İslâmi bir kimlik taşıyan Müslümanlar, konu ve olaylara, Kur’an merkezli bakmak zorundadırlar; iman etmeleri böyle yapmalarını gerektiriyor. Bu nedenle biz Müslümanlar, konu ve olaylara, kişi ya da grup açısından değil, iman ettiğimiz Kur’an penceresinden bakmak durumundayız. Aksi halde Kur’an’ın dışına çıkar, küfür ve şirke düşeriz. Bu nedenle bugüne kadar olduğu gibi şimdi de Müslümanlar olarak IŞİD’e bakışımız, iman ettiğimiz Kur’an merkezlidir. Yazıp söylediklerimizden dolayı hiç kimse bizi, şu ya da bu gruba yamamaya kalkışmasın!
Son günlerde, ABD ve diğer Haçlılar ile onların İslâm topraklarındaki işbirlikçi kuklaları, bölük pörçük olmuş Müslüman halkları, bir araya getireceğini ve Hilafeti oluşturacağını düşündükleri IŞİD’e, tarihsel bütün kin ve düşmanlıkları ile yazılı, sözlü ve fiili olarak saldırıya geçmişlerdir. Bu saldırılar, kural tanımaz bir seviyesizlik içerisinde, ahlaksızca iftiralar atılarak sürdürülmektedir.
ABD, sömürdüğü İslâm topraklarındaki çıkarları kesilecek korkusu ile kendisine iman etmiş kuklalarını kandırmak için en seviyesiz yalanları söyleyerek Müslümanları karalamaktadır. Tıpkı daha önce Irak’ta kimyasal silah var yalanı ile diğer Haçlıları da yanına alarak Irak’a saldırdığı gibi, aynı taktik ile IŞİD’e karşı saldırmaktadır. Oysa Irak’ta bulunduğunu iddia ettikleri kimyasal silahların aslı olmadığı gibi, IŞİD’e attıkları iftiraların da hiçbir aslı yoktur.
Adil şahitlerden olmak
Kur’an, Müslümanlarda, adil şahitler olmalarını istiyor; Müslüman olarak bu ayet doğrultusunda hareket etmemiz, hem iman ettiğimiz Rabb’imizin emrine uymanın, hem de muttakilerden olmanın gereğidir.
“Ey iman edenler, Allah için adâletle şahitlik edenler olun, bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adâletten saptırmasın; adil davranın, takvaya yakışan budur. Allah'tan korkun, kuşkusuz Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.” (Maide, 8)
Biz Müslümanlar, hamdolsun feraset sahibi kimseler olarak, fasıkların getirdikleri haberleri, Hucurat, 6. ayetin uyarısından hareketle iman ettiğimiz Kur’an süzgecinden geçirerek değerlendiririz. Haberin doğru olması durumunda, Nisa, 135 ve Maide, 8. ayetler doğrultusunda, adil şahitler olarak en yakınlarımız dahi olsalar, aleyhlerinde şahitlik yapmaktan kaçınmayız. Çünkü bu, biz Müslümanlar için bu, imani bir husustur.
Fasıkların getirdiği haberler, araştırmalarımız sonucunda yalan ise ve bu yalan haberler, kimi Müslümanları karalamaya yönelik ve masum insanları da aldatıyorsa, bu durumda buna karşı insanları aydınlatmak ve adil şahitlik yapmak Müslüman olarak öncelikli görevimizdir.
Emperyalizm ve yerli işbirlikçileri, bugüne kadar Müslümanlar hakkında olmadık yalan iddialar ortaya attıkları, iftiralarda bulundukları, bu yalanlara dayanarak tarihsel süreçte Haçlı seferlerini başlattıkları gibi, şimdi de aynı yöntemle IŞİD hakkında yalanlar uydurup iftiralar atarak o insanları karalamaya çalışmaktadırlar. Oysa onların söyledikleri, yalandan başka bir şey değildir.
Biz Müslümanlar olarak bu yalanları ortaya koyup aldatılan insanlara doğruları anlattıkça, bundan rahatsız olan emperyalistlerin yerli işbirlikçileri ve kafaları, emperyalizmin kirli yalanları ile kirletilmiş kimseler, bizim IŞİD’çi olduğumuz iftirasını atmaya başladılar.
