Bir insanın, doğal olarak da bir Müslümanın, kendisine yaptığı kötülüğü, hiçbir güç ona yapamaz. Bu anlamda insan, kendi kendisinin en büyük dostu olduğu gibi aynı zamanda en büyük düşmanıdır da! İman ve akıl birliğini sağlayan, aklını imanının emrine verenler, kendilerine en büyük iyiliği yaparak kurtuluşa ererlerken, bunları uyumlu çalıştırmayan ya da bunlardan birinden mahrum olanlar, kendilerine en büyük kötülüğü yapmışlardır. Nitekim yüce Allah (cc), kullarını bu konuda uyarmaktadır.
“Size isabet eden bir musibet yoktur ki, kendi ellerinizin kazandığından dolayı olmasın, (Allah) birçoğunu da bağışlar.” (Şura, 30)
“Şayet iyilik ederseniz, kendinize iyilik edersiniz ve şayet kötülük ederseniz o, aleyhinizedir…” (İsra, 7)
Kullarına karşı sonsuz merhamet sahibi olan yüce Allah (cc), insanı kurtuluşa ulaştıran yolu gösterdiği gibi onu helake sürükleyen durumları da bildirmiş, bunlardan sakınılmasını öğütlemiştir. Yüce Allah’ın sakınılmasını bildirdiği durumlardan kendilerini sakınmayıp bildiklerini okuyanlar, kendi elleri ile helak olmayı tercih etmişlerdir.
İman etmek
Yüce Allah'a imanın en temel esası, hiç kuşkusuzdur ki Tevhidi esaslara iman etmektir. Bu esaslara gereğince iman etmeden yapılan her iman, her iş ve hareket küfür, şirk, nifak ve fısktır. Yüce Allah’a şirk koşulmadan iman edilmesi ancak insanın, öncelikle kendi hevası olmak üzere, tüm ilahları reddedip Kur’ani esaslara hiçbir sıkıntı duymadan teslim olması ile mümkündür. Bunun dışındaki her iman etme, ancak hevanın ilah edinilmesidir.
İnsanı kurtuluşa ulaştıran ilk basamak, yüce Allah’a gereği gibi iman etmektir. Yüce Allah (cc), iman etmeyip kendilerine zulmedenleri bağışlamayacağını, doğru yola iletmeyeceğini, bu nedenle insanların, kendi hayırlarına olarak iman etmelerini bildirmiştir.
“Gerçekten inkâr eden ve zulmeden kimseleri Allah, bağışlamayacak ve onları hidayete eriştirmeyecek, ancak cehenneme eriştirecek, orada ebedi kalacaklardır. Bu, Allah’a kolaydır.
Ey insanlar, doğrusu Rasul size, Rabb’inizden Hakkı getirdi, artık kendi hayrınız için iman edin ve şayet inkâr ederseniz, o halde şüphesiz göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır; Allah, bilendir, hâkimdir.” (Nisa, 168-170)
İman etmek, yalnızca yüce Allah’ın varlığını, bir olduğunu, Kitab’ın O’ndan geldiğini kabullenmek değil, onunla beraber Rasulün getirdiği Kitab’ın tüm hükümlerine, hiçbir sıkıntı duymadan teslim olup gereğini yapmaktır. Bu anlamda iman edenlere yüce Allah (cc), Mü’min ve Müslüman sıfatlarını verirken, bundan bir kısmını alıp bir kısmını bırakanlara, durumlarına göre kâfir, müşrik, münafık, fasık sıfatlarını vermiş, hepsinin kâfir olduklarını bildirmiştir.
İman, yüce Allah’a güvenip O’nun bildirdiklerinin en doğru olduğuna güvenmek (Mü’min olmak) ve hiçbir sıkıntı duymadan Kitap’ta bildirilen hükümlerin gereğince hareket etmek (Müslüman olmaktır). Bundan bir eksik ya da fazla insanı bu sıfatlardan çıkarır.
