İnsan hayatını ilgilendiren herhangi bir konunun, İslâm nokta-i nazarında ne olduğunu, nasıl çözümleneceğini öğrenebilmenin yegâne yolu, İslâm’ın temel kaynağı olan Kur’an’ı Kerime ve bu yüce Kitabın örnek uygulayıcısı biricik önder Hz. Muhammed (as)’ın pratik hayatı olan sünnetine bakmak gerekir. İnsan ancak bundan sonra o konu hakkında sağlıklı bilgi elde edebilir ve ancak o konunun İslâm’daki yeri hakkında iddiada bulunabilir.
Yüce Allah (cc), Kur’an’ı Kerim’de, insanın dünya hayatı ile ilgili bütün meselelerine çok açık çözümler indirmiş, insanların bu indirilen hükümler doğrultusunda hareket etmeleri halinde tüm sorunlarını çözeceklerini, huzura ve rahmete ulaşacaklarını bildirmiştir.
“Ey insanlar, size Rabb’inizden bir öğüt gelmiştir. O ki, göğüslerde olan(sıkıntılar)a şifa ve mü’minler için yol gösterici ve rahmet.” (Yunus, 57)
Kur’an’ın, okuyan kimselere yol göstermesi için, o kimselerin,
1- Samimi olmaları,
2- Kur’an’ın çözüm getirici olduğuna inanmaları,
3- Kur’an’ın belirttiği gibi, araştırılan konu ile ilgili tüm ayetleri okumaları,
4- Okunulan ayetlerin, anlaşılmaması durumunda, daha önce bu kitabı okuyan mü’minlere sormaları,
5- Okunulan ayetlerin, bu dinin en güzel örneği ve önderi tarafından nasıl uygulandığına bakmaları gerekir.
Kur’an’ın, yukarıda belirtilen ölçüler içerisinde okunması halinde Kur’an apaçık bir şekilde anlaşılacak ve araştırılan konu aslına uygun bir halde öğrenilecektir. Bu nedenle o kişinin, öncelikle Allah’tan korkması ve samimi olması esastır. Ancak o durumda yüce Allah o kişinin basiretini açacak ve ona yol gösterecektir. İşte yüce Allah’ın bu konudaki vaadi.
“Ey iman edenler, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lütuf sâhibidir.” (Enfal, 29)
“Ey inananlar, Allâh'tan korkun, O'nun Elçisine inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allâh çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Hadid, 28)
Yüce Allah (cc), kendisine yönelen ve samimiyetle iman eden kullarının basiretini açacak ve onlara ışığında yürüyecekleri Kur’an’ı anlamalarını kolaylaştıracaktır. Bu, yüce Allah’ın va’didir ve O, va’dine sadıktır.
Kur’an’daki İslâmi Konuların Anlaşılması:
1- İslâmi hükümler, bir tek ayetten yola çıkılarak anlaşılmaz; yüce Allah (cc), Kurân'da birçok ayette, (örneğin, Enam,105; A’raf, 58; Taha, 113; Kasas, 51 ayetlerinde) insanlar anlasınlar diye ayetlerin tekrar tekrar anlatıldığı belirtilmektedir.
Herhangi bir konuda, belli bir hükmü anlamak için o konu ile ilgili diğer ayetlere de bakmak gerekir, aksi halde yanlış sonuçlara gidilir ve yüce Allah (cc) indinde sorumluluk altına girilir. "Ben bu ayeti böyle anlıyordum ve öyle uyguladım" şeklinde bir mazeret de ileri sürülemez. Çünkü yüce Rabb'imiz, herhangi bir konuda anlaşılamayan bir durum ile karşılaşıldığında bunun, daha önce kitap okuyanlara sorularak giderilmesini istiyor.
“Eğer sen, sana indirdiğimizden kuşkuda isen, senden önce Kitabı okuyanlara sor. Andolsun, sana Rabb’inden hak geldi, sakın kuşkulananlardan olma!” (Yunus, 94)
Bir konuyu anlamak için yapılması gereken iş bellidir; konuyu bilene sormak. Çünkü yüce Allah’ın da bildirdiği gibi, her bilgi sahibinin üzerinde bir bilen vardır.
“…Her bilgi sâhibinin üstünde daha bir bilen vardır.” (Yusuf, 76)
Birkaç ayet ezberleyip kendilerini alim sananların yanında, Arapça’yı bildikleri için bazı eserleri ve Kur’an’ı tercüme ettiklerinden dolayı kendilerini alim sananlar da kendilerinin üstünde kimseyi tanımıyorlar. Bu tür kimseler, düz bir mantıkla İslâmi konular hakkında, ‘cahil cesaretli olur’ sözünü ispatlarcasına, ileri geri konuşmaktadırlar.
