Yalan söylemek psikolojik bir hastalıktır ve tedavisi de oldukça zordur. Yalan söyleyen kişi ya da kişiler, hasta olduklarını hiçbir şekilde kabul etmezler ve kendi kıt akıllarınca yalan söylemeyi bir sanat olarak kabul ederler. İşte bu nedenle yalancı kimseyi bu hastalıktan kurtarmak pek kolay olmamaktadır.
Yalan hastalığına kapılan kişilerden bazılarının konuştukları her söz yalandır. Bu kimseler, yalanı söylediklerinde çok rahattırlar ancak çok seyrek de olsa, konuşmalarının içerisinde doğru bir şey ifade ettikleri zaman adeta kızarırlar, sıkıntı duyarlar. Bu kimseler, yalanı bir yaşam tarzı olarak kabul ettikleri için yalan söylemeden yaşayamayacaklarını sanırlar. Böyle birisi ile tanışmış, düzelir diye epey gayret göstermiştim, ancak çok uzun bir süre uğraşmama rağmen o kişiyi yalan söylemekten vazgeçirememiştim; bunun üzerine bir süre sonra yanımdan kovmuştum.
Yalan söyleyen kişilerden bazıları ise, söylediklerinin yarısını doğru yarısını yalan ifade ederler. Bu kimseler, yalan söylemedikleri zaman rahatsız olurlar, sıkıntı duyarlar ve tıpkı esrara alışmış kimseler gibi, yalan söylemeden rahat etmezler.
Bazı kimseler de zaman zaman yalana başvururlar ve yalan söylemeyi kendileri için bir mazeret kabul ederler. Söylediklerinin doğruluğunu karşılarındakine kabul ettirmek ve doğru söylediklerini ortaya koymak için yalana başvuran bu kimseler, aslında bundan rahatsızlık duymaktadırlar, ancak bu alışkanlıklarından kolay kolay da vazgeçmezler.
Anadolu’yu işgali altında tutan Kemalist zorbalığın yöneticileri ve politikacıları, hayatlarını yalan üzerine bina eden ve yalanı bir yaşam tarzı olarak kabul eden kimselerdir. İnsani ve ahlaki değer yargılarından nasiplerini almayan bu kimseler, halkın gözünün içine baka baka yalan söylerler. Bu nedenle halk arasında politikanın yalan, politikacının da yalancı olduğu kabul edilmiştir. Ancak ülkemi işgali altında tutan Kemalist zorbalığın yalnızca politikacıları değil, sivil ve asker bütün idarecileri yalanı bir yaşam tarzı olarak almışlar ve hayatlarını yalan üzerine bina etmişlerdir.
Hergün onlarca yalan söyleyen, yalan ve sahtekârlıklarla Anadolu halkını kandırmaya çalışan zorba sistemin idarecilerinin, yüzleri kızarmadan, halkın gözünün içine baka baka söyledikleri son yalanları, PKK militanlarına karşı başlattıkları Kuzey Irak operasyonu ile ilgilidir.
PKK militanlarına karşı Kemalist zorbaların başlattıklarını iddia ettikleri Kuzey Irak operasyonu, Kemalist zorbaların iradesi ile başlatılmadığı gibi, apar topar Kuzey Irak’tan kaçışları da yine kendilerine ait olduklarını iddia ettikleri iradeleri ile olmamıştır. PKK militanlarına karşı Kuzey Irak’ta başlatılan hareket, Amerikan Kuklaları Partisi başkanı ve Kemalist zorbalığın kukla başbakanının efendisi, terörist Amerika Başkanının izni ile olmuş ve yine onun emri ile -Amerikalıların ‘çocuklarımız’ dedikleri- Kemalist generallere verilen talimatla, gecenin saat dördünde apar topar bitirilmiştir. Hem de efendisi Bush’un ayaklarına gidip elini öperek izin alan R. Tayip Erdoğan’ın haberi olmadan.
