar, Allah'ın azabına çarpılmışlardır.

5- Böbürlenip kibirlenmek, yüce Allah'ın verdiği nimetleri kendinden bilmek ve bu nimetlerle yüce Allah'ı razı etmek için infak etmemek de helak olmak için bir başka nedendir.

"Karun, Musa'nın kavminden idi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz kendisine öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarlarını (taşımak) güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Kavmi ona demişti ki: 'Şımarma, Allah şımaranları sevmez. Allah'ın sana verdiği (servet) içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma, Allah sana nasıl iyilik ettiyse sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk isteme, çünkü Allah bozguncuları sevmez.'

(Karun): 'Bu (servet) bende bulunan bir bilgi sayesinde bana verildi' dedi. O, bilmedi mi ki Allah, kendisinden önceki nesiller arasında kendisinden daha güçlü ve ondan daha çok cemaati bulunan nice kimseleri helak etmiştir? Suçlulara günahlarından sorulmaz. (…)

Nihayet biz, onu da, evini barkını da yere batırdık, Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Kendi kendini kurtaranlardan da değildi." (28 KASAS, 76-78,81)

Mallarıyla böbürlenip şımaranlar için yalnızca dünya hayatında değil, ahirette de acı bar azap ve cehennemde ebedi olarak kalma vardır.

"Bu durum, sizin yeryüzünde haksız olarak şımarmanızdan ve aşırı derecede böbürlenmenizden dolayıdır. Cehennemin kapılarından girin, orada ebedi kalacaksınız. Böbürlenenlerin yeri ne kötüdür." (40 MÜ'MİN, 75-76)

6- Yüce Allah'ın hükümlerini hiçe sayıp beşeri kurallarla hükmeden toplumun ileri gelenlerinin, yeryüzünde bozgunculuk yaparak azmaları da azabın gelmesine sebebiyet verir.

"Biz, hangi ülkeye bir uyarıcı gön-derdikse oranın varlıklı kimseleri: 'Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkar ediyoruz' dediler." (34 SEBE, 34)

"Böylece her ülkede ileri gelenleri, oranın suçluları kıldık ki, orada hile yapsınlar. Onlar ancak kendilerine hile yapıyorlar, ama farkında değiller." (6 EN'AM, 123)

"Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman oranın varlık sahiplerine emrederiz, orada fısk (kötülük) yaparlar. Böylece o ülkeye söz (azap) hak olur, biz de orayı darmadağın ederiz." (17 İSRA, 16)

Bir ülkede iktidarı ellerinde bulunduranlar ve onlara maddi varlıklarıyla destek olanlar, kendilerini her şeyi yapmaya muktedir görerek azarlar. Kendilerine yüce Allah'ın emirleri anlatılsa inkar ederler, büyüklenip böbürlenirler. İşte bu durumda olanları yüce Allah (c.c.) acı bir şekilde helak eder.

"Yeryüzünde gezmediler mi ki, kendilerinden önce gelenlerin sonunun nasıl olduğunu görsünler. Onlar kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Fakat Allah, onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'tan koruyan olmadı." (40 MÜ'MİN, 21)

7- İnsanlara zulmeden despot idarecilerin azıp kudurmaları da bir ülkeye azabın gelmesine neden olur.

"İşte şu ülkelerde zulüm başlayınca onları helak ettik…" (18 KEHF, 59)

"Zulmederken helak ettiğimiz nice ülke vardır ki, duvarları tavanlarının üstüne çökmüştür. Nice kullanılmaz olmuş kuyu ve nice (ıssız kalmış) sağlam köşkler vardır." (22 HAC, 45)

"İşte Rabb'in zulmeden ülkeleri yakaladığı zaman böyle yakalar. Doğrusu O'nun yakalaması, çok acı ve çok çetindir." (11 HUD, 102)

Zalimlerin helak ediliş nedenlerini böylece sıraladıktan sonra şimdi de kavimlerin helak ediliş şekillerini görelim ki, günümüzde meydana gelen sel, tufan, yangın ve deprem gibi felaketlerin nedeni daha iyi anlaşılsın.

NUH (A.S.) KAVMİ:

Kur'an'ın bildirdiğine göre dünya tarihinde helak olan ilk kavim, Nuh kavmidir. Bu kavim, kendilerine gönderilen elçileri yalanlamışlar, vahyi esaslardan yüzçevirmişler ve böylece azgınlaşmışlardır.

"Andolsun Nuh'u kavmine gönderdik; 'Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum' dedi." (7 A'RAF, 59)

Azgınlıklarında sınır tanımayan, kendilerini üstün görüp iman edenleri küçümseyen ve putlara tapan Nuh kavmi, Nuh (a.s.)'ı inkar etmek için çeşitli mazeretler ortaya koyuyordu.

"Kavimden ileri gelen inkarcılar: 'Biz seni de bizim gibi insan görüyoruz ve sana bizim basit görüşlü ayak takımlarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz; aksine sizi yalancı görüyoruz.' dediler." (11 HUD, 27)

"Dediler ki: 'Sana bir sürü bayağı kimseler uymuşken biz sana inanır mıyız." (26 ŞURA, 111)

"O kendisinde delilik bulunan bir adamdır. Başka bir şey değildir. Hele bir süreye kadar onu gözetleyin." (23 MÜ'MİNUN, 2)

Zorba despotlar, kendileri, gelen vahye inanmadıkları gibi insanları da bundan alıkoymaya çalışmışlar, bunun için her yola başvurmuşlardır. Böylece insanların vahye yönelmesine engel olmuşlardır.

"Onlar, birçok kimseyi yoldan çıkardılar…" (71 NUH, 24)

Putperest inkarcı zorbaların, inanmamalarının ve insanları Allah yolundan alıkoymalarının nedeni aslında apaçık bir şekilde ortadaydı ve en sonunda asıl amaçlarını ortaya koyarak inkar gerekçelerini açıkladılar.

"Dediler ki: 'İlahlarınızı bırakmayın; ne Vedd'i, ne Suva'ı ne de Yeğus'u, Ye'uk'u ve Nesr'i " (71 NUH, 23)

Tarihin her döneminde olduğu gibi, bugün de tapılınılıp kutsanılan ve Allah'tan başka edinilen ilahlar yüzünden vahiyden yüzçevirilmiş, bu gerekçe ile insanların da Hakk'a yönelip iman etmelerine engel olunmuştur. Yapılan tüm zorbalıklar da yine, tapınılan ilahlar gerekçe gösterilerek yapılmıştır.

