Anadolu topraklarını işgal eden Kemalist zorbalık, Anadolu insanına küfrünü zorla kabul ettirmek için işgale başladığı günden bugüne kadar hep baskı yapmış, önder insanlardan kimilerini darağacılarda sallandırırken kimilerini de faili kendisi olan meçhul katilleri eliyle ortadan kaldırmıştır. Bir taraftan halkın önderlerini ortadan kaldıran tağuti Kemalist zorbalık, diğer taraftan halkı sindirmek için her on yılda bir ihtilaller yapmıştır.
Yaptığı tüm baskı ve zulme rağmen Anadolu insanının içerisinden Tevhidi düşünen Müslümanların filizlenmesini bir türlü önleyememiş, uyguladığı bütün şiddet, baskı ve zulüm ancak Tevhidi düşünen Müslümanların daha bir gürleşmesine ve gelişmesine neden olmuştur. Bu durumu gören emperyalizmin işbirlikçisi zorba Kemalist düzen, son çare olarak zorbalığından tavizler vermeye başlamış ve yeni oyunlarla önce Anadolu’nun inançlı halkını, ardından da Tevhidi düşünen Müslümanları tuzağa düşürüp kendisine tabi kılmaya çalışmıştır. Kur'an'ı Kerim, tarihsel süreçte de benzeri bulunan bu oyun ve tuzakları şöyle haber veriyor.
“Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları Allâh yolundan çevirmeğe ve o(Hak yolu)nu eğriltmeğe çalışmayın; düşünün siz az idiniz, O sizi çoğalttı ve bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu!” (Araf, 86)
“Ezilenler, büyüklük taslayanlara: ‘Hayır, gece gündüz dolap Allah'a nankörlük etmemizi, O'na eşler koşmamızı bize emrederdiniz.’ dediler. Ve azâbı gördüklerinde, içlerinde pişmanlıklarını gizlediler. Biz de o nankörlerin boyunlarına demir halkalar geçirdik. Yalnız yaptıklarıyla cezâlanmıyorlar mı?”(Sebe, 33)
İnsanları baskı ve zorbalıkla Allah yolundan alıkoymaya çalışan zorba güçler, bugün de aynı metodu uygulamaya çalışmakta ve insanları, imandan sonra küfre sokmaya çalışmaktadırlar. Zorba kâfirlerin bugün uyguladıkları metot parti dernek ve vakıflardır. Bu şirk kurumları yoluyla insanların imanına şirk bulaştırarak kendilerine daha kolay bir şekilde itaat ettirmektedirler. Egemen zorba güç bunda da kısmen de olsa başarılı olabiliyor.
İmanın hazzına yeterince varamamış, Tevhidi ilkeleri yeterince kavramamış, duygu ve düşüncelerini iman ettiği esasları gerisine atmaya muvaffak olamamış bazı kimseler, ortada estirilen havanın anaforuna kapılarak topukları üzerinden gerisin geriye şirk bataklığına saplanmaktadırlar. Bunun birkaç örneğine bizzat şahit olan biri olarak o duygularıyla hareket edip bataklığa saplananları uyarmaktan ve onlara acımaktan başka maalesef elimizden bir şey gelmiyor.
12 eylül 1980’de kanlı bir ihtilal ile onlarca genci zindanlarda işkence altında, birçoğunu da darağacılarda katleden Kemalist zorbalık, küfrünü bir kez daha tescil ettirmek için 1981 yılında, kurucu meclis adı altında topladığı belamlarına bir anayasa hazırlattı. Anadolu halkını kendi küfrüne ortak etmek amacıyla bu anayasa dediği zulüm, küfür ve şirk dolu metni halk oylamasına sundu.
İnsanımızın nasıl kandırıldığı, duygularının nasıl istismar edildiği ve imani yönden zayıf olanların nasıl kaydıkları ile ilgili ibret olması açısından iki örnek vereceğim. Bu örneklerin benzerlerine bugün de yakın çevrenizde rastlayabilirsiniz.
1981 anayasa taslağının halk oylamasına sunulduğu o günlerde, Çankaya Yıldız mahallesinde Tevhidi çizgide olan Müslüman gençlerle toplanıp sohbetler eder, Tevhidi çizgide bir mücadelenin nasıl yapılacağı konusunda çalışmalar yapıyorduk. Allah kendilerinde razı olsun oldukça güzel düşünen ve dersi organize eden kardeşlerimiz vardı. Bu toplantılara daha sonra yazar olan Yaşar Kaplan da zaman zaman katılıyordu. Yine bir toplantımızda Kemalist zorbalığın halkı küfrüne ortak etmek için oylamaya sunduğu o şirk, küfür ve zulüm olan anayasa taslağı gündemimizde idi.
Tevhidi düşünen gençler olarak hemen hepimiz, küfrün hazırladığı o taslağın bizi ilgilendirmediği, ona evet ya da hayır demenin şirk olacağı düşüncesiyle oylamaya gitmeyeceğimizi söylüyorduk. Ancak Yaşar Kaplan –ki sonradan R.P. içinde yer aldı- birden “Hayır, biz gidip evet oyu vermeliyiz, çünkü solcular hayır oyu verecekler, bu yüzden onlara karşı evet vermeliyiz” dedi. Bunun üzerine onunla aramızda şöyle bir diyalog geçti.