R. Tayip Erdoğan’ın operasyonun ABD’nin talimatı ve emriyle bitirilmesinde haberi olmaması gayet normaldir; efendiler uşaklarını her şeyden haberdar etmezler zaten. Gerek gördüklerinde söylerler, gerek görmediklerinde söylemezler. ABD’nin Kemalist generaller gibi sadık çocukları dururken Erdoğan gibi oynatılan bir kuklaya, operasyonun bitirildiği ile ilgili haber verilmemesinden doğal ne olabilir.
Anadolu’da yaşayan her aklı başında insan, R. Tayip Erdoğan’ın nasıl ve hangi şartlarda kukla başbakan olarak atandığını çok iyi bilir, aslında Tayip efendi de kendi konumunun farkındadır. Bu nedenle emperyalizmin yerli işbirlikçisi Kemalist zorbalığın sevk ve idaresini elinde bulunduran ve Tayip efendinin başbakanlığa oturtulmasını sağlayan ABD’nin, operasyonun bitirilmesini derhal istemesi ve Kuzey Irak’tan gecenin saat 04’ünde askerlerin çektirilmesinde Tayip Erdoğan’ın haberdar edilmemesi doğaldır.
Siyasi yönetimi ABD ve AB, ekonomik yönetimi ise Dünya Bankası ve IMF’nin elinde olan Kemalist dikta rejiminin başbakanlığına oturtulan kukla Tayip Erdoğan’ın ülke ile ilgili önemli olayların arkasından gelişi Erdoğan’ın ABD ve Kemalist zorbalık yanındaki gerçek konumunu gözler önüne sermektedir. Erdoğan’ın, memurum dediği, Genel Kurmay Başkanının Kuzey Irak’tan askerlerin çekilmesinden 14 saat sonra haberdar edilmesi, kim kimin memuru olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Ulusa sesleniş konuşmasını hazırlayan ve bunu ajanslara bildiren kukla Başbakan Erdoğan'ın, çarşamba günü ajanslara verilen ve yayınlanması planlanan konuşmasında "Harekât, kararlılıkla devam etmektedir" ifadesi yer almıştı. Oysa operasyon 15 saat önce bitirilmişti zaten. Genelkurmay resmi açıklamayı yapmadan önce saat 11.00'de ulusa sesleniş metni Anadolu Ajansı'na ve Başbakanlığı izleyen gazetecilere gönderilmişti. Anadolu Ajansı metni 13.17'de abonelerine geçmişti. Saat 13.40'ta Genelkurmay Harekât Başkanı ve Başbakan'ın askeri danışmanı Korgeneral Nusret Taşdeler Erdoğan'la görüştü, görüşmenin ardından Başbakanlığı izleyen gazetecilere 'ulusa sesleniş konuşmasının’ iptal edildiği duyuruldu.
Ulusa sesleniş konuşmasında "Harekât, kararlılıkla devam etmektedir" ifadesine yer veren Erdoğan, tüm dünya ajanslarının haberlerinde geçtiği haberi, hareketin bitirilmesinden 10 saat sonra haber almış ve ulusa sesleniş konuşmasında yer verdiği "Harekât, kararlılıkla devam etmektedir" yalanı ortaya çıkmıştır. Aynı günün akşam saatlerinde yeniden kameraların karşısına geçen Erdoğan konuşmasını "Harekâtın başlangıç ve bitiş takvimini askeri gerekçe ve ihtiyaçlara göre Genelkurmay belirlemiştir. Harekât, başlangıçta öngörüldüğü şekilde tamamlanmıştır" şeklinde değiştirdi.
Olayların gelişme seyrinin arkasından seyreden Erdoğan, halktan özür dileyeceği yerde bir de hiçbir şey olmamış gibi, yüzü kızarmadan, pişkin pişkin “harekâtın bittiği” açıklamasını yapabilmiştir. Pes doğrusu! Erdoğan, akşam AB büyükelçilerine verdiği yemekte de, "Tabii bunun üzerinde de bir çok spekülasyonlar yapılabilir, ama bunlar Genelkurmayımızla planlandığı şekilde olmuştur, gerek gidiş, gerek hedefler, dönüş" dedi. Adama sormazlar mı, “Peki madem ki Genel Kurmayınızla planlandığı şekilde harekâtı yürüttünüz o halde harekâtın bitiminden neden haberiniz olmadı” diye.