Helake sürükleyen durumlar
Hevayı ilah edinme
İnsanı helake götüren durumların başında kişinin, kendi hevasına uyması gelmektedir. Rab’lerine iman etmeyen, bilmeden kendi arzuları peşinde koşan, her türlü sülfi emellerini tatmin eden cahil kimseler, hevalarını ilah edindikleri gibi Müslüman olduklarını söyledikleri halde bu şerefli sıfatın gereğini yapmayarak kendi arzularını öne çıkaran, Kitabın hükümlerini bu yönde kullanan kimseler de hevalarını ilah edinmişlerdir.
Yüce Allah (cc), cahilleri kınamış, tevbe etmeleri halinde onları bağışlayacağını bildirmiştir. Ancak O, gönderdiği Kitabı, kabul ettiklerini iddia ettikleri halde kendi arzularını tatmin etmek için kullananları çok ağır bir şekilde tanımlamış, onlara lanet etmiştir.
“Onlara, kendisine ayetlerimizi verdiğimiz fakat onlardan çıkıp ayrılan, bu yüzden şeytana tabi olup böylece azgınlardan olan kişinin haberini oku! Eğer dileseydik elbette onu, onlarla yükseltirdik, fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü, onun durumu, tıpkı şu köpeğin durumuna benzer ki, üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, onu bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan toplumun durumu budur, bu kıssayı anlat, belki düşünürler.” (A’raf, 175-176)
Hangi gerekçe ile olursa olsun, Kur’an’ın hükümlerine göre hareket etmeyip hevalarına uyanlar, Allah yolundan sapmışlardır. Yüce Allah (cc), onların hesap gününü unuttuklarını, onlar için şiddetli bir azabın olduğunu bildirmiş, bu konuda rasullerini bile uyarmıştır.
“Ey Davud, şüphesiz biz seni, yeryüzünde halife yaptık; öyleyse insanlar arasında Hak ile hükmet; hevaya uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır; çünkü Allah yolundan sapan kimseler için, hesap gününü unuttuklarından dolayı şiddetli bir azap vardır.” (Sad, 26)
Kendi nefislerine Hak ile hükmetmeyen, nefislerini Hakka tabi kılmayanlar, tağutu inkâr ettiklerini iddia etseler, kâfir, müşrik, münafık ve fasık olarak nitelendirdikleri kimseleri eleştirseler de, Kur’an’ın hükümlerine gereğince teslim olmadıkları için sapmış, hevalarını ilah edinmiş kimselerdir.
Yüce Allah (cc), Risalet tarihinde Tevhidi esaslara teslim olanların örneğini vermiş, onlar gibi vahye teslim olanların kurtulduklarını, onlar gibi olmayanların, hevalarını ilah edinmiş kimseler olarak saptıklarını, Mü’minler gibi olmadıklarını bildirmiştir.
“Şimdi, Rabb’inden bir delil üzerinde olan kimse, kendisine kötü ameli süslendirilen ve hevalarına tabi olan kimseler gibi mi olur!” (Muhammed, 14)
Kıyamet günü Kur’an’dan hesaba çekilecekleri bilincinde olan kimselerin, her söz ve davranışlarını mutlaka Kur’an’a uygun yapmaları, kendileri için hayırlı olacaktır.
Bireysel davranış
Yüce Allah (cc), iman edenlerin, acıklı azaptan nasıl kurtulacaklarını bildirmiş, buna göre hareket edilmesini istemiştir. Bu anlamda iman edenlerin, münferit hareket etmekten kaçınarak, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, mutlaka bir araya gelmelerini, kurtuluşlarının ancak böyle mümkün olacağını bildirmiştir.
“Hak, Rabb’inden gelendir, öyleyse sakın kuşku duyanlardan olma, herkesin yöneldiği bir yönü vardır, öyleyse hayırda yarışın; nerede olsanız, Allah sizi bir araya getirir, kuşkusuz Allah, her şeye kadirdir.” (Bakara, 147-148)
Bireysel hareket, her konu ve durumda kişi için her zaman felakettir. Yüce Allah’ın emrine rağmen bir araya gelmeyenlerin, ateşin kenarında bulundukları, bundan kurtuluşun yolu olarak Müslümanlarla birliktelik oluşturmaları gerektiği konusunda onları uyarmıştır.
