DEPREM… İLÂHİ UYARI!

Mart 25, 2020 0 Yazar: admin

Bugün yaşanan insan kaynaklı olayların ya da doğa kaynaklı felaketlerin hiçbiri sebepsiz değildir. İnsanlar, vuku bulan olay ve felaketlerin nedenleri üzerinde düşünmeden konuyu yüzeysel olarak değerlendirmektedirler. Bu nedenle hem olay ve felaketler ardı ardına devam etmekte hem de sorunun çözümüne yönelik bir şey yapılmamaktadır.

İnsan kaynaklı olaylarda görülen manzara tüyler ürperticidir. Yönetimi altındaki kendi vatandaşlarını öldüren siyasi beşeri sistemler, kardeşine kurşun yağdıran kimseler, anne ya da babasını boğazlayıp öldüren evlatlar, küçücük yavrularını katleden anne babalar, eşlerini doğrayıp parçalara ayıran eşler ve insanları, gözünü kırpmadan bombalayıp öldüren kişileri tarihte eşine az rastlanır bir cinnet sergilemektedirler.

İnsan kaynaklı bütün bu olaylar, Allah düşmanı beşeri sistemlerin verdikleri eğitim ve sürdürdükleri baskı ve zorbalıklar sonucunda insanları, dinsizleştirmeleri, ahlaki değerlerden kopmaları ve insanların ilahi mesajdan uzaklaşmaları nedeniyledir. Sonuç olarak da toplumlarda bir cinnet hali ortaya çıkmakta, terör, anarşi, kargaşa ve bunalım baş göstermektedir.

Doğa kaynaklı depremler, tusinami ve sel baskınları, toprak kaymaları ve yangınlar, insanları perişan edip yok etmekte, sefalet içerisinde kalmalarına neden olmaktadır. Ancak daha acı olanı, meydana gelen olayların ve felaketlerin nedenleri üzerinde hiç durulmaması ve bu konularda çözümlerin aranmasıdır.

Meydana gelen olayların ve felaketlerin nedeni ya doğa olayı denilip geçiştirilmekte ya da kişilerin cinnet geçirdiğine bağlanmaktadır. Bu nedenle de sorunların çözümü konusunda bir çaba sarf edilmemektedir.

Hayatta meydana gelen olay ve felaketlerin hiçbiri sebepsiz değildir. Her olay ve felaketin bir nedeni ve amacı vardır. İnkârı kendileri için tek çıkar yol gören kimseler, meydana gelen olay ve felaketlerin nedenlerine inmekten korkmakta bu nedenle de konuyu doğaya mal etmektedirler. Oysa hayatta hiçbir şey sebepsiz ve boşu boşuna olmamaktadır, her şeyin bir sebebi ve amacı vardır.

“Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitapta olmasın.” (Neml, 75)

Her şey yüce Allah’ın emrine ve iznine göre hareket meydana gelmekte ve hiçbir şey kendisine takdir edilenin dışında kendi başına bir şey yapmamaktadır. Kâinatı yaratan yüce Allah (cc), ona bir düzen vermiş ve kâinattaki her şeye, yapacakları işleri ve görevlerini belirtmiş, onlara hedeflerini göstermiştir.

“Rabb’inin yüce adını tespih et. O ki (her şeyi) yarattı, düzenledi. O ki (neler yapılacağını) takdir etti, böylece hedefini gösterdi.” (Âla, 1-3)

“Ne işte bulunsan, Kur’an’dan ne okusan ve siz ne iş yapsanız mutlaka biz, içine daldığınız an üzerinizde şahidiz (her yaptığınızı görürüz). Ne yerde, ne de gökte zerre ağırlığınca bir şey, Rabbin(in bilgisin)den kaçmaz. Ne bundan küçük, ne de büyük hiçbir şey yoktur ki, hepsi apaçık bir Kitapta olmasın.” (Yunus, 61)

“Gayb’ın anahtarları, O’nun yanındadır, onları O’ndan başkası bilmez. (O) karada ve denizde olan her şeyi bilir. Düşen bir yaprak ki mutlaka onu bilir, yerin karanlıkları içinde gömülen dane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir Kitapta olmasın.” (En’am, 59)

O, kulların üstünde tek hâkimdir. Size koruyucu(melek)ler gönderir, nihayet birinize ölüm gelince elçilerimiz onun canını alırlar, onlar hiç geri kalmazlar.” (En’am, 61)

Kurumuş bir yaprak bile yüce Allah’ın izni ve haberi olmadan hareket edip düşmez. Yüce Allah (cc), hiçbir şeyi sebepsiz yaratmamış, her şeyi bir amaca göre yaratmıştır.

“Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık bu, inkâr edenlerin zannıdır. Ateşten vay hallerine o nankörlerin!” (Sad, 27)

“Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minun, 115)

“İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyamet, 36)

Yukarıya alınan ve daha onlarca benzeri bulunan ayetlerde, açık bir şekilde bildirildiği üzere her şeyin bir görevi ve amacı vardır. Bu nedenle inkârcı kâfirlerin, sebebini doğaya ve insanlara bağladıkları olaylar ve depremler de sebepsiz değildir. Bu olay ve depremlerin neden meydana geldiklerini anlamak için tarihteki benzerlerine bakmak gerekir.

Tarihi süreçte meydana gelen depremlere ve benzeri felaketlere bakıldığında bunların temelinde, insanların yüce Allah’a karşı isyan ve küfür içerisinde olduklarından dolayı onlara bir uyarı ve ceza olarak verildiği açıkça görülür. Yüce Allah (cc), insanların dikkatlerini tarihte meydana gelen olaylara çekerek onların ibret almalarını ve o duruma düşmemelerini istemektedir.

“Yeryüzünde gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna baksınlar. Onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; toprağı (kazmış) alt-üst etmişler ve onu, bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da elçileri, deliller getirmişti. Allâh onlara zulmedecek değildi. Fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı.

Sonra kötülük edenlerin sonu çok kötü oldu. Çünkü Allâh’ın ayetlerini yalanladılar ve onlarla alay ediyorlardı.” (Rum, 9-10)

İnsanın yaradılış amacı, yüce Allah’tan başka tüm otorite sahiplerini, -Kur’ani ifade ile- tağutu reddedip yalnızca O’nun belirlediği esaslara göre hareket ederek O’na kulluk etmektir. Bu amacın dışına çıkan toplumlar, değişik felaketlerle yerle bir edilerek helak edilmişlerdir.

Helak edilen bütün toplumlara bakıldığında, başlarına gelen felaketlerin tek müsebbibinin kendileri olduğu görülmektedir. İnsanlar, Rab’lerine isyan ederek, O’nun indirdiği Kur’ani esasları terk edip şirk ve küfür içerisine girerek kendi sonlarını hazırlamışlardır.

“Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığı yüzündendir. (Allâh, hatalarınızın) birçoğunu da affeder.” (Şura, 30)

İnsanlar yaptıkları hatalardan, içerisinde bulundukları şirk ve küfürden tevbe ederek dönsünler diye yüce Allah (cc), hepsini birden helak etmiyor, bir kısmını affederek onlara fırsat veriyor. Kendilerine Rab’leri tarafından verilen fırsatları değerlendirmeyen kimselere yeni felaketler verilerek yeniden uyarılıyorlar.

“İnsanların elleriyle kazandıkları (günahları) yüzünden, karada ve denizde fesat çıktı. Belki dönerler diye, (Allâh) onlara, yaptıklarının bir kısmını tattırıyor.” (Rum, 41)

Verilen kısmi felaketlere rağmen insanların tevbe edip Rab’leri yüce Allah’ı tek ilah ve otorite bilmemeleri durumunda yüce Allah (cc) onları, tıpkı tarihte örnekleri görüldüğü üzere, topyekûn helak edecektir. Konunun daha net anlaşılması için tarihteki toplumların helak ediliş nedenlerine bakmakta yarar vardır.

Hz. Nuh (as)’ın Kavmi

Kur’an’ın bildirdiğine göre tarihi süreçte helak edilen ilk kavim Hz. Nuh (as)’ın kavmidir. Putperest olan bu kavim, yüce Allah’ın kendilerine gönderdiği ilahi mesajı ve elçiyi inkâr etmişler ve insanların da Rab’lerine yönelmelerine engel olmuşlardı.

“Andolsun Nuh’u kavmine gönderdik: ‘Ey kavmim, dedi, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, size büyük bir günün azabından korkuyorum." (A’raf, 59)

“Dediler ki: "Sana bayağı kimseler uymuşken biz sana inanır mıyız?" (Şuara, 111)

“Onlar, çok kimseyi yoldan çıkardılar. Sen de o zalimlere şaşkınlıktan başka bir şey artırma.” (Nuh, 24)

“Dediler ki: "Tanrılarınızı bırakmayın: Vedd’i, Suva’ı, Yeğûs’u, Ye’ûk’u ve Nesr’i bırakmayın!" (Nuh, 23)