Müslüman olduğumuz günden bu yana, hakkımızda olmadık yalanlar üretildi, iftiralar atıldı, değişik sıfatlar takıldı. Biz, bunların hiçbirine önem vermediğimiz gibi, son günlerdeki iftiralara da önem vermiyoruz. Çünkü biz, insanların değil, Rabb’imizin rızasını kazanmaya çalışıyoruz ve ancak O’na hesap veririz, hesap görücü olarak Allah yeter. Adil olmamız, aynı zamanda Hakkı ayakta tutmamızın gereğidi.
“Allah’ın mesajlarını duyururlar, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlardı; hesap görücü olarak Allah yeter.” (Ahzab, 39)
Biz Müslümanlar için önemli olan yüce Allah'ın bizi nasıl değerlendirdiğidir, bu nedenle tavır ve ilişkilerimizi, insanların din haline getirdikleri görüşlerine göre değil iman ettiğimiz Kitabımıza göre ortaya koymaktayız ki, yarın Ruzi mahşerde bu Kitap’tan hesaba çekileceğiz.
Diğer gruplara bakışımız
Kendilerini İslâm’a nispet eden, ancak yüce Allah’ın kendilerine verdiği Müslüman sıfatını, adeta yetersiz görüp onun yanına mensup oldukları grup ve hiziplerin ismini ekleyen dışımızdaki gruplara bakışımız, Kur’an’ın belirlediği ölçüye göredir. Kur’an’da, Müslümanların nasıl hareket edip yaşayacakları, sorumluluk ve hassasiyetleri en güzel biçimde açıklanmış ve diğer gruplara nasıl bakacağımız da açıkça bildirilmiştir.
“De ki: ‘Ey Kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin, yalnız Allah'a tapalım, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah'tan başka ilahlar edinmeyelim’ Eğer yüz çevirirlerse ‘Şahit olun biz Müslümanlarız’ deyin.” (Al-i İmran, 64)
Müslümanların, diğer kişi ve gruplarla nasıl ilişkiler kuracaklarını, onlara bakışlarını Rabbimiz, Rum suresinde belirtmiştir. Biz Müslümanlar, her konuda olduğu gibi, dışımızdaki gruplara bakışımızı da Kur’ani esaslara göre düzenlemekle mükellefiz.
Müslüman olduklarını söyleyenler, en azından Rum suresinde sözü edilen Rumlara karşı, Rasulullah (as) ve arkadaşlarının taşıdıkları hassasiyeti taşımalıdırlar. Üstelik Rumlar, ayrı bir kitap ve dine sahipler ve yüce Allah’a çocuk isnat edip şirk koştukları, O’nu, teslis inancına göre üçledikleri halde, bizim dışımızdaki insanlar, örneğin IŞİD, yanlış ve hatalı da olsalar, Kur’an ehli insanlardır. Bizim Kitap ehlimiz olan insanları, kâfir ve müşriklerle beraber hareket ederek kötülemek, kâfirlerin yanında yer almaktan başka bir şey değildir. Böyle bir tarafgirlik, bizim kendimizle ve iman ettiğimiz Kur’an’la çelişkiye düşmektir.
Günümüzde Müslüman olduklarını iddia eden bazı gruplar, Müslüman ve masum halkların kanını akıtan, katil İsrail’in cinayetlerini destekleyip alkışlayan ABD ve Batı emperyalizmine karşı duymaları gereken kin ve buğzu, tam aksine kendi Kitaplarının ehli olan IŞİD Müslümanlarına karşı duyuyorlar. Onların bu durumu, büyük bir zulüm olduğu gibi kendilerine yüce Allah (cc) indinde büyük bir sorumluluk ve azap getiricidir.
Şimdi durum bu iken ve küfür ehli, tüm unsurları ile Müslüman bir gruba, IŞİD'e saldırırlarken, bizim Müslümanlar olarak Rum suresindeki hassasiyeti göstermememiz, Kur'ani hassasiyetimizin olmadığı anlamına gelecektir.