“Ve topluca Allah’ın ipine yapışın, tefrikaya düşmeyin, Allah’ın üzerinizde olan nimetini düşünün; o zaman siz, birbirinize düşman idiniz, kalplerinizi uzlaştırdı. O'nun nimetiyle kardeşler oldunuz, siz ateşten bir çukurun kenarında idiniz, sizi ondan kurtardı. İşte Allah size ayetlerini açıklıyor umulur ki, hidayete eresiniz.” (Al-i İmran, 103)
Bireysel yaşama ve ferdi hareket, hangi gerekçe ile olursa olsun, ateşten bir çukurun kenarında bulunmanın ve ateş çukuruna yuvarlanmanın nedenidir. Birey bu korkunç durumdan ancak nimet olan Tevhidi esaslara ve ilahi mesaj olan Kur’an’a, diğer Müslümanlarla beraber sarılmakla kurtulabilir.
Yüce Allah (cc), iman edenlerin kurtuluşunun ancak bu şekilde olacağını bildirdikten sonra hemen akabinde tefrikadan kaçınılmasını istemiş, ellerindeki açık belgelere rağmen tefrikaya düşenlerin, Müslümanlarla birliktelik oluşturmayıp tek başlarına hareket edenlerin, imandan sonra küfre saptıkları, Kıyamet günü onların yüzlerinin kapkara olacağı bildirilmiştir.
“Kendilerine açık belgeler geldikten sonra tefrikaya ve ihtilafa düşenler gibi olmayın; işte onlar, azabın büyüğü onlar içindir. O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır; yüzleri kararanlara ‘İman etmenizden sonra inkâr ettiniz ha! Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın.” (Al-i İmran, 105-106)
Ellerinde apaçık Kur’an olduğu, bu Kur’an’ı okuyup hükümlerine muhatap oldukları halde kendi hevalarını tatmin etmek adına bu gerçekleri gözardı edenler, imandan sonra Hakkı inkâr etmiş, küfre girmiş, acıklı azabı hak etmiş, helak olmuşlardır.
Kişinin kurtulması ve topluma sağlıklı Tevhidi bir mesajın ulaşması ancak Mü’minlerin birlikteliği ile mümkün olabilir. Tek başlarına hareket edenler, kendileri helak oldukları gibi, Tevhidi esasların da topluma ulaşmasına engel olmuşlardır. Bu nedenle yüce Allah (cc), Mü’minlerle birlikte hareket edilmesini istemektedir.
“Sabrederek, nefsini, sabah akşam rızasını isteyerek Rab’lerine davet eden kimselerle beraber tut ve gözlerin, onlardan sapmasın. Kalbini, bizi anmaktan alıkoyduğumuz, hevasına uyan ve işi hep aşırılık olan kişiye, dünya hayatının ziynetini isteyerek itaat etme.” (Kehf, 28)
Müslüman bir şahsiyet, hevasını önceleyerek ya da dünyevi başka saiklerle, hiçbir gerekçe ile Müslümanlarla birlikte olmaktan vazgeçemez, dünya hayatını gaye edinen zalimlere en küçük bir meyil duyamaz, onlarla bulunamaz. Aksi halde kendi eliyle acıklı azabı hak eder.
“Zalimlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur, sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım edilmez.” (Hud, 113)
Yüce Allah (cc), Kendi yolunda kenetlenmiş bir şekilde, bir araya gelip kendi yolunda omuz omuza mücadele edenleri sever, Müslümanlardan bunu gerçekleştirmelerini istemektedir.
“Muhakkak ki Allah, saf tutarak Kendi yolunda savaşanları sever; onlar, bitiştirilmiş binalar gibidirler.” (Saf, 4)
Müslümanlarla velayet hukukunu oluşturmayanlar, yüce Allah'ın ve Rasulü’nün de velayetinden mahrum olacaklardır ki, bu durumda onların velisi ancak şeytan olacaktır.
“Ey iman edenler, hepiniz birlikte kurtuluşa erin, ancak şeytanın adımlarını izlemeyin, muhakkak ki o size apaçık düşmandır.” (Bakara, 208)
Bireysel hareket, şeytanın istediği ve gittiği bir yoldur; yalnız hareket şeytana tabi olmak ve adımlarını izleyerek onun yolundan gitmektir. Kullarının şeytana tabi olmasını ve bunun sonucunda cehenneme girmelerini istemeyen yüce Allah (cc) onları uyarmış, onlara kurtuluş yolunu göstermiştir.
