Kemalizm’in Çete Yüzü
Temeli şiddete dayanan bir yapının, zaman içerisinde insani özellikler kazanarak düzelmesi mümkün değildir. şiddeti bir yöntem olarak alan her ideoloji, varlığını şiddet üzerine bina edecek, hayatiyetini sürdürebilmek için sürekli olarak şiddete başvuracaktır.
Tarihi süreç, şiddeti temel yöntem olarak alan despotların, hayatiyetlerini devam ettirmek için şiddete nasıl başvurduklarının, insanları şiddetle nasıl sindirdiklerinin örnekleriyle doludur. Bu örneklerin benzerlerine ya da daha kötü olanlarına çağımız da tanıklık etmiş, hâlâ da tanıklık etmektedir.
İnsanları kasıp kavuran, bir lokma yemek, bir parça ekmek için çalışan insanlara kan kusturan, onlara insanca muamele etmeyen Marksist ve faşist ideolojiler ile zorba diktatörlerin birçoğuna çağımız çok acı bir şekilde tanıklık etmiş, emperyalizm ve ona bağlı diktatörler ile varlığı şiddet üzerine kurulu olan Kemalizm'in varlığına hâlâ talihsiz bir şekilde tanıklık etmektedir.
Kurulu§u şiddet, zulüm ve kan üzerine bina edilen, Anadolu topraklarını işgal ettiği yıllarda binlerce insani, sayısız Müslümanı suçsuz yere katleden, kimilerini darağaçlarında sallandıran, kimilerini faili meçhullerle ortadan kaldıran Kemalist dikta rejimi, kuruluşundan sonra da her on yılda bir yaptığı kanlı ihtilallerle şiddet alışkanlığını günümüze kadar sürdürmüştür.
Türkiye’yi seksen yıldır işgali altında tutan, halkı inim inim inleten, zulüm ve despotluğun doruğuna ulaşan Kemalist diktatörlük, varlığını zulüm ve yolsuzluk üzerine bina etmiştir. Bugün Kemalizm denilince halkın aklına ilk gelen, zorbalık ve yolsuzluk olmaktadır.
Anadolu halkının inanç değerlerine, ahlaki ilkelerine, yaşam felsefesine, kültür, gelenek ve göreneklerine aykırı bir sistem olan Kemalist diktatörlük, hile ve düzenbazlıkla, yalan ve istismarlarla gasbettiği Anadolu topraklarını işgali altında tutmak, zulme dayalı istibdat saltanatını sürdürebilmek, ateist, inkârcı ve küfür içeren ideolojisini Anadolu halkına zorla benimsetmek için, tarihin tüm zorbalarına rahmet(!) 0kutacak derecede baskıya, şiddete, terör ve zulme başvurmuş, Anadolu halkının ve bu halkın temsilcileri olan değerli alim ve aydınlarının oluk oluk kanlarını akıtmış, halkın inancıyla alay etmiş, inanç değerlerine savaş açmıştır .
Zorbalık, Kemalist diktatörlüğün ilk ve en önemli vasfıdır. Bu gerçek, dikta rejiminin en üst kurumları tarafından açık bir şekilde tescil edilmiştir. Mücahede Yayınlarından çıkan "Hukuk Zorbalarına Karşı Onur Mücadelesi" adlı kitapta sistemin zorbalığı ile ilgili şu ifadelere yer verilmiştir:
"Diğer taraftan yukarıdaki sıfatları Türkiye için, sistemin en üst yargı birimi olan Yargıtay 9. Dairesi ve Yargıtay Başkanı Sami Selçuk Bey kullanıyorlar. Yargıtay 9. Dairesi, İHD İstanbul Şube Başkanı'nın T.C. devleti için kullandığı 'Mafyalaşmış devlet', 'Kaba kuvvetin hakim olduğu hukuk dışı devlet', 'Cinayet işleyen (cani) devlet', 'Suçluları yönetici yapan, serveti koruyan devlet', ifadelerini hakaret kabul etmeyerek verilen cezayı bozmuştur (10.05.1998 Posta).