“Dediler: ‘Ey Nuh, vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın." (Şuara, 116)

“Büyük büyük tuzaklar kurdular.” (Nuh, 22)

“Andolsun biz, Nuh’u kavmine gönderdik, onların arasında bin seneden elli yıl eksik kaldı sonunda haksızlık etmekte olan insanları Tufan yakaladı. Onu ve gemi halkını kurtardık ve o gemiyi âlemlere bir ibret yaptık.” (Ankebut, 14-15)

Hz. Nuh (as)’ın kavmini helake götüren nedenlere bakıldığında onların, kendi yanlarından yüceltip putlaştırdıkları kişilerin heykellerini put edinerek kutsadıkları, zorbalık yaparak insanları, ilahi mesaja yönelmekten alıkoydukları, kendilerine gönderilen elçiyi tanımayıp ona saldırdıkları görülür. Hz. Nuh (as)’ın kavminin helak olmasına sebep olan bütün nedenler, olduğu gibi bugün de vardır.

Ad Kavmi

Tarihte zorbalığı ile tanınan, putlara tapan, kendilerine gönderilen Rasul Hud (as)’ı ve getirdiği ilahi mesajı kabul etmeyip inkâr eden, kendilerine Rab’leri tarafından verilen nimetlere nankörlük yapan ve tıpkı Hz. Nuh (as)’ın kavmi gibi insanların Rab’lerine yönelmesine engel olan Ad kavmi de korkunç bir kasırga ile helak edilmiştir.

“Ad(kavmin)e de kardeşleri Hud’u (gönderdik): ‘Ey kavmim, dedi, Allah’a kulluk edin, O’ndan başka ilahınız yoktur. Siz sadece uyduruyorsunuz!” (Hud, 50)

“Dediler ki: ‘Ey Hud, bize bir mucize getirmedin. Biz senin sözünle tanrılarımızı terk edecek değiliz ve biz sana inanacak değiliz! Seni ilahlarımızdan biri fena çarpmış!’ demekten başka bir söz bulamıyoruz…” (Hud, 53-54)

“Siz her yol üzerine bir işaret yapıp da boş şeyle mi uğraşıyorsunuz? Belki ebedi yaşarsınız diye köşkler ediniyorsunuz? (İnsanları) yakaladığınız zaman da zorbalar gibi yakalıyorsunuz.” (Şuara, 128-130)

“İşte ‘Ad (kavmi), Rablerinin ayetlerini inkâr ettiler, peygamberlerine karşı geldiler ve her inatçı zorbanın emrine uydular.” (Hud, 59)

“Âd (kavmi) ise uğultulu, azgın bir kasırga ile helâk edildiler. (Allâh) Onu, yedi gece, sekiz gün ardı ardına onların üzerine saldı. O kavmi orada, içi boş hurma kütükleri gibi serilmiş görürsün. Onlardan hiç geri kalan görüyor musun?” (hakka, 6-8)

İnkâr, küfür, zorbalık ve putperestlikte Hz. Nuh (as)’ın kavmi ile aynı tavırları sergileyen Ad kavminin sonu da onlar gibi olmuş, zorbalıklarına uygun bir ceza ile yok edilmişlerdir.

Semud Kavmi

Kendilerine verilen nimetlerle şımarıp azgınlaşan Semud kavmi de, tıpkı Nuh ve Ad kavimleri gibi elçilerini ve getirdiği ilahi mesajı yalanlamışlar, insanların Rab’leri yüce Allah’a yönelmelerine engel olmuşlar ve putlara tapmışlardır. Bu nedenle onların da sonları aynı olmuş, yüce Allah (cc) tarafından, bir depremle yerle bir edilmişlerdir.

“Semud’a da kardeşleri Salih’i (gönderdik), dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, O’ndan başka tanrınız yoktur! Sizi yerden inşa eden ve orada yaşatan O’dur; O’ndan mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin! Çünkü Rabbim yakındır, (tevbeleri) kabul edendir.

