Sorumluluk duygusu ağır bir yüktür
Sorumluluk duygusu ve bu sorumluluğun yerine getirilmesinde verilen görevin hakkıyla ifa edilmesi düşüncesi, sorumluluk verilen insanın, zaman zaman sıkıntı duymasına neden olur. İnsan, bazen kendisine tevdi edilen görevi, hakkıyla yerine getirememe kaygısı ile kalbi daralır, sıkıntı duyar. Özellikle Tevhidi esasları insanlara duyurmakla görevlendirilen rasuller, sorumluluk duygusunun sıkıntısını daha fazla duyarlar.
Risalet tarihinde birçok örneği görüldüğü üzere Tevhidi esasları kabul etmeyen, bu nedenle rasullere karşı çıkanların hakaret, iftira, baskı ve saldırıları rasulleri sıkıntıya sokar, kalplerini daraltır. Yüce Allah (cc) rasullerin, kendilerine yüklenen sorumluluğu yerine getirememe kaygısı taşıdıklarını, onlara yardım edeceğini bildirmektedir.
“Şimdi herhalde sen: ‘Onun üzerine bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi?’ diyorlar diye onunla göğsün daralıyor ve sana vahyedilen şeyin bir kısmını terk edeceksin; şüphesiz sen ancak bir uyarıcısın, Allah her şeye vekildir.” (Hud, 12)
Rasulullah (as)’ın, kalbinin yarılıp ameliyat edildiği yalanı
İnşirah suresi hakkında uydurulan hikâyede, zaman ve mekân farklı olmakla beraber, ileri sürülen iddia aynıdır. Uydurulan hikâyeye göre Rasulullah (as), sütannesinin yanında koyunları güderken ya da Miraç’a çıkmadan önce veyahut da Duha suresinin nüzulünden önce sıkıntıya düştüğü bir anda, yanına birkaç operatör melek gelir.
Melekler, Hz. Muhammed (as)’ı yere yatırarak göğsünü yararlar, onun kalbini çıkararak zemzem suyu ile yıkadıktan sonra kalbine hikmet ve iman doldurup yerine koyarlar. Yalancı müfteriler, bu hikâyeyi destekleyen bir sürü sözler uydurmuşlar ve başka hadisleri bu hikâyeye uygun biçimde değiştirip çarpıtmışlardır.
Bu sure hakkında uydurulan hikâye ve Rasulullah (as)’a atılan iftira, birkaç yönden Kur'an gerçeğiyle çelişmektedir. Bunlar;
Birincisi, bu uydurma hikâye, Rasul gerçeğiyle çelişmektedir. Çünkü rasuller, içerisinde yaşadıkları toplum içerisinden çıkarılmış, beşerî özelliklere sahip kimselerdir. Bütün rasuller aynı yasa (Sünnetullah) çerçevesinde Rasul olmuşlardır. Bu nedenle Hz. Muhammed (as)’ın özel bir operasyona tabi tutulduktan sonra Rasul olarak seçilmesi Sünnetullah gerçeğiyle çelişmektedir.
İkincisi, rasuller, öncelikle iman eden kimselere örnek birer şahsiyettirler. Bu örnekliğin olabilmesi ancak o Rasul’ün, öncü olduğu toplum bireylerinin insani ve fiziki özelliklerini aynen taşımasıyla mümkündür. Önderi olduğu toplumun beşerî özelliklerini taşımayan bir kimsenin, toplumu için örnek olması mümkün değildir. Örneğin, bir melek ya da cin, insani özellikler taşımadıkları için insanlara örnek olamazlar. Yüce Allah (cc), meleklerin, ancak meleklere Rasul olarak gönderileceğini bildiriyor.
“De ki: ‘Şayet yeryüzünde huzur içinde yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir meleği Rasul indirirdik." (İsra, 95)
Hz. Muhammed (as), Nebi/Rasul oluşu dışında diğer bütün fiziki ve psikolojik özellikleriyle ancak bir beşerdi. O, bir beşerde var olan bütün insani özelliklere sahipti. Yüce Allah (cc) Hz. Muhammed (as)’a, insanlar gibi bir beşer olduğunu söylemesini bildirmiştir.
