Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e

Mart 25, 2020 0 Yazar: admin

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

Allah’ın kulu Ramazan Yılmaz’dan, Reisi Cumhur Abdullah Gül’e

Allah’ın selamı ve rahmeti, kendisini razı eden Tevhid erlerinin üzerine olsun.

Prensip olarak ve inanç değerlerim açısından, sistemin üst düzey yöneticilerine mektup yazıp bir talepte bulunmam. Ancak ülkende cereyan eden olaylara ve masum insanlara yönelik yapılan haksızlıklara, toplumun bir aydını olarak, bigâne kalmam da inanç değerlerimle bağdaşmayan bir durumdur. Çünkü iman ettiğim yüce Kitabım, bu konuda şu uyarıda bulunmaktadır.

“Size ne oldu ki Allah yolunda ve; ‘Rabbimiz bizi, şu halkı zâlim kentten çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver’ diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa, 75)

Bu nedenle size, bu mektubu yazmayı düşündüm ki, ülkemde, masum insanlara yönelik yapılan haksızlıklara karşı susmadığımı göstermek ve  bununla en azından Rabb’ime bir mazeret sunmak istedim.

Bu mektuptan amaç, ne sizi Tevhid dini İslâm’a davet etmek, ne de kendim için sizden bir şey talepte bulunmaktır. Çünkü birincisi siz, en az benim kadar Tevhid dinini ve o dinin sizden ne istediğini bildiğinizi düşünüyorum.

İkincisi, onca zorluk ve sıkıntı, sisteminin zulüm ve baskısını yaşamama, sistem tarafından haksız yere ve sistemin yasalarına aykırı bir şekilde, sık sık tutuklanıp zindana atılmama rağmen, hayatım boyunca hiçbir makamdan kendim için bir ricada bulunmadım, inşaAllah bu yaşımdan sonra da bulunmam.

Mektubumun amacı, öncelikle size bazı hatırlatmalarda bulunmak, sonra bugün masum birçok insanın uğradıkları haksızlıkları dile getirip durumu takdirlerinize bırakmak ve sizi, önce kendi vicdanınızla daha sonra Rabb’inizle başbaşa bırakmaktır.

Bendeniz, Ramazan Yılmaz, Mücahede Yayınlarının sahibi ve Kur’ani Mücahede Dergisi’nin genel sorumlusuyum.

Temel inanç olarak Kur’ani esasları ve en güzel örneklik olan Rasulullah (as)’ın Sünnetini kabul eden, Tevhid inancını her şeyin üstünde tutan birisiyim. Hayatım boyunca, kimden gelirse gelsin, Allah’ın kullarına yapılan zulmün her türlüsüne, inancımdan kaynaklanan tepkimi ortaya koyarak karşı çıkmış ve çıkmaktayım.

Kitap ve dergilerimde Kur’an ve en güzel örnek olan sünneti önceleyen yazılarım ve sisteme karşı yazılarımla yaptığım mücadelem nedeniyle tağuti zorba sistem tarafından defalarca tutuklanıp zindana atıldım. Basın mensubu olmam nedeniyle çıkan basın yasası sonrasında zindandan çıktığımın hemen akabinde hakkımda, DGM’nin meşhur savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından, terör örgütü yöneticisi iddiasıyla tekrar tutuklama çıkartıldı ve tutuklandım.

Sözümona af kapsamına giren yazılarım nedeniyle DGM’de meşhur 312. Maddeden yeniden yargılandım ve üst sınırı en fazla üç yıl olan bu maddeden 4.5 yıl ceza aldım. Oktay Ekşi’nin bir basın toplantısında açıkladığı gibi 1999 yılında, gazetecilik suçundan Türkiye’de tek tutuklu gazeteciydim. Cezaevinde terörist muamelesi gördüm ve ailemle görüşmelerim yasaklandı.

Cezaevinden 2001 Şubat ayında, yine Basın affı nedeniyle çıkartıldım, ancak sistemin meşhur savcıları tarafından, çıktığımın ikinci günü, hakkımda yeniden tutuklama çıkartıldı. Düşünce suçundan aldığım ve toplamı yaklaşık 7-8 yılı bulan cezalarımı zindanda çekmemek için yurt dışına hicret etmek zorunda kaldım ve onbir yıl boyunca sevdiklerimden, hayatımı geçirdiğim vatanımdan uzakta kaldım.

Bu kısa özgeçmişimi şu nedenle ifade ettim; haksızlığın, zulmün her türlüsünü, iliklerime kadar yaşadım. Bu nedenle inancı ne olursa olsun, zulme uğrayan her insana yardım etmeyi, iman ettiğim Kur’an’ın buyruğu gereği kendime şiar edindim.

Sizin konumunuz elbette benden çok farklı; en tepesinde bulunduğunuz sistemin alt kısımlarında yapılan zulümleri, haksızlıkları elbette birebir bilemezsiniz. Meşhur paralelci ve yandaş basının, propaganda, yalan ve uydurma haberlerle haklarında suç üreterek mağdur ettiği insanların durumunundan siz, ancak size verilen bilgi oranında haberdarsınız. Ancak bu sizi, mazur göstermez; en üst makamında bulunduğunuz bu ülkede yapılan her şeyin sorumluluğu, yüce Allah (cc) indinde size aittir.