– (Ben) biz, doğru bildiğimiz yolda hareket ediyor da başkaları da bizim gibi hareket ediyorsa bu onların bileceği bir iştir.
– (Yaşar) hayır, benim değerlerimi istismar eden solculara uymam, onlara karşı hareket ederim. Solcular namaz kılarlarsa ben namazı terk ederim.
– (Ben) peki solcular iman ederlerse sen inkâr mı edeceksin” deyince Yaşar Kaplan sustu.
Solculara karşı olmak duygusu ile, başka bir küfür ve şirk grubunu tasdik etmeye yönelirse insan, ancak kendisine zarar verir ve bir küfre karşı çıkacak diye başka bir küfrün bataklığına saplanır. Tabiiki dilerim Rabb’inde Yaşar ve benzerleri, içerisine çeşitli düşüncelerle girdikleri parti ve benzeri şirk kurumlarından çıkıp akıllarını başlarına alarak tevbe etsinler ve Tevhidi düşünen Müslümanlardan olsunlar.
İkinci üzücü olay ve kötü örnek yine Ankara’da, 1995 seçimlerinde yaşandı. Kendisine bizim ders verdiğimiz gençlerle ilgilenmesi için sorumluluk verdiğimiz bir arkadaşımız, -ki uzun bir süre Kur'an çalışmaları derslerimize de katılıyordu- R.P. karşıtı eleştirilere tahammül etmeyerek, bizim haberimiz olmadan R.P.’ye oy vermiş. seçimin yapıldığı hafta, Ankara Ufuktepe’deki derse katılan arkadaşımızın, başının önünde durduğunu, moralinin bozuk olduğunu görünce nedenini sordum ve aramızda şöyle bir diyalog geçti.
– (Arkadaşımız) ben çok kötü bir şey yaptım, onu anlatmalıyım.
– (Ben) ba,k yaptığın her ne ise Rabb’ine tevbe et, burada anlatma, olur ki arkadaşlarının sana karşı duyguları değişir.
– (Arkadaşımız) hayır mutlaka anlatmalıyım.
– (Ben) lütfen anlatma, dememe rağmen o,
– (Arkadaşımız) ben şirk koştum, R.P.’ye oy verdim, insanların ona karşı konuşmasına tahammül edemedim ve oy verdim.
O anda odada herkes donup kalmıştı, bu kadar Kur'an okuyan, üstelik hafızlığı da olan bu kişi nasıl olmuştu da bile bile şirk koşmuştu. Ben kendisine yine de tevbe etmesini söyledim. Arkadaşımın o günden sonra Kur'an çalışmalarını bile terk etti.
Bu iki üzücü olayı şunun için anlattım, maalesef bugün de Müslüman olduklarını iddia eden birçok insan, zorba Kemalist diktatörlüğün başbakanlığını elinde bulunduran AKP (Amerikan Kuklaları Partisi)nin hazırladığı küfür ve şirk anayasa taslağını onaylayıp şirk ve küfür bataklığına saplanmak için adeta çırpınmaktadır. Nedeni, darbe anayasasından kurtulmakmış! Sanki bu anayasa taslağı İslâmi hükümleri hakim kılacak!
Küfrün mantığı hep aynıdır, önce baskı yapar, şiddet uygular, sonra kısmi serbestlik verir. Böylece insanların kendisini benimsemesi daha kolay olur. Ancak biz Müslümanlar için küfrün bu taktiği, imandan sonra küfre ve şirke insanları çağırma taktiğidir. Müslüman bu ferasetle hareket eder, etmelidir de.
Ne küfrün bu ayak oyunları, ne de Tevhidi esasları kavramamış, dini bir kenarından tutan, Kur'an’ın ifadesiyle “imanına şirk bulaştırmış olanların” çığırtkanlıkları Müslümanları, küfrün anayasasına oy verdirtir. Çünkü onlar, Rasulullah as)’ın ifadesiyle olaylara ferasetle ve Allah’ın nuru ile bakarlar. Yine yüce Kitabımız, Tevhidi Müslümanları şöyle tanımlıyor.
“Ey inananlar, siz kendinize bakın, siz doğru yolda olduğunuz takdirde sapan kimse size zarar vermez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O size ne yaptığınızı haber verecektir.” (Maide, 105)
Kemalist dikta sistemi, oyun üstüne oyun kurarak insanları kendisini kabule zorlamaktadır. Bunu her dönemde hep aynı mantık ve metotla yapmaktadır. Önce baskı ve şiddet sonra küçücük bir taviz, daha doğrusu taviz gibi görünen ancak kendi egemenliğini sağlamlaştırmaya yönelik bir ayak oyunu.