“De ki: ‘Şüphesiz ben sizin benzeriniz bir insanım; bana vahyediliyor ki, gerçekten ilahınız bir tek ilahtır; artık kim, Rabb’ine kavuşmayı umuyorsa öyleyse salih amel işlesin ve Rabb’ine ibadette hiç kimseyi ortak etmesin.” (Kehf, 110)
Yüce Allah (cc), beşerî özellikler taşıdıkları için rasullerini, iman eden kullarına örnek olarak vermiş, onların da rasulleri örnek alarak dini yaşamalarını, Tevhidi esasları insanlara bildirmelerini istemiştir.
“Andolsun sizin için Allah’ın Rasulü’nde, Allah’ı ve ahiret gününü uman ve Allah’ı çok hatırlayan kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)
“Gerçekten sizin için İbrahim’de ve onun beraberindeki kimselerde güzel bir örnek vardır; o zaman kavimlerine dediler ki: ‘Şüphesiz biz, sizden ve Allah’tan başka itaat ettiğiniz şeylerden uzağız, sizi tanımıyoruz. O Bir olan Allah’a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret ortaya çıkmıştır…” (Mümtehine, 4)
Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere örnek alınacak kimseler, örnek oldukları toplumun beşerî bütün özelliklerine sahip olmalıdırlar. Onların, başka özelliklerle donanmaları örneklik vasıflarını düşürür.
Üçüncüsü, Kur'an, rasullerin de birer beşer olduklarını, bu nedenle bazı durumlarda hata yapabildiklerini, korktuklarını, sıkıntıya düştüklerini, acıktıklarını, üzülüp sevindiklerini, cinsel arzuları olduğunu bu nedenle evlendiklerini, gaybı bilmediklerini bildirmektedir. Bu kural Hz. Muhammed (as) için de geçerlidir.
“Andolsun, biz senden önce de rasuller gönderdik, onları, eşli ve neşretmekle (görevli) kıldık. Allah'ın izni olmadan hiçbir Rasulün, gerçekten bir ayet getirmesi mümkün değildir; her yazının bir süresi vardır.” (Rad, 38)
“Onları, yemek yemeyen ceset yapmadık ve ebedi de değillerdi.” (Enbiya, 8)
Sorumluluk duygusu ve bu sorumluluğun yerine getirilmesinde verilen görevin hakkıyla ifa edilmesi düşüncesi, sorumluluk verilen insanın, zaman zaman sıkıntı duymasına neden olur. İnsan, bazen kendisine tevdi edilen görevi, hakkıyla yerine getirememe kaygısı ile kalbi daralır, sıkıntı duyar. Özellikle Tevhidi esasları insanlara duyurmakla görevlendirilen rasuller, sorumluluk duygusunun sıkıntısını daha fazla duyarlar.
Risalet tarihinde birçok örneği görüldüğü üzere Tevhidi esasları kabul etmeyen, bu nedenle rasullere karşı çıkanların hakaret, iftira, baskı ve saldırıları rasulleri sıkıntıya sokar, kalplerini daraltır. Yüce Allah (cc) rasullerin, kendilerine yüklenen sorumluluğu yerine getirememe kaygısı taşıdıklarını, onlara yardım edeceğini bildirmektedir.
“Şimdi herhalde sen: ‘Onun üzerine bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi?’ diyorlar diye onunla göğsün daralıyor ve sana vahyedilen şeyin bir kısmını terk edeceksin; şüphesiz sen ancak bir uyarıcısın, Allah her şeye vekildir.” (Hud, 12)
Rasulullah (as)’ın, kalbinin yarılıp ameliyat edildiği yalanı
İnşirah suresi hakkında uydurulan hikâyede, zaman ve mekân farklı olmakla beraber, ileri sürülen iddia aynıdır. Uydurulan hikâyeye göre Rasulullah (as), sütannesinin yanında koyunları güderken ya da Miraç’a çıkmadan önce veyahut da Duha suresinin nüzulünden önce sıkıntıya düştüğü bir anda, yanına birkaç operatör melek gelir.
Melekler, Hz. Muhammed (as)’ı yere yatırarak göğsünü yararlar, onun kalbini çıkararak zemzem suyu ile yıkadıktan sonra kalbine hikmet ve iman doldurup yerine koyarlar. Yalancı müfteriler, bu hikâyeyi destekleyen bir sürü sözler uydurmuşlar ve başka hadisleri bu hikâyeye uygun biçimde değiştirip çarpıtmışlardır.