2- Kur’an’ı Kerim, akıl sahibi kimselere hitap eder, bu nedenle bir konuyu birçok surede ve ayette ortaya koyar ki, akıl sahipleri araştırarak konuyu anlasınlar.
“Andolsun biz, bu sözü onların aralarında çevirip çevirip anlattık ki öğüt alsınlar. Ama insanların çoğu, nankörlükte direnmektedir.” (Furkan, 50)
“İşte böylece âyetleri döne döne açıklıyoruz ki (onlar sana): ‘Sen ders almışsın’ desinler ve bilen bir toplum için de onu iyice açıklayalım.” (Enam, 105)
Şayet Kur’an’ı Kerim, zekası ile arası açık olanlara hitap etmiş olsaydı, bu durumda ilkokula yeni başlayan çocuklara öğretildiği gibi, kimi çizgilerle ya da alfabeyi öğretir gibi tek tek harflerle konuları öğretirdi. Ancak Kur’an, evrensel ve çağlar üstü bir özelliğe sahip olduğundan konuları ilmi olarak ortaya koyar ve akıl sahiplerine bu konuları öğrenmelerini tavsiye eder..
3- Kur’an’ı, ancak samimi kimseler anlayabilirler. İslâm’ı hayatlarında yaşamayan samimiyetsiz ve ciddiyetsiz, demokrasiyi din edinmiş, beşeri sistemlerin kuklası olmuş kimseler Kur’an’ı anlayamazlar. Böyle kimselerin, İslâm’ın yüce değerleri ve İslâmi konular hakkında konuşma hakları yoktur. Yazının sonunda bunların ne amaçlarla İslâmi konuları gündeme getirdiklerini açıklayacağız inşaAllah.
Kadınlar Adet Halinde Namaz Kılabilir, Oruç Tutabilir mi?
Yüce Allah (cc), kullarının yeryüzünde neler yapacaklarını, kendisine nasıl ve hangi hallerde ibadet edeceklerini, Kur’an’ı Kerimde, akleden insanların ve iman eden mü’minlerin çok rahat bir şekilde anlayacakları şekilde, şüpheye mahal bırakmadan çok açık olarak belirtmiştir.
Kalplerinde hastalık bulunan ve Kur’an’ı anlamaktan yoksun kimseler, kadınların adet halini bildiren ayeti kerimede kadınların namaz kılamayacaklarını, oruç tutamayacaklarını belirtmediğini, bu nedenle hayızlı kadınların namaz kılıp oruç tutmaları gerektiğini iddia ederler. İlmi olmaktan çok uzak ve körün fili tarifi mantığı ile hareket eden bu kimseler, Kur’ani gerçeklerden uzak bu iddialarını, fırsat buldukları ve kendilerine fırsat verilen her mekânda hararetle savunurlar.
Kur’an’ı, iman ederek, gereği gibi okuyup anlamadıkları için, herhangi bir konunun ya da İslâmi konuların Kur’an’da nasıl ele alındığını bilmekten mahrum bu kimseler, aşağıdaki ayete dayanarak iddiada bulunmaktadırlar. İlgili ayeti kerimeye bakacak olursak:
“Sana âdet görmeden soruyorlar. De ki: ‘O eziyettir.’ Âdet halinde kadınlardan çekilin, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allâh'ın emrettiği yerden onlara varın. Allâh tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever.” (Bakara, 222)
Ayeti kerimede geçen başlıca ifadeler:
1- Hz. Peygamber (as)’a kadınların adet kadınlarla ilgili bir soru yöneltiliyor,
2- Adet görme, eziyet verici bir durumdur, bu durumdaki kadınlarla cinsel ilişki yasaklanıyor,
3- Adet gören kadınların, temizlenmesi hususu,
4- Allah tevbe edenleri sever.
1- Hz. Peygamber (as)’a kadınların adet hali ile ilgili bir soru yöneltiliyor:
Yukarıdaki ayeti kerimeden de anlaşılacağı üzere, Rasulullah(as)’ın yanında bulunan arkadaşlarından biri, adet gören eşi ile cinsel ilişkiye girip girmeyeceğini soruyor. Bu soru üzerine ayet, bu konuya açıklık getirmek için nazil oluyor. Dikkat edilirse burada sorulan soruya karşılık bir cevap verilmesi sözkonusu, soruda kadınların adet görme hallerinde hangi ibadetleri yapacakları ya da yapmayacakları sorulmuyor. Buna benzer karşılıklı soru cevap şekli Kur’an’da oldukça çok görülüyor.
