İslâm düşmanı beşeri sistemler ve onların satın aldıkları bel’amlar tarafından Kur’ani kavramlar üzerinde oynanan oyunlar, yapılan tahrifatlar, hemen tüm alanlarda kendini göstermiş, tahrif edilmedik, değiştirilmedik neredeyse kavram bırakılmamıştır.
Kur’ani kavramların, anlamlarının değiştirilerek tahrif edilmesi, insanların İslâm’a yönelmesini ve yüce Allah’a gereği gibi iman edilmesini engellemiştir. İslâm’ı ve Tevhidi esasları gereğince bilmeyen yığınlar, doğal olarak yüce Allah’ı hakkıyla tanımamış, Risalet önderlerinin geliş nedenlerini öğrenememiş, bunun sonucunda onlar, İslâm diye adeta İslâm karşıtı bir dini din edinmişlerdir.
En radikalinden en sıradan kişiye kadar insanlar, kendi arzularını tatmin etmek için dini ya parçalara ayırarak ya da İslâm ile uzaktan yakından ilgisi bulunmayan bir anlayışı İslâm zannederek ona iman etmişlerdir. Dolayısıyla her iki anlayış ve kabulün, yüce Allah’ın razı olduğu Kur’an’da apaçık bir şekilde ortaya konulan İslâm ile bir ilgisi bulunmamaktadır.
Kur’an’da apaçık bir şekilde ortaya konulan İslâm’ı yeterince bilmeyen ya da İslâm’dan tamamen bihaber yığınlar, Kur’ani kavramların gerçek anlamlarını bilmedikleri halde insanlar, kendilerini İslâm’a nispet etmiş ve Müslüman olduklarını zannetmişlerdir. İşin en üzücü yanı, bu kimseler, Kur’an’da apaçık bir şekilde vasıfları açıklanan kâfir, müşrik, münafık ve fasıkların da Müslüman olduklarını iddia etmektedirler.
Tağuti beşeri sistemler tarafından kiralanan Samiri soylu bel’amların, Hakkı batılla karıştırıp Tevhidi esasları ve Kur’ani gerçekleri gizlemeleri ve kendilerini satın alanları temize çıkarma gayretleri sonucunda özellikle günümüzde küfür ve şirkleri apaçık bir şekilde ortada olan putperestlere bile Müslüman denilmiştir.
Müslüman Kimdir, Kime Müslüman Denir
Kur’an’da tüm kavramlar apaçık bir şekilde açıklanmış; iman, itikat, ibadet, muamelat, küfür, şirk ve nifak gibi kavramların ne oldukları belirtilmiş, bu kavramlar doğrultusunda hareket edenlerin sıfatları net olarak ortaya konulmuş, iman edenlerinden de bunlara olduğu gibi iman etmeleri istenmiştir.
Kur’an, insanları bakış açılarına, söylem, tavır ve tutumlarına göre Mü’min, Müslüman, muttaki, salih, müşrik, münafık, fasık, mürtet, kâfir, tağut, zalim ve bel’am olarak çeşitli vasıflarla sıfatlandırmış, bunlara, sıfatlarına göre yaptırımlar öngörmüş ve nihayet Kıyamet günü karşılaşacakları ve kazanacakları ceza ve mükâfatları bildirmiştir.
Yüce Allah’a iman eden, O’ndan başka İlah, Rab ve Melik kabul etmeyen, O’nu hakkı ile tanıyan kişilere yüce Allah (cc), Mü’min sıfatını vermiştir. Yüce Allah’ın, yegâne hüküm koyucu İlah; kullarına rızık verici Rab, hüküm koyucu Melik olduğuna güvenerek samimiyetle ve kuşkuya kapılmadan iman eden kimseye Mü’min denir.
Kur’an’da, hayatlarını, Rab’lerinin bildirdiği ve gönülden iman ettikleri Kur’ani hükümlere göre hiçbir sıkıntı ve kuşku duymadan düzenleyen, bu hükümler uygun hareket eden kimselere de Müslüman denilmektedir.
Mü’min ve Müslüman sıfatları, birbirini bütünleyen, biri olmadan diğerinin hiçbir anlamı olmayan, iç içe geçmiş iki sıfattır. Bu nedenle bu iki sıfatı bir arada taşımayanların Müslüman olmaları ya da Müslüman olarak tanımlanmaları mümkün değildir.
