Siyasetini, gerilim ve çatışma üzerine kuran, bu nedenle de sürekli olarak halkta korku uyandırmak için kendisine düşman var eden Erdoğan, her geçen gün daha çok batmakta, battıkça da ülkeye ve ülke insanına daha çok zarar vermektedir.
İktidarı döneminde, askerlerden başlayarak her konumdaki insanlara adeta savaş açan Erdoğan, önceleri karşısına aldığı kişiler silahsız düşmanlar iken çıtayı yükseltmiş, şimdi silahlı düşmanları karşısına çıkartmıştır. Erdoğan, bir taraftan da sözel olarak, beslediği yandan basın vasıtasıyla yalanlar üreterek halkta gerilim ve korku algısı oluşturmaya çalışmaktadır.
Kimilerini satın alarak kimilerine korku salarak muhalefeti sindiren böylece meclisi fiilen fesheden Erdoğan, şimdi de gerilim politikası üreterek halka kouku salmaya çalışıyor. Erdoğan, daha önce halkı “Bana darbe yapılıyor yalanları ile uyuturken şimdilerde halkı “Bu bir istiklal savaşıdır” yalanları ile kandırarak kendisini desteklemesini sağlamaya çalışıyor.
Gerilim ve çatışma üzerine siyasetini kuran Erdoğan, Türkiye’de ister PKK, ister IŞİD isterse FETÖ tarafından gerçekleştirilsin, yapılan her terör saldırısının, akıtılan her damla kanın baş sorumlusudur. Ülkede akıtılan kan konusunda elbette terör örgütlerinin de payı vardır, ancak ülkenin bu duruma gelmesinin, terörün bu denli pervasızlaşmasının, masum insanların katledilmesinin baş sorumlusu ve asıl müsebbibi Erdoğan’ın bizzat kendisidir.
Erdoğan, gerek yönetici olması, halkın güvenliğinden sorumlu bulunması gerekse olayları muhaberatı MİT vasıtasıyla bizzat organize etmesi ve görmezden gelmesi ve terör örgütleri ile daha önceki içli dışlı haşir neşir oluşu nedeniyle ülkede akan her damla kanın baş sorumlusu ve birinci derecede müsebbibidir.
ABD ve İsrail’in sadık adamı Erdoğan
ABD ve İsrail tarafından İslâm’a karşı bir projesi olarak kurulan AKP şebekesinin başına oturtulan Erdoğan, bulunduğu makamda kalabilmek için, Irak savaşından başlayarak ABD’ye vermedik taviz, içerisine düşmedik durum bırakmadı. Irak halkının çektiği acıları hiçe sayarak Irak’ı kana bulayan ABD askerlerinin, ülkelerine sağ salim dönmesi için dua ettiğini söyleyecek derecede ABD tapar olan Erdoğan, nasıl bir kişi olduğunu ortaya koymuştur.
Erdoğan, Amerika’da yayınlanan Wall Street Journal’e 31.03.2003 tarihinde yazdığı yazının içinde şu satırlara yer veriyordu:
"We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties.” yani, “Kahraman genç erkek ve kadın çocuklarınızın mümkün olan en az kayıpla evlerine dönmeleri için dua ediyor ve diliyoruz.”
ABD’ye bu denli bağımlı, bu denli teslim olmuş Erdoğan, eşi ile beraber Siyon tapınağında, Osmanlı İmparatoru Abdülhamit’in huzurundan kovduğu Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl ziyaret edip saygı duruşunda bulunup çelenk bıraktıktan sonra Yahudi ayinine katılmış, İsrail’e sadakat yemini etmiş, daha sonra "Beyrut kasabı" Ariel Şaron'u ziyarette etmiştir. Bütün bunlar, onun ne denli emperyalizme ve İsrail’e bağlı olduğunu gösterir.
AKP’nin, bir proje olarak ABD ve İsrail tarafından kuruluş aşamasında kendisine bu konuda teklif getiren Erdoğan’a Muhsin Yazıcıoğlu: “ABD’ye elini veren kolunu kaptırır, bu işe girme” diyerek sanki tam da Erdoğan’ın bu durumuna geleceğini anlatıyordu.