Kemalist dikta rejimi, CHP (Cahiller Hizip Partisi)nin eliyle insanlar üzerinde estirdiği zulüm tufanını, 1946-1950’de D.P. (Düzenin Partisi) ve onun başındaki Menderes eliyle zulüm rüzgarına dönüştürüyor. Halk, fırtına ve kasırgadan kurtulma ümidi ile göğsünü D.P. (Düzenin Partisi)nin zulüm rüzgarına açıyor. Tabiiki bir daha şifa bulmamak üzere şirk ve küfür zatürreesine yakalanıp şirk bataklığına saplanıyor.
Celal Bayar adındaki İslâm düşmanı kart kâfir, o günleri ve taviz gibi görünen bazı şeyleri neden yaptıklarını anlatırken “Ben de Yazdım” adlı kitabında şöyle diyor. “CHP’liler bize, ezanı Arapça yaptık, imam hatip okullarını açtık diye kızıyorlar. Oysa biz bu yaptıklarımızla devrim bahçesini suladık. Şayet biz bunları yapmasaydık, bendin önüne yığılan baraj suyunun, bendi yıkıp devrim bahçesini yerle bir edinirdi. Ancak biz, barajın kapaklarını azıcık açarak bu su ile devrim bahçesini suladık.”
O gün Menderes adındaki katıksız Kemalist kâfir, bugün de yüzde yüz katıksız müşrik Erdoğan, o gün CHP (Cahiller Hizip Partisi) ve ordu, D.P. (Düzenin Partisi)nin karşısında bir görüntü veriyordu, bugün de aynı gün CHP (Cahiller Hizip Partisi) ve yargı, AKP (Amerikan Kuklaları Partisi)nin karşısında bir görüntü veriyor. Menderes kâfiri de Erdoğan müşriği de halkı hep demokratik dine davet ediyorlar. Dikkat ediniz, İslâm’a değil, demokratik dine davet ediyorlar.
Menderes ve Erdoğan her iki katıksız kafir ve müşrik, halktan görünerek din edindikleri demokrasiye davet ediyorlar. Buyurun o halde ey imanından hayır kazanmamış, imanına şirk bulaştırmış halk, İslâm’ın aydınlığını bırakıp küfrün karanlıklarına girin, Tevhidi esasları bırakıp şirk bataklığına saplanın. Evet ya da hayır oyu kullanarak kendi elinizle küfre ve şirke girin
“Allâh, inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. kâfirlerin dostları da tağuttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.” (Bakara, 257)
Ey insanlar, hâlâ uyanmayacak mısınız onlar, tağut olan demokrasi ve Kemalizm için mücadele edip savaşıyorlar, İslâm için değil. Onlar, sizi tercih yapmaya zorluyorlar, artık şeytanın temsilcileri olan Erdoğan ve CHP ‘nin tuzaklarını görün. Onların ortak dinleri demokrasidir. Eğer sizler Müslüman iseniz o halde küfrün temsilcileri ve davetçileri olan AKP (Amerikan Kuklaları Partisi) ve CHP (Cahiller Hizip Partisi)nin oyununa gelmeyiniz.
“İnananlar Allâh yolunda savaşırlar, inkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytânın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytânın hilesi zayıftır.” (Nisa, 76)
İnsanları, evet vermeleri için tercih yapmaya zorlayan ve böylece Demokratik dine davet AKP (Amerikan Kuklaları Partici)lilere, Kur'an'ı ölçü edinen Müslümanlar olarak, Kur'an'ın ifadesi ile çok net bir şekilde diyoruz ki:
“De ki: Ey kâfirler, Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam; Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız. Ben asla sizin itaat ettiğinize itaat etmem; siz de benim itaat ettiğime itaat edici değilsiniz.
Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (Kâfirun, 1-6)
Sandık başına gidip hayır ya da evet oyu kullanmak, demokratik dine biat etmek, şeytanın dostlarıyla beraber olmaktır. Tasdik edeceğiniz şey küfrün anayasasıdır, İslâm anayasası değil. Sizi tercih ile yüzyüze bırakıp küfre sapmanızı imandan sonra topuklarınız üzere küfre dönmenizi istiyorlar. Kendi yararınıza bu oyunlara gelmeyiniz, yüce Allah’ın affetmeyeceği şirke kendi elinizle girmeyiniz. Yaklaşmayın o şirk ve küfür sandıklarının başına; bırakın kâfir ve müşrikler birbirlerini yesinler. Bizden söylemesi bu yazılı bir duyurudur. Ben, Rabb’ime bir mazeret beyan edebilmek için bunları sizlere duyuruyorum.
“İçlerinden bir topluluk: ‘Allâh'ın helâk edeceği, yahut şiddetli bir şekilde azâp edeceği bir kavme artık ne diye öğüt veriyorsunuz?’ dedi. Dediler ki: ‘Rabbinize mazeret (beyan edebilmek) için, bir de belki korunurlar diye (öğüt veriyoruz).” (Araf, 164)
“Bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine varan bir yol tutar.” (Müzzemmil, 19)
Ramazan Yılmaz: 2010 07 25
Bir yanıt yazın