"Dediler ki: 'Ey Nuh, vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olursun." (26, ŞUARA, 116)

 "Büyük büyük tuzaklar kurdular." (71 NUH, 22)

Yüce Allah (c.c.), kendi elçisini ve dinini elbette koruyacak, kafir zorbalara da hakcttikleri cezalarını verecektir.

"…Sonunda zulmedenleri o tufan yakaladı. Böylece onu (Nuh'u) ve gemi halkını kurtardık ve bunu alemlere bir ibret yaptık."   (29 ANKEBUT, 14-15)

AD KAVMİ:

Tarihte zorbalığı ile tanınan, yüce Allah'ın verdiği nimetlere nankörlük yapan, vahyi esasları inkar edip yüce Allah'a isyan eden, insanları Allah yolundan alıkoyan Ad kavmi de kendilerine gelen elçileri yalanlamışlardır.

"Ad (kavmin)e de kardeşleri Hud'u (gönderdik): 'Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Siz (o putları) sadece uyduruyorsunuz, dedi." (11 HUD, 50)

"Kavminden ileri gelen inkarcı bir topluluk dediler ki: 'Biz seni, bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve seni yalancılardan sanıyoruz." (7 A'RAF, 66)

Vahyi esaslara ve o esasları getiren elçiye karşı çıkış nedenleri tüm zorbalarda hep aynıdır; kendilerini üstün elçiyi küçük görme, kendilerine verilen nimetlerle ve güçle şımarıp böbürlenme.

"Dediler ki: 'Ey Hud, bize bir beyyine (delil) getirmedin. Biz senin sözünle ilahlarımızı terk edecek değiliz ve biz sana inanacak değiliz. Seni ilahlarımızdan biri fena çarpmış! demekten başka söz bulamıyoruz…" (11 HUD, 53-54)

Ad kavmi de kendilerine verilen nimet ve imkanlarla şımardı, insanları saptırmak için çeşitli yollara başvurdu ve zorbalık yaparak azdı.

"Siz, her yüksek yere (insanları saptırmak için) bir işaret mi yapıyorsunuz? Ebedi yaşayacakmış gibi köşkler ediniyorsunuz, (İnsanları) yakaladığınız zaman zorbaca yakalıyorsunuz." (26 ŞUARA, 128-130)

Zorbalık yapanlar, elbetteki zorbalıklarına uygun bir ceza ile cezalandırılacaklardır. Onları bu acı sondan ne kavim ve kabileleri, ne de ekonomik güçleri kurtaracaktır.

"Ad (kavmi), Rab'lerinin ayetlerini inkar ettiler, peygamberlerine isyan edip her inatçı zorbanın emrine uydular." (11 HUD, 59)

"Ad (kavmi) ise uğultulu, azgın bir kasırga ile helak edildiler. (Allah) onu, yedi gece sekiz gün ardı ardına onların üzerine musallat etti. O kavmi orada, içi boş hurma kütükleri gibi serilmiş görürsün. Onlardan hiç geri kalan görüyor musun?" (69 HAKKA, 6-8)

Yüce Allah (c.c), azabını ancak zulmeden kafirlere gönderir ve mü'minleri o azaptan kurtarır. Bu kıssada da böyle olmuş, Hud (a.s.) ve beraberinde iman edenler kurtarılırken zalim despotlar ve onların destekçileri yerlebir olup gitmişlerdir.

"Onu ve onunla beraber olanları, bizden bir rahmetle kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanların ve inanmayacak olanların ardını kestik." (7 A'RAF, 72)

SEMUD KAVMİ:

Azgınlığın doruğuna çıkan, düzlüklerde saraylar edinip dağlarda villalar yapan, kendilerine verilen bol nimetler içinde şımarıp insanları Allah yolundan alıkoymaya çalışan despot bir kavim de Semud kavmidir.

"Semud'a da kardeşleri Salih dedi ki: 'Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, O'ndan başka bir ilahınız yoktur! Sizi yerden inşa eden ve orada yaşatan O'dur; O'ndan mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe edin! Muhakkak ki Rabb'im yakındır, kabul edendir.'

Dediler ki: 'Ey Salih, sen bundan önce bizim aramızda ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi atalarımızın yaptıkları (putları)na tapmaktan bizi men mi ediyorsun? Biz senin bizi çağırdığın şeyden şüphe içindeyiz, kuşkulanıyoruz.'" (11 HUD, 61-62)

"(Salih dedi ki):Düşünün ki (Allah), Ad'dan sonra sizi hükümdarlar yaptı ve yeryüzüne yerleştirdi. O'nun düzlüklerinde saraylar ediniyor, dağlarını yontup evler yapıyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde bozgunculuk yapıp fesat çıkarmayın." (7 A'RAF, 74)

Semud kavminin zorba despotları da, kendilerinden önce geçen despotlar gibi, insanları Allah yolundan alıkoymaya çalışmışlar ve onların iman etmelerine engel olmak istemişlerdir.

"Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görülen inananlara dedi(ler)ki: 'Siz, Salih'in gerçekten Rabb'i tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?' (Mü'minler): 'Doğrusu biz, onunla gönderilene iman ediyoruz!' dediler.

Büyüklük taslayanlar: 'Biz sizin inandığınızı inkar edenleriz!' dediler." (7 A'RAF, 75-76)

İnsan, bir kere azmaya görsün; artık ondan sonra ne yapacağı ve ne söyleyeceği belli olmaz; öyle ki, yüce Allah'a isyanında sınır tanımaz bir duruma düşer. İşte Semud kavmi de bu sınır tanımaz azgınlığının cezasını çekmiştir.

"Derken dişi deveyi kestiler ve Rab'lerinin buyruğundan dışarı çıktılar: 'Ey Salih, eğer hakikaten elçilerden isen, bizi tehdit ettiğin (azab)ı bize getir!' dediler. Bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı (deprem) yakaladı, yurtlarında diz üstü çökekaldılar." (7 A'RAF, 77-78)

"Onu yalanladılar, deveyi kestiler. Rab'leri de, günahları yüzünden azabı başlarına geçirdi, orayı dümdüz etti." (91 ŞEMS, 14)

LUT (A.S.) KAVMİ:

Sapıklığın en çirkefini işleyen, kadınları bırakıp erkeklere giden, hakkı savunanlara saldıran, vahyi esasları yalanlayan ve ahlaksızlığında sınır tanımayan Lut kavmi de, kendilerinden önce geçen zorbaların akıbetine uğrayarak yüce Allah'ın azabını tatmışlardı.