Yüce Allah (cc), insanlara gönderdiği Kur’an’da, zulme va zalimlere savaş açmıştır. Yüce Allah (cc), zalimler hariç, günahkâr kullarına, kendisini inkâr edenlere, şirk koşup isyan edenlere dünya hayatında fırsat verip yaşatmakta, onlara, tevbe edip iman etmeleri için mühlet vermektedir. Ancak zalimlere asla fırsat vermemekte ve daha dünyada iken helak etmektedir ki siz, bunları bilen bir kimsesiniz.

Zalimlere lanet eden, onları sevmediğini, onlar için çok acı bir azabın olduğunu, onları perişan ederek ateşe sokacağını bildiren yüce Allah (cc), kullarını, zalimlerden olmamaları için sürekli uyarmaktadır.

En üst yönetiminde bulunduğunuz bu halktan siz, birinci derecede sorumlusunuz. Bu nedenle yetkiniz dahilinde haksızlığa uğrayan insanlara yardım etmek de birinci derecede sizin görevinizdir. Aksi halde yapılan zulümlere, masum insanların ve ailelerinin çektikleri sıkıntıların günahına siz birinci derecede ortaksınız. Bunun için yapılması gereken, elinizdeki yetkiyi kullanarak, idareniz altındaki insanların mağduriyetlerine eğilmeniz ve bu mağduriyetlerin giderilmesi için çalışmanızdır.

Sivas olaylarından sonra suçlanıp tutuklanan kişileri hem Kırşehir’de hem de Sivas’ta ziyaret ettim, birçoğu birbirini, tutuklandıktan sonra tanıdıklarını söylediler ki, basında da bu konuda birçok makale yayınlandı ve zaten yasalar da 21 yıldır hâlâ onlar hakkında bir delil ileri sürmemiştir. Bu insanlar kurban seçilmişler ve haksız yere 21 yıldır mağdur edilmişlerdir.

Bolu cezaevinde tutulan Salih Mirzabeyoğlu adındaki kişi de, sistemin zulmüne maruz kalmış ve yıllarını dört duvar arasında geçirmek zorunda bırakılmış, halen de bırakılmaktadır.

Özellikle son zamanlarda, Ergenekon vb. davalar nedeniyle yüzlerce masum insan, kurunun yanında yaşın yanması gibi tutuklanıp cezaevlerine doldurulmuşlardır. Bana ulaşan tutuklu listesini gördüğümde utkum tutuldu gözlerime inanamadım; neredeyse bine yakın üst düzey subaylar, adeta kurban seçilerek cezaevlerine doldurulmuşlardır.

Bu subayların birçoğu ile mektuplaşıyorum, mektuplarında ve bana gönderdikleri cd’lerde, masumiyetlerini haykırıyorlar. İnançları ve ideolojileri ne olursa olsun, yüce Allah’ın kullarına yapılan bu zulüm, Mısır’da, masum insanlara yapılan zulmün bir başka versiyonu değil de nedir? Yüce Allah (cc), Kendi kullarına yapılan bu zulümlerin hesabını sormaz mı sebep olanlardan ve bu zulümlere seyirci kalanlardan?

Yüce Allah (cc), Kendisine şirk koşup isyan edenlere, Hakkı yalanlayıp inkâr edenlere bile rızıklarını verdiği ve onlara dünya hayatlarında zulmetmeyip fırsat verdiği halde, yüce Allah’ın kullarına, hem de birçoğu, suçsuz olmalarına rağmen, bu zulmü reva görenlerden yüce Allah (cc) hesabını elbette soracaktır. Yüce Allah (cc), zalimlerin yaptıkları konusunda

“Zalimlerin yaptığından Allah’ı gâfil sanma, O, sadece onları, gözlerin dehşetten donup kalacağı bir güne ertelemektedir.” (İbrahim, 42)

“O gün zalimlere, mazeretleri fayda vermez; onlar için lanet ve yurt(lar)ın en kötüsü vardır.” (Mü’min, 52)

Size tavsiyem, yüce Allah’ın, bu şiddetli uyarılarına muhatap olmak istemiyorsanız, elinizdeki yetkileri kullanıp bu masum insanların ve ailelerinin mağduriyetlerine bir an önce son vermek için çalışınız.

Size, cezaevlerinden aldığım mektuplardan, bir subay arkadaşımızın mektubunun fotokopisini gönderiyorum. Belki kendi vicdanınızla bunun değerlendirerek konu üzerine hassasiyetle eğilir, bu insanların ve ailelerinin mağduriyetleri ile ilgilenirsiniz. Bu konuda ortaya koyacağınız tavır, belki günahlarınızın bir kısmına keffaret olur ve umulur ki Rabbiniz size furkanını gönderir de gelecek hayatınızda Rabb’inizi razı edeceğiniz ameller yapmayı size nasip eder. 20.04.2014

 

 Ramazan YILMAZ

Not: Cezaevlerinde birçoğu haksız yere tutuklu bulunan kişilerden aldığım mektuplara, bir nebze olsun tepki vermek için bu Mektup, 20 Nisan 2014 tarihinde yazılmış ve Abdullah Gül’e gönderilmiştir. Ancak bugüne kadar herhangi bir cevap alınmamıştır.

 

Ramazan Yılmaz: 2014.06.18