IŞİD, Allah'ı (haşa) üçleyen Hrıstiyan Rumlar kadar da mı doğru değil, sonuçta IŞİD bizim iman ettiğim Kitabımız ehli, ayrıca IŞİD hareketini, tam anlamı ile tam devlet haline gelemediği için gereğince bilmiyoruz. Bir de bu hassas dönemde kışkırtıcıların ortalıkta cirit attıklarını da çok iyi biliyoruz. Bu gerçeklere rağmen, biz Müslümanlar, ne niyet okuyucuyuz ne de gaybı (haşa) biliyoruz ki, bu insanları, emperyalistlerin yalan rüzgârlarına kapılıp suçlayalım.
Bizler, ortadaki durumu ve yapılanları değerlendiriyoruz ki, yüce Allah (cc), kişilerin yaptıklarını değerlendireceğini bildiriyor. IŞİD'in bugüne kadar yaptıklarını, küfür cephesinin katliam diye dayattıklarını biz, iman ettiğimiz Kitabımıza göre değerlendiriyor ve bu yapılanların Kur'an'a aykırı olmadıklarını görüyoruz. Şimdi bu gerçekleri bilmemize rağmen Müslümanlar olarak bu konuda adil şahitliğimizi Allah'tan korkarak elbette gizleyemeyiz, aksi halde şahitliği gizleyen zalimlerden oluruz.
“… Allah tarafından bildiği bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gâfil değildir.” (Bakara, 140)
“… Şahitliği gizlemeyin, onu gizleyenin kalbi günahkârdır; Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Bakara, 283)
IŞİD’e atılan iftiralar
Vahye teslim olmuş adil şahitler olarak, bu insanları değerlendirdiğimizde onlara atılan iftiraların, onlar hakkında uydurulan yalanların, tamamen emperyalizmin yalanları olduğuna şahit olmaktayız. Emperyalizm, nasıl ki, Irak petrolünü sömürmek için Irak’ta kimyasal silah var yalanı ile oraya girdi ise, aynı yalanları, sömürüsünü kesecek IŞİD’e atmaktadır. Bugüne kadar yapılan savaşlar penceresinden IŞİD konusuna baktığımızda!
Başta ABD olmak üzere diktatörlerin hüküm sürdüğü ülkelerde gerek ülkelerin birbirleri ile savaşlarında gerekse iç karışıklıklarda binlerce masum insan, kadın çocuk, yaşlı denilmeden katledilmektedir. Şu an devam eden iç savaşlara bakıldığında bunlar açıkça görülmektedir.
ABD’nin Vietnam’da yaptığı katliamlarında, Afganistan ve Irak’ta füzelerle insanları vahşice katletmesinde, İsrail’in her sene tekrarladığı Gazze katliamlarında, daha dün denilebilecek kadar yakın zamanda Mısır’daki diktatörün kendi halkına yaptıklarında, Suriye’deki savaşta Esad kâfirinin varil bombaları, kimyasal silahlarla harabeye çevirdiği Suriye’de! Tüm bu sayılan vahşi katliamlarda parçalanmış çocuk ve kadın cesetleri, açlık ve sefalete terk edilmiş insanların içler acısı hali bütün dünya tarafından görüldü.
Bosna’da, NATO çeteler birliği emrindeki Hollanda askerlerinin gözleri önünde silahsız masum insanlar kurşuna dizilirlerken, katliamdan söz etmeyen ABD ve Batı emperyalizmi, IŞİD’in savaş alanında kendisini yok etmeye çalışan düşmanlarını öldürmelerini, bu Haçlı emperyalistler, katliam diye dayatıyorlar.
Oysa IŞİD, bugüne kadar bile bile ne bir çocuk öldürmüş, ne savaşmayan bir sivili kurşuna dizmiş, ne de şehirleri yakıp yıkıp yakmıştır. Onlar, sahada askerlerle savaşmakta ve öldürdüğü kişiler de kendilerini öldürmeye çalışan düşman askerleridir. Emperyalizm ve yerli işbirlikçileri, savaş halindeki bu öldürmeleri katliam olarak servis etmekte, soğukkanlı bir şekilde öldürüldüklerini ifade ederek duygu sömürüsü yapmaktadır.