"Lut kavmi de gönderilen elçileri yalanladı. Kardeşleri Lut onlara: 'Korunmaz mısınız?' dedi. Ben size gönderilen emin bir elçiyim. Allah'tan korkun ve bana itaat edin." (26 ŞUARA, 160-163)

"Lut kavmine dedi ki: 'Siz, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz? Siz, kadınları bırakıp erkeklere şehvetle gidiyorsunuz ha! Doğrusu siz, haddi aşan bir kavimsiniz.'

Kavminin cevabı: 'Onları ülkenizden çıkarın, çünkü onlar fazlı, temizlenen insanlarmış!' demelerinden başka bir şey olmadı.

Biz de onu (Lut'u) ve ailesini kurtardık, ancak karısı geride kalanlardan oldu ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Bak suçluların sonu nasıl oldu!" (7 A'RAF, 80-84)

"Emrimiz gelince oranın üstünü altına getirdik, üzerine de çamurdan taşlaşmış, istif edilmiş, Rabb'inin katında işaretlenmiş taş yağdırdık. Bu (azap) zalimlerden uzak değildir." (11 HUD, 82-83)

Yüce Allah'a isyan eden her zorba gibi Lut kavmi de azgınlıklarına yakışır bir sonla helak olup gittiler. Bu helak oluş, sünnetullahın bir gereği olarak her zorba kafiri bulacak ve onlar hem  dünyada, hem de ahirette hak ettikleri azaba   çarpılacaklardır.   İşte Medyen kavmi de aynı yasa (sünnetullah) gereği helak edildi.

MEDYEN KAVMİ:

Zulmederken helak ettiğimiz nice ülke vardır ki, duvarları tavanlarının üstüne çökmüştür. Nice kullanılmaz olmuş kuyu ve nice (ıssız kalmış) sağlam köşkler vardır.

Her türlü üç kağıtçılığı, sahtekarlığı meşru görüp insanların mallarını haksız yere alan, yüce Allah'ın indirdiği hükümleri hiçe sayıp hevalarına tabi olan, ölçü ve tartıda hile yapan, en önemlisi de insanları Allah yolundan alıkoyan Medyen kavmi de kendilerine yapılan uyarıları unutunca şiddetli bir sarsıntı (deprem) ile helak olup gittiler.

"Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik) dedi ki: 'Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilahınız yoktur. Size Rabb'inizden açık bir delil geldi. Ölçü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları Allah yolundan alıkoymaya ve o (Allah yolu)nu eğriltmeye çalışmayın; düşünün siz az idiniz, O sizi çoğalttı. Bakın bozguncuların sonu nasıl oldu.'

Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: 'Ey Şuayb, ya mutlaka seni ve seninle beraber inananları ülkemizden çıkarırız, ya da bizim milletimize (kanunlarımıza) uyarsınız!…." (7 A'RAF, 85-86,88)

 

İşte Rabb'in zulmeden ülkeleri yakaladığı zaman böyle yakalar. Doğrusu O'nun yakalaması, çok acı ve çok çetindir.

"Kavminden ileri gelen inkarcılar dediler ki: 'Eğer Şuayb'a uyarsanız muhakkak siz ziyana uğrarsınız!'

Derken o müthiş sarsıntı, (deprem) onları yakalayıverdi, derhal yurtlarında dizüstü çöküverdiler. Şuayb'ı yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç oturmamış gibi oldular. İşte ziyana uğrayanlar, Şuayb'ı yalanlayanlar oldu." (7 A'RAF, 90-92)

"Emrimiz gelince Şuayb'ı ve onunla beraber iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık; zulmedenleri de o korkunç ses (gürültü) yakaladı, yurtlarına çöküverdiler. Sanki orada hiç şenlik kurmamışlardı! Dikkat edin, Medven halkı da Semud gibi uzaklaşıp gitti." (11 HUD, 94-95)

İBRAHİM (A.S.) KAVMİ:

Zorbalık, putperestlik, bozgunculuk, yüce Allah'ın hükümlerine karşı başkaldırış, İslam'a ve İslami değerlere karşı çıkış, Allah yolundan insanları alıkoyuş kafir zorba idarecilerin kuşandıkları vasıflar olduğu sürece, yüce Allah'ın azabı da sürecek ve despot kafirler helak olup gideceklerdir. İşte İbrahim (a.s.)'ın, putlara tapan, taş ve beton yığınlarını kutsayan kavmi de zulüm ve isyanlarının, putlara tapmalarının, insanları Allah yolundan alıkoymalarının karşılığını aldılar ve yüce Allah'ın azabına çarpılarak helak olup gittiler.

"İbrahim de kavmine dedi ki: 'Allah'a kulluk edin, O'ndan sakının, bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Siz, Allah'tan başka birtakım heykellere saygı duyuyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Sizin Allah'tan başka taptıklarınız size rızık veremezler. Siz rızkı Allah'ın yanında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Hepiniz O'na döndürüleceksiniz." (29 ANKEBUT, 16-17)

"Babasına ve kavmine demişti ki: 'Neye tapıyorsunuz?' (Onlar): 'Heykellere saygı gösteriyoruz da onlara tapıyoruz' dediler. (İbrahim): 'Peki, siz çağırdığınız (konuştuğunuz) zaman onlar işitiyorlar mı? Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?' dedi. (Onlar): 'Hayır, ama atalarımızın böyle yaptıklarını gördük, dediler." (26 ŞUARA, 70-74)

"İbrahim, babası Azer'e demişti ki: 'Sen heykelleri ilah mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum." (6 EN'AM, 74)

"İbrahim, kavmine dedi ki: 'Siz dünya hayatında birbirinizi sevmek için Allah'ı bırakıp birtakım putlar (heykeller) edindiniz. Daha sonra kıyamet gününde birbirinizi inkar eder ve birbirinizi lanetlersiniz. Varacağınız yer de ateştir ve hiçbir yardımcınız da yoktur." (29 ANKEBUT, 25)

Kalpleri küfür ve isyan çamuruyla kaplanmış zorbalar, İbrahim (a.s.)'in rahmet olan ve kurtuluşa, hidayete çağıran bu sözlerini dinleyip ona iman edecekleri yerde, tam aksine hareket ederek, kendilerinden önce geçen zorbalar gibi insanları Allah yolundan alıkoymaya ve o yolu eğriltmeye çalıştılar. Bununla da yetinmeyen   zorbalar,   saldırganlaşıp iman edenlere zulmetmeye başladılar.