Dediler ki: ‘Ey Salih, sen bundan önce bizim aramızda ümit beslenen kişi idin. Şimdi atalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi men mi ediyorsun? Biz senin bizi çağırdığın şeyden şüphe içindeyiz, kuşkulanıyoruz!” (Hud, 61-62)

“Büyüklük taslayanlar: ‘Biz, sizin inandığınızı inkâr edenleriz!’ dediler.” (A’raf, 76)

“Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin buyruğu dışına çıktılar; ‘Ey Salih, eğer hakikaten elçilerdensen, bizi tehdit ettiğini bize getir!’ dediler. Bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında diz üstü çöküverdiler.” (A’raf, 77-78)

“Onu yalanladılar, deveyi kestiler. Rableri de, günahları yüzünden azabı başlarına geçirip, orayı dümdüz etti.” (Şems, 14)

Azgınlık ve zorbalığın gözlerini kör ettiği Semud kavmi, yüce Allah’a isyanları sonucunda bir depremle yerin dibine geçirilmişlerdir. Bu ceza, sonradan gönderilen insanlara bir ibret olarak evrensel ve çağlarüstü Kur’an’da insanlara örnek ve ibret olarak verilmiş, insanların aynı azgınlığa düşmemeleri istenmiştir.

Hz. Lut (as)’ın Kavmi

 Vahyi esasları yalanlayan, sapıklığın en çirkefini işleyerek ahlaksızlıklarında sınır tanımayan, kadınları bırakıp erkeklere giden, Hakkı savunanlara saldıran Hz. Lut (as)’ın kavminin sonu da, kendilerinden önce helak olan inkârcı zorbaların akıbeti gibi olmuş, gökten yağan taş yağmuru sonucunda azgınlıklarına uygun bir ceza ile yok edilmişlerdir.

“Lut (kavmi) de gönderilen elçileri yalanladı. Kardeşleri Lut, onlara ‘Korunmaz mısınız? Ben sizin için güvenilir bir elçiyim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin.’ demişti.” (Şuara, 160-163)

“Lut da kavmine dedi ki: ‘Siz, sizden önce dünyalarda hiç kimsenin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz? Siz, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere gidiyorsunuz ha! Doğrusu siz, israfçı (aşırı) bir kavimsiniz! Kavminin cevabı: ‘Onları kentinizden çıkarın, çünkü onlar, fazla temizlenen insanlarmış!" demelerinden başka olmadı.

Biz de onu ve ailesini kurtardık, yalnız karısı geride kalanlardan oldu ve üzerlerine bir (taş) yağmur(u) yağdırdık; bak, işte suçluların sonu nasıl oldu!” (A’raf, 80-84)

“(Azap) emrimiz gelince oranın üstünü altına getirdik, üzerine de taş yağdırdık. Çamurdan pişmiş, hazırlanmış, istif edilmiş, Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlar). (Azabımız) O, zalimlerden uzak değildir.” (Hud, 82-83)

İnsanların azgınlıklarına karşılık olarak gönderilen her azap, rastgele bir azap olmadığı gibi, Hz. Lut (as)’ın kavmine gönderilen azap da rastgele olmamış, yüce Allah (cc) tarafından işaretlenen taşlar, kendilerine bildirildiği şekilde, hangi azgına isabet edecekse ona isabet ederek helakine neden olmuştur.

Medyen Kavmi

Yüce Allah’ın indirdiği hükümleri bırakıp hevalarına tabi olan, putlara tapan, ölçü ve tartıda hile yapan, her türlü üçkâğıtçılığı, sahtekârlığı meşru görüp insanların mallarını haksız yere alan ve insanları Allah yolundan alıkoyan Medyen kavmi de kendilerine yapılan uyarıları unutunca şiddetli bir depremle helak edilmişlerdir.

“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’i (gönderdik): ‘Ey kavmim, dedi, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi; ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inananlar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!

Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları Allâh yolundan çevirmeğe ve onu eğriltmeğe çalışmayın; düşünün siz az idiniz, O sizi çoğalttı ve bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu!” (A’raf, 86)

Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: ‘Ey Şuayb, mutlaka seni ve seninle beraber inananları kentimizden çıkarırız ya da dinimize dönersiniz!’ Dedi ki: ‘İstemesek de mi?” (A’raf, 88)

“Derken o müthiş sarsıntı onları yakalayıverdi, yurtlarında diz üstü çöküverdiler. Şuayb’i yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç oturmamış gibi oldular. Şuayb’i yalanlayanlar, işte ziyana uğrayanlar, onlar oldular.” (A’raf, 91-92)

“Emrimiz gelince, Şuayb’i ve onunla beraber inanmış olanları bizden bir acıma ile kurtardık; zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar. Sanki orada hiç şenlik kurmamışlardı! İyi bilin ki, Semud (kavmi) nasıl uzaklaşıp gittiyse Medyen halkı da öyle uzaklaşıp gitti.” (Hud, 94-95)

Sünnetullahta değişiklik olmaz; yüce Allah’a karşı yapılan isyan ve küfrün karşılığında isyancı müşrik ve kâfirler hepsi helak edilmişlerdir. Bu ilahi yasa, günümüzdeki Kemalist putperestler gibi putlarını kutsayan Hz. İbrahim (as)’ın kavmini de içine almış, zorbalığı ile bilinen Fir’avn’ı suda boğmuş, kendilerine gelen davetçileri taşlayan Kasaba halkını bir depremle yerlebir etmiştir.