Erdoğan'ın, "AB'ye desteği için teşekkür ediyoruz. ABD ile bu konuda hiçbir sorun yaşamıyoruz" dediği de öğrenildi. ABD ile elbette bir sorunuz olmaz bay Erdoğan, siz ve ekibiniz ABD’nin talimatlarını anında yerine getirdiğiniz sürece hiçbir sorunuz olmaz, korkmayın.
Bu kadar pişkinliğe ve vurdumduymazlığa pes doğrusu, demokrasinin normal işlediği bir ülkede asker, sorumluluğu başbakana ait olan bir operasyonu bitirmiş ve bundan da başbakanın haberi olmamış, böylece başbakan küçük düşürülmüş olsaydı o ülkenin başbakanı, o saygısız Genel Kurmay Başkanını kulağından tuttuğu gibi görevinden atardı. Ancak burası, Kemalist zorbalığın işgali altındaki bir ülke ve bu ülkede memur olan askerler, amirleri olan Başbakana ve hatta Cumhurbaşkanına talimat verir, cumhurbaşkanı ve başbakan da bir emir eri gibi Genel Kurmay başkanının emirleri doğrultusunda hareket eder.
Gelişmemiş ülkelerdeki uygulamalar, gelişmiş ülkelerin tam tersinedir; gelişmemiş ülkelerde siyasetçiler askerlerin emrinde hareket ederken, gelişmiş ülkelerde askerler siyasetçilerin emrindedir. Kemalist zorbalığın işgali altındaki ülkemizde asker siyasetçi ilişkisi, gelişmemiş ülkelerin tipik bir örneğidir.
Aslında iki minare arasında kalan beynamaz gibi şaşkın olan yalnızca başbakanlık koltuğuna oturtulan Erdoğan değildir. ABD’nin sadık çocuklarımız dedikleri Kemalist generaller ve onları başı Genelkurmay da harekâtın bittiğini sonradan haber verdi. Gece saat 04’de bitirilen harekâtı 13.40'ta Genelkurmay Harekât Başkanı ve Başbakan'ın askeri danışmanı Korgeneral Nusret Taşdeler operasyonun bittiğini açıkladı. Genelkurmay da: "Harekâtın başlangıçtaki hedeflerine ulaştığı değerlendirilmiş; birliklerimiz arazi arama ve taramaları yaparak, 29 Şubat 2008 sabahı itibarıyla yurtiçindeki üs bölgelerine dönmüşlerdir." açıklamasını yapmıştır. Oysa bu açıklamadan çok önce Irak Dışişleri Bakanı Zebari, operasyonun bittiğini haber veriyordu. Yani Türkiye, operasyonun bittiğini Irak Dışişleri Bakanı Zebari'den öğrendi. Zebari Irak'ın kuzeyindeki tüm Türk birliklerinin çekildiğini memnuniyetle açıklayan ilk isim oldu.
Harekâtın yaz aylarına kadar süreceğini her vesile ile açıklayan Kemalist generaller ve onların başı durumundaki Genelkurmay başkanı, bu sözlerini unutmuş görünüyorlar ve şimdi hiçbir utanma duygusu duymadan: "Harekâtın başlangıçtaki hedeflerine ulaştığı değerlendirilmiş; birliklerimiz arazi arama ve taramaları yaparak, 29 Şubat 2008 sabahı itibarıyla yurtiçindeki üs bölgelerine dönmüşlerdir." diyebilmektedirler.
Ne oldu da harekât bir gecede hedefine ulaştı ve askerler yurtiçindeki üs bölgelerine dönüverdiler? Ne olduğu bütün dünyanın gözü önünde cereyan ediyor, ancak kendilerini akıllı, herkesi aptal zanneden Kemalist yöneticiler, kendi aptallıklarını unutarak şaşkınlık içinde yalan üstüne yalan söylemektedirler. Neymiş efendim, "Harekâtın başlangıç ve bitiş takvimini askeri gerekçe ve ihtiyaçlara göre Genelkurmay belirlemiştir. Harekât, başlangıçta öngörüldüğü şekilde tamamlanmıştır," dışarıdan harekâtın bitirilmesi için talimat almadıklarını iddia eden Genelkurmay başkanı, “ABD çık dedi, Türkiye çıktı eleştirisi tamamen asılsız. Bunu söyleyenler ispat ederlerse ben de bu üniformayı çıkarırım.” diyor, Başbakanlık koltuğuna oturtulan Erdoğan, “siyaseti bırakırım” diyor.