Savaş durumunda hiçbir asker, savaşırken düşmanına acımaz, öldürür. IŞİD’in yaptığı da bundan başka bir şey değildir. Ne yapsın IŞİD askerleri, düşman askerlerini öldürürken bir de oturup başlarında ağlasınlar mı? Onlar, üstelik düşmanlarının yaptığı gibi öldürmeden önce düşmanlarına bir sürü işkence yaptıktan sonra onları, canlı canlı yakmıyorlar, tek kurşunla işlerini bitiriyorlar.
IŞİD, terör örgütü değildir
Terör örgütlerinin ne oldukları, bugüne kadar egemen sömürgeci güçler tarafından hep tanımlanmıştır. Bu örgütler, yurt edindikleri ve sınırları belli bir toprakları olmayan, bir dağda ya da meskûn olmayan yerlerde barınan, yol kesip insanları soyan, vur kaç yaparak devletin emniyet güçlerini vuran, intihar saldırıları düzenleyerek çoluk çocuk demeden insanları katleden, kendi fikirlerini zorla dayatan gruplar olarak tanımlanmıştır.
IŞİD, emperyalist sömürgeci güçlerin yaptıkları bu tanımlamanın hiçbirine uymuyor. IŞİD, Irak’ın şu anda üçte ikisi, Suriye’nin nerdeyse yarısına yakını üzerinde, orada yaşayan halkın desteğini almış halde hüküm sürmekte ve devlet olmuş durumdadır.
IŞİD’in egemenliği altında bulunan topraklarda her mezhep ve ırktan milyonlarca insan yaşamaktadır ve bugüne kadar IŞİD tarafından ne bir Arap, ne bir Şii, ne de bir başka mezhepten sivil insanlara, inançlarından dolayı baskı yapıldığı, baskı nedeniyle ülkeleri terk ettikleri, sivilleri öldürdüğü görülmemiştir. IŞİD tarafından öldürülenler, yalnızca sahada savaşan askerler oldukları, yapılan tüm yayınlarda ve görüntülerden açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Yezidi/Ezidi ve Kürtlerin kaçış nedenleri
Emperyalizm, işgal edeceği bir yere girmeden önce kendisini haklı çıkaracak yalanlar üretir, senaryolar yazar ve bunları, figüranlar bularak uygulama sahasına koyar. Bu durum, Yezidi/Ezidi toplumu için de aynen uygulanmıştır.
IŞİD, daha önce ele geçirdiği Suriye topraklarında İslâmi kuralları uygulayınca orada yaşayan Hrıstiyan Yezidi/Ezidilerden, hiçbir baskı yapmadan, şiddete başvurmadan, İslâmi hükümler gereği, Müslüman olmalarını ya da cizye vermelerini istedi ki bu, zaten İslâm’ın hükmüdür. Onlar da, bu hükmün gereğini yerine getirmişler ve Ezidileri karar vermeleri konusunda serbest bırakmışlardır.
Ezidiler, IŞİD tarafından kendilerine yapılan iman etme ya da cizye verme teklifi karşısında ülkeyi terk etmemiş, bulundukları yerlerde yaşantılarını sürdürmüşlerdir. O gün sesleri çıkmayan ABD ve Batı emperyalizmi, IŞİD’in, Irak topraklarının üçte ikisini ele geçirip Halifeliği ilan edince önce Hrıstiyanların dini liderliği Papalık, Müslüman ümmetinin tek bir liderlik altında toplanacağını anlayınca birden ayağa kalktı, Hilafete karşı olduğunu açıkladı ve bunun durdurulması için şu çağrıyı yaptı.
"Bütün dünya, modern Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün 29 Ekim 1923'te kaldırdığı hilafetin restorasyonunu hayretle izledi. Irak'ta bir kişinin kendini halife ilan ederek tarifsiz şiddete başvurması karşısında özellikle Müslüman dini liderlerin, Dinlerarası diyalogla ilgilenenlerin ve iyi niyetli insanların, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütünün Irak'ta işlediği suçlara karşı açık ve cesur bir duruş alması gerekir.
