İslâm, insana değer verir ve insanın en güzel şekilde olmasını ister. Bu nedenle yüce Allah (cc), kendisini inkâr edenlerin bile rahmet, gereği rızıklarını vermekte, onların, dünya ve ahirette sıkıntıya düşmemeleri için ayetlerini göndererek onları acıklı azaba karşı uyarmaktadır.
Yüce Allah (cc), kullarına “Ey insanlar” diye en güzel şekilde hitap etmiş, onlarla alay etmemiş, azgınlığı yol edineler dışında, kimseyi hakir görmemiştir. Bu nedenle yüce Allah’ın kullarının da birbirleriyle alay etmemeleri, birbirlerini hakir görmemeleri gerekir ki yüce Allah iman edenlere hitapla Müslüman olmayanlarla en güzel bir şekilde tartışmalarını istemiştir.
“Hikmetle ve güzel öğütle Rabb’inin yoluna çağır ve onlarla en güzel biçimde mücadele et, şüphesiz Rabb’in, işte yolundan sapanları en iyi bilen O’dur ve O, hidayette olanları da en iyi bilendir.” (Nahl, 125)
Müslümanlar, Allah yoluna davet ederken en güzel şekilde hareket edilmeli, insanların eksikliklerini yüzlerine vurup onları küçük düşürmemelidirler ki, vahye uygun olan budur.
Alay etmek, en güzel biçimde yaratılan, onur ve şahsiyet sahibi insanlarda bulunmaması gereken, kişide böbürlenme ve kendini beğenme duygusunu tezahür ettiren, kişiyi, başkalarını eksik, hor ve hakir görmeye sevk eden, onu, insani vasıflarından soyutlayan düşük ve seviyesiz bir söylem ve tavırdır.
Alay etmek, bir acziyet ve olgunlaşmamış bir kişilik sorunudur; acziyet içerisinde bulunan, onurlu bir kişiliğe sahip olmayan kimseler, başkaları ile alay ederek kendilerini öne çıkarmaya ve gündemde tutmaya çalışırlar.
İnsanların, yaratılışta sahip oldukları eksiklik ve kusurları ile alay etmek, yüce Allah’ın yaratışını beğenmemek olduğundan küfürdür. İnsanlarda, sonradan iradeleri dışında oluşan eksikliklerle alay etmek, onların onur ve haysiyetleri ile oynamaktır ki bu, gayri insani bir tavır ve oldukça onursuz bir davranıştır.
İnsanların yaptıkları yanlış işlerle ya da yanlış görülen durumları ile alay etmek, kendini ön plana çıkarma, acziyetini gizleme çabasıdır. Oysa sağlıklı bir ruh yapısına, onurlu bir kişiliğe sahip olan kimseler, insanların hataları ile alay etmez, onlara doğruları en güzel şekilde gösterir, onları doğru olana yöneltmeye çalışırlar.
Alay edenler, sağlıksız, bozuk bir ruh yapısına sahip kimseler olduklarından, sağlıksız ruhlarını tatmin etmek için başka insanlarla ve hayvanlar ile alay ederek tatmin olmaya çalışırlar. Onlar, başkalarının üzüldüklerini, rencide olduklarını önemsemez, onların da bir duygu taşıdıklarını, bir şahsiyet sahibi olduklarını düşünmezler, tek düşünceleri, kendilerini eğlendirip tatmin olmak, karşılarındakini küçük düşürmektir.
Başkalarının duygu ve onuruyla oynamaya, onları küçümsemeye, onlarda ayıp ve kusur aramaya neden olan alay etmek duygusu, kendilerini beğenip başkaları üzerinde böbürlenen kâfir, müşrik, münafık ve fasıkların düşük bir sıfatı olduğundan Müslümanlar, bu vasfı üzerlerinde bulundurmazlar.
Müslümanlar, insanlarla alay etmezler
Rab’lerine iman etmiş Müslümanlar, hiçbir şekilde başkaları ile alay etmez, bu kötü ve küçük düşürücü vasfı üzerlerinde bulundurmaz, hata ile böyle bir duruma düşmeleri halinde ise derhal tevbe ederler.
Müslümanlar, başkalarında gördükleri kimi davranış ve sözel bozukluk ve eksikliklerle alay etmez, kişileri en güzel şekilde uyararak onların giderilmesi için çalışır, doğru olanı ortaya koyarlar. Müslümanlar, kişilerin fiziksel ve ruhsal eksiklikleri ile ise, bu eksikliklerin yaratılışta ya da sonradan kimi hastalıklar nedeniyle olduğunu bilirler, ima yolu ile de olsa hiçbir şekilde alay etmezler.