Şu Kemalist zorbalığın yöneticileri ne kadar pişkin ve utanmaz kimselerdir; bütün dünya biliyor ki, Kuzey Irak’a yapılan operasyonun başlangıcı da bitişi de ABD’nin izni ve talimatlarıyla olmuştur ve bu yetmiyormuş gibi, ABD Savunma Bakanı Gates, bütün dünya basını önünde Kemalist yöneticilerle adeta alay ederek dönüş uçağında gazetecilerin "Türkiye mesajı aldı mı" sorusuna, "Aldılar. Çünkü dört kez söyledik" esprisiyle karşılık veriyordu. Radikal Gazetesindeki aşağıdaki habere bakıldığında harekâtın nasıl bitirildiği açık bir şekilde görülmektedir.
“Dört kere söyleyince oldu
01/03/2008/Radikal internet baskısı/TARIK IŞIK
ABD Savunma Bakanı Gates, 27 Şubat'ta Türkiye'ye gelmeden önce Hindistan'da "Türkiye kısa süre içinde çekilmeli" demişti. Gates, 28 Şubat'ta Milli Savunma Bakanı Gönül'ün yanında, basının önünde de bu görüşlerini tekrarladı. Gönül ise "Türk askeri gerektiği kadar kalacak" dedi.
Gates daha sonra Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ı ziyaret etti Büyükanıt, Gates'le buluşmanın hemen ardından İspanyol muadili ile görüşürken gazetecilerin "Gates kısa süreden ne kastediyor" sorusunu yanıtladı. Orgeneral Büyükanıt, "Kısa süre izafi bir kavram. Bu; bazen bir gün, bazen bir sene olabilir. Türkiye 24 senedir terörle mücadele ediyor. Amerika da yıllardır Afganistan'da terörle mücadele ediyor. Bu durumu kendisine de anlattım ve anlayışla karşıladı" diye konuştu.
Gönül ve Büyükanıt'ın tavrı, Gates'e Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nca da iletildi. Bu, hem Türk, hem Amerikan medyasında "Türkiye ABD'ye rağmen Kuzey Irak'ta" yorumlarına neden oldu. Gates ise dönüş uçağında gazetecilerin "Türkiye mesajı aldı mı" sorusuna, "Aldılar. Çünkü dört kez söyledik" esprisiyle karşılık verdi.
Gates'in açıklamalarına karşın Türkiye'nin operasyonun devamına dair bir hava yaratması ABD yönetiminde endişe yaratırken, ABD Başkanı George Bush aynı gün (saat farkı nedeniyle 28 Şubat akşamı) devreye girdi ve "Kısa sürede çekilmeleri gerek" dedi.” Radikal Gazetesi.
İşte ne oldu ise, Kemalist zorbalığın babası George Bush’un 28 Şubat akşamı "Kısa sürede çekilmeleri gerek" demesi ile oldu ve gecenin karanlığında saat 04.00’de apar topar harekât bitirildi. Şimdi bay Erdoğan ve bay Büyükanıt tutmuşlar: “ABD çık dedi, Türkiye çıktı eleştirisini tamamen asılsız. Bunu söyleyenler ispat ederlerse ben de bu üniformayı çıkarırım.” Başbakanlık koltuğuna oturtulan Erdoğan ise, “siyaseti bırakırım” diyorlar. Şimdi ne yapalım yani, gidip babanız Bush ve ABD savunma bakanı Gaters’in kulağından tutup basının önüne mi oturtalım ve “haydi söyleyin bakalım harekâtı nasıl bitirttiniz Kemalist kukla yöneticilere!” mi diyelim. Gates, alaylı bir şekilde “dört kez söyledik, mesajı aldılar” diyor, babanız Bush, “kısa sürede çekilin” diyor ve sizler, “kimse bize söylemedi” diyorsunuz. Sizler, ancak kendinizi kandırıyorsunuz, insanları değil; bilin ki, bu sözlerinize yalnız insanlar değil, kargalar bile gülüyor.