“Kim Rahman’ın zikrinden gafil olursa ona bir şeytanı sardırırız; artık o, ona yakın dost olur. Gerçekten onlar (şeytanlar), onları yoldan çevirirler, ancak onlar hidayette olduklarını zannederler.” (Zuhruf, 36-37)
Yüce Allah’ın rahmetine ve kurtuluşa ulaşmanın yolu, Mü’minlerle birlik olmaktır
Müslümanlar, ancak velayet hukukunu oluşturup cemaatleşmeleri halinde yüce Allah’ın rahmetinden yararlanabilecek, aksi halde O’nun rahmet ve sevgisinden mahrum kalacak, ateşten bir çukurun kenarında bulunacaklar, tevbe etmeden ölmeleri halinde o kenarında bulundukları ateş çukuruna, içerisinde ebedi kalmak üzere yuvarlanacaklardır.
Yüce Allah (cc), Müslümanların, rahmete ve rızasına ulaşmaları için yapmaları gereken şeyi bildirmiş, bunu yapmaları halinde kurtuluşa ve rahmete ulaşacaklarını müjdelemiştir. Bu ise, diğer Mü’minlerle velayet hukukunu oluşturmak, İslâmi yapılanma içerisinde yer almaktır.
“Mü’min erkekler ve Mü’min kadınlar, birbirlerinin velisidirler, iyiliği emrederler, kötülükten menederler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Rasulü’ne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir, şüphesiz, Allah üstündür, Hâkimdir.” (Tevbe, 71)
Mü’minlerin birlikteliklerini öven, bu birlikteliği sağlayanlara rahmet edeceğini bildiren yüce Allah (cc), ancak toplum haline gelenleri sevdiğini müjdelemiştir.
“Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse, işte yakında Allah bir toplum getirecektir ki, onları sever, onlar da O’nu severler; Mü’minlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı izzetlidirler; Allah yolunda cihad ederler, kınayanların kınanmasından korkmazlar. Bu, Allah’ın lütfudur, onu dilediği kimseye verir; Allah, büyüktür, bilendir.” (Maide, 54)
Yüce Allah’ın rızasını kazanıp O’nun sevgisine mazhar olabilmenin tek yolu, Kur’ani esasların belirlediği esaslara uygun iman edip hareket etmektir. Bunun dışındaki her yol ve yöntem, kişinin helak olmasına ve ebedi azaba girmesine neden olur.
Allah’ın ayetlerini, heva ve hevesi tatmin için kullanmak
Yüce Allah’a, O’nun indirdiği Kur’an’a ve Rasulü’ne iman eden bir kimse, kendi nefsini tamamen bitirmiş, yepyeni bir kimlik ve kişilikle kendisini yeniden inşa etmiş demektir. İman eden kimse, iman etmekle önceki kişilik ve kimliğini öğütüp tamamen yok etmeli, nefisini, Kur’an ayetleri ile yeniden yoğurarak şekillendirmelidir.
İman eden kimse, kendisinde bulunan eksiklikleri gidermek için ayetleri okumalı ve ayetlerin bildirdikleri doğrultuda hareket ederek Rabb’inin istediği şekilde Mü’min bir kimliğe, Müslüman bir şahsiyete kavuşmalıdır. İşte bu durum, iman eden kişinin kurtuluşu olacaktır.
Tevhidi düşünen birçok Müslüman için en büyük tehlikelerden biri de, bilerek ya da bilmeyerek, Allah’ın ayetlerini, kendisini öne çıkaracak bir şekilde kullanmasıdır. Şeytanın sağdan yanaşmasına neden olan bu durum, kişinin, Rabb’inin lanetine maruz kalmasına ve ebedi azaba girmesine neden olur.
Yüce Allah (cc), kendisine kulluk edilmesini, bunun önüne hiçbir şeyin alınmamasını, aksi halde şirke ve küfre girileceğini birçok ayette açıkça belirtir ve kendilerini övüp böbürlenenleri sevmediğini, onlar için acıklı bir azabın olduğunu bildirir.