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk Bey, yazdığı kitabına "Zorba Devletten Hukukun Üstünlüğüne" adını vermiştir. Bundan da anlaşılıyor ki, Yargıtay Başkanı ve Yargıtay 9. Dairesi, sistemin zorbalığını tescil etmişlerdir.
Aynı şekilde Hükümet ortağı ve ANAP Genel Başkam Mesut Yılmaz Bey de sistemi 'Mitolojik Haydut Prokrustes'e benzeterek, bu haydudun, kurbanlarını öldürdükten sonra, kısa olanlarını çekiç1e uzattığını, uzun olanlarını ise, testere ile kesip kısalttığını ifade etmiştir." (Hukuk Zorbalarına Karşı Onur Mücadelesi. Ramazan Yılmaz, Mücahede Yayınları, İstanbul 2002, sh. 276)
Yukarıya aldığımız ifadeler, dikta rejiminin düşmanı olan kimseler tarafından değil, bu sistemin nimetlerinden yararlanan en üst birimlerde bulunan kimseler tarafından dile getirilmiş ifadelerdir. Bu kimseler, içerisinde bulundukları zulüm sisteminin ne derecede dikta ve zorba bir rejim olduğunu ve ne derece bu zulüm sisteminden utandıklarını açıkça ortaya koymaktadırlar.
İhtilaller, Kemalist dikta rejiminin, halkın özgür davranışlarına tahammülünün tıkandığı, kurduğu kanlı çetelerinin yetersiz kaldığı zamanlarda başvurduğu bir sindirme politikasıdır. Zorba rejim, bu sindirme politikalarıyla zulüm ve despotluğunu sürdürmek için halka gözdağı vermekte, halkın, dikta rejiminin gayri meşru varlığını sorgulamasını engellemektedir. Ancak bağımsızlığı karakter haline getirmiş Anadolu halkından birçok yiğit, zorba sistemin bu gözdağı politikalarına aldırış etmemekte, inandıkları inanç ve değerler doğrultusunda hareket ederek sistemin zorbalığını kabul etmediklerini her vesile ile ortaya koymaktadırlar.
Rejim, yiğit Anadolu halkından kendi varlığını kabul etmeyenlere karşı ihtilal yapmadığı ve ihtilal için ortamın yeterince olgunlaşmadığı zamanlarda çetelerini devreye sokmakta, onlar vasıtasıyla halka gözdağı verme politikasını sürdürmeye çalışmaktadır. Ancak son Şemdinli örneğinde de görüldüğü üzere yiğit Anadolu halkı, zorba sistemin bu numaralarını artlık yutmamakta, çete elemanlarını suçüstü yakalamaktadır.
Susurluk, Yüksekova ve Şemdinli, kanlı zorba rejimin çete yüzünün teşhir edildiği, kanlı yüzünün ortaya konulduğu ve rejimin ipliğinin pazara çıkartıldığı mekânlardır. Asıl faili kendisi olan nice faili meçhullere(!) kanlı imzalar atan, 1 Mayıs 1977 yılında Taksim meydanına toplanmış insanlara, binaların tepelerinden kurşun yağdıran, kahvehaneleri tarayıp sağ ve sol grupları birbirine düşüren, Fidan Güngör’ü ve benzeri Müslümanları kaçırtıp öldürten, işi bitmiş kendi yandaşı prof.leri, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu vb.lerini kanlı çeteleri eliyle ortadan kaldırtan dikta rejimi, Şemdinli'deki son bombalama olayını yüzüne gözüne bulaştırmıştır.