"(İbrahim): 'Rabb'im, onlar, insanlardan bir çoğunu şaşırttılar… (dedi)." (14 İBRAHİM, 36)

"(Kafirler): Onun için bir bina yapın da onu ateşe atın' dediler. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları alçak düşürdük." (37 SAFFAT, 97-98)

"Ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de, asıl kendilerini hüsrana uğrattık." (21 ENBİYA, 70)

FİR'AVN VE ASKERLERİ:

Geçmiş çağların en zalim despotu, günümüzün ve gelecek zalim kafirlerin atası olan Fir'avn da, tarihsel zorbalığın bir halkası ve temsilcisi olarak Musa'nın (a.s.) davetine karşı çıkmış, insanları Allah'a yönelmekten alıkoymuş, mazlum insanlara zulmetmiş ve o da, tüm zorbaların uğradığı akıbete uğrayarak helak olmuştur.

"Onlardan sonra Musa'yı ayetlerimizle Fir'avn'e ve onun ileri gelenlerine gönderdik, ayetlerimize haksızlık ettiler. Bak bozguncuların sonu nasıl oldu." (7 A'RAF, 103)

"Rabb'in Musa'ya seslendi: 'O zalim kavme git; Fir'avn'm kavmine, korunmuyorlar mı?" (26 ŞUARA, 10-11)

"Fir'avn'e giderek deyin ki: 'Biz alemlerin Rabb'inin elçisiyiz." (26 ŞUARA, 16)

"Fir'avn dedi ki: 'Alemlerin Rabb'i nedir?' (Musa): 'Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabb'idir. Eğer inançlı iseniz (bunu anlarsınız) (….) O, sizin de Rabb'iniz, önceki atalarınızın da Rabb'idir." (26 ŞUARA, 23-24,26)

"(Fir'avn) dedi ki: '(Ey Musa), andolsun ki, benden başka ilah (otorite) edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan yapacağım." (26 ŞUARA, 29)

"Fir'avn dedi ki: 'Ey ileri gelenler, ben sizin için benden başka bir ilah bilmiyorum…" (28 KASAS, 38)

"(Fir'avn): 'Ben sizin en büyük Rabb'inizim' dedi." (79 NAZİYAT, 24)

"O (Fir'avn) ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve kendilerinin bize döndürülmeyeceklerini sandılar. Biz de onu ve askerlerini denize attık. Bak zalimlerin sonu nasıl oldu. Biz onları ateşe çağıran önderler kıldık. Kıyamet günü asla onlara yardım olunmaz. Bu dünyada biz onların peşine bir lanet taktık. Kıyamet gününde ise onlar çirkinleşti-rileceklerdir."      (28 KASAS, 39-42)

Makamına, maddi gücüne, silahlı adamlarına güvenip yüce Allah'a isyan eden tüm zorbaların akıbeti, her dönemde Fir'avn ve askerlerinin akıbeti gibi olacaktır. Despotlar tarihteki zorbaların akıbetlerinden ibret alıp tevbe etmezlerse, uğrayacakları helak, atalarının uğradığından az olmayacaktır.

KASABA HALKI:

Kasaba halkı da, kendilerine gelen elçileri yalanlamış, vahyi esasları reddetmiş ve azgınlaşarak yeryüzünde bozgunculuk yapmış, sonunda ise tüm despot zorbaların akıbetine uğrayarak helak olmuştur.

"Onlara, elçilerin geldiği şu kasaba halkını misal olarak anlat. Biz onlara iki elçi gönderdik, onları yalanladılar, biz de üçüncü biriyle (onları) destekledik. Dediler ki: 'Biz size gönderilen elçileriz…' (…..)

Dediler ki: 'Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bundan vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azap dokunur." (36 YASİN, 13-14,18)

Zorbalar dediklerini yaparlar ve iman edenleri taşlayarak şehid ederler. Ancak kendileri de yaptıklarının karşılığını çok acı bir şekilde alırlar.

"Ondan sonra biz, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirici de değildik. Ancak korkunç bir ses (gürültü) oldu, hemen sönüverdiler." (36 YASİN, 28-29)

Yüce Allah'ın ayetlerini kabul etmeyip inkar eden, gelen elçileri yalanlayan, Allah yoluna engel olan, iman eden mü'minlere ve mazlum insanlara zulmeden, yeryüzünde bozgunculuk yapıp fesat çıkaran, böbürlenip despotlaşan tarihin her dönemindeki zorbalar, yüce Allah'ın azabını hakederek helak olup gitmişlerdir.

"Nitekim hepsini günahlarıyla yakaladık. Onlardan kiminin üstüne taş yağdıran fırtına gönderdik, kimini korkunç ses (gürültü) yakaladı, kimini (depremle) yere batırdık, kimini de boğduk. Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar, kendilerine zulmediyorlardı." (29 ANKEBUT, 40)

"Bunlar ülkelerde azmışlardı, oralarda çok kötülük yapmışlardı. Bu yüzden Rabb'in, onların üzerine azap kırbacını çarptı."    (89 FECR, 11-13)

HELAK OLAN ZALİMLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ:

Yüce Allah'ın azabını hakedip helak olan zalimlerin birbirine benzeyen ortak özellikleri vardır. Bu ortak özelliklere bakılarak günümüzdeki azap ve felaketlerin nedenleri ve gelecekte azabın hangi durumlarda geleceği daha iyi anlaşılacaktır.

1- Helak edilen her ülkeye, mutlaka bir elçi gönderilmiş, vahyi esaslar bildirilmiştir.

"Helak ettiğimiz her ülkenin mutlaka uyarıcıları vardı." (26 ŞUARA, 208)

"Andolsun biz, her millet içinde: 'Allah'a kulluk edin, tağuttan kaçının' diye bir elçi gönderdik. İşte onlardan kimine Allah hidayet etti, onlardan kimine de sapıklık hak oldu. O halde yeryüzünde gezin de bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş." (16 NAHL, 36)

"Rabb'in, ülkelerin başkentinde onlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe ülkeleri helak edici değildir ve biz, halkı zalim olmadan ülkeleri helak edici değiliz." (28 KASAS, 59)

"Bu böyledir, Rabb'in halkı (vahiyden) habersiz iken ülkeleri haksız yere helak edecek değildir." (6 EN'AM, 131)

2- Helak edilen her ülke, Allah'ın ayetlerini yalanlamış, gönderilen elçilerle alay etmiştir.

"Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Hangi ümmete elçi geldiyse onu yalanladılar, biz de onları birbiri ardınca devirdik ve hepsini birer efsane yaptık. İnanmayan kavim uzak olsun." (23 MÜ'MİNUN, 44)

"Biz, öncekilere nice elçiler gönderdik. Onlara hiçbir elçi gelmez ki onunla alay etmesinler. Biz de bunlardan daha güçlü olanları helak ettik. Öncekilerin örneği geçti." (43 ZUHRUF, 6-8)

"Senden önce de elçilerle alay edilmişti. Fakat alay edenleri, alay ettikleri gerçek kuşatıverdi. De ki: 'Yeryüzünde gezin de yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün!" (6 EN'AM, 10-11)

3- Helak edilen her millet, hem kendileri iman etmemiş, hem de insanları Allah yolundan alıkoymaya çalışmıştır.

"Onlar hem insanları ondan alıko-yarlar, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece yalnız kendilerini mahvediyorlar, ama farkında değiller!" (6 EN'AM, 26)

"Allah yolundan saptırmak için yanını bükerek (böbürlenerek tartışır); dünyada onun için bir alçaklık vardır. Kıyamet gününde ise, ona yangın azabını tattıracağız." (22 HAC, 9)

"… Allah yolundan alıkoyduğunuzdan dolayı kötülüğü(nüzün cezasını) tadarsınız ve büyük bir azaba uğrarsınız." (16 NAHL, 94)

"Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları Allah yolundan alıkoymağa ve o yolu eğriltmeğe çalışmayın; düşünün ki siz az idiniz, O sizi çoğalttı ve bakın bozguncuların sonu nasıl oldu!" (7 A'RAF, 86)

4- Helak edilen her millet, yüce Allah'ın ayetlerini küçümsemiş; gerçekleri saptırmak ve o yüce ayetlere inanıp yönelmeyi engellemek istemiştir.

“Her millet, elçilerini yakalamağa yeltendi; hakkı gidermek için boş şeyler ileri sürerek tartıştılar. Bu yüzden onları yakaladım. Bak azabım nasıl oldu!" (40 MÜ'MİN, 5)

"Kafirler dediler ki: 'Bu Kur'an'ı dinlemeyin, onun hakkında gürültü yapın, belki ona galip gelirsiniz. Kafirlere şiddetli bir azap tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız." (41 FUSSİLET, 26)

"Kabul edildikten sonra Allah (m dini hakkın) da tartışanların delilleri, Rab'leri yanında batıldır. Onların üzerlerine bir gazap ve onlara şiddetli bir azap vardır." (42 ŞURA, 16)

5- Helak edilen her millet, yüce Allah'a gereği gibi ya da hiç iman etmemiştir. İman edecek insanlar bulunduğu sürece yüce Allah (c.c.) bir ülkeyi helak etmez.

"Onlardan önce helak ettiğimiz hiçbir ülke inanmamıştı, şimdi bunlar mı inanacaklar?" (21 ENBİYA, 6)

"… Ayetlerimizi yalanlayanların ve inanmayacak olanların ardını kestik." (7 A'RAF, 72)

"Allah buyurdu ki: 'Ben onu sizin üzerinize indireceğim, ama ondan sonra sizden kim inkar ederse ben ona, alemlerden hiç kimseye yapmayacağım azabı yaparım." (5 MAİDE, 115)

"Oysa sen onların içinde bulundukça Allah, onlara azab edecek değildi ve onlar istiğfar ederlerken de Allah, onlara azap edecek değildi." (8 ENFAL, 33)

6- Helak edilen her kavim, yüce Allah'a karşı suç işlemiştir.

“Onlar mı güçlü, yoksa Tubba kavmi ve onlardan önce gelenler mi? Suç işledikleri için onların hepsini helak ettik." (44 DUHAN, 37)

"Onlardan önce nice nesilleri helak etmiştik ki, onların tutuşu bunlardan daha kuvvetli idi, memleketleri delmişlerdi. Kaçacak yer var mı?" (50 KAF, 36)

7- Helak edilen her ülke, yüce Allah'ın verdiği nimetlerle şımarmış, refah ve bolluk içinde yüzüp yüce Allah'a isyan etmiştir.

"Kendilerine yapılan uyarıları unutunca üzerlerine her şeyin kaplarını açtık, kendilerine verilenle şımarın-ca da onları ansızın yakaladık, birdenbire tüm umutlarını yitirdiler." (6 EN'AM, 44)

"Biz, hangi ülkeye bir elçi gönderdiysek onun halkını -yönelmeleri için- sıkıntı ve zorlukla sıkmışızdır. Sonra kötülüğü iyilikle değiştirdik de çoğaldılar, dediler ki: 'Atalarımıza da darlık ve sevinç dokunmuştu.' (İman edip şükretmedikleri için) biz de onları, hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakaladık." (7 A'RAF, 94-95)

8- Helak edilen her ülke, yeryüzünde yüce Allah'ın ayetlerinden yüzçevirmiş, bozgunculuk yaparak fesat çıkarmıştır.

"İnsanların elleriyle kazandıkları yüzünden karada ve denizde fesat (anarşi) çıktı. Belki dönerler diye (Allah) onlara, yaptıklarının bir kısmını taddırıyor." (30 RUM, 41)

"Sad, öğüt olan Kur'an'a andolsun ki, (Kur'an'dan yüzçeviren) kafirler, bir gurur ve anarşi içindedirler. Onlardan önce nice nesilleri helak ettik de feryad ettiler; fakat kurtuluş zamanı değildi." (38 SAD, 1-3) "Kazandıklarının kötülükleri, sonunda başlarına geldi. Bunlardan zulmedenlere de yaptıklarının kötülükleri erişecektir. Onlar, buna engel olamazlar." (39 ZÜMER, 51)

"İçlerinden zulmedenler (söylediğimiz) sözü, kendilerine söylenmeyen bir sözle değiştirdiler. Biz de zulmettiklerinden dolayı üzerlerine gökten bir azap gönderdik."

"İşte bu, ellerinizin yapıp öne sürdüğü işler yüzündendir. Gerçekten Allah, kullara zulmedecek değildir." (8 ENFAL, 51)

9- Yüce Allah'ın helak ettiği tüm ülkeler, mutlaka zalim olmuşlar, zulmetmişlerdir.