“Sanma ki, yaptıklarına sevinen, yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenler, evet, zan etme onların azaptan kurtulacaklarını; onlar için acıklı bir azap vardır.” (Al-i İmran, 188)
Ayetleri, Rab’lerine kulluk yapmak yerine insanlar tarafından övülmek için kullananlar, bu ayetlerle ister manevi bir haz duysunlar, ister toplumda bir statü ya da maddi bir gelir elde etsinler, yüce Allah’ın bildirdiği üzere, ayetleri az bir değere değiştirenlerdir.
Kendi nefislerini, maddi, manevi ya da sosyal statü olarak yüceltmek için ayetleri kullananlara yüce Allah (cc) lanet etmektedir. Böyle kimseler, hidayete ulaşmak, Rab’lerinin mağfiretini kazanmak için ayetleri öğrenip onunla amel etmek yerine kendi nefislerini önceleyerek sapıklığı ve azabı tercih etmişlerdir. Oysa onların görevi, ayetleri, Rab’lerinin emrettiği ölçüler içerisinde yaşamak ve insanları Rab’lerine kulluk yapmaya davet etmektir.
“Şüphesiz, Allah’ın indirdiği Kitap’tan bir şey gizleyen ve onu az bir değere satanlar, işte onlar, karınlarına ateşten başka bir şey koymuyorlar. Allah Kıyamet günü onlarla konuşmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acıklı bir azap vardır. İşte onlar, hidayet karşılığında sapıklığı, mağfiret karşılığında azabı satın alan kimselerdir; ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar(!)” (Bakara, 174-175)
Duyguların tatminine yönelik her hareket hevayı ilah edinmek, hevayı ilah edinmek için bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde ayetleri kullanmak şirk koşmak ve yüce Allah’ın lanete maruz kalmaktır. Böyle kimseler, ayetleri olması gereken şekilde değil de kendilerini yüceltmek için kullandıklarından, ayetlerin anlam ve hedefini saptırdıkları için de Rab’lerine iftira etmişlerdir.
“Şüphesiz Allah, Kendisine şirk koşulmasını gerçekten bağışlamaz; ondan başka olan dilediği kimseyi bağışlar ve Allah’a şirk koşan, işte gerçekten büyük bir günahla iftira etmiştir.
Görmedin mi onları ki nefislerini temize çıkarıyorlar; bilakis Allah dilediği kimseyi temize çıkarır, onlara kıl kadar zulmedilmez.” (Nisa, 48-49)
İnsan, ayetleri kendi çıkarı için kullanarak yücelmez, tam aksine alçalır; oysa ayetlere teslim olanları, onların buyrukları doğrultusunda hareket edenleri yüce Allah (cc), şirk ve küfür bataklığından çıkararak temizler, dünya ve ahirette yüceltir. İzzet ve şeref bütünüyle Allah’a aittir ve ancak O’nun gönderdiği ayetlere teslim olanlar izzet bulur, şereflenirler.
“Kim izzetli olmak istiyorsa, o halde izzet tamamen Allah’ındır; güzel söz O'na çıkar, salih amel onu yükseltir; kötülükleri kuranlar ise, onlar için şiddetli bir azap vardır; işte o kurdukları helak olacaktır.” (Fatır, 10)
Yüce Allah (cc), kullarını izzetli kılıp şereflendirecek, dünya ve ahirette onları yüceltip kurtuluşa ulaştıracak yolu göstermiş, ona göre hareket etmelerini istemiştir. Rab’lerinin bildirdiği esaslara göre hareket edenler, rahmete ulaşıp kurtuluşa erecek, arzularını önceleyip duygularının mahkûmu olanlar ve ayetlere aykırı hareket edenler helak olacaklardır.
Sonuç olarak
Ey Müslüman gençler!
Rabb’inizin bildirdiği esaslara gereğince iman edip tam teslim olarak buyrukları doğrultusunda hareket edin. Hiçbir şekilde duygularınızın esiri olup fevri ve ferdi hareket etmeyin, vahyi önceleyen Tevhidi esaslar doğrultusunda hareket eden Müslümanlarla mutlaka birlikte olmaya çalışın. Okuduğunuz her ayet üzerinde düşünün, anlamadığınız konuları, beraber olduğunuz Müslümanlara sorun ve mutlaka tehir etmeden ayetin buyruğuna göre hareket edin. Kurtuluşunuz bundadır.