Anadolu halkı, artık kül yutmuyor; dikta rejiminin JİTEM vb. kanlı çetelerinin her hareketini yakından izliyor ve anında enseleyip yakalıyor, ortaya çıkartıp rezil ediyor. Yiğit, cesur ve kahraman Şemdinli halkını kutluyoruz. Dileğimiz, bu kahraman halkın uyanıklığını sürekli kılması, Kemalist diktatörlüğün oyununa gelmemesi ve tüm maddi ve manevi değerlerine sürekli bir şekilde sahip çıkmasıdır.
Susurluk olayında çete elemanlarından ikisinin ölümü, birisinin yaralanması sonucunda Kemalist diktatörlüğün çete ve mafya ile ilişkisi ortaya çıkmış, ancak rejimin iğrenç yüzü "devlet sırrı" denilerek gizlenmiştir. Oysa kuruluşundan bu yana, bu zalim ve dikta rejiminin Anadolu halkına uyguladığı baskı ve şiddet ile her on yılda bir yaptığı kanlı ihtilal ve verdiği muhtıralarla kendisinin bizzat şiddet rejimi olduğunu, her vesile ile ortaya koymuş, çete yüzünü göstermiştir.
Diğer yandan Çakıcı vb. birçok mafya babalarını sistemin bizzat kendisinin yetiştirmesi, Çatlı vb. mafya elemanlarını yetiştirip cinayetlerinde kullanması ve generallerinin kontrolü altında "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım gibi mafya babalarını gözetip koruması da bu kanlı rejimin çete yüzünün apaçık bir göstergesidir.
Yüksekova’yı kasıp kavuran, asker ve polisten kurulu çetenin yaptıkları, yine "Devlet sırrı" adı altında gizlenmiş, ancak çete elemanlarının halktan gasbettikleri mal ve paraları aralarında paylaşmaya razı olmamaları ve çete elemanlarının birbirlerine düşmeleri sonucunda bunlar, soygunculuk yapmak suçundan yakalanmış, cezaevine konulmuşlar, böylece o çetenin görevine son verilmişti.
Şemdinli olayında ortaya çıkan durum, halkın "artık yeter" dediğini ve dikta rejiminin çeteciliğine artık tahammülünün kalmadığını gösteriyordu. Tüm Anadolu halkı gibi Şemdinli halkının da artlık bu zorba ve çete rejimine tahammülü kalmamıştır. Anadolu halkı, rejim tarafından asker ve polis kimliği verilerek halkı karıştıran, kardeşi kardeşe kırdıran çete elemanlarını tanıyor ve bu çete elemanlarının ve onları yetiştirip sokağa salan çete rejiminin karşısına onurla çıkıyor, cesurca tavır alıyor.
Anadolu halkından birçok kimse, "Özel Harekatçı" ya da "Özel Birlikler" veyahut da "JİTEM" adlı kuruluşların, zorba sistemin oluşturduğu ve çete görevi verdiği kuruluşlar olduklarını biliyorlar. Bu nedenle, bu çetelerin her hareketini izliyor ve daha cinayetlerini işlemeden onları anında enseleyip yakalıyorlar. Tebrikler Anadolu'nun yiğit halkı, yüce Allah basiretinizi ve imanınızı artırsın ve size vahyin çizgisinde hareket etmeyi sizlere nasip etsin.
Anadolu halkı, değerlerine sahip çıktıkça ve iman ettiği ilahi mesaja tabi oldukça bu çete düzeni halk üzerinde baskı kuramayacak, zulüm ve şiddetine devam edemeyecek, yaptığı zulüm ve terörüyle yokolup gidecektir. Bu zorba sistemin varlığını sürdürmesinin temel nedeni, halktan bazı kimselerin bu çete rejimine oy vermeleri, destek olmalarıdır.
Kemalizm'in Anadolu topraklarını işgali ile başlayan zorbalık süreci, günümüze kadar, akla hayale gelmedik şeytani yöntemlerle ve gayri insani bir vahşetle devam etmiştir. Dikta rejimi, işgalinin ilk yıllarında istiklal Mahkemeleri adı altında oluşturduğu cinayet mahkemelerinde sebepsiz yere ve sudan bahanelerle binlerce ilim ehli alimi ve halkın önderlerini, hakim ve savcı kılığına bürünmüş cellatlarının kararlarıyla darağaçlarında katletmişti.