Başkalarında ayıp ve kusur arayıp onlarla alay etmek, gayri insani bir duygu olduğu gibi aynı zamanda gayri İslâmi’dir de. Bu nedenle yüce Allah (cc), Müslümanların başkaları ile alay etmelerini yasaklamış, alay etmenin insanı imandan çıkarıp fıska düşüreceğini bildirmiştir.
“Ey iman edenler, bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdır ve kadınlar da başka kadınlarla (alay etmesinler), belki onlar, kendilerinden daha hayırlıdır. Birbirinizi ayıplamayın ve kötü lakaplarla çağırmayın; imandan sonra fısk adı kötüdür ve kim tevbe etmezse, işte onlar, zalimdirler.” (Hucurat, 11)
Müslümanlar, insanlarda gerek yaratılışta oluşan kusurlar, gerek sonradan istem dışı eksiklikler ya da kişilerde görülen yanlış ifade ve davranışlarla alay etmezler. Onlar, rahmet elçileri olmaları nedeniyle insanlarda gördükleri her türlü yanlışı en güzel şekilde gidermeye, en güzeli göstermeye çalışırlar ki, vahyin gönderiliş amacı da bundan başka bir şey değildir.
Tüm Risalet önderleri ve onların izlerini takip eden Tevhid erleri, hayatları boyunca doğruları ortaya koyarak insanları yanlış söz ve fiillerinden döndürmeye çalışmışlardır. Onlar, bu uğurda yanlışlarını düzelttikleri insanlardan tepkiler görmelerine, hakarete uğramalarına ve eziyet görüp işkenceye maruz kalmalarına rağmen insanların yanlışları ile alay etmemişlerdir.
Rasulullah (as) de, başkalarını küçümseyip alay etmenin kişiye günah olarak yeteceğini ifade etmiştir. “Kişiye, Müslüman kardeşlerini küçümsemesi, günah olarak yeter”
Müslümanlar, sözleriyle kimse ile alay etmeyecekleri gibi ima ve tavırlarıyla da alay sayılabilecek davranışlardan kaçınmalıdırlar. Bir gün Hz. Aişe (r.anha), konuştuğu bir kadını Rasulullah (as)’a tarif ediyordu ve eliyle boyunu işaret edip “Boyu şu kadardı” dediğinde Rasulullah (as) ona: “Böyle yapma, bu onunla alay etmektir” buyurdu.
Yüce Allah (cc), Mü’minlerin yeryüzünde mülayim olduklarını, kendilerine laf atan cahillerle bile alay etmediklerini ve üstelik güzel bir selamla onlardan ayrıldıklarını bildiriyor.
“Rahman’ın kulları o kimselerdir ki, yeryüzünde mülayim yürürler, cahiller kendilerine hitap ettikleri zaman ‘Selâm’ derler.” (Furkan, 63)
Müslümanlar, insanlarla alay etmezler, eksik gördükleri şeyleri en güzel bir şekilde gidermeye, Hakkı tebliğ eder, insanları içerisinde bulundukları durumdan kurtarmaya çalışırlar. Bu, Müslüman olmanın, yüce Allah’a teslim olmanın gereğidir.
“Affı tut, iyiliği emret, cahillerden yüzçevir.” (A’raf, 199)
Müslümanlar, değil insanlarla alay etmek onlar, kendilerine yakışan bir tavırla hareket ederler ve kendileri ile alay edenlerle bile alay etmezler, çünkü alay etmek Müslümanların değil, kâfir, müşrik, münafık ve fasıkların vasfıdır.
Alay etmek, müşriklerin, kâfirlerin vasfıdır
İnsanlarla ya da diğer canlılarla alay etmek kâfir, müşrik, münafık ve fasıkların bozuk ve onursuz bir vasfıdır. Onlar, kendilerini diğer insanlardan üstün gördükleri, insanları aşağıladıkları için onları küçümserler ve onlarla alay ederler.
“Sadakalar konusunda Mü’minlerden gönüllü verenleri ve onlar, güçlerinin yettiğinden başka bulamayan kimselerdi; işte onlarla alay ediyorlardı. Allah da onları küçük düşürmüştür ve onlar için acıklı bir azap vardır.” (Tevbe, 79)
Varlıkları ya da kimileri bilgileri ile şımaran kâfir, müşrik ve münafıklar, kendilerinden varlık ve bilgi olarak eksik olanları küçümsemişler, onlarla alay edip eğlenmişlerdir.
“Kâfirler için dünya hayatı süslüdür; onlar, iman edenlerden bazılarıyla alay ederler, oysa takva sahipleri, kıyamet günü onların üstündedirler. Allah, dilediği kimseye hesapsız rızık verir.” (Bakara, 212)
Kaş göz kırparak insanları hakir görüp çekiştirerek insanlarla alay edenler, elbette ki Müslüman olamazlar. Çünkü Müslümanlar, hiçbir şekilde insanlarla alay etmezler, onları küçümsemezler. Böyle bir tavır, gereğince ya da hiç iman etmeyenlere mahsus bir tavırdır.