Kur’an’ı anlamak konusunda sıkıntı çekenler ya da Kur’an’ı anlamak istemeyen zekası ile arasında mesafe bulunan kimseler, istiyorlarki cinsel ilişki konusunda sorulan bir soruya kadınların hayatlarında yapabilecekleri bütün hareketler sıralansın ki bu, Kur’an esprisiyle çelişen bir durumdur. Zaten Kur’an, kadınların neler yapabileceklerini ya da yapamayacaklarını diğer ayetlerde çok açık bir şekilde belirtilmiştir.
Şimdi Kur’an’da geçen başka soru cevaplardan örnekler verecek olursak. Hz. Peygamber(as)’a şarap ve kumar hakkında sorular yöneltiliyor, bu konularda gelen ayetler yalnızca o sorulan soruya karşılık olarak cevap veriyor.
“Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar. De ki; "O ikisinde büyük günâh ve insanlara bazı yararlar vardır. Fakat onların günâhı yararından büyüktür." Ve sana Allâh yolunda ne vereceklerini soruyorlar. De ki; "Af (yani ihtiyaçlarınızdan fazlasını veya helâl ve güzel olan şeyleri verin!)" Allâh size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz:” (Bakara, 219)
Şarap, kumar ve Allah yolunda ne verileceği ile ilgili soruya verilen karşılığa bakıldığında, bu soruların karşılığında o konularla ilgili yapılabilecek bütün fiiller sıralanmıyor. Örneğin, şarap konusu sorulduğunda şarap ile ilgili her şey anlatılmıyor, ya da kumar ve Allah yolunda verilecek olan her şey sıralanmıyor sorulan soruya karşılık.
Adet halindeki kadınların namaz kılmaları, oruç tutmaları gerektiğini Bakara suresi, 222. ayette dayanarak iddia edenlerin mantığına göre Bakara, 219. ayette ifade edilmediği için, şarap ve kumar günah ancak pis değildir (Maide, 90), ya da şarap ve kumar insanlar arasına kin ve düşmanlık sokmuyor (Maide, 91), veyahut şarap içen kişi namaz kılabilir (Nisa, 43).
Yine aynı mantık sahiplerine göre Allah yolunda verilecek şeylerin belli bir nisabı yoktur, dilediğimiz şeyleri sakada olarak verebiliriz (Bakara, 267), sadaka vermek konusunda zorunlu değiliz ve dilediğimiz kimselere verebiliriz (Tevbe, 60).
Yukarıdaki örnekleri çoğaltabiliriz; yukarıda verdiğimiz sure ve ayetlere bakıldığında, şarap, kumar ve Allah yolunda verilecekler konusunda başka birçok ayetin bulunduğu ve o ayetlerde soru konusu olan şeylerin başka uygulama biçimlerinin olduğu görülecektir.
2- Adet görme, kadınlar için eziyet verici bir durumdur:
Adet hali kadınlar için bir hastalıktır, hem de öyle sıradan bir hastalık değildir. Adet hali gören kadınlar, sürekli olarak kan kaybetmektedirler. Bu kanın telafi edilmesi için de adet gören kadınların günlük gıdalarını almaları gerekir. Şayet adet hali Ramazan ayında oluyorsa bu durumda o kadınlar oruç tutamazlar. Çünkü hasta olan bir kimsenin de oruçtan muaf tutulduğu bir gerçektir.
Kullarının halini en iyi bilen yüce Rabb’imiz, kullarına lütufta bulunarak Ramazan orucunu, hasta olmaları halinde tutamayabileceklerini bildiriyor.
“Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidâyeti, doğruyu ve yanlışı ayırdedip açıklayan Kur'an'ın indirildiği aydır. İçinizden kim o aya yetişirse oruç tutsun. Kim hasta olur, yahut seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun. Allâh sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Şükredesiniz diye, sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allâh'ı tekbir etmenizi ister.” (Bakara, 185)
Yüce Allah kullarına zorluk dilemiyor ve tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutmalarını bildiriyor iken, haddini aşan kimileri, Allah adına hüküm vermeye çalışarak adet gören kadınların oruç tutacaklarını iddia ediyorlar.