ABD ve İsrail’e bu denli taviz verip onlara teslim olan Erdoğan, durumuna bakmadan ABD’ye kur yapıp Çin ve Rusya ile flörte başlayınca ABD’nin şimşeklerini üzerine çekti. Böylece dünyada yapılan her darbenin, her pisliğin altından çıkan ABD, CİA örgütüyle Türkiye’de yeni oyunlar ortaya koymaya başladı.
Gülenci AKP çetesi ve Erdoğan
Erdoğan, ABD’nin isteği ile kendisine yardım etmiş, iktidara gelmesinde kendisine destek olmuş Gülen’e, yıllarca taviz verdi, devletin her kademesine adamlarını yerleştirdi, palazlandırıp güçlendirdi. Kendisi ve tüm AKP şebekesi Gülen’e, yıllarca övgüler yağdırarak hak etmediği halde Gülen’i, tapınır derecede yücelttiler.
Gülen ile birlik olup kumpaslar kurarak askeri vesayeti çökerten Erdoğan, içeriye tıktığı bine yakın üst rütbeli askerlerin yerine Gülen’in adamlarını yerleştirdi. Erdoğan, bu yaptıkları ile Gülen’i, rüyasında bile göremeyeceği bir güce kavuşturdu. Ancak bir anı bir anını tutmayan Erdoğan, bir müddet sonra Gülen ile arasını bilinçli bir şekilde açtı.
Erdoğan, siyasi manevraları içinde kendisine bir düşman peyda etmek için Gülen’e ait okulları kapattı, bunun üzerine Gülen, devlet kademelerindeki polis ve yargı gücü ile Erdoğan’ı, 17 ve 25 aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları ile yıkmaya çalıştı, ancak yüzüne gözüne bulaştırdı.
17 ve 25 aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları ile tüm pislik ve yolsuzlukları ortaya dökülen Erdoğan, elindeki muhaberatı MİT, polis ve yargı ile Gülen’i saf dışı etmeye çalıştı, ancak inlerine girmeye çalıştığı Feto’culara pek fazla bir şey yapamadı. Bunun üzerine muhaberatı MİT’i devreye sokup basiretsiz ve beceriksiz Feto’culara, 15 Temmuz 2016’da bir darbecik yaptırdı ve onları böylece daha önce yerleştirdiği devlet kademelerinden birer birer söküp atmaya başladı.
Polis ve özel harekât birimlerinde yetişen Fetocular, kendilerine oynana bu oyunları hazmedemeyip Erdoğan’a karşı PKK ile kolkola girdi, ülkede kargaşa ve karışıklık çıkarmaya başladılar, görülen o ki bu daha da devam edecek, daha fazla masun insan kanı akacaktır.
PKK ile sarmaş dolaş olan Erdoğan ve AKP çetesi
Önceki hükümetler döneminde PKK dağda faaliyet gösteriyor, şehirlerde pek bir eylem yapmıyor ya da güvenlik güçleri ona bu fırsatı vermiyordu. Öcalan ise, İmralı’da sıradan bir mahkûm olarak duruyor, hükümetten kimse onu el üstünde tutmuyordu.
Kapalı kapılar arkasında PKK ile görüşen Erdoğan, 12 Ağustos 2005’te Diyarbakır’da yaptığı konuşma ile bitme noktasına gelen, hatta dağdaki liderlerinden Murat Karayılan’ın İran’a kaçtığı söylendiği bir dönemde PKK’Yİ yeniden hayata döndüreceğinin işaretini veriyor, Kürt sorunu diye bir çalışma başlattığını söylüyordu.
Kapalı kapılar arkasında PKK ileri gelenleri ile anlaşmalar yapan Erdoğan, önceleri halka hitap ettiğinde, “AKP hükümeti olarak hiçbir terör örgütü ile masaya oturmaz, müzakere yapmaz; terör örgütü ile hiçbir zaman masaya oturmadık, oturmayacağız” demiş, PKK ile görüşen BDP eş başkanını suçlayıp PKK ile görüşen bir kimse ile görüşmeyeceğini, aksi halde şehit ailelerinin yüzüne bakamayacağını söylemişti.