“Her çekiştirip alay edenin vay haline! O ki, mal toplayıp onu saydı durdu; malının, kendisini gerçekten ebedi yaşatacağını sanıyor. Kesinlikle o, Hutame’ye atılacaktır; bilir misin Hutame nedir, Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir ki, gönüllerin üzerini sarar. Muhakkak ki o, onların üzerine kapatılacaktır, uzatılmış direkler arasında.” (Hümeze, 1-9)
Mallarıyla böbürlenenler, mali yönden kendilerinden zayıf olan kimselerin arkasında konuşur, onları hafife alarak alay ederler. Böyle yapanlar, Müslüman olduklarını iddia etseler bile, insanları arkadan çekiştirmeleri ve böbürlenip kibirlenmeleri nedeniyle ateştedirler.
“Arkadan çekiştiren, söz taşıyan,” (Kalem,
Bazı kimseler, kendilerine rızık veren Rab’lerinin indirdiği Kur’ani esaslara iman edip o rızıkları, Allah’ın kullarına infak edecek yerde o rızıklarla azgınlaşmışlar, kibirlenip böbürlenerek Allah’ın kullarıyla eğlenerek alay etmişlerdir. Kendi yaratılışlarını unutarak azmışlar, bu azgınlıklarını, böbürlenip kibirlenmelerini de şeytan onlara süslü göstermiştir.
“Şimdi sor onlara, onlar mı yaratılışça daha kuvvetli yoksa bizim yarattıklarımız mı? Şüphesiz Biz, yapışkan çamurdan onları yarattık. Bilakis sen şaşırdın ve onlar alay ediyorlar.” (Saffat, 12)
Tevhid şirk mücadele tarihi boyunca küfür ve şirk ehli, kendilerine Hakkı getiren rasulleri önce alaya alıp onları toplumun gözünde küçük düşürmeye çalışmışlar, daha sonra hakarete başlamışlar, bununla da yetinmeyince ve Tevhidi daveti durduramayınca saldırmaya başlamışlar, rasullere ve Tevhid erlerine baskı ve zulüm yapmışlardır.
“O, gemiyi yapıyordu ve yoruluyordu, kavminin ileri gelenleri onun yanından geçip gittikçe onu alaya alıyorlardı. Dedi ki: ‘Şayet bizimle alay ederseniz, artık gerçekten biz de alay ederiz, sizin alay ettiğiniz gibi.” (Hud, 38)
Küfür ve şirk önderleri, azgınlıklarında sınır tanımamış, kendilerine gelen rasulleri inkâr ederek onlarla da alay etmişlerdir. Küfür ve şirk önderlerinin, rasullerle alay etmeleri daha sonraki dönemlerde de devam etmiş, gelen tüm elçilerle alay edilmiş, onları toplumun gözünde düşürmeye çalışmışlardır ki bunlardan biri de Fir’avn’dır.
İstihza; (alay etmek) müşrik ve kâfir istibdat rejimlerinin davete ilk karşı çıkış metodudur. Fir'avn da ilk önce bu yola başvurmuş, Hz. Musa (as)'ı küçük düşürmeye, böylece ona tabi olanlara engel olmaya çalışmıştır.
“Fir'avn kavmine seslenip dedi ki: ‘Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altımdan akıp giden ırmaklar benim değil mi, görmüyor musunuz,’ yahut ben, şundan daha hayırlı değil miyim; o ki, aşağılık ve nerdeyse söz anlatamayacak durumda!” (Zuhruf, 51-52)
Mal ve servetleriyle böbürlenip insanları hakir gören zalim inkârcılar, bununla da yetinmeyip elçilere iftira ederek alaylarını sürdürürler.
“(Fir’avn) dedi ki: ‘Doğrusu size gönderilen Rasulü’nüz gerçekten mecnundur." (Şuara, 27)
“Fir'avn kavminden ileri gelenler dedi ki: ‘Şüphesiz bu, bilgili bir sihirbazdır,” (A’raf, 109)
Alay etmek, acziyetin bir göstergesidir; fikre karşı fikirle cevap veremeyen cahil inkârcılar, karşılarındakini alaya alarak kendilerince bir çıkış yolu bulmaya çalışmaktadırlar. Bu, daha sonraki dönemlerde de devam etmiş, günümüze kadar gelmiş, kıyamete kadar da devam edecektir. Bu elbette ki Sünnetullahtır, her Hak batıl mücadelesinde tekrarlanacaktır.
“Andolsun senden önce de rasullerle alay edildi, fakat onlardan alay eden kimseleri, kendisiyle alay etmekte oldukları şey kuşatıverdi.” (En’am, 10)
Hak batıl mücadelesinde küfür ve şirk önderleri, ellerinde başka bir malzemeleri bulunmadığı için alaya almakla rasulleri susturacaklarını ve daveti durduracaklarını zannediyorlar, bu nedenle de durmadan onları tedirgin edecek sözler söylüyorlardı.