Ey Müslüman gençler, Allah’ın ayetlerini kendiniz için kullanmaya kalkışmayın, böyle yapanlara yüce Allah (cc) lanet etmekte, onların “hidayet karşılığında sapıklığı, mağfiret karşılığında azabı satın alan kimseler” olduklarını bildirmektedir. Kur’an ayetlerini, hevanızı tatmin etmek, kendinizi razı etmek için değil, Rabb’inizi razı etmek için okuyup yaşayın.
Yüce Allah (cc), kurtuluşun yolunu göstermiş, kendi iyiliğiniz için ona uyun, kendi elinizle kendinizi helake sürüklemeyin, unutmayınız ki Hesap günündeki pişmanlık hiçbir şekilde kişiye bir fayda sağlamıyor. Bu nedenle her düşünce, söz ve hareketinizi vahye uygun yapmaya çalışın, her konuda vahyi ve yüce Allah’ın rızasını önceleyin.
Yüce Allah (cc), insanı helake götüren, Kendi lanetine maruz bırakan durumları apaçık bir şekilde açıklamış, iman edenlerin, açıklanan bu durumdan kaçınmalarını istemiştir. Bütün bu ilahi hükümlere rağmen, Kur’ani gerçekleri, kendi arzularını tatmin etmek için kullanarak hevalarını ilah edinip ona uyanların, helak olacaklarını bildiren yüce Allah (cc), böyle kimselerin, Haktan sapıp zalim olduklarını, onları cehenneme sokulacaklarını bildirmiştir.
“Kim, kendisine hidayet açıklandıktan sonra Rasul’e karşı gelir ve Mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu döndüğü yola yöneltiriz ve cehenneme sokarız; ne kötü bir dönüştür!” (Nisa, 115)
Kur’an’da, Mü’minlerin kurtuluşları için her şey apaçık bir şekilde ortaya konulmuş, kurtuluşun yolu belirlenmiş, buna nasıl ulaşılacağı ile ilgili yöntem, Sünnetullahtaki Risalet önderlerinin örneklikleriyle apaçık bir şekilde bildirilmiştir. Bütün bu gerçeklere rağmen kendi arzularını tercih edip bu verilen ilahi öğütten yüzçevirenlerin durumları ve gidecekleri adres de bellidir. Seçim sizin; dilediğinizi seçmekte serbestsiniz.
“Kendisine Rabb’inin ayetleriyle öğüt verildikten sonra onlardan yüzçeviren kimseden daha zalim kimdir; elbette Biz, günahkârlardan intikam alıcılarız.” (Secde, 22)
Sapan kendi aleyhine sapmış olur, yüce Allah (cc), sapan kimselerin yerlerine daha hayırlısını getirmeye kadirdir. Yüce Allah (cc), kurtuluşa erenlerin, ancak Allah’ı, Rasulü’nü ve Mü’minleri dost edinenler olduğunu bildirmiştir.
“Şüphesiz sizin veliniz, ancak Allah, O’nun Rasulü ve iman edenlerdir; onlar ki, namazlarını kılarlar, zekâtlarını verirler ve onlar rükûa varırlar. Kim Allah’ı, Rasulü’nü ve Mü’minleri dost edinirse, şüphesiz galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır.” (Maide, 54-56)
Rab’lerini razı etmek, dünya ve ahirette izzet sahibi kimseler olarak kurtuluşa ermek isteyenler, Rab’lerinin bildirdiği bu esaslara kayıtsız, şartsız, hiçbir sıkıntı duymadan iman edip teslim olmaları gerekir. bu, Hidayete ulaşmanın yolu, yüce Allah’ı razı edebilmenin metodudur.
“Ki onlar, sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar, işte onlara, Allah hidayet etmiş ve işte onlar akıl sahipleridir.” (Zümer, 18)
Selam, Hidayette olan, Rab’lerini razı etmekten başka bir gayeleri olmayan, iman ettikleri Kur’ani esaslarla yepyeni bir kişilik ve kimlik sahibi olan Tevhid erlerine, Müslüman şahsiyetlere, Muttaki Mü’minlere!
Ramazan Yılmaz: 2016.12.05
Bir yanıt yazın