Halka ayrı, kapalı kapılar arkasında ayrı konuşan Erdoğan, muhaberatı MİT’İN başındaki en yakın adamı Hakan Fidan’ı kendisinin özel temsilcisi olarak yanında Müsteşar yardımcısı A.G. ile birlikte 2009 yılı başlarında Norveç’in başkenti Oslo’ya göndererek PKK temsilcileri ile gizli görüşmeler yaptırıyordu.
Erdoğan, PKK ve BDP aleyhine söylediği sözlerden sonra daha aradan kısa bir süre geçmeden Abdullah Öcalan ile elemanları vasıtasıyla görüşmeler yaptığını ve bu görüşmelerin devam ettiğini, kendisinin de BDP yöneticileri ile görüştüğünü ve artık İmralı’dan gelecek haberleri beklediğini, bir televizyon programında, yüzü kızarmadan anlatıyordu.
HDP’NİN mecliste kendisinin başkan seçilmesi konusunda destek olmaları için barış sürecini başlatan Erdoğan, bu süreçte PKK’NİN dağdan inip şehirlerde hâkimiyet kurmasına göz yummuş, emniyet birimlerinin ellerini kollarını bağlamış, şehirlerde hendek kazan PKK’YE müdahale edecek güvenlik güçlerinin müdahalelerini engellemişti.
Abdullah Öcalan’a, heyetler göndererek onu adeta bir devlet başkanı muamelesine tabi tutan, AKP çetesi ve Erdoğan, yaptıkları konuşmalarda, tıpkı Gülen’e yaptıkları gibi Öcalan’ı övüp göklere çıkartmış, Barış sürecinde PKK’NİN, şehirleri adeta birer cephanelik haline getirmesine göz yummuş ve emniyet birimlerine de göz yumdurmuştur.
19 Ekim 2009’da Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla 34 PKK’Lİ Habur Sınır Kapısı'ndan girişine, gelenleri karşılamak üzere, Şırnak'ın Silopi İlçesi'nde yaklaşık 50 bin kişi toplanmasına göz yumuldu, PKK militanlarını göstermelik olarak yargılamak için çadır mahkemeler kuruldu. Tam bir komedi! 23 Ağustos 2014 Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay "Kandil'le direkt görüşülmesini arzu ediyorum" diyerek AKP’NİN PKK’YE bakışlarına açıklık getirmiştir.
Bütün bu gelişmelerden sonra 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra AKP çetesi, hükümet kuramayacak duruma gelince Erdoğan, asıl karakterine dönerek o zamana kadar PKK ile yaptığı anlaşmaları, verdiği sözleri ve Barış sürecini askıya alıp PKK’YE karşı açıkça tavır aldı.
PKK, Barış sürecinin devam etmeyeceği konusunda Erdoğan’a güvenmediğinden şehirler içinde kendine istihkâm mevzileri oluşturdu, çıkabilecek bir savaşa kendisini hazırladı. Nihayet öyle de oldu, iki sözü birbirini tutmayan Erdoğan, her zaman yaptığı üzere, Barış sürecini askıya alarak ülkenin kan gölüne, şehirlerin harabeye dönmesine, emniyet birimlerinden yüzlerce gencin pisipisine ölmesine, onbinlerce insanın, yerini yurdunu terk ederek kendi yurdunda perişan olmasına sebep oldu. Erdoğan’ın göz yumduğu PKK’NİN şehirlerde kazdığı hendekler, asker ve polislere mezar oldu.
PKK elbette bugüne yaptıkları ile kalmayacak, Erdoğan’ın ihtirasları yüzünden daha çok kanın akmasına neden olacaktır. Erdoğan’ın yönetimdeki başarısızlığı, tutkuları ve hırsı yüzünden daha çok evlere ateşler düşecek, Erdoğan’ın ihtirasları uğruna pisi pisine ölen gençlerin ailelerinin uyutulmaları için ölenlere şehir denilecek.
ABD çıkarlarına hizmet uğruna IŞİD’E düşmanlık
IŞİD, kurulduğu günden itibaren Türkiye ile hiçbir sorunu olmamış, hiçbir Türk vatandaşına zarar vermemiş, hatta Musul’u aldığında, oradaki Türk konsolosluğunda bulunan 49 tane görevlinin güvenliğini sağlamış, onları emniyetli bölgelere nakletmişti.