Beyler, ey siz Kemalist zorbalığın yöneticileri, kendi iradenizle üniformalarınızı ve siyaseti bırakamazsınız, sizler ancak kuklalığını yaptığınız emperyalist efendilerinize ters bir şey yaptığınız zaman ya da emekli olduğunuz zaman üniformayı ve siyaseti bırakırsınız. Ondan sonra da sizden önceki kuklaların yaptığı gibi ABD’ye gidip oradan, emperyalizme yaptığınız hizmetler karşılığında plaketler alırsınız.
Harekât nedeniyle onlarca Anadolu genci boşu boşuna öldü, yüzlercesi yaralandı ya da o soğuklarda dondu. İslâm düşmanı olduğunuz ve yüce Allah’a iman etmediğiniz halde küfrünüz uğrunda ölümlerine neden olduğunuz onlarca genci, sırf ana babalarını kandırmak için İslâmi bir kavram olan Şehitlik vasfı ile vasıflandırdınız. Ölen çocukların bir kısmını gizlediniz bir kısmını sakladınız, yaralanan ve soğuktan donan onlarca genci hastanelere taşıdığınız hiç duyurmadınız.
Anadolu halkını yalanlarınızla kandırdınız ve Dağlıca baskınında yaralanan onlarca genci gizlediniz. Gerek harekât sırasında, gerekse Dağlıca Baskınında PKK militanlarının sıktığı her kurşun bir kimseyi mi öldürdü, hiç yaralanan olmadı mı? Diyarbakır ve Kuzey Irak’taki hastahanelere taşıdığınız yaralı ve sakat onlarca genci utanmadan halktan gizlediniz, sanki hiç yaralı yokmuş gibi yalnızca ölen çocukların isimlerini verdiniz.
Dağlıca Baskınında PKK militanlarınca ve onlara destek veren ABD ajanlarınca kaçırılan askerleri halka kayıp diye duyurdunuz, askerlerin PKK militanlarınca kaçırıldıklarını gizlediniz. Bütün dünya basını kaçırılan askerlerin PKK militanlarının elinde olduğunu resimleriyle dünyaya duyurmalarına rağmen sizler kafalarınızı kuma sokup bu olayı görmek ve duymak istemediniz, halka yalan söylediniz, her zaman yaptığınız gibi halkı aldattınız. Ne oldu bundan utandınız mı? Bu olay utanılacak bir şeydir, ancak asıl utanılacak şey sizin emperyalizme maşa olmanız ve ona kuklalık yapmanızdır.
ABD, çıkarları gereği ne Kemalist zorbalığı bırakır ne de PKK’yi; işine geldiği zaman birini kullanır, işine geldiğinde diğerini, gerek gördüğünde de onları çatıştırır ve istediği zaman da çatışmalarını bitirir. Tıpkı bu son olayda olduğu gibi! ABD, kuklalarını istediği gibi oynatıyor; tıpkı iplerle Hacivat-Karagöz kuklalarını oynatan ve zaman zaman onları birbiriyle kavga ettiren kuklacı gibi.
PKK’nin oluşumunda en büyük yardımı yapan, doğu Anadolu’ya Kemalist zorbalığın izni(!) ile yerleştirdiği “Çekiç Güç” vasıtasıyla PKK’ye akıl hocalığı yapan, silah ve teçhizat desteği veren, Irak’ı işgal ettikten sonra zırhlı araçlarla PKK’ye silah taşıyan ABD, Kemalist zorbalığı elinde tutmak için de harekâtta, sözüm ona görünürde, Kemalist zorbalığın askerlerine bilgi akışı sağlamış, ancak bilgi akışından önce PKK’yi bombalanacak yerlerden uzaklaştırmıştır.