Kan dökmeyi ve kan içmeyi alışkanlık haline getiren Kemalist diktatörlük, suikast ve faili meçhul(!) cinayetleriyle onlarca insanı öldürtmesine paralel olarak, kimilerini kendisinin meydana getirttiği (Menemen olayı gibi), yapay nedenlerle de birçok masum insanın kanını dökmüş, kimilerini de, halkın despot diktatörlüğe olan tepkisinden kaynaklanan isyanları (Şeyh Said isyanı, Çerkez Ethem isyanı, Çapanoğlu isyanı vb. isyanları) bahane ederek katletmiştir. Özellikle Müslümanların dini hassasiyetlerini istismar etmek için kurduğu ve Hizbullah adını verdiği Hizb'ul-Kontra örgütünün yaptığı cinayetleri bahane ederek onlarca genci katletmiştir. .
Dikta rejimi, varlığının temelini şiddet ve terör üzerine bina ettiği için sürekli bir şekilde bu yöntemi devam ettirmiş, kimi zaman her on yılda bir yaptığı kanlı ihtilallerle, kimi zaman da ya yukarıda yazdığımız ve tamamen kendisinin organize ettiği sudan bahanelerle ya da kurduğu çetelerle baskısını, şiddet ve terör estirerek sürdürmüştür. Ancak Artık Anadolu halkı uyanmış, dikta rejiminin ipliğini, tıpkı Şemdinli’de olduğu gibi, pazara çıkartmış, zorba rejime ve onun zorbalığına başkaldırmıştır.
Bugün tüm dünyada insanlar, diktatörlüğün ve dikta rejimlerinin Artık çözüm olmadığını, bunların insanlık düşmanı olduklarını çok net bir şekilde anlamış, bu diktatörlerin ve dikta rejimlerinin varlığına tek tek son vermişlerdir.
Çağımızda diktatörlüğün, baskı ve zorbalığın çözüm olmadığını, geri kalmış bazı üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan cahil kimseler ile çağdışı, zorba bir rejim olan Kemalist diktatörlüğün yandaşları dışında, aklıselim her insan anlamıştır. Bu nedenle insanlar, ülkeleri işgali altında tutan ve halklar üzerinde baskı ve zorbalıkla, terör estirerek, kendi halklarına düşmanlık yaparak yönetimlerini sürdüren; Marksist felsefe, faşizm ve nasyonalizm gibi, insanlık düşmanı, baskıcı ve zorba rejimler ile kendi halklarına düşman olan birçok diktatörün varlığına bir anda, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede son vermişlerdir. Bu son, elbette insanlık dışı bir rejim olan, yüce Allah'ın ve insanların düşmanı Kemalist zorbalığı da bulacak, dikta rejimi, zorba atalarının uğradıkları akıbete uğrayacak ve kirli, kara bir leke olarak tarih çöplüğündeki yerine atılacaktır.
Kemalist diktatörlük, halk üzerindeki zorbalığa dayalı varlığını sürdürebilmek için kanlı ihtilallerle yapamadığını eli silahlı çeteleri ile yapmaya çalışmaktadır. Daha önce Abdullah Çatlı vb. çete elemanlarını bir zamanlar koruyan, Mahmut Yıldırım adlı çete elemanını hala saklayan dikta rejimi, Şemdinli'yi kana bulamak isteyen gözü dönmüş katillerin de kendi sadık elemanları olduğunu şu an Genel Kurmay Başkanı olan kişinin ağzıyla açıklamıştır.
