Kur’an’ın net anlaşılması, buna bağlı olarak Tevhidi esasların açıkça öğrenilmesi ve yüce Allah’a hakkıyla iman edilmesi, ancak Kur’ani kavramların gerçek anlamları ile bilinmesi halinde mümkün olabilir. Tarihsel süreçte insanlar, kendilerine ulaşan ilahi duyuruları net anlıyor, ona göre tavır belirliyor, iman ve küfürlerini ona göre ortaya koyuyorlardı.
Risalet tarihi boyunca Tevhidi mücadelede, Hak batıl, Tevhid şirk taraftarları, kendilerine ulaştırılan ilahi mesajın kendilerinden ne istediğini, nasıl bir sorumluluk altına gireceklerini biliyor, iman ya da inkârlarını ona göre belirliyorlardı. Bu süreç, son Nebi Hz. Muhammed (as)’a kadar devam etmiş, insanlar, tavırlarını bilinçli bir şekilde ortaya koymuş, konumlarını ona göre belirlemişlerdi.
Hz. Muhammed (as) ve Hulefai Raşidin döneminden sonra saltanat, çıkar, kavim, kabile ve ırkî taassubun ön plana çıkması, saltanat ve dünyevi ihtirasların her şeyden önemli görülmesi üzerine Kur’ani kavramların anlamları ile oynanmaya, kavramların anlamları ona göre değiştirilmeye başlanmış, öyle ki, daha da ileri gidilerek Rasulullah (as) üzerine iftira atılarak yalan sözler uydurulmuştur.
Bir yanıt yazın