Ramazan orucunu bildiren ayete bakıldığında, burada tek tek hastalıklar sayılmıyor, “Kim hasta olur” ifadesi ile genel hastalık durumunu anlatılıyor. Bu genel hastalığa kadınların “eziyet verici” durumları da dahildir.
3- Adet gören kadınların, temizlenmesi hususu:
Temizlik bütün ibadetlerin temelidir. Yüce Allah (cc), kullarının maddi ve manevi pisliklerden arınmalarını istiyor ve “temizlenenleri sever” hitabında bulunarak kullarına lütufta bulunuyor. Nitekim namaz ile ilgili ayetlerde de temizlik hususunu ön plana çıkarmaktadır.
Yüce Allah (cc), kadınların adet hallerini bildiren diğer ayetlerde temizlikten söz etmez, “kur” ya da “bekleme suresi” ifadesi kullanır. Oysa Bakara suresi 222. ayetinde temizlik ifadesi kullanılmıştır.
“Boşanmış kadınlar, üç kur kendilerini gözetlerler. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allâh'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz…” (Bakara,228)
Bakara 222. ayette, kadınların cinsel ilişki ile beraber yapamayacağı diğer görevleri de anlatılmaktadır. Ancak burada, adet görme durumları devam ettiği süre içerisinde yapamayacakları ibadetlerin tümünü belirtmek yerine başlıklarını vermiştir. Hastalık ve kirlilik ifadesine dikkat çekilerek kadınların bu konularla ilgili ibadetlerini de, adet hali süresince, yapamayacakları ortaya konulmaktadır. Daha önce de ifade edildiği üzere, Kur’an’da bir konu yalnızca bir ayette ifade edilmez, Kur’an’ın ifadesi ile tekrar tekrar anlatılır ki, “bilen bir toplum için de onu iyice açıklayalım.” (Enam, 105) denilir.
Adet gören kadınların namaz kılmaları gerektiğini iddia edenler, bu iddialarıyla da Kur’an’ı hiç anlamadıklarını bir kez daha ortaya koymuşlardır. Çünkü namaz kılacak bir kimsenin, mutlaka temiz olması gerekir; yüce Allah (cc), bu gerçeği, namaz ile ilgili ayetlerde ortaya koymuş, kadınlarla, adet halinde iken cinsel ilişkiye girilmeyeceğini bildiren ayetin içerisine namaz konusunu sıkıştırmamıştır. Yüce Allah (cc), akıl sahiplerine hitap ettiği için onların, kadınların adet görme durumlarını bildiren ayette geçen temizlenme durumunun namaz için gerekli bir şart olduğunu bildiklerini bilir. Namaz ayetlerine bakacak olursak.
“Ey inananlar, sarhoşken ne dediğinizi bilinceye ve yoldan geçici olmanız dışında, cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (ve) su bulamadığınız takdirde temiz toprağa teyemmüm edin: (Toprağı) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allâh, çok affeden, çok bağışlayandır.” (Nisa, 43)
“Ey inananlar, namaza duracağınız zaman: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; yahut yolcu iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, ya da kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz toprağa teyemmüm edin; ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. meshedin: başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı da. Eğer cünüp iseniz tam temizlenin. Hasta, Allâh size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz.” (Maide, 6)
Yukarıdaki her iki ayette de namaz konusu geçtiği için namaz kılacak kimselerin neler yapmaları gerektiği açıklanmaktadır. Ayetlerde geçen cünüplük hali, abdest bozma durumu, cinsel ilişki, def-i hacet gibi konuların ortak noktası temizlik olduğu çok açık bir şekilde görülecektir.
Kur'an evrensel ve çağlarüstü bir mesajı içerdiği için bu durumda bu ilahi mesajı her çağa uygulayacak şekilde ortaya koymuştur. Başka bir örnek verecek olursak; sarhoşlukla ilgili verilen haramiyet konusu, Kur'an'da yalnızca bir-iki madde ismi ile sınırlıdır. Ancak bugün Kur'an'da yazılmayan birçok madde haram konusu içerisine girmektedir. Bunları, yeni bir hüküm koyarak haram etmediğimize göre yine Kur'an'dan yola çıkarak bunları haram kabul ediyoruz. Nedeni gayet açıktır; haram kılınan maddelerin illeti ile benzerlik gösterdiği için günümüzde ortaya çıkan her yeni madde içki (hamr=şarap) gibi haram kabul edilmektedir ve bu durum hiçbir şekilde yeni bir hüküm koyma değildir. En önemlisi de Kur'an'ın evrensel ve çağlarüstü mesajı ile çelişmemektedir.