Konsolosluk personeline zerre kadar zarar vermeyen IŞİD, onları güvenlik içerisinde Türkiye’ye teslim etmişti. Türkiye’ye teslim edilen personelin kameralar karşısında itiraf ettikleri üzere IŞİD, kendilerine oldukça iyi davranmış, her türlü ihtiyaçlarını da gidermişti.
Türk sınırına bitişik olan Suriye sınırını elinde bulunduran IŞİD, Türkiye’ye hiçbir şekilde bir zarar vermemiş, Türkiye tarafına bir tek kurşun atmamıştı. ABD’YE hizmet ve sadakatinden zerre kadar taviz vermeyen, bir isteğini iki etmeyen Erdoğan, ABD’NİN isteği ile IŞİD’E karşı tavır almış, IŞİD ile arayı açmak için oyun üzerine oyunlar tezgâhlamıştır.
Erdoğan’ın muhaberatı MİT’İN başındaki Hakan Fidan, Youtube’ye düşen bir ses kaydında “Gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim, Türkiye'ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesine'de saldırtırız” derken Erdoğan’ın yamağı Davutoğlu da, "2012'de yapmalıydık, cesur kararlar almalıydık" diyerek Suriye'ye girme konusundaki heveslerini dile getiriyordu.
Bu gözü dönmüş AKP şebekesi ve muhaberatı başındaki Hakan Fidan, ABD’NİN isteği doğrultusunda IŞİD ile savaşmak için bir bahane olsun diye Kilis'in Elbeyli İlçesi yakınlarında Suriye sınırındaki Dağ Hudut Karakolu'nda görev yapan kendi güvenlik güçlerini, Suriye tarafından kurşunlatmış, bir astsubay’ın ölümüne, bir erin yaralanmasına neden olmuştu. Türkiye’de yapılan balistik muayenesinde kurşunun, MKE yapımı olduğu açıklanmıştı.
Bütün bunlarla yetinmeyen Erdoğan ve AKP çetesi, aralıklı olarak Suriye tarafından Türkiye topraklarına füzeler attırarak kendi halkının ölümüne neden olmuş, IŞİD sempatizanı diyerek kendi vatandaşlarından yüzlercesini tutuklamış, Avrupa’ya karakolluk yaparak Avrupa’dan IŞİD’E katılmak isteyen yüzlerce genci tutuklayıp ülkelerine iade etmiştir.
Ülkeyi savaşa sokmak için yapmadık düzenbazlık bırakmayan Erdoğan, muhaberatı MİT’İN başındaki Hakan Fidan ve AKP çetesi, nihayetinde 24 Ağustos 2016 saat 04.00’de, Fırat Kalkanı adı altında bir harekât başlatarak Suriye’ye IŞİD ile savaşmak üzere girmiştir.
Fırat Kalkanı harekâtının başladığı günden bugüne geçen yaklaşık dört buçuk ay içinde onlarca askerin, ABD çıkarı uğruna pisipisine ölmesine ve yaralanmasına neden olan Erdoğan ve AKP çetesi, görülen o ki daha çok tabutun, içinde Türk askeri cesedi ile ülkeye girişine neden olacaktır.
Erdoğan’ın ihtirasları yüzünden Türkiye kan gölüne döndü
Bir anı bir anına uymayan, ihtirasları ve çelişkili tutum ve davranışları ile adeta çelişkiler yumağı haline gelen Erdoğan, nihayetinde ABD’Yİ, Gülen’i, PKK’Yİ ve IŞİD’İ karşısına almıştır. Bu her dört güç, Erdoğan’ın kendilerine oynadığı oyunun, verdiği sözlerinden caymasının karşılığında MİT’İN de, adeta olayları görmezden gelerek olmasına sebebiyet verdiği intihar saldırıları ile ülkede vatandaşının canına kast edilmiş, her gün bir yerde halkın kanının akmasına sebep olmuşlardır.
Halen ABD’DE bulunan ve onun emrinde olan Gülen’in, Türkiye’de polis ve askeri birimler içinde yetişmiş silahlı gücü, Erdoğan’ın kendilerine oynadığı oyunun karşılığında harekete geçerek Rus elçisinin öldürülmesi gibi, çeşitli terör olaylarına sebebiyet vermişlerdir. Onlar, elbette bununla kalmayacak, Fetö’nün uyuyan hücreleri uyandırılarak daha vahim sonuçlar ortaya çıkarılacaktır. Olan ise, masum insanlara olacak, onların kanları, Erdoğan’ın ihtiraları yüzünden heder olacaktır.