Helak edilen toplumların ortak noktaları

Yüce Allah’ın azabını hak edip helak olan toplumların birbirine benzeyen, birbiriyle örtüşen ortak özellikleri oldukça fazladır. Bu ortak benzerliklere bakılarak günümüzde meydana gelen felaketlerin ve afetlerin nedenleri ortaya çıkarılabilir. Bu nedenler düzeltilmediği sürece, yüce Allah’ın azabının peşpeşe geleceği ve giderek topyekûn bir helake neden olacağı açıktır.

Yüce Allah (cc), Sünnetullahta cari olduğu üzere, bugün kendisine isyan eden insanları da helak edecektir. O, tarihi süreçte, kendisine şirk koşup azgınlaşan, putları kutsayıp ilahi mesajdan yüzçeviren toplumları, hiçbir ayırım yapmadan hepsini en acı bir şekilde helak etmiştir.

Tarihi süreçte helak edilen kavimler ile günümüzde beşeri tağuti sistemleri destekleyen insanların ortak noktalarına bakıldığında birbiriyle örtüşen oldukça fazla ortak özellikler görülmektedir. Bunlar;

1- Helak edilen toplumlar, yüce Allah (cc) tarafından kendilerine gönderilen vahyi esasları inkâr etmişler, hayatlarını, bugün olduğu gibi, kendi hevalarından çıkardıkları yasalarla idare etmeye çalışmışlardır.

“Onlara Rablerinin ayetlerinden hiçbir ayet gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.” (En’am, 4)

“Ona ayetlerimiz okunduğu zaman sanki onları hiç işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak döner. Ona acı bir azabı müjdele.” (Lokman, 7)

 Bugün de yüce Allah’ın ayetleri okunup durmakta ancak insanlar, bu ayetleri sanki hiç duymamış, kulaklarında ağırlık varmış gibi sırt dönerler, bu ayetler doğrultusunda hayatlarını düzeltmezler, küfür ve şirk içerisinde bir hayat sürerler.

2- Helak edilen toplumlar, iman eden insanlara zulmetmiş, onları Allah yolundan çevirmeye çalışmışlar, tehdit etmişler ya da insanların sapmaları için onların önüne değişik alternatifler koymuşlardır.

“Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları Allâh yolundan çevirmeğe ve o(Hak yolu)nu eğriltmeğe çalışmayın; düşünün siz az idiniz, O sizi çoğalttı ve bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu!” (A’raf, 86)

“Kâfirler, elçilerine dediler ki: ‘Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkarırız, ya da bizim dinimize dönersiniz!’ Rableri de onlara şöyle vahyetti, ‘Zalimleri mutlaka helâk edeceğiz!" (İbrahim, 13)

“Onlar hem (insanları) ondan menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece yalnız kendilerini mahvediyorlar ama farkında değiller!” (En’am, 26)

Günümüzde aynı zulüm devam etmekte, beşeri sistemler ve zorba Kemalist sistem, hem yüce Allah’ın indirdiği ilahi esasları inkâr etmekte, hem de insanları Allah’a iman etmekten, O’nun indirdiği esasları öğrenmekten alıkoymaktadırlar.

Kemalist zorba sistem, ilk işgal yıllarında, Kur’an okutan ve okuyan insanları cezaevlerine koymuş, Kur’an kitaplarını toplayıp yakmış, iman eden insanlara “Mürteci, gerici, yobaz,” damgası vurmuş, başörtüyü yasaklamış, birçok Müslümanı tutuklatıp zindanlarına atmıştır. Bu zulüm hâlâ devam etmekte Kur’an kursları kapatılmakta, çocukların Kur’an okumasını yasaklamakta, Müslümanlar, çeşitli suçlamalarla tutuklanıp işkence edilmekte, zindanlara atılmaktadır.

3- Yüce Allah’ın verdiği nimetlere şükretmeyip nankörlük eden, refah ve bolluk içerisinde şımarıp azgınlaşan toplumlar, bolluk içerisinde oldukları halde yüce Allah’a nankörlük etmiş, yoksulları görmezden gelmiş, Allah’ın verdiği nimetlerle ona isyan etmişlerdir. Bunun sonucunda kendi elleriyle kazandıkları yüzünden helak edilmişlerdir.