"Dedi ki: 'Kim zulmederse ona azab edeceğiz, sonra o, Rabb'ine döndürülecektir. O da, ona görülmemiş bir azab edecektir." (18 KEHF, 87) "İşte şu ülkeler zulmetmeye başlayınca onları helak ettik. Onları helak etmek için de bir süre belirlemiştik." (18 KEHF, 59)

"Biz onlara zulmetmedik; fakat onlar, kendilerine zulmediyorlardı. Rabb'inin emri geldiği zaman, Allah'tan başka çağır(ıp tapm)dıkları ilahları, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı ve onların ziyanlarını artırmaktan başka bir işe yaramadı.

İşte Rabb'in zulmeden ülkeleri yakaladığı zaman böyle yakalar. Doğrusu O'nun yakalaması, çok acı ve çok fecidir." (11 HUD, 101-102)

"Zulmeden nice ülkeyi kırıp geçildik ve onlardan sonra başka bir topluluk getirdik." (21 ENBİYA, 11)

10- Helak edilen tüm ülkelerde bulunan elçiler ve onlara tabi olan müslümanlar kurtarılmışlardır.

"Onu (Nuh'u) yalanladılar, biz de onu ve onunla beraber gemide bulanan (müslüman)ları kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları boğduk. Çünkü onlar (hakka karşı) kör bir kavim idiler." (7 A'RAF, 64)

"Onu (Hud'u) ve onunla beraber olan (müslüman)ları bizden bir rahmetle kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanların ve inanmayacak olanların ardını kestik." (7 ARAF, 72)

"Emrimiz gelince Salih'i ve onunla beraber inanmış olan (müslüman)ları, bizden bir rahmetle o günün zilletinden kurtardık. Rabb'in güçlüdür, üstündür." (11 HUD, 66)

"Biz de onu (Lut'u) ve ailesini kurtardık, yalnız karısı geride kalanlardan oldu ve üzerlerine taşlaşmış çamur yağmuru yağdırdık. Bak suçluların sonu ne oldu."   (7 A'RAF, 83-84)

"Emrimiz  gelince,  Şuayb'ı  ve onunla beraber inanmış olan (müslüman)ları bizden bir rahmetle kurtardık, zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında çökekaldılar." (11 HUD, 94)

"Ona (İbrahim'e) bir tuzak kurmak istediler. Biz de, asıl kendilerini hüsrana uğrattık." (21 ENBİYA, 70)

"Musa'yı ve beraberinde olanları tamamen kurtardık, sonra ötekileri (Fir'avn ve askerlerini) boğduk." (26 ŞUARA, 65-66)

"Allah o (mü'mi)ni, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu ve Fir'avn ailesini, azabın en kötüsü kuşattı." (40 MÜ'MİN, 45)

"Ne zaman ki elçiler umutlarını kestiler ve kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandılar, işte o zaman onlara yardımımız geldi de dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Azabımız suçlular topluluğundan asla geri çevrilmez." (12 YUSUF, 110)

"Sonunda elçilerimizi ye inanan (müslüman)ları kurtarırız. İşte böyle, üzerimize bir borç olarak mü'minleri kurtarırız." (10 YUNUS, 103)

"Elbette biz, elçilerimize ve inananlara hem dünya hayatında, hem şahid-lerin (şahidliğe) duracakları günde yardım ederiz." (40 MÜ'MİN, 51)

Buraya kadar anlatılanlardan ve Kur'an'dan alınan ayetlerden de anlaşılacağı üzere küfür, şirk nifak, fısk, zulüm ve bozgunculuk her dönemde hep aynı olmuş ve yüce Allah (c.c), bu bozguncu despot kafir ve müşrikleri helak etmiş, yüce Allah'ın indirdiği esasları, vahyin belirlediği ölçüler içinde ortaya koyanları ise kurtarmıştır.

Sünnetullah'ta cari olan ve despot kafirlerin helaki ile neticelenen bu hak-batıl mücadelesine Kur'an penceresinden baktığımızda bugün meydana gelen felaketlerin ve musibetlerin nedenlerini çok daha iyi kavrarız. Yüce Allah'ın yasasında değişiklik olamayacağına ve insanlar da aynı mayadan yaratıldıklarına göre, dün olan şeyler bugün de olacak ve yüce Allah'ın emri yerini bulacaktır.

Şimdi geçmişle günümüzü kıyaslayarak aradaki benzerlikleri tespit edelim. Zira yukarıdan beri sıraladığımız konuların günümüzde de aynen var olduğu gerçeği apaçık bir şekilde ortadadır.

GEÇMİŞ TOPLUMLARLA GÜNÜMÜZ TOPLUMLARININ BENZER YÖNLERİ:

1- Nuh'un (a.s.) ile İbrahim'in (a.s.) kavimlerinde ve Mekke müşriklerinde var olan putperestlik bugün de aynı şekilde devam etmektedir.

2- Nuh, Hud, Salih, Lut, Şuayb (a.s.)'ların içinde bulundukları kavimler, insanları Allah'ın dinine yönelmekten alıkoydukları gibi, bugün de aynı durum devam etmekte ve insanları Allah yolundan alıkoymak için çeşitli senaryolar ortaya konulmakta, kanunlar çıkarılmakta, inanan insanlara baskı yapılmakta, bunlar işten atılmakta, okullarından uzaklaştırılmaktadırlar.

Bugün demokratik diktatörlük, Kur'an kurslarını kapatarak, inanan insanları "mürteci" damgasıyla karalamakta, inanan insanlar hakkında soruşturma yapmakta ve İslamı simgeleyen her motife ve değere savaş açmaktadır. Demokratik diktatörlük, bir taraftan bunları yaparken diğer taraftan medya denilen yazılı, sözlü ve görüntülü basın adeta birer beyaz kadın tüccarı gibi hareket etmekte, insanları Allah yolundan alıkoymak için her türlü ahlaksızlığı apaçık bir şekilde insanlara sunmaktadır. Özellikle irtica adı altında İslam'a ve İslami değerlere yapılan saldırılar, tarihteki zorbaların saldırılarıyla kıyaslanamayacak derecede fazla ve küstahçadır.

3- Bugünkü eşcinsellik Lut (a.s.) kavmini çok geride bırakacak boyuttadır. Ahlaksızlığı ilke edinen medya, neredeyse her gün bu eşcinselleri teşhir etmekte, övmekte ve bu ahlaksızlığın toplum tarafından meşru kabul edilmesini sağlamaya çalışmaktadır. Bugünkü çıplaklık kültürü ise hiçbir çağda eşi görülmemiş bir durumdur.