Yukarıdaki nedenlerle kadınların ay halindeki temizlik hususu, abdestte ifade edilen temizlik konusu ile bütünlük sağladığı için kadınlar, adet müddetleri içerisinde temiz olmadıkları için namaz kılamazlar. Çünkü kadınlardan gelen ay hali kanı normal bir kan değil, kadınların rahimlerini temizleyen bir kandır ve pistir. Zaten kadınlar bu durumlarını ifade etmek için adet gördüklerinde "Kirlendim" derler. Yani kadınlardan gelen ay hali kanı, cinsel ilişki sırasında akan meni gibi temizlenmeyi gerektiren bir pisliktir.
Şimdi burada bir gerçeği ifade etmekte yarar vardır; kadınların adet halleri süresince namaz kılmaları gerektiği iddiasında bulunan kimselerin iddia nedenleri, namaza önem verdiklerinden dolayı değildir. Şayet bu kimseler gerçekten namaza önem vermiş olsalardı, yüce Allah’ın, iman eden kulları için farz kıldığı Gece (Vitir) namazlarını eda ederleri. Oysa bu kimseler, bırakın farz olan gece namazını kılmak, gece namazının farz olmadığını iddia edecek derecede haddi aşarak farziyeti inkâr etmektedirler. Allah’ın farz kıldığı bir ibadeti inkâr edenler, adet gören kadınların muaf tutuldukları ibadetlerin eda edileceklerini iddia etmektedirler. Bu, büyük bir çelişki, samimiyetsiz ve ciddiyetsiz bir durumdur.
4- Allah tevbe edenleri sever:
Kadınlarla adet durumlarında cinsel ilişki yasağını bildiren ayetin sonunda geçen “Allah tevbe edenleri sever.” ifadesi ayetin nüzul nedenini açıkça ortaya koymaktadır. Adet gören eşi ile cinsel ilişki konusunda hata işleyen kişi, suçluluk ve pişmanlık duygusu içerisinde soruyu sormuş, alınan cevaptan sonra pişman olup tevbe etmiş, yüce Allah (cc) da pişman olan kuluna lütfederek “Allah tevbe edenleri sever.” buyurmuştur. Nitekim oruç gecesi kadınlarla cinsel ilişki durumunun sorulması üzerine verilen cevapta da yüce Allah (cc), “…Allâh, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul edip sizi affetti…” (Bakara, 187) buyurmuştur.
Şayet soru, adet gören kadınların namaz kılıp kılmayacakları ile ilgili olsaydı cevap da ona göre verilirdi ve ayetin sonunda “Allah tevbe edenleri sever.” ifadesi kullanılmazdı. Çünkü Kur’an’da sorulan başka sorular için bu ifade kullanılmamıştır.
Kur’an’ı Kerimde, birçok konuda Peygamber (as)’a sorular yöneltildiğini görüyoruz, bunların hemen hiçbirinde “Allah tevbe edenleri sever.” ifadesine yer verilmemiştir. Çünkü sorulan sorular, Bakara suresi 187 ve 222. ayetlerindeki gibi soru sahipleri belli bir sıkıntı ya da suçluluk psikolojisi içerisinde değildirler. Örneğin, şarap ve kumarın durumu ile Allah yolunda ne harcanacağı (Bakara, 219), Allah yolunda verilecek malın, nerelere verileceği (Bakara, 215), haram ayda savaşmanın hükmünün ne olduğu (Bakara, 217), yetim çocuklarla nasıl ilgilenileceği (Bakara, 220), helal ve haramların neler olduğu (Maide, 4), kıyametin ne zaman kopacağı (A’raf, 187, Ahzab, 63) ile ilgili ve daha birçok konuda sorulan sorulara karşılık verilen cevabın sonunda “Allah tevbe edenleri sever.” ifadesi geçmemektedir.
Yukarıda yazdıklarımızdan da anlaşılacağı üzere adet gören bir kadının, bu hali devam ettiği süre içerisinde namaz ve oruç gibi ibadetlerini yerine getirmesi sözkonusu değildir.