ABD; Anadolu halkında Kemalist zorbalığa karşı doruk noktasına ulaşan tepkiyi azaltmak ve Kemalist diktatörlüğü, içerisinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak için PKK’ye karşı operasyon yapılmasına izin vermiş, sonrada bir gece ansızın operasyonu bitirtmiştir. Operasyon, Kemalist zorbalık açısından amacına ulaşmadan, emperyalist efendileri buyurdu diye yarıda, hatta yarıda da değil daha işin başında iken ve yaz aylarına kadar sürdürüleceği iddia edildiği halde birden kesilmiştir. Kemalist zorbalar, efendileri ABD tarafından içerisine düşürüldükleri bu onursuz davranıştan kurtulmak için, yalan üzerine yalanlar uydurmuşlar ve utanmadan harekâtın amacına ulaştığını söyleyebilmişlerdir. Bu iddiaya inanıyorum ki kargalar bile katıla katıla gülmüşlerdir.
Emir Kemalistler için büyük yerden gelince harekât birdenbire bir amacına ulaşıp bitiyor. Harekâtın amacı, ABD’nin emri gelene kadarmış demek ki, Kemalistler için, emir geldi harekât bitti.
Siz ey Kemalist katiller, gerek daha önceki cinayetlerinizin, gerekse bu son harekât nedeniyle onlarca masum Anadolu gencini birbirlerine kırdırdığınızın hesabını elbette vereceksiniz. Bu yaptıklarınız yanınıza kâr kalmayacaktır, bunu bilin! Dünyada bunun hesabını veremezseniz ahirette daha acı ve şiddetli bir şekilde vereceksiniz.
Biz Müslümanlar için Kemalist zorbalar ile PKK militanlarının birbirinden farkları yoktur; her ikisi de İslâm ve kendi halklarının düşmanı, her ikisi de kâfir ve küfür sistemleridirler, her ikisi de ABD kuklası, her ikisi de katil, her ikisi de insanlıktan nasibini almamıştır. Bu nedenle hem Kemalist zorbalık uğrunda, hem de PKK uğrunda ölen askerler ve militanlar cehennemliktirler ve şehit değillerdir.
Şehitlik İslâmi bir kavramdır ve ancak Allah yolunda ve O’nun dini için ölünmesi halinde elde edilecek bir makamdır.
“Allâh yolunda öldürülenleri ölüler sanma; hayır, (onlar) diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Allâh'ın, keremiyle kendilerine verilenlerden (dolayı) sevinçli olarak, arkalarından henüz kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığına, onların da üzüntüye uğramayacaklarına sevinirler.” (Al-i İmran, 169-170)
İşte gerçekten şehit olmak budur! Allah’ın dinine düşman olan, İslâmi değerlere ve Müslümanlara savaş açan sistem ve ideolojilere hizmet edenlerin, o sistem ve ideolojiler uğrunda ölmeleri İslâmi anlamda şehitlik değildir. Yüce Allah’ın dinine savaş açan rejimler uğrunda ölenler, küfre hizmet ettikleri için o ideoloji sahipleriyle beraber cehennemliktirler.
“İnananlar Allâh yolunda savaşırlar, inkâr edenler de tağut (beşeri sistemler ve ideolojiler) yolunda savaşırlar. O halde şeytânın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytânın hilesi zayıftır:” (Nisa, 76)
Kendi sistemleri uğrunda ölenlere şehit diyenler, aslında kendileri de inanmadıkları halde sırf halkı kandırmak için bu yalanı uyduruyorlar. Onlar da çok iyi biliyorlar ki, dinine savaş açtıkları yüce Allah (cc) onlara şehitlik makamı gibi ulvi bir makamı nasip etmeyecektir.
Şehitlik isteyenlerin, öncelikle küfür sistemlerinden yüz çevirmeleri ve yüce Allah (cc) yolunda çalışmaları gerekir. Şehitlik ancak Allah yolunda çalışan ve bu uğurda ölen kimselerin ulaşabilecekleri yüce bir makamdır. Ne mutlu hayatlarını yüce Allah’ın dini doğrultusunda düzenleyenlere ve bu uğurda mücadele edip şehit olanlara!..
Ramazan YILMAZ
10.03.2008
Ramazan Yılmaz: 12.03.2008
Bir yanıt yazın