Dikta rejimi, daha önce çete elemanlarını genellik1e sivillerden seçer, cinayetlerini onların eliyle işlerdi; oysa şimdi elemanlarını artık resmi giysili subay ve astsubaylardan seçmektedir. Çünkü resmi giysili çete elemanları, sivil çete elemanlarından daha sadık kimselerdir ve bunların kamufle edilmeleri daha kolaydır.
Yeni yeni ortaya çıkan çetelere bakıldığında bunların, Emekli subay ve generallerden kurulu olduğu, emekli emniyetçilerin de bunların içerisinde bulunduğu çok net bir şekilde görülecektir. Kemalist dikta rejimi, resmi kıyafetli eli kanlı elemanlarını, emekli edip sivil kıyafetler giydirdikten sonra da yeni görevler vererek hizmete devam ettirmektedir.
Kanlı çetelerinin tek tek yakalanmalarını içine sindiremeyen dikta rejiminin generalleri, bu kanlı katillerin mahkemeye çıkarılmalarını engellemek ya da en azından mahkemede cezalandırılmalarını önlemek için, mahkemelere baskı yapmakta bu çete elemanları göstermelik yakalanmalarından hemen sonra bağımlı mahkemelerce serbest bırakılmaktadır. Aşağıda gazetelerin verdiği haber çetelerin kimler tarafından korunduklarının çok açık bir belgesidir.
“Bombalı çete operasyonunda gözaltına alınan 3 askerin Genelkurmay’a haber verilmeden Emniyet Müdürlüğü’nde sorgulanması sıkıntı yarattı. 1’i yüzbaşı olan zanlılara Şemdinli’deki kitabevinin bombalanmasıyla ilgili sorular soruldu. Genelkurmay devreye girince asker zanlılar Merkez Komutanlığı’na teslim edildi.”
Merkez Komutanlığı’na teslim edilen zanlılar da nasıl bir karşılama ile alındıkları ve ne oldukları da malumdur.
Bağımlı mahkemelere yapılan baskılara çirkin bir örnek olarak Genel Kurmay Başkanı olan kişinin, devreye girerek Şemdinli’yi kana bulayan çete elemanlarından birisinin kendi has adamı olduğunu utanmadan açıklayabilmesidir. General, bu açıklamasıyla hem her zaman, her vesile ile meslektaşlarının da sık sık yaptıkları gibi, mahkemeye gözdağı vermeye çalışmış hem de bu çete elemanlarını koruduklarını açıkça ortaya koymuştur. Daha önce de birçok çete elemanı, kimi generallerle görülmüş, onların cep telefonlarını eylemlerinde talimatlarını diğer elemanlarına bildirmek için kullanmış, cinayetlerini bu generallerin koruması ve gözetimi altında işlemişlerdir.
Genel Kurmay Başkanı olan generalin, Şemdinli'yi kana bulayan kanlı çete elemanının kendi has adamı olduğunu söylemesi yargıyı etkilemiş, savcı Ferhat Sarıkaya, Genel Kurmay’da görevleri ile ilgili brifing alan hakim ve savcılar yüksek kurulu tarafından görevden alınmış ve bu eli kanlı katil, tutuklanmadan serbest bırakılmış, dosyası da hasıraltı edilmiştir. Bu kanlı katilin, Şemdinli’de gerçekleştirdiği kanlı olaydan tam on üç gün sonra, destekçileri olan Kemalist dikta rejiminin generalleri tarafından başarı plaketi verilerek ödüllendirildiği ortaya çıkmıştır.
Gazeteci Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast’ın Samsun’da çekilen Türk bayraklı fotoğrafı çekilirken İl Emniyet Müdürü Mustafa İlhan’ın, bir savcının ve jandarmadan görevlilerin da orada olduğunun tespit edilmesi ve Gazeteci Hrant Dink’in öldürüleceğinin tüm emniyet birimleri ve jandarma tarafından bilinmesi de dikta rejimi ile çeteler arasındaki ilişkiyi çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Şemdinli’yi kana bulayan kanlı katile ve benzeri katillere plaket verilmesi, Türk bayrakları ile fotoğraflarının çekilmesi yoluyla desteklenmeleri, bunların malum çevre tarafından korunmaları da Kemalist dikta rejiminin çete yüzünü net olarak gözler önüne sermektedir. Zaten temeli kan ve gözyaşı üzerine kurulu olan bir rejimden başka bir şey de beklenemez.