Bu sure hakkında uydurulan hikâye ve Rasulullah (as)’a atılan iftira, birkaç yönden Kur'an gerçeğiyle çelişmektedir. Bunlar;
Birincisi, bu uydurma hikâye, Rasul gerçeğiyle çelişmektedir. Çünkü rasuller, içerisinde yaşadıkları toplum içerisinden çıkarılmış, beşerî özelliklere sahip kimselerdir. Bütün rasuller aynı yasa (Sünnetullah) çerçevesinde Rasul olmuşlardır. Bu nedenle Hz. Muhammed (as)’ın özel bir operasyona tabi tutulduktan sonra Rasul olarak seçilmesi Sünnetullah gerçeğiyle çelişmektedir.
İkincisi, rasuller, öncelikle iman eden kimselere örnek birer şahsiyettirler. Bu örnekliğin olabilmesi ancak o Rasul’ün, öncü olduğu toplum bireylerinin insani ve fiziki özelliklerini aynen taşımasıyla mümkündür. Önderi olduğu toplumun beşerî özelliklerini taşımayan bir kimsenin, toplumu için örnek olması mümkün değildir. Örneğin, bir melek ya da cin, insani özellikler taşımadıkları için insanlara örnek olamazlar. Yüce Allah (cc), meleklerin, ancak meleklere Rasul olarak gönderileceğini bildiriyor.
“De ki: ‘Şayet yeryüzünde huzur içinde yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir meleği Rasul indirirdik." (İsra, 95)
Hz. Muhammed (as), Nebi/Rasul oluşu dışında diğer bütün fiziki ve psikolojik özellikleriyle ancak bir beşerdi. O, bir beşerde var olan bütün insani özelliklere sahipti. Yüce Allah (cc) Hz. Muhammed (as)’a, insanlar gibi bir beşer olduğunu söylemesini bildirmiştir.
“De ki: ‘Şüphesiz ben sizin benzeriniz bir insanım; bana vahyediliyor ki, gerçekten ilahınız bir tek ilahtır; artık kim, Rabb’ine kavuşmayı umuyorsa öyleyse salih amel işlesin ve Rabb’ine ibadette hiç kimseyi ortak etmesin.” (Kehf, 110)
Yüce Allah (cc), beşerî özellikler taşıdıkları için rasullerini, iman eden kullarına örnek olarak vermiş, onların da rasulleri örnek alarak dini yaşamalarını, Tevhidi esasları insanlara bildirmelerini istemiştir.
“Andolsun sizin için Allah’ın Rasulü’nde, Allah’ı ve ahiret gününü uman ve Allah’ı çok hatırlayan kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)
“Gerçekten sizin için İbrahim’de ve onun beraberindeki kimselerde güzel bir örnek vardır; o zaman kavimlerine dediler ki: ‘Şüphesiz biz, sizden ve Allah’tan başka itaat ettiğiniz şeylerden uzağız, sizi tanımıyoruz. O Bir olan Allah’a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret ortaya çıkmıştır…” (Mümtehine, 4)
Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere örnek alınacak kimseler, örnek oldukları toplumun beşerî bütün özelliklerine sahip olmalıdırlar. Onların, başka özelliklerle donanmaları örneklik vasıflarını düşürür.
Üçüncüsü, Kur'an, rasullerin de birer beşer olduklarını, bu nedenle bazı durumlarda hata yapabildiklerini, korktuklarını, sıkıntıya düştüklerini, acıktıklarını, üzülüp sevindiklerini, cinsel arzuları olduğunu bu nedenle evlendiklerini, gaybı bilmediklerini bildirmektedir. Bu kural Hz. Muhammed (as) için de geçerlidir.
“Andolsun, biz senden önce de rasuller gönderdik, onları, eşli ve neşretmekle (görevli) kıldık. Allah'ın izni olmadan hiçbir Rasulün, gerçekten bir ayet getirmesi mümkün değildir; her yazının bir süresi vardır.” (Rad, 38)
“Onları, yemek yemeyen ceset yapmadık ve ebedi de değillerdi.” (Enbiya, 8)
Bir yanıt yazın