Sonuç olarak:
Günümüzde Kur’an’daki bazı konular üzerinde bazı fikirler ortaya atanların ve kimi ayetleri kendilerince yorumlayanların durumlarına baktığımızda bu kimselerin, İslâmi konularda samimi olmadıklarını, İslâmi bir yaşayış içerisinde bulunmadıklarını görürüz. Bu kimseler, bir ayete bakarak, “Bu ayette başka bir şey yazmıyor ancak şunları yazıyor” diyerek kendilerince ayeti açıklamaya ve böylece kendileri saptığı gibi insanları da saptırmaya çalışıyorlar. Genel hatlarıyla bu kişileri tanıyacak olursak kim bunlar:
1- Bu kimseler, ayetlerin bir kısmını alıp bir kısmını bırakırlar. Bunlar, işlerine gelen ayetleri alıp hararetle savunurlar, diğerlerini görmezden gelirler.
2- Müslümanlar için en güzel örnek ve şaşmaz önder olan Hz. Muhammed (as)’ın sünnetini kabul etmezler. Bunlar, Peygamber (as)’ı sıradan bir kişi gibi görürler ve ona saygı göstermezler.
3- Kadınların hayızlı hallerinde de namaz kılmaları, oruç tutmaları gerektiğini iddia ederler, ancak yüce Allah’ın farz kıldığı ve Rasulullah (as)’ın sürekli kıldığı gece namazını kılmaz, inkâr ettikleri gibi, diğer vakit namazlarını bile doğru dürüst kılmazlar.
4- Bu kimseler, İslâm’ın kadın erkek ilişkileri konusundaki ayetlerini adeta inkâr ederler ve yabancı kadınlarla bir arada oturmaktan, beraber yemek içmekten sakınmazlar.
5- Bu kimselerden bazılarının hanımlarının İslâmi tesettürü yoktur ve bu konuda hiçbir rahatsızlık da duymazlar.
6- Böyle kimselerden bir kısmının amacı yüce İslâm dinine hizmet etmek değildir. Bunlar, içerisinde bulundukları tağuti, zorba Kemalist rejime yaranmak ve Fir’avn’ın sihirbazları gibi İslâm düşmanı rejimin yanında makam elde etmek iken bazılarının amacı, bulundukları duruma meşruiyet kazandırmak ve gündemde kalmaktır.
7- Bunların bir çoğu, (Yaşar Nuri Öztürk, Süleyman Ateş, Hüseyin Hatemi gibi belamlari; Zekeriya Beyaz gibi Şovenist, kafatasçı İslâm’dan nasiplenmemiş cahil belamlar) yaptıkları hizmetin karşılığında tağuti zorba sistemden profesörlük unvanı almışlar, dekanlık ve rektörlük görevi ile görevlendirilmişlerdir. Bu nedenle Fir’avn’ın sihirbazları gibi İslâmi gerçekleri karıştırmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Ancak şunu belirtmekte yarar vardır ki, Fir’avn’ın sihirbazları bilmeden vahyi gerçeklere karşı çıkarlarken, Kemalist zorbalığın profesörlük unvanı almış sihirbazlar bile bile vahyi gerçekleri karıştırıyorlar. Yüce Allah (cc), Fir’avn’ın sihirbazlarını, iman ve cennetle şereflendirirken Kemalist zorbalığın Samiri kılıklı belam ve sihirbazlarının varacağı yer cehennemdir.
8- Bu kimseler, kendilerine yeni bir ruhbanlık icat ediyorlar, ancak kendileri buna da uymuyorlar. Allah’ın onlara farz kılmadığı bir şeyi kendilerine, daha doğrusu insanlara farz kılmaya çalışanların benzerleri tarihsel süreçte de ortaya çıkmıştı, ancak Allah onları yoldan çıkmış fasıklar olarak adlandırıyor.
“Sonra onların izinden peş peşe peygamberlerimizi gönderdik. Kendisine İncil'i vererek Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik. Onun izinden gidenlerin kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Onlar ise, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için, kendiliklerinden bir de ruhbanlık icat ettiler ki, Biz onlara bunu farz kılmamıştık. Sonra onun da hakkını vermediler. Onlardan iman edenleri ödüllendirdik; birçoğu ise yoldan çıkmış kimselerdi.” (Hadid, 57)
Kadınların adet gördükleri süre içerisinde namaz kılacaklarını iddia edenlerin durumu yukarıdaki ayette ruhbanlık icat eden kimselerden farksızdır. Bunlar, hayızlı kadınlar için iddia ettikleri ibadetleri kendileri doğru dürüst yapmıyorlar. Bunları yüce Allah’a havale ederken, Müslümanların bu fitnecilerden sakınmalarını ve bu fitnecilerin ıslah olup hidayet bulmalarını yüce Allah’tan dileriz.
Ramazan Yılmaz: 2008.09.08
Bir yanıt yazın