PKK, bugüne kadar yaptıklarının çok daha fazlasını yapmaya çalışacak, bir taraftan asker ve polise uzun namlulu silahları, el yapımı patlayıcıları ve döşediği mayınlarla saldırıp onları öldürürken diğer taraftan gördüğü her topluluk içine canlı bombalarını sokarak masum insanların kanlarının akmasına neden olacaktır.
Osmanlı döneminde, Rasulullah (as)’a iftira edilerek hadis diye uydurulan bir yalana dayanarak bugüne kadar Türkiye ve halkına karşı en küçük bir zararı olmayan IŞİD, ülke içinde Gülen ve PKK militanlarının yapacakları katliamlarla kıyaslanamayacak derecede daha büyük katliamları gerçekleştirecektir.
IŞİD, Erdoğan’ın ihtirasları ve ABD çıkarları uğruna kendisine saldıran Türk askeri gücüne, Irak, Suriye ve İran askerlerine ve Lübnan Hizbullah çetelerine verdiği zararın onlarca katını Türk askeri gücüne verecektir. Şayet ordu içerisinden ya da yakın korumalarından birisi bu gözü dönmüş Erdoğan’ı bir şekilde durdurmasa ve bu savaşa son verilmese Türkiye, İran’ın ülkesine tırlarla taşıdığı içi dolu cesetlerden çok daha fazlasını taşımak durumunda kalacaktır.
Erdoğan’ı, bugün yaşanan dramlar konusunda iki yıl önce uyarmış, olabilecek vahim durumu özetlemiştik. Ancak Erdoğan’ın basiretsizliği yanında, oturduğu makamı borçlu olduğu efendilerine verdiği taahhütler ve makam hırsı söylediklerimizi anlamasına engel oldu.
“Siz, sözünden çıkmadığınız ABD’yi razı etme adına, Rabb’inizin rızasını hiçe sayarak savaşa sokacağınız o askerlerin akacak kanlarından sorumlusunuz ve onları bizzat öldürmüş gibi katil olarak anılacaksınız.
Bu savaşa katılmakla Türkiye’yi savaşa sokacaksınız ve Türkiye’deki Müslümanlar da doğal olarak içeride size karşı savaşacak ve İslâm topraklarında devam eden kargaşanın ülkede devam etmesine sebep olacaksınız.
Hem ülke sınırları dışındaki Müslümanlara karşı savaşa sürdüğünüz askerlerinizden, hem de ülke sınırları içinde isyan eden Müslümanlara karşı savaşan güvenlik güçlerinizden birçok insanın pisipisine ölmesine, oluk gibi kanlarının akmasına neden olacaksınız. Bu asker ve güvenlik güçleriniz, Allah’ın dinine ve Müslümanlara karşı savaştıkları için de şehit olamayacakları için ebediyen cehennem azabına gireceklerdir.
Ülkedeki kargaşadan on binlerce masum insan, çoluk çocuk, kadın yaşlı ölecek, insanlar, mülteci durumuna düşecek, ülke, tıpkı Suriye gibi harap hale gelecektir. Tüm bunlar, sizin ihtiraslarınız, doyumsuzluğunuz, ABD ve Batılı efendilerinize sadakatiniz nedeniyle olacaktır.”
Görünen köy kılavuz istemez, yıllardır dünyanın tüm silahlı güçleri havadan, Irak, Suriye, İran ve Lübnan Hizbullah çeteleri karadan saldırıyor, IŞİD’İ bir santim yerinden kımıldatamıyorlar da ülkesine bile hayrı olmayan Erdoğan mı Rakka ve el-Bab’dan çıkaracak!
Bu gerçeği tüm dünya da biliyor, ancak emperyalizm, halkında Müslümanların da bulunduğu ülkeleri, Erdoğan gibi işbirlikçi, gözü dönmüş kuklalarını kullanarak birbirlerine kırdırmaya çalışıyorlar. Basiretten yoksun, kendisini etten duvarlarla koruma altına aldığını zanneden Erdoğan bu gerçeği görmüyor ya da efendileri ona gördürmüyorlar.