Mü’min olmayan bir kimsenin, gereğince iman edip tanımadığı, Kendisinden emin olmadığı, gereğince O’na güvenmediği yüce Allah’ın hükümlerine bir bütün olarak teslim olup Müslüman olması hiçbir şekilde mümkün değildir. Mü’min olma şerefine ulaşmayanlar, yüce Allah’ın Mü’min kullarına bahşettiği Müslüman sıfatını taşıyamazlar.
Kur’an ve onun açıkladığı din İslâm, bir bütündür, Müslüman da bu bütünün tümüne teslim olandır. Bu bütünden parçalar alanlar, aldıkları parçalar için yüce Allah’ın kendilerine uygun gördüğü sıfatları alırlar. Bunlar ise kâfir, müşrik, münafık, fasık, mürtettir; bunların da Müslüman olmadıkları, Kur’an’da apaçık bir şekilde bildirilmiştir.
Müslüman olmayan bir kimseye Müslüman demek yüce Allah’a karşı isyandır
Yüce Allah (cc), Mü’min olma izzeti ile izzetlenmeyenleri kâfirler, müşrikler, münafıklar, fasıklar ve mürtetler olarak sıfatlandırmıştır. Yüce Allah’ın, apaçık bir şekilde sıfatlandırdığı bu kişilerin Müslüman olduklarını iddia etmek, düşünmek ya da ima etmek yüce Allah’ın üzerine iftira atmak, kelimeleri, Kur’ani kavramların anlamlarını değiştirmek, yüce Allah’a karşı tuğyan ve azgınlıktır.
“Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerini katı yaptık; kelimelerin yerlerini değiştirdiler, o nedenle öğütlenen şeyi muhafaza etmediler ve unuttular…” (Maide, 13)
Yüce Allah’ın, şüpheye yer vermeyecek şekilde açıkladığı Kur’ani sıfatları, kimi çıkarları gereği kelimeleri yerlerinden kaydırarak, bu sıfatları hak etmeyenlere verenler, bilerek yalan şahitlik yapmaktadırlar ki onlar, yalancı şahitliklerinden sorulacaklardır.
“Onlar ki, Rahman’ın kulları olan melekleri dişi yaptılar, onların yaratılışlarına şahit mi oldular! Onların şahitlikleri yazılacak ve sorulacaklardır.” (Zuhruf, 19)
Kâfir, müşrik, münafık, fasık, mürtet ve puta tapanların Müslüman olduklarını iddia edenlerin iddiaları, tıpkı müşriklerin melekleri dişi sayması gibidir. Ellerinde Kur’ani bir bilgi bulunmadığı halde Kur’ani gerçekleri gizleyip Müslüman olmayanlara bu sıfatı verenler, bu yalan beyanları nedeni ile acıklı bir azaba gireceklerdir.
Samiri soylu bel’amlar, yüce Allah’ın, reddedilmesini iman etmenin temel nedeni olarak bildirdiği tağutu reddetmiyor ya da peşlerine taktıkları bilinçsiz yığınları kandırmak için tağutu reddettiklerini söyleyerek sözel olarak reddetmiş görüntüsü veriyorlar. Onlar, fiili olarak tağutun izniyle açtıkları şirk ve küfür yuvaları olan vakıf ve derneklerde bulunarak tağuti sistemi onayladıkları gibi bu sistemin puta tapan yöneticilerinin ve bu küfür sistemine oy verenlerin de Müslüman olduklarını iddia ediyorlar.
Samiri soylu bel’amların, her türlü küfür ve şirki işleyenlerin Müslüman olduklarını iddia etmeleri, İslâm’ı bilmeyen halkın da her türlü gayri İslâmi melaneti işlemelerine rağmen kendilerini Müslüman olarak görmelerine neden olmuştur. Bu nedenle kendilerine, yüce Allah’ın razı olduğu din olan İslâm’ı anlatan Müslümanlara düşman olmakta, işledikleri küfür ve şirkte ısrar ederek Rab’lerine karşı isyanlarına devam etmektedirler.
Hakkı batılla karıştırarak insanların Tevhidi esasları öğrenmelerine engel olan Samiri soylu bel’amlar, yüce Allah’a karşı haddi aşmış, küfür, şirk ve azgınlıklarında sınır tanımaz bir derekeye düşmüşlerdir.