Bu çağrıdan sonra o güne kadar IŞİD’den rahatsızlık duyduklarını söylemeyen, ülkelerini terk etmeyen Hrıstiyan Yezidi/Ezidiler, birdenbire yollara dökülmeye ve Suriye’den kaçmaya başladılar. Bu senaryo, tamamen Batı ve ABD emperyalizmi tarafından hazırlanmıştı. Batı ve ABD, kendilerine haklılık kazandırmak için Yezidilere, ülkeyi terk etmelerini söylediler ve bu, sanki IŞİD bunlar sürülmüş gibi basına servis edildi.
Ve Kürtler
Kürtlere gelince; PKK/PYD kâfirleri, tıpkı Türkiye’deki Kürtlerin bir kısmına yaptıkları bir oyunla halktan bir kısmını, Kuzey Irak’a Mahmur kampına gönderdikleri gibi aynı oyunu Suriye’de yaşayan Kürt halkına oynadılar. Amaç dünya kamuoyunun dikkatlerini çekmek ve piyonluğunu yaptıkları Batılı ve ABD efendilerinin IŞİD’e müdahale etmesini sağlamak.
Yezidilerin IŞİD’den kaçış numaraları, Papa’nın ve Hrıstiyanların dikkatlerini çekip IŞİD’e karşı dinlerinden gelen bir hamasetle Haçlı seferleri oluşturarak saldırıya geçmelerini sağlayınca, Kobani’de IŞİD karşısında sıkışan PKK/ PYD kâfirleri de, IŞİD katliam yapıyor yalan haberleriyle halkı kandırıp Türkiye’ye doğru yola çıkardılar.
PKK, Türkiye’de yıllardır Kürt halkına yapmadığı zulüm kalmadı; inançları ile alay etti, kendilerini küçümsedi ve Kürt halkından binlerce insanı, çoluk çocuk demeden katletti. Şimdi de aynı PKK/ PYD, Suriye’deki Kürt halkına aynı oyunu oynuyor, halkı kullanarak batılı efendilerinin dikkatlerini çekmeye çalışıyor.
Şimdi gerçekler, her feraset sahibi Müslüman tarafından apaçık bir şekilde biliniyorken, emperyalizmin rüzgârına kapılan bazı kimseler, IŞİD’i emperyalistlerin ağzı ile terör örgütü diye nitelendirmekte, yalan ve provoke haberlerle onlara saldırmaktadırlar.
IŞİD, nasıl bir örgüttür ki, binlerce metrekare toprak sahibi, halkıyla kaynaşmış bir halde orada yaşayan halk tarafından sevilmekte, halkına, hiçbir devletin vermediği refahı sunmakta iken terörist oluyor. IŞİD, bugüne kadar terörist olarak tanımlanan hangi eylemde bulundu da terörist ilan edildi!
Bu devlet olmuş insanlara, sırf emperyalizm ve yerli işbirlikçileri terör örgütü diyorlar diye, haydi dinsiz kitapsız, İslâmi bir kaygı taşımayanlar söylüyor da, Müslüman olduklarını iddia edenler hangi gerekçe ile bu Müslümanlara terör sıfatını yakıştırabiliyor. İnsan, zerre kadar iman sahibi ise, Allah’tan korkar da ağzından çıkanlara sahip olur. Çünkü yarın ruzi mahşerde söylediklerinden hesaba çekilecektir.
Bu nedenle biz, eksik ve hatalarıyla beraber -ki, beşer olarak hata ve eksiklikleri vardır- IŞİD’e yapılan saldırılara karşıyız. Bu tutumumuz da, adil şahitler olun emrini veren yüce Rabb’imizin emrine tabi olmak içindir. Böylece Tevhid dinine tabi olmaya ve insanları değil, Rabbimizi razı etmeye çalışıyoruz.
Ramazan Yılmaz: 2014.10.04
Bir yanıt yazın