Erdoğan bu gerçeği gördüğü zaman, denizde son çırpınışlarını verdiğinde pişman olduğunu söyleyen Fir’avn gibi son pişmanlığı kendisine fayda vermeyecek, akıttığı kan denizinde boğulup gidecektir. Esen rüzgârlar, bu günlerin yakın olduğunu müjdeliyor.
Kur’an’da Nisa suresi, 135. ayet ışığında bu olaylar sağlıklı ve tarafsız bir şekilde değerlendirildiğinde, ülke içerisinde yapılan canlı bomba ve intihar saldırıları ile PKK asker çatışmasında gelinen nokta ve yurtdışında ABD çıkarları uğruna IŞİD ile girilen savaşın en öncelikli sorumlusu Erdoğan, muhaberatı MİT ve AKP çetesi olduğu görülmektedir. Bu nedenle de akıtılan her damla kanın sorumlusu da başta Erdoğan’dır.
Ayrıca Erdoğan, ülkede yönetici olması dolayısıyla da ülke insanının akıtılan kanından sorumludur. Halkı kandırmaya gelince : “Fırat kenarında bir kurt kapsa bir koyunu, ilahi adalet Ömer’den sorar onu” deyip ülke insanından sorumlu olduğunu söylüyordu.
ABD’de öldürülen üç Müslüman genç için Obama’ya: “Amerika'ya yakın olduğum için buradan belirtmem gerekiyor; ben Sayın Obama'ya sesleniyorum, 'Neredesin Başkan' diyorum. Dışişleri Bakanına, Biden'e sesleniyorum 'Neredesiniz' diyorum. Biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz; tavrımızı ortaya koymak zorundayız, çünkü halk size oylarını verirken 'Benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın' diye veriyor.”
Obama’ya bunları diyen Erdoğan, Fırat’ın kızıla boyanıp su yerine kan akmasına, meydana gelen onlarca terör saldırısına göz yumarak ya da bizzat muhaberatı MİT eliyle yaptırarak kendisinin sebep olduğu sorumluluğunu düşünmüyor, düşünmek işine gelmiyor. Başkan olma hevesi ile halkı kargaşaya sürükleyen, sürüklenmesine gözyuman Erdoğan, bütün bunların üzerine Türkiye’yi uzaktan yakından ilgilendirmeyen Suriye savaşına girdi.
Amerika’nın, Irak ve Suriye’deki çıkarları uğruna Anadolu evlatlarını ateşe atmaktan, ülkeyi yangın yerine çevirmekten çekinmeyen Erdoğan, bu ülkeye ve ülke insanına en büyük zararı vermiş, estirdiği diktatörlük zulmü ile hâlâ da zarar vermeye devam etmektedir.
Bulunduğu yıkılasıca makam uğruna İslâmi değerleri istismar eden Erdoğan, şimdi de aynı hırsı ve bağlı olduğu ABD çıkarları uğruna toplumu ve ülkeyi ateşe atmış, yüzlerce, ileride belki de daha binlerce masum insanın kanının boşu boşuna akmasına sebep olmuş, olmaktadır. Ancak bu tutuşturduğu ateş, kendisini de içerisine alacak ve kendisinin sonu olacaktır; ancak o son geldiğinde onu, ne etten duvar ettiği korumaları, ne dayandığı ve hizmet ettiği efendileri, ne kalabalıklarına güvendiği sürüsü kurtaracaktır. İşte Erdoğan ve benzeri zalimlerin akıbetlerini müjdeleyen ayetler:
“Zalimlerin yaptığı şeylerden Allah'ı gafil sanma, şüphesiz onları, gözlerin donup kalacağı bir güne ertelemektedir.” (İbrahim, 42)
“O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve kendilerinin bize döndürülmeyeceklerini zannettiler. Bu yüzden onu ve askerlerini yakaladık, denize attık; işte bak, zalimlerin akıbeti nasıl oldu!” (Kasas, 39-40)
Allah’ın azabı, zalimlerden uzak değildir.
Ramazan Yılmaz: 2017.01.09
Bir yanıt yazın