Kemalist generallerin, mafya ve çeteleri korumalarındaki asıl amaçları, devleti düşünmeleri ya da milliyetçi olmaları değildir. Ancak onların asıl amaçları, ellerindeki fırsatı kullanarak çıkar sağlamaktır. Çünkü birçoğunun foyası, emekli olduktan ve taşıdıkları rütbelerinden sıyrıldıktan. sonra ortaya çıkmaktadır.
Bugün mahkemelerde zimmet, yolsuzluk ve çıkar sağlamak amacıyla çete oluşturmaktan ifade verenlerin kimliklerine bakıldığında bunlardan birçoğunun emekli generaller oldukları görülecektir. Buna en son örnek, Deniz Kuvvetleri eski komutanının görevini suiistimal ederek görev başında iken yaptığı yolsuzluk, hırsızlık ve soygundur.
Eşi, kızı ve yardımcısı ile yaptığı soygunlar nedeniyle yargılanan bu hırsız ve soyguncu general, onu yargılayan(!) kendi arkadaşları tarafından bile suçlu görülmüş yaptığı onca hırsızlık ve soyguna karşılık, göz boyama ve halka susması kabilinden, iki yıl altı ay gibi komik bir cezaya çarptırtmış, bu ceza da iyi hali(!) gözönünde bulundurularak para cezasına çevrilmiştir.
Soyguncu düzenin resmi görevlilerinin yaptıkları ile ilgili binlerce örnek bulunmasına rağmen son bir örnek daha vererek bu zorba ve soyguncu düzenin elemanlarının çirkin suratlarını teşhir edelim. İşte aşağıda bir gazete haberi daha.
“Sivas'taki 5'inci Er Eğitim Tugayı'ndaki kantinlerde büyük çapta yolsuzluk yapıldığı, Ermeni kilisesideki 250 kiloluk tarihi çanın çalınması ile ilgili 1 yarbay, 6 astsubay ile 6 esnaf gözaltına alındı.”
Temeli soygun üzerine kurulu soyguncu bir düzende hırsızlar elbette yargılanmazlar. çünkü düzeni kuran onlardır ve soyguncuların birbirlerinden hesap sordukları da bugüne kadar görülmemiştir. Soyguncu düzende kanunlar, ancak zavallı ve masum insanlar için geçerlidir. Bunun en açık örneği Kemalist diktatörlüğün işgali altındaki Türkiye'dir.
Şemdinli'deki son olay da gösteriyor ki, dikta rejimi artık hızlı bir şekilde malum sona yaklaşıyor ve bu sonu ne dikta rejiminin generallerinin gözdağı vermesi, ne de sistemin dümenini ellerinde bulunduran ABD ve AB engelleyecektir. Çünkü artık Anadolu halkı, kendi öz değerlerine sahip çıkmakta, soyguncu çetelere, mafya babalarına ve onları korumaya çalışan Kemalist generallerin tehdit ve şantajlarına karşı onurlu bir şekilde karşı çıkmakta, onlardan korkmadıklarını ortaya koymaktadır.
Anadolu topraklarını işgali altında tutan Kemalist diktatörlük, halkı sindirip korkutmak için kendi koyduğu kanunları da hiçe sayıp çiğneyerek ve bunu alışkanlık haline getirerek her on yılda bir kanlı ihtilaller yapmıştır. Dikta rejimi, bu ihtilallerin yetersiz olduğunu gördüğü zamanlarda ise, mafya mantığına yaraşır biçimde, Ankara Sincan'da yaptığı gibi, tankları yürüterek halka karşı güç gösterisinde bulunmuştur.