“Kendileri yapılan uyarıları unutunca, üzerlerine her şeyin kapılarını açıverdik; kendilerine verilenle sevince daldıkları sırada da ansızın onları yakaladık, birden bire bütün umutlarını yitirdiler.” (En’am, 44)

“Biz refah içinde şımarmış nice kenti helâk ettik. İşte şunlar, onların meskenleri, onlardan sonra oralarda pek az oturuldu. Onlara hep biz vâris olduk.” (Kasas, 58)

Günümüzde de aynı durum devam etmekte, yüce Allah’ın verdiği nimetlere şükredilmediği, mallardan infak edilmediği gibi hem verilen nimetlere nankörlük yapılmakta hem de yüce Allah’ın ayetleri inkâr edilmektedir. Bu öyle bir azgınlıktır ki, yüce Allah’ın verdiği nimetlerle O’na karşı her türlü isyan yapılmakta, ahlaksızlığın en çirkefi ortaya konulmaktadır.

4- Yüce Allah’ın hükümlerini hiçe sayıp kendi koydukları hükümlerle insanlara hükmeden toplumun ileri gelenleri, yeryüzünde bozgunculuk yapmaları yüzünden helak edilmişlerdir.

“Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdiysek mutlaka oranın varlıkla şımarmış kimseleri: ‘Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkâr ediyoruz’ dediler.” (Sebe, 34)

“(Onlar) Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden önce gelenlerin sonunun nasıl olduğunu görsünler. Onlar kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Fakat Allâh, onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allâh’a karşı koruyan olmadı.” (Mü’min, 21)

Her dönemde olduğu gibi bugün de toplumun ileri gelenleri, yüce Allah’ın ayetlerini inkâr etmişler, güçlü olduklarını zannederek azgınlığın doruk noktasına çıkmışlardır. İslâm’a ait olan her şeye düşman olan Kemalist ileri gelenleri, başörtülü kadınları okullara, kamusal alanlara, orduevlerine ve kışlalara evlatlarını görmeye bile sokmamışlardır.

5- Kendi halklarına zulmeden despot yöneticiler, yüce Allah (cc) tarafından helak edilmişlerdir.

“Zulmederken helak ettiğimiz nice kent vardır ki tavanları duvarlarının üstüne çökmüştür. Nice kullanılmaz olmuş kuyu ve nice sağlam köşk vardır!” (Hac, 45)

“İşte Rabbin zulmeden kentleri yakaladığı zaman böyle yakalar. Doğrusu O’nun yakalaması, çok acı ve çok çetindir.” (Hud, 102)

“İşte şu kentler de zulmetmeğe başlayınca onları helâk ettik. Onları helâk etmek için de bir süre belirlemiştik.” (Kehf, 59)

Makamlarına, mevkilerine, ellerindeki maddi güce güvenip yüce Allah’a isyan eden, kendilerini halkın üzerinde görüp insanlara zulmeden tüm zorbaların akıbeti, tıpkı ataları Fir’avn’ın akıbeti gibi olacak ve acı bir şekilde helak edileceklerdir.

“Onlardan sonra Musa’yı ayetlerimizle Fir’avn’a ve onun ileri gelen adamlarına gönderdik, ayetlerimize haksızlık ettiler; fakat bak, bozguncuların sonu nasıl oldu!” (A’raf, 103

“O (Fir’avn) ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve kendilerinin bize döndürülmeyeceklerini sandılar. Biz de onu ve askerlerini tuttuk, suya attık; bak, o zalimlerin sonu nasıl oldu!” (Kasas, 39-40)

Bugün de, silahlı gücü ellerine geçiren Kemalist zorba generaller, her on yılda bir yaptıkları ihtilallerle halka zulmetmişler, etmektedirler. Onların önünde postal temizlercesine 90 derece eğilen sivil yöneticiler de generallerin emir ve isteklerini yerine getirmek için bu zulme ortak olmuşlardır, olmaktadırlar.

6- Helak edilen her toplum, yüce Allah’ın ayetlerini inkâr etmiş, kendi elleriyle yaptıkları putlara ibadet etmiş, onları kutsamış ve ilah edinmişlerdir. Putperestliğin mantığı, en ilkel toplumlardan günümüze kadar her dönemde hep aynı olmuştur.