“Şüphesiz yurdunda seni tedirgin ediyorlardı, oradan çıkarmak için; o zaman çok az dışında senin ardından kalamazlardır. Rasullerimizden senden önce gönderdiğimiz kimselerin zaten sünnetidir; Bizim sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.” (İsra, 76-77)
Sünnetullahtaki değişmezlik ilkesi bugün de geçerli ve günümüzde de Tevhid erleriyle alay edilmekte, böylece onları toplumun gözünde düşürerek söyledikleri Tevhidi esasları dinlememelerini sağlamaya çalışmakta, bu yolla daveti durduracaklarını zannetmektedirler. Ancak nafile! Bu Tevhidi mücadele, biiznillah Kıyamete dek sürecektir.
Tarihi süreçte davet nasıl ki durmamışsa, biiznillah yine durmayacak, önceki davetçiler gibi günümüz davetçileri de son nefeslerine kadar bu Tevhidi mücadelelerini sürdüreceklerdir. Bu, Sünnetullahtır ve Sünnetullahta hiçbir değişiklik yoktur.
İnsanların inançlarıyla fiziksel kusurları ile ve maddi durumlarıyla alay edenler, elbette bir gün bu yaptıklarını anlayacaklar, ancak o gün iş işte çoktan geçmiş olacak, pişmanlıklar fayda vermeyecek ve hak ettikleri acıklı azaba sürüleceklerdir.
“Ayetlerim size okundu değil mi, fakat siz onu yalanladınız! Dediler ki: ‘Rabb’imiz, kötü niyetimiz bize galip geldi, dalalete sapan bir kavim olduk’ Rabb’imiz, bundan çıkar, sonra eğer tekrar dönersek artık gerçekten biz zalimleriz. Dedi ki: ‘Defolun oradan ve benimle konuşmayın. Şüphesiz kullarımdan bir grup vardı, diyorlardı ki: ‘Rabb’imiz, iman ettik, bizi bağışla ve bize merhamet et; Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın. İşte siz onları alaya aldınız, hatta size benim zikrimi unutturdu ve siz onlara gülüyordunuz.” (Mü’minun, 105-110)
O gün gerçekler apaçık görülecek, dövünmeler, sızlanmalar, itiraflar insanlarla alay edenlere hiçbir fayda sağlamayacaktır.
“Sonra nefsin: ‘Allah yanında kusur edişimden dolayı yazık bana, gerçekten ben alay edenlerden idim’ demesin.” (Zümer, 56)
O gün saflar netleşmiş, herkes yaptığının karşılığını almış, hak ettiği mükâfat ya da cezasını almıştır.
“Dediler ki: ‘Bize ne oldu da, kötülerden saymış olduğumuz adamları görmüyoruz, onları alaya alırdık, yoksa gözler mi onlardan kaydı! şüphesiz bu, kesin bir gerçektir, ateş halkının çekişmesidir.” (Sad, 62-64)
Dünya hayatında Rab’lerine iman etmek, iman ettikten sonra Tevhidi esasları insanlara ulaştırmak yerine iman edenlerle alay eden ya da iman ettikten sonra Tevhidi esasları anlatmak yerine bunu kendileri için bir üstünlük görüp insanları küçümseyip onlarla alay edenler, işte o gün gerçekleri tüm açıklığı ile göreceklerdir.
Müslümanların yapmaları gereken, insanları küçümseyip onların, hata ve kusurlarını dile dolayıp kâfir ve müşriklerin vasfını kuşanarak onlarla alay etmek değil, Tevhidi esasları en güzel biçimde ortaya koyarak insanları bunlara davet etmektir.
Risalet tarihinde hiçbir Rasul ve onların izini takip eden Tevhid eri, insanların hata ve kusurlarını dile dolayıp onlarla alay etmemiş, onları, Rab’lerini Bir’lemeye davet etmişlerdir. Günümüzde Tevhidi esasların sorumluluğunu üstlenmiş Müslümanlar da Risalet önderleri ve Tevhid erleri gibi hareket edip Tevhidi esasları insanlara ulaştırmaya çalışmalı, insanların hata ve kusurlarını dillerine dolayıp onlarla alay etmemelidirler. Onlara yakışan da budur, bu olmalıdır. Aksi halde diğer insanlardan hiçbir farkları kalmayacaktır.
Müslümanlar, sizler, Tevhidi yaşayıp anlatın, kâfir, müşrik, münafık ve fasıkların özelliklerinden olan alay etmekten kaçının, aksi halde sapmış fıska düşüp eski küfür halinize dönersiniz!
Ramazan Yılmaz: 2017.09.12
Bir yanıt yazın