Sincan olayı, dikta rejiminin tahammülsüzlüğünün ve zorbalığının apaçık bir göstergesidir. Bu olay, rejimin mafya ve çete yüzünün ortaya konulduğu, halkın silah ve kaba kuvvetle sindirilmeye çalışıldığı çirkin bir davranıştır.
Kemalist diktatörlük, halk üzerindeki zorbalığa dayalı varlığını sürdürebilmek için kanlı ihtilallerle yapamadığını Sincan olayında olduğu gibi kaba kuvvetle ya da 28 Şubat'ta yaptığı gibi gözdağı vererek yapmaya çalışmıştır. Bu zorbalıklarla da sonuç elde edemeyince eli silahlı çeteleri ile eşkıyalığını ortaya koymaya çalışmıştır.
Kemalist diktatörlüğün sistem olarak zorbalığı ve kanunsuzluğu ilke edindiği ve bunu benimsediği her halinden bellidir. Şayet öyle olmasaydı Ankara Sincan'da, halka gözdağı vermek için tankları yürüten asker elbisesi giymiş, mafya heveslisi, çete elemanı generali, ya da ülkenin başbakanına (Erbakan'a) basının önünde küfür eden generali yahut her vesile ile ve her konuşmalarında İslam’a, Müslümanlara ve Müslümanların değerlerine hakaretler yağdıran resmi apoletli general kılıklı eşkıyaları hakkında herhangi bir soruşturma açardı.
Her şeyi gözdağı vermekle ya da zorbalıkla çözmeye alışmış dikta rejimi, Şemdinli'yi kana bulayan ve Van Cumhuriyet Başsavcılığının raporunda da belirtildiği gibi, adam öldürmek kastı ile Şemdinli' de terör estiren çete elemanı astsubayı da, hakim ve savcılara gözdağı vererek serbest bıraktırmıştır.
Çete ve mafya elemanları için nasıl ki, kanunlar hiçbir şey ifade etmiyorsa, zorbalığı ilke edinen Kemalist diktatörlük için de yasalar hiçbir şey ifade etmiyor. Totaliter diktatörlük, mafya babalarının ikide bir söyledikleri “Kanun benim,” “Devlet benim” sözünü, yaptığı zorbalıklarla fiili olarak ifade ediyor.
Dikta rejimi, istediği zaman istediği şekilde kendi sisteminin elemanları tarafından konulmuş yasaları çiğniyor, yasaları hiçe sayabiliyor. Dikta rejiminde yasalar ancak zavallı halk için geçerli hale getirilmiş durumdadır.
Gelişmemiş toplumlardaki diktatörler bile kendi koydukları yasalara riayet ediyorlar; oysa Kemalist dikta rejiminin koruyucuları olduklarını her vesile ile söyleyen generaller, ülkede varolan yasaları istedikleri zaman istedikleri şekilde hiçe sayıyor, çiğniyor ve istedikleri zaman rafa kaldırabiliyorlar.
Dikta rejiminin tahammülsüzlüğünün en son örneği ise, “Denizli'de Kutlu Doğum Haftası nedeniyle düzenlenen etkinlikte kız öğrencilerin türban giyip ilahi okumaları, ve piyes oynamaları”na tahammül etmeyen ve ciddi bir kurum olduğu her vesile ile dile getirilen ya da öyle empoze edilmeye çalışılan Genel Kurmay’ın gece yarıları korku ve dehşete kapılarak sanal ültimatom yayınlamasıdır. İşin en çirkin yanı ise, basının, bu ültimatomu utanmadan adeta alkışlayarak vermesi ve bağımsız yargı olduğu iddia edilen bağımlı yargının da bu zorbalıklara hiçbir şey dememesidir.