“Şunların taptıkları şeylerden hiç kuşkun olmasın. Onlar da, önceki atalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların da paylarını eksiksiz vereceğiz!” (Hud, 109)

Bu uydurulan ve yüce Allah’a ortak tutulan putlar, Hz. Nuh (as) döneminde Vedd, Suva, Yeğûs, Ye’ûk ve Nesr, adındaki putlar iken Hz. Muhammed (as) döneminde Lât, Uzzâ, Menat ve Hübel adındaki putlar idi. Sayılan bu putların yerini günümüzde Türkiye’de M. Kemal almıştır.

İnsanlar tarafından put edinilenler, kendilerine bile fayda sağlamamış, hiçbir şeye malik olmamış, aciz ve eksik kimselerdir ve ölüp gitmişlerdir. Ancak putperestler, ilah edindikleri putlara tapmaya devam etmekte bir sakınca görmemişlerdir.

“Eğer biz ilahlarımıza tapmakta ısrar etmeseydik, nerdeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı. Azabı gördüklerinde kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir.” (Furkan, 42)

Putperestler, yüce Allah (cc) yanında hiçbir değeri ve gerçekliği olmayan putlara her dönemde insanları çağırmışlar, o putlar önünde merasimler düzenleyerek ibadete durmuşlardır. Putperestler, putlarına tapmaya günümüzde de devam etmekte, her vesile ile putlarını kutsamakta ve yandaşlarını o putları sahiplenmeye çağırmaktadırlar. Kemalist putperestler, yandaşlarını putlarına sahiplenmeye gazetelere verdikleri şu ilanlarla çağırmışlardır.

“3 Mart 1924 Hilafetin kaldırılmasının 70. yılında ‘Şeriat’a hayır Laikliğe evet, yobazlığa hayır çağdaşlığa evet, kara seslere hayır aydınlığa evet’ diyen tüm Ankaralıları, parti ayırımı gözetmeksizin Atatürk’e ve Laik cumhuriyete bir kez daha ve ödünsüz sahip çıktığımızı göstermek için; Anıtkabir Tandoğan kapısı önünde buluşmaya çağırıyoruz.”

Dikkat edilecek olursa, hepsi çok farklı dönemlerde yaşamalarına ve birbirlerini hiç tanımamalarına rağmen, bütün putperestlerin sözleri hep aynıdır. ‘Yürüyün ilahlarınıza bağlı kalın, çünkü bu, arzu edilen bir şeydir” diyerek putlarına sahiplenmeye çağıran putperestlerin sözleri bütün çağlarda aynı şekilde yankılanmıştır.

Hz. Nuh (as)’ın kavmi yandaşlarına “ilahlarınızı bırakmayın” derlerken, Hz. İbrahim (as)ın kavmi “ilahlarınıza yardım edin” diye birbirlerine sesleniyorlardı. Aynı şekilde Mekke müşrikleri “eğer biz ilahlarımıza tapmakta ısrar etmeseydik” diye ilah edindikleri putlarına sahiplendiklerini itiraf ederlerken, Kemalist sistemin putperest müşrikleri, putlarına sahiplenmek için yandaşlarını “Atatürk’e ve Laik cumhuriyete bir kez daha ve ödünsüz sahip çıktığımızı göstermek için” sözleriyle puthaneye çağırıyorlardı.

Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere, ayrı zamanlarda yaşasalar, birbirlerini hiç görüp tanımasalar da putperest mantığın aynı olması nedeniyle putperestler, putlarına aynı hassasiyetle sahipleniyor, aynı sözleri sarf ediyorlar.

Türkiye’de utanç manzaraları

Anadolu’yu işgal eden Kemalist zorbalığın ilahı M. Kemal’in ölümünden sonra, sistemin her kutlama günlerinde ve M. Kemal’in ölümünün yıl dönümlerinde, sistemin ileri gelenleri ve arkalarına taktıkları yandaşları ile puthaneye gider, cansız, kuru bir taşın önünde ibadete dururlar.

En ilkel toplumlarda ve İslâm’dan önceki cahiliye toplumunda yapılan bu tapınma merasimleri, günümüzde de ilkelliğinden hiçbir şey kaybetmeden aynen devam etmektedir. Ağızları açıldığında medenilikten, modernlikten söz eden günümüz cahili putperestleri, davranışları ile en ilkel atalarını ve Arap cahili ataları ebu Cehil ve yandaşlarını geride bırakacak bir ilkellikle putlarını kutsamaktadırlar.

M. Kemal adlı diktatörün ölüm günü olan on kasımda saat 09.05’te, çalınan sirenler eşliğinde sokakta yürüyen insanlar, trafikteki arabalar, okullar ve resmi kurumlar önünde toplanan kalabalıklar, M. Kemal’in taştan heykeli önünde adeta donmuş bir şekilde durup ilahlarını kutsamaktadır, ona tapmaktadırlar. En eski ilkel toplumlarda ve günümüzde hiçbir ülkede eşine rastlanılmayan bu durum, utanılacak ve içler acısı bir şekilde her sene tekrarlanmaktadır.