Açıklığı ve çıplaklığı normal, hatta özenilecek bir durum olarak sunan TV. kanallarının tümü; kafiriyle, islamcısıyla açık ve çıplak sunucu/spiker çalıştırmada birbirleriyle yarışmaktadırlar. Tarihin hiçbir döneminde rastlanılmayan bu durum, çağımızın çirkin, kirli ve kara bir görüntü sergilemesine neden olmaktadır. Yüce Allah'a isyanda yarışan TV. kanalları, haber yerine, izleyicilerine adeta sunucu/spiker bedeni sunmaktadırlar.

4- Yüce Allah'ı inkarın ve Kur'ani esaslara karşı çıkışın ulaştığı boyut, yine bütün çağları çok çok geride bırakmış bir durumdadır. Öyle ki, "Allah" demek suç unsuru kabul edilmiş, üç-beş baldırı çıplağın: "Kahrolsun şeriat" naraları resmi ideoloji tarafından adeta desteklenmiştir.

5- Bugün suç işlemede toplum, birbirleriyle adeta yarışmakta; içki, kumar, faiz, üç kağıtçılık hırsızlık soygun, fuhuş, suistimal bütün çağlardan daha kötü bir şekilde devam etmektedir. İnsanların mallarını hile ve sahtekarlıkla almada, Medyen (Şuayb as) kavminden daha beter bir üçkağıtçılık yapılmakta, insanlar aldatılmaktadır.

6- Tüm kavimler, kendilerine gelen elçileri küçümsedikleri, onlarla alay ettikleri için helak edilmişlerdi. Bugün bu durum, bütün şiddetiyle devam etmekte, Rasulullah (as)'a en ağır hakaretler yapılmakta, o yüce Rasul ve getirdiği Kur'ani esaslar küçümsenmektedir.

Ellerine bir mikrofon alan, kendini bir konuşma kürsüsünde gören, beyaz kadın ticareti yapan gazete köşelerinde bir yer işgal eden, İslam'a karşı savaş alanını andıran TV. kanallarında boy gösteren kimi donkişot tipli, psikolojik sorunlu kafir, müşrik, münafık ve fasıklar, ağızlarını açar açmaz, İslam'a, Rasulullah (as)'a ve Kur'an'a ağız dolusu hakaretler yağdırmakta, bunları küçümsemekte, son çırpınışları içinde olan köpekler misali islami değerleri bulandırmaya çalışmaktadırlar.

7- Bugün işlenen zulüm, tarihteki zorbaların yaptıkları zulmü gölgede bırakmakta, despot zalimler, ataları Fir'avn'e neredeyse rahmet okutacak durumdadırlar. Tarihteki tüm zorbalar, elçiler/davetçiler tarafından kendilerine yapılan uyarıları sonuna kadar dinledikleri ve elçilerle konuşup tartıştıkları halde, günümüz despotları, davetçiyi hiç dinlemeden en alt birimlerindeki muhafızlarına boğdurmaya/boğazlatmaya, onları zindanlarına atarak susturmaya çalışmaktadırlar. Bu ise, tarihte eşi görülmemiş bir zulüm ve despotluktur.

8- Günümüzdeki refah ve zenginlik, hemen hemen hiçbir çağa nasip olmamış bir düzeydedir. Yüce Allah'ın verdiği bu refah ve zenginlikle şımarıp yüce Allah'a karşı nankörlük de, yine tarihte eşine rastlanmadık bir düzeydedir. Bugün israf da, refah düzeyine paralel bir şekilde devam etmekte, yoksullar daha çok ezilirlerken, zenginler lüks ve sefahat içinde yüzmektedirler.

SONUÇ

Yukarıda da görüldüğü üzere, çağımızda var olan gayri İslami hayat, tüm çağlarda varolan olumsuzlukların toplamından çok daha fazladır. Yani her çağda, ayrı ayrı kavimler tarafından işlenen suçların tümü, zamanımızdaki kafir, müşrik, münafık ve fasık zorbalar tarafından toptan işlenmektedir. O halde günümüz insanları, geçmiş kavimlerin hakettikleri felaket ve musibetleri onlardan yüz kere daha fazla haketmiş bulunmaktadırlar.

"Günümüzdeki insanlar helak olan geçmiş kavimlerin başlarına gelen felaketleri çok daha fazla hakettikleri halde, neden topyekün bir felaket gelmiyor?" diye soran insanlar çıkıyor karşımıza… Kur'an'ı okumaktan ve anlamaktan nasibini almayan bu soru sahiplerine cevabı Kur'an-ı Kerim veriyor.

Kur'an-ı Kerim'e baktığımızda, bugün toptan bir helakin neden yaşanmadığını, ya da bu azabın neden geciktirildiğini şu şekilde öğreniyoruz.

1- İslami esaslar (vahiy), davetçiler tarafından toplumun tümüne, birebir ulaştırılmadığı sürece, topyekün bir felaketin gelmesi olası görülmüyor. Çünkü tarihte her zorba döneminde, mutlaka bir elçi/davetçi, vahyi esasları ortaya koymuş, gece gündüz demeden insanları vahyi esaslara teslim olmayan, yüce Allah'ı birleyip O'na kulluk etmeye çağırmıştır. Yapılan çağrıya ve elçiye karşı verilen cevaba göre o toplumlar, ya bağışlanmışlar, ya da helak edilmişlerdir.

"Bu böyledir, çünkü Rabb'in, halkı (vahiyden) habersiz iken ülkeleri haksız yere helak edecek değildir."

(6 EN'AM, 131)

"Her ümmetin bir elçisi vardır. Elçileri onlara gelince aralarında adaletle hükmolunur, hiç zulmedilmezler." (10 YUNUS, 47)

"… Yalnız Yunus'un kavmi inanınca, onlardan dünya hayatında rezillik azabını kaldırmış ve onları bir süre daha yaşatmıştık."    (10 YUNUS, 98)

"Andolsun, onlara, kendilerinden bir elçi geldi, onu yalanladılar. Bunun üzerine onlar, zulümlerine devam ederlerken (Allah) onları yakalayıverdi." (16 NAHL, 113)

2- İnkar eden toplum içinde yaşayan insanlardan iman edebilecek olanlar bulunduğu ve elçi de görevine devam ettiği sürece Allah (c.c.), o insanları toptan helak etmez.