Ülkede varolan yasaların dikta rejiminin generalleri tarafından delik deşik edilmesi, çiğnenmesi ya da rafa kaldırılmasına kimse ses çıkarmamakta, yapılan kanlı ihtilallerin hesabı sorulmamakta, halka karşı devletin tankını tüfeğini kullanan, Donkişotluk yapıp halka gözdağı veren mafya heveslisi generalleri hiç kimse sorgulamamaktadır.
Dikta rejiminin generallerinin yaptıkları kanunsuz davranışlar, eleştirilecek, kınanacak yerde, şakşakçı basın tarafından göklere çıkartılarak övülmekte, her vesile ile bağımsız olduğu iddia edilen yargı, sindirilmişliğinin ve bağımlılığının en çirkin örneğini ortaya koyarak Genel Kurmayda aldıkları brifingin etkisiyle ve korkusu içerisinde susmaktadır.
Kanlı ihtilallerle, çete ye mafya yoluyla, tank ve tüfek göstermekle basını, yargıyı, göstermelik meclisi ye sivil toplum örgütlerini susturan; basını şakşakçı yapan, yargıyı bağımlı hale getiren dikta rejimi, Şemdinli'de görüldüğü üzere halkın "artık yeter" tepkisine engel olamamıştır.
Tarih, diktatörlerin, susturduklarını sandıkları halkların, zamanı geldiğinde nasıl bir alev topuna dönüştüklerinin ve diktatörleri nasıl yakıp kavurduklarının örnekleri ile doludur. İran halkının, Şah diktatörüne karşı şanlı kıyamının, Doğu Avrupa halklarından bir çoğunun yakın zamanlarda diktatörleri, bulundukları yerlerden nasıl alaşağı ettiklerinin ve alev topu haline gelmiş isyanlarının içerisinde onları nasıl yakıp kavurduklarının sıcaklığı hala ortadadır.
Kemalist dikta rejimi, yakın çevresinde cereyan eden bu halk isyanlarından ibret almamış olacak ki, hâlâ zorbalığına, baskı ye zulmüne devam etmekte, kanlı mafya ve çete elemanlarının arkasına sığınarak hareket etmektedir. Ancak artık çirkin yüzü ortaya çıkmış, dikta rejiminin gizlenecek, saklanacak hali kalmamıştır. Anadolu’nun kahraman halkı, artık despotizme ve onun kuklalarına daha fazla tahammül etmemektedir.
Basın, yargı ve sivil toplum örgütleri sinmiş olsalar da, dikta rejiminin kanlı eylemlerini alkışlasalar da Anadolu halkı bu zulme, baskı ve teröre "Dur" diyecek duruma gelmiş, diktatörlere ve onların kuklalarından hesap soracak güce ulaşmıştır. Yapılacak şey, halkın bu gücünü organize edip düzenli hareket etmesini sağlamaktır. İşte o zaman aydınlık günler daha çabuk gelecek ve zulüm en kısa zamanda layık olduğu yere atılacaktır.
Zorba diktatörler hep korkak olurlar ve korku içerisinde yaşarlar; üç-beş tane kız çocuğunun örtülerinde bu derece korkması da Kemalist dikta rejiminin yaşadığı psikolojiyi ortaya koymaktadır. Yüce Allah (cc) kendi dinine düşman olan kafir zorbaların katılaşmış kalplerine elbette korkular salacaktır. Koydukları yasalara bile uymayan ve bunları hiçe sayan dikta rejimi, yüce Allah’ın yasaları karşısında ne ile karşılaşacağını yakında görecektir.
Tıpkı önceki zalimlerin zulmüne son veren dünya toplumları gibi, Anadolu halkı da Anadolu topraklan üzerinde terör estiren işgalci dikta rejiminin zulmüne son verecektir inşaAllah. Bu günler uzak değildir…
Zulmedenler, yakında nasıl bir devrime uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir!
(Şuara, 227)
Ramazan Yılmaz: 01.05.2007
Bir yanıt yazın