Yukarıdan beri ifade edildiği üzere, geçmiş toplumlarda var olan şirk, küfür ve inkârın, yüce Allah’a karşı isyanın, ilahi mesaja ve onu kabul eden Müslümanlara karşı savaşın her türlüsü, günümüzde Kemalist zorbalık tarafından daha fazlası ile yapılmaktadır. Bu nedenle geçmiş toplumlara uygulanan her türlü azap, -yüce Allah’ın yasasında değişiklik olmaz ilkesi gereği- günümüz putperest ve müşriklerine de uygulanacak ve helak edileceklerdir.

Depremlerin anlamı

Depremler, yangınlar, sel ve tusinamiler, bütün dünya için yüce Allah’ın insanlara bir uyarısından başka bir şey değildir. Dünyayı saran bu afetler, insanların ya gereği gibi yüce Allah’a iman etmelerine ya da topyekûn helak edilmelerine kadar sürecektir.

Türkiye’de meydana gelen deprem, sel ve toprak kayması gibi afetler, yüce Allah’ın dinine düşman olan, Tevhidi esasları inkâr edip putperestliği yayan Kemalist zorbalık desteklendiği, bu Allah düşmanı zorba sisteme oy verildiği sürece devam edecektir. Bu ilahi bir yasadır ve önceki toplumların, küfür ve şirk içerisinde yüce Allah’a isyan edişlerine karşılık helak edildikleri gibi, Türkiye’deki putperestler ve bu putperestlere destek verenler de bu tür afetlerle helak edilecekler.

Ateist kâfirler, deprem ve diğer afetlerin doğa olayı olduğunu söyleyerek o kıt akıllarına göre Allah’tan geldiğini inkâr etmeye çalışıyorlar. Bunlar elbette doğa olaylarıdır, ancak bunları veren ve olmasını takdir eden, her şeyi bir sebebe göre yaratan yüce Allah’tır. Kâinatta, cereyan eden her şey, ancak O’nun izni ile olmaktadır. Öyle ki, bir kuru yaprak bile O’nun izni olmadan düşmemektedir.

Tarihsel süreçte var olan ve yüce Allah’ın gazabının gelmesine, toplumların yıkılmasına, helak edilmesine neden olan her türlü inkâr, şirk, küfür, isyan, zorbalık, ahlaksızlık, sahtekârlık dünyada ve tabii ki Türkiye’de, hiçbir dönemde olmadığından daha fazla vardır. Yüce Allah’a, O’nun dinine ve bu dine iman etmiş Müslümanlara yapılan düşmanlık, zulüm ve saldırılar, Hakkı batıla bulama ve gerçekleri gizleme çalışmaları da hiçbir dönemde olmadığı kadar bugün vardır.

İşte yukarıda sayılan bütün bu nedenlerle de bu topluma ve toplumlara yüce Allah’ın azabı devam edecek, afetler ardı ardına gelecek ve giderek topyekûn bir helak ile ülke yerlebir edilecektir. Şu anda yüce Allah’ın lütfu ile verdiği süre, insanların, tevbe edip gereği gibi iman etmeleri, Tevhidi esaslara yönelerek Kur’ani hükümler doğrultusunda yaşamalarını düzeltmeleri içindir.

“Nice kent var ki zulmederken ona biraz süre vermişim, sonra onu yakalamışımdır. Sonunda dönüş ancak banadır.” (Hac, 48)

 “Onların işi sadece korkunç bir sese bakar. Çekişip dururlarken ansızın o, kendilerini yakalar.” (Yasin, 49)

Meydana gelen deprem ve diğer afetler, ilahi bir uyardır ki insanlar, putperest ve inkârcı zorba Kemalist sisteme destek vermekten vazgeçsinler ve Rab’lerine gereği gibi iman etsinler. Şayet insanlar bu putperest zorba Kemalist sisteme destek vermekten vazgeçmeyip onu desteklemeye devam ederlerse, işte o zaman ilahi yasa devreye girecek yüce Allah’ın azabı ansızın ve topyekûn bir şekilde gelecektir. İşte ilahi uyarı; dileyen dilediği gibi hareket etsin, ancak sonuç elbette her iki dünyada da çok acı olacaktır.

Ramazan Yılmaz: 2011.11.16