Kendileri Müslüman olmadıkları halde her önlerine gelene Müslüman sıfatını vermeleri Samiri soylu bel’amların, İslâmi değerleri bilinçli bilinçsiz tahrif ettiklerinin, İslâm’a kin ve düşmanlık besler bir duygu içerisinde bulunduklarını göstermektedir.
Müslümanlar olarak bizler, elbette bu yalancı müfteri Samiri soylu bel’amların, gayri Müslimlerin Müslüman oldukları yalanlarına şahitlik yapmayacak, kendilerinin yalancı olduklarına ve ancak Hakka şahitlik yapacağız biiznillah.
“De ki: ‘Haydi şahitlerinizi toplayın ki onlar, gerçekten Allah’ın bunu haram kıldığına şahitlik etsinler.’ Şayet şahitlik ederlerse, o halde onlarla beraber sen şahitlik etme ve arzularına uyma, onlar ki, ayetlerimizi yalanladılar ve onlar, ahirete iman etmiyorlar ve onlar, Rab’lerine denk tutuyorlar.” (En’am, 150)
İslâmi kavramları, içerisinde bulundukları zilleti meşrulaştırmak, kendilerini satın alanlara yaranmak, peşlerine taktıkları bilinçsiz yığınları kandırmak için çarpıtanlar, Hakkı batılla karıştıran Samiri soylu bel’amlar ve onları ilah edinenlerdir. Bunlar, elbette Rab’lerine bu yaptıkları çarpıtmaların ve uydurdukları yalanların hesabını vereceklerdir.
Ya Müslüman olun ya da bu şerefli sıfatı lekelemeyin
Samiri soylu bel’amlara, onların peşlerinde sürüklenen yığınlara ve tağutu destekledikleri, her türlü gayri İslâmi sözü söyledikleri ve şirk ve küfür içerisinde bulundukları halde kendilerinin Müslüman olduklarını iddia eden halka diyoruz ki:
“Gelin ya gerçekten Müslüman olun ya da bu şerefli sıfatı lekelemeyin, yoksa bu halinizle ancak acıklı bir azabı ve içerisinde sürekli kalmak üzere cehennemi hak edersiniz, son pişmanlığınızın size hiçbir faydası olmayacaktır.
“Kötülükler yapıp kendilerine ölüm geldiğinde nihayet: ‘Ben, gerçekten şimdi tevbe ettim’ diyenlerin ve kâfir olarak ölenlerin tevbeleri geçerli değildir, işte onlar için acı bir azap hazırlamışızdır!” (Nisa, 18)
Gelin, o gün gelmezden önce Rabb’inizin rahmet çağrısına kulak verin ve hangi halde bulunuyorsanız bulunun bir an önce Rabb’inize yönelin, Kur’an’a teslim olun, acıklı azaptan kurtulun.
“De ki: ‘Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin, muhakkak ki Allah, bütün günahları bağışlar; şüphesiz O, bağışlayan, merhamet edendir. Rabb’inize dönün, O’na teslim olun, size azap gelmeden önce.
Sonra size yardım edilmez. Rabb’inizden size indirilenin en güzeline uyun; ansızın ve hiç farkına varmadan azap size gelmeden önce. Sonra nefsin: ‘Allah yanında kusur edişimden dolayı yazık bana, gerçekten ben alay edenlerden idim’ demesin yahut ‘Şayet Allah bana hidayet etseydi, şüphesiz ben muttakilerden olurdum’ demesin.” (Zümer, 53-57)
Ey Samiri soylu bel’amlar, ey bel’amları takip edip onlara inananlar, ey dininden habersiz halk yığınları, gelin, İslâm’ın izzeti ile izzetlenin, onur ve haysiyetten yoksun tağuti beşeri sistemlerin yanında şeref aramayın. Kendileri de varlıklarını Rab’lerine isyan üzerine bina ettiklerinden dolayı şereften mahrum bulunan tağuti sistemler size şeref veremezler. Kurtuluşunuz Rabb’inize gerçekten yönelmekte ve Kur’ani hükümlere teslim olup hakkıyla Müslüman olmaktadır.
“Elbette bu bir öğüttür; artık dileyen kimse, Rabb’ine varan bir yol tutar.” (Müzzemmil, 19)
Ramazan Yılmaz: 2017.08.07
Bir yanıt yazın