"Oysa sen, onların içinde bulundukça Allah, onlara azap etmez ve onlar istiğfar ederlerken de Allah, onlara azap edecek değildir." (8 ENFAL, 33)

"Halkı ıslah eden kimseler olsaydı, Rabb'in o ülkeleri haksız yere helak edecek değildi." (11 HUD, 117)

Yüce Allah (c.c), insanlara mühlet vererek onların iman edip bozgunculuktan vazgeçmelerine fırsat tanır. Ancak bu süre içinde bozgunculuğa devam edip inkarda direnenler olursa, işte Allah (c.c), onlara azap eder.

3- İman edenlerle, inkar edip bozgunculuk yapanlar saflarını ayırdıktan ve herkes mensup olduğu safta yerini aldıktan sonra topyekün bir azap gelir. Bu azaptan, mü'minler etkilenmezler, yüce Allah (c.c.) tarafından kurtarılırlar. Peygamberlerin hayatlarında bu durum çok açık bir şekilde görülmektedir.

"Ne zaman ki onlar, kendilerine hatırlatılanı unuttular, biz de kötülükten meneden (davetçi)leri kurtardık; zulmedenleri de, yoldan çıkmaları yüzünden çetin bir azap ile yakaladık." (7 A'RAF, 165)

"Bak, o uyarılanların sonu nasıl oldu. Ancak Allah'ın halis kulları (azabın dışında kaldılar)." (37 SAFFAT, 73-74)

4- Bir toplumda bulunan elçi/davetçi kimseler, davet görevlerini ihmal ettikleri ve görevlerini yerine getirmeyip o topluma uydukları zaman da toptan bir helakin gelmesi mümkün olabilir.

"Bir fitneden sakının ki, (geldiği zaman) aranızdan yalnız zulmedenlere isabet etmekle kalmaz (hepinize isabet eder). Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." (8 ENFAL, 25)

Yine Kalem suresinde (17-33. ayetleri arasında) kıssası verilen bahçe sahipleri örnek gösterilebilir. Onların içlerinde bulunan ortancaları, (aklı selim olan ve hakkı bileni) kardeşlerinin yaptıkları haksızlığa karşı tavır almadığı, onlara engel olmadığı ve onlarla beraber hareket ettiği için, onun da bahçesi helak oluyor ve o da ahiret azabı ile uyarılıyor.

Bugün yaşadığımız coğrafyada meydana gelen, yöresel ve bölgesel etkisi olan sel, yangın, hortum, fırtına, deprem vb. felaketler, ilahi birer uyarı olarak yüce Allah (c.c.) tarafından verilmektedir. Bu uyarıların yöresel ve bölgesel olarak meydana gelmesi, genel bir felaket, azap ya da helak için bir uyarı niteliğindedir. Yüce Allah'a ve O'nun indirdiği esaslara teslim olunmadığı, tevbe edilerek O'na yönelinmediği sürece bu azap, en büyük azaba kadar devam edecek ve en büyük azapla topyekün bir helak vukubulacaktır.

Rejimin akıl almaz zulmüne, insanların bu zulme ses çıkarmayıp destek olmalarına, Allah'tan başka ilah ve otorite edinmelerine, kadınların bedenlerini sereserpe ortaya koyup en mahrem yerlerini açacak duruma gelmelerine, erkeklerin içki, kumar, faiz zina, vb. fiillerle yüce Allah'a isyan etmelerine, kafirlerin İslam'a ve İslami değerlere ağız dolusu küfredip savaş açmalarına, verilen nimetlere şükredilmemesine, yüce Allah'ın hükümlerinin yok sayılıp beşeri hükümlerle hayatın düzenlenmesine, islamcı müşrik, münafık, fasık ve mürtedlerin toplumsal ahlaksızlığa, zulme, adaletsizliğe, küfre ve isyana ses çıkarmamalarına, İslami esaslara karşı umursamaz bir tavır takınıp zillet içinde kalmalarına velhasıl gayri İslami her türlü fiilin açıkça işlenmesine karşılık yüce Allah (c.c), şiddeti giderek artan felaketlerle uyarıda bulunmakta, insanların, tevbe edip müslüman olmalarını ve hayatlarını Kur'ani esaslara göre düzenlemelerini istemektedir. Bütün bunlara örnek olarak yüce Allah (c.c), geçmiş kavimlerin akıbetlerini göstermektedir.

"Yeryüzünde hiç gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler. Onlar (bunlardan) daha güçlü idiler. Ne göklerde ne de yerde Allah'ı engelleyecek bir şey yoktur. O, bilendir, kadirdir." (35 FATIR, 44)

"Bugün yurtlarında dolaştıkları nice nesilleri daha önce helak etmemiz onları hala hidayete getirmedi mi? Şüphesiz bunda ibretler vardır, işitmiyor musunuz?" (32 SECDE, 26)

"Onlardan önce nice nesiller helak ettik ki onlar, eşyaca ve gösterişçe daha güçlü idiler." (19 MERYEM, 74)

"Şimdi sizin kafirleriniz ötekilerden daha mı güçlü? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraat mi var? Yoksa: 'Biz, muzaffer bir topluluğuz' mu diyorlar." (54 KAMER, 44)

"Biz, bunlardan daha güçlü kavimleri helak ettik. Öncekilerin örneği geçti." (43 ZUHRUF, 8)

Biz, müslümanlar olarak, günümüzde cereyan eden felaketlerin yüce Allah'tan bir uyarı olarak gönderildiğine iman ediyor ve zatına gereği gibi kulluk yapmamızı nasip etmesini ve bizi daima hidayet üzerinde tutmasını niyaz ediyoruz. Bu felaketlerin, yüce Allah'tan olduğuna iman etmeyen inkarcı kafirlerle onlara hakkı anlatmayan islamcı müşrik, fasık ve münafıkları da yüce Allah'a havale ediyor ve bu halleriyle helak olmaları halinde cehennemde ebedi kalacaklarını bildiriyoruz. Onlar, yukarıda bildirilen gerçeklere ve yüce Allah'ın indirdiği esaslara iman etmeseler de…

Depremin, yeraltındaki fayların hareketinden kaynaklandığını söyleyip duranlar, sebepleri ön plana çıkaranlardır. Elbette deprem, sel, tufan vb. felaketler, hep bir sebepten dolayı meydana gelir, bu doğru; ancak sebebi halkeden ve insanların, azgınlıkarı sonucu onları helak eden, alemlerin Rabb'i yüce Allah'tır.

"Hiç olmazsa kendilerine böyle baskımız geldiği zaman yalvarsalardı! Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını süslü gösterdi." (6 EN'AM, 43)

Ramazan Yılmaz: 2017.06.13

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir