Yüce Allah (cc), kullarını en güzel şekilde yaratmış, yaratılışla beraber kimi değerleri de onlara bahşetmiştir. Bu değerler; akıl, düşünme yeteneği, dürüst olma duygusu ve onurdur. Bunlar, insanı insan yapan, onu yücelten ve saygın kılan değerlerdir. İnsan, Rabb’i tarafından kendisine bahşedilen bu değerleri kendisinde muhafaza ettiği sürece hem kendi saygınlığını korur, hem de diğer insanlar tarafından sevilir, sayılır ve kendisine hürmet edilir. Yüce Allah (cc) yaratılışta insana verdiği değerlerle onu en güzel şekilde yaratmış ve onu yüceltmiştir.
“Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tin, 4)
Aklını kullanarak hareket eden, kendisine ve diğer insanlara karşı dürüst olan onur sahibi kimseler, yaratılış fıtratı üzerinde bulunduklarından güzel olan kimselerdir. Ancak kendisine Rabb’i tarafından bahşedilen ve onu insan yapan değerler doğrultusunda hareket etmeyen bir kimse, kendisine olan saygınlığını kaybettiği gibi, hem insanlar tarafından sevilip saygı duyulmaz, hem Rabb’i yanında sevilmez, hem de seviyesizleşerek diğer yaratıklardan aşağı bir seviyeye, aşağıların aşağısına düşer.
“Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik.” (Tin, 5)
Yaratılışta kendilerine verilen değerleri gereği gibi kullanmayan kimseler, hangi görevde bulunurlarsa bulunsunlar, hangi işi yaparlarsa yapsınlar, onursuz kimseler olarak aşağılık yaratıklar olmaktan kurtulamazlar.
Rab’lerinin yaratılışta kendilerine verdiği değerleri imanla bütünleştiren kimseler, dünya hayatında saygı görüp yüceldikleri gibi, ahiret hayatında da Rab’lerinin rızasını kazanmış kimseler olarak kurtuluşa ermişlerdir. Ancak yaratılışta Rab’lerinin kendilerine verdiği değerleri korudukları halde iman etmeyen kimseler, dünya hayatında insanlardan saygı görmelerine rağmen Rab’lerinin ayetlerine iman etmedikleri için ahiret hayatında kendilerini ziyana sokarlar.
Tarihi süreç içerisinde, insanlar üzerinde iktidar olan nice kimseler, makam olarak üstün görülmelerine karşın, Rab’lerinin kendilerine yaratılışta bahşettiği değerler doğrultusunda hareket etmedikleri için onursuz kimseler olarak aşağıların aşağısına düşmüşler, hem, akıl sahibi insanların gözünde küçülmüşler, hem de Rab’leri yanında aşağılık kimseler olarak cehennemde ebedi bir azaba girmişler.
Her devirde, insanlar tarafından sevilen, saygı duyulan, onurlu, şahsiyetli yöneticiler bulunduğu gibi hem kendisine, hem de insanlara karşı saygınlığını yitiren, insanları kandırmayı meziyet sayan, şahsiyetsiz, onursuz yöneticiler de olmuştur; tıpkı günümüzde olduğu gibi.
Kana susamış İsrail terör devletinin Filistin’de estirdiği terör, yaptığı katliam ve cinayetler, tarihi temellerini kanla yoğuran, günümüzde mazlum toplumların kanını döküp emen emperyalizmi destekleyen batılı devletler tarafından adeta zevkle izlenmekte, hatta alkışlanmaktadır. Mazlum Filistin halkına yapılan bu gayri insani, gayri ahlaki vahşete karşı duyarsız kalan, hatta alkışlayan, insanlık onurunu yitirmiş halklar ve liderler olduğu gibi, insanlığın yüzkarası bu vahşete duyarsız kalmayan, bu vahşete tepki gösteren onurlu halklar ve liderler de hâlâ mevcuttur.
Yukarıda anlatılan bu kimseler yanında, bir taraftan kana susamış İsrail terör devletini desteklerken diğer taraftan kendi halklarını kandırmak için bu vahşete karşı olduğu görüntüsü vermek isteyen onursuz, haysiyetsiz ve kişiliksiz kukla liderler de vardır. Hem de bu onursuz kimseler, halkında Müslüman bulunan İslâm toprakları üzerinde olan emperyalizmin kuklaları kimselerdir.
Onurlu Liderler:
Mahmud Ahmedinejad,
Emperyalist ABD ve Batılı Ülkerler ile onların güdümünde olan bazı şahsiyetsiz kukla ülkelerin el ele verip saldırdıkları, bedeni zayıf, boyu küçük ancak koskoca bir yüreğe sahip olan, İran cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, üzerindeki tüm baskılara karşın, Siyonist kan içici İsrail teröristlerinin, mazlum Filistin halkına karşı sürdürdüğü soykırım vahşetine ilk onurlu tepkiyi ortaya koymuş, ülkesinde yas ilan etmiş şahsiyetli, yürekli bir kahraman, onurlu bir insandır.
Mahmud Ahmedinejad’ın, bu terör yuvası, kan içici İsrail’in yok olmasını, haritadan silinmesini isterken ne kadar haklı ve doğru bir söz söylediği bu son Filistin katliamı ile bir kez daha görülmüştür. Terörü yeryüzünden kaldırmak isteyen ülkeler, bu işe ilk önce kan içici İsrail’den başlamalıdırlar. Çünkü bu fitne ve fücur terör yuvası kurutulmadığı, yeryüzünden silinmediği sürece dünyada ne terör biter, ne de mazlum halkların gözyaşı.
Gençlik yıllarından beri, ABD’ye ve onun emperyalist emellerine karşı çıkan Mahmud Ahmedinejad, İran'ın nükleer programını durdurmaya çalışan batılılara karşı kahramanca tavır almış, dış politikada, A.B.D. ile ilişkilerde hiçbir açılım gösterilememesi gerektiğini net bir şekilde savunmuştur. Birleşmiş Milletler'e defalarca suçlamalarda bulunmuş, İran'ın nükleer programını sürdürmesi gerektiğini açık bir dille ifade etmiştir.
Mahmud Ahmedinejad, Batılı ülkelerin ülkesine karşı giriştikleri linç girişimine tepki göstermiş ve bilinen bazı ülkelerin, nükleer programlar geliştirirlerken İran'ın neden geliştiremeyeceğini sorgulamış, Birleşmiş Milletler'in 5 daimi üyesinin bazı ayrıcalıklarının olmasını eleştirmiş, İslam dünyasının da aynı ayrıcalıkları neden alamayacağını dile getirmiştir.
Hugo Chavez,
Mazlum Filistin halkına karşı, en vahşi hayvanların bile utanç duyacağı bir vahşeti sergileyen, masun bebekleri, çocukları, kadınlar ve yaşlıları en vahşi bir şekilde katleden kana susamış terörist İsrail’e karşı, batılı Hrıstiyan ülkeler içerisinde ilk onurlu tavrı ortaya koyan, bu terör devleti ile tüm ilişkilerini kesen, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez olmuştur.
Hugo Chavez, İsrail terör yuvasını karşı yalnızca laf ebeliği yaparak kınanmamış, hem sözel olarak en ağır şekilde kınamış, hem de Gazze'ye saldırmasını protesto etmek için, İsrail terör yuvasının Venezuela Büyükelçisi ile elçilik personelinin bir kısmını sınır dışı etmiştir. Bununla da yetinmeyen Hugo Chavez, Venezuela'daki Musevi cemaatini, İsrail Hükümetine karşı tavır almaya çağırmıştır. Chavez, İsrail'in Gazze saldırısını ülkesindeki Musevi cemaatinin de kınamasını isteyerek onlara atfen, “Venezuela Musevi cemaatinin bu barbarlığa karşı çıkacağını ümit ediyorum. Bunu yapın. Bütün zulümlere şiddetle karşı çıkmıyor musunuz?” diye konuşmuştur.
Hugo Chavez, emperyalist ABD’nin fitne yuvası CİA tarafından iktidardan indirilen, ancak bileğinin gücü ve kendisini seven halkının desteği ile 48 saat gibi kısa bir sürede tekrar iktidara gelen, emperyalist ABD’ye onurlu bir şekilde kafa tutan kahraman bir kişidir. Yüce Allah’tan dileğimiz, Filistinli mazlum Müslümanlara destek vermesi nedeniyle Hugo Chavez’e, tıpkı Rasulullah (as) zamanında, Mekke müşriklerinin zulmünden kaçarak ülkesine sığınan Müslümanları koruduğu için Rabb’imizin hidayet nasip ettiği Habeş kralı Necaşi gibi hidayet bulması ve iman etmesidir.
Juan Evo Morales Ayma,
Emperyalizmin arka bahçesi diye adlandırılan Güney Amerika’dan, kan içici İsrail’in zulmüne karşı, mazlum Filistin halkına onurlu bir destek de Bolivya devlet başkanı Evo Morales’ten geldi. Tarihi boyunca Amerika emperyalizmine boyun bükmemiş Kızılderililerin soyundan gelen Juan Evo Morales Ayma, soyuna yakışır bir onurla Amerika’nın Ortadoğu’daki vampiri, kan içici terör şebekesi İsrail ile olan tüm ilişkilerini kestiğini açıklamıştır.
Juan Evo Morales, Ortadoğu’nun bu fitne yuvası, kan içici katilleriyle yalnızca ilişkilerini kesmemiş, emperyalizmin İslâm toprakları üzerindeki yerli işbirlikçi müşrik Arap liderlerin ve Amerikan kuklası müşrik ve münafık Tayip Erdoğan’ın yapmaya cesaret edemeyeceği bir cesaret ve kahramanlıkla, terör şebekesinin başbakanı Ehud Olmert katili başta olmak üzere tüm katil İsrailli liderleri soykırım suçundan yargılamak istediğini bildirdi. Katil terör şebekesinin Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e, yaptığı ve yaptırdığı katliamlar nedeniyle, Batılı destekçileri tarafından verilen Nobel Barış(!) ödülünün de geri alınmasını isteyen Morales, BM'yi de sert bir şekilde eleştirmiş ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni ‘Güvensiz Konsey' olarak nitelendirmiştir.
Moritanya,
Arap birliği ülkesinden biri olan Moritanya, diğer Arap ülkeleri Gazze’deki katliamı alkışlarlarken, o, terör yuvası İsrail’le diplomatik ilişkilerini dondurduğunu açıklamıştır. Dışişleri Bakanı Muhammed Mahmut Ould Muhammedi, “Gazze’de çatışmalar sürerken İsrail’le diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkilerinin olmayacağını” söyleyerek terörist İsrail’e karşı ülkesinin tavrını ortaya koymuştur.
Katar,
Haritada yeri zor görülebilen, küçücük bir ülke olsan Katar, koca koca ülkeleri utandıracak bir tavırla mazlum Gazze halkına karşı vahşet sergileyen terör yuvası İsrail’e karşı tavrını ortaya koymuş, Hamas Lideri Halid Meşal'in çağrısına uyarak, bu terör yuvasıyla olan siyasi ve ekonomik ilişkilerini dondurmuştur.
Terör yuvası İsrail'le siyasi ve ekonomik ilişkilerini askıya alan Katar, ilk iş olarak da İsrail’in Doha’daki ticaret ofisini kapatmıştır. Şayet onursuz Arap liderlerinde zerre kadar kişilik olsa, petrodolarlarını İslâm düşmanı emperyalist ABD’ye aktarmasalar, ne ABD İslâm topraklarını kana bular, ne de katil İsrail, mazlum Filistinlilere karşı terör estirerek katliam yapar. Emperyalist ABD ve terörist İsrail, İslâm toprakları üzerindeki işbirlikçilerinin, ümmetin değerlerini sömürerek, kendilerine aktardıkları paralarla Müslümanlara saldırıyor, mazlum ve masum insanların kanlarını akıtıyorlar.
Onursuz Liderler:
Mahluk (Mahmut değil mahluk) Abbas
Onursuzluğu bozuk bir karakter haline getiren Arap liderlerinin derece olarak biri diğerinden pek fazla bir farkı bulunmasa da bu onursuzların başını, terör yuvası İsrail tarafından Filistin toprakları üzerinde cumhurbaşkanlığına oturtulan Mahluk Abbas adındaki yaratıktır. Hayvanlar bile hemcinslerine dışarıdan başka bir hayvan tarafından saldırı yapıldığı zaman hemen toplanır beraber o saldırıyı önlemeye çalışırlar.
İslâmi değerleri ile birlikte insani özelliklerini de kaybeden bu mahluk Abbas yaratığı, Filistin topraklarını işgal ettiği yetmiyormuş gibi 60 yıldır masun ve mazlum Filistin halkını kanını içerek semiren, Cenin’de Sabra ve Şatilla’da binlerce masum insanı kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden, en hunhar bir şekilde kimyasal silahlarla katleden, Gazze’de kimyasal silahlarla yüzlerce masum çocuk ve kadını yakan terörist İsrailli katilleri değil kınamak bir de üstüne üstlük tebrik edecek kadar gözü dönmüş şerefsizleşerek çukurlaşmıştır.
Bize ulaşan birçok fotoğrafta açıkça görülmektedir ki bu mahluk Abbas adındaki yaratık, kendi halkına ihanet ederek İsrailli terörist katilleri tebrik etmekte, İsrail terör yuvasının başbakanı ile samimi sohbetler yapmakta, onlarla kahkaha atarak sohbet etmekte, katledilen masum Filistinlilerin cenazeleri üzerinde adeta bayram yapmaktadır.
Mahluk Abbas denilen yaratığın, İsrail teröristleri önünde bu denli şerefsizleşerek alçalması elbette boşuna değildir; Arafat döneminde onu önce başbakanlığa, Arafat’tan sonra cumhurbaşkanlığına oturtan İsrailli teröristlerdir.
Mahluk Abbas, İsrailli teröristlere bir yerde diyet borcunu ödemeye çalışmaktadır. İhanet içerisinde olan yalnızca Mahluk Abbas yaratığı değildir, Fetih lideri ve Mahluk Abbas’ın yardımcısı Muhannet (Mohammad değil, Muhannet) Dahalan ile Filistin ve Fetih denilen ihanet şebekesinin İç Güvenlik Başkanı Reşit el Şebek de şerefsizce kendi halkına ihanet edip İsrailli teröristlere köpeklik yaparak alçalmaktadırlar.
Mahluk Abbas, Muhannet Dahalan ve Reşit el Şebek Filistin’de Filistinlileri değil terör yuvası İsrail’i temsil etmekte, onlar adına görev yapmaktadırlar. Bu son Gazze işgali de bir kez daha gösterdi ki, El Fetih denilen ihanet şebekesi, Filistin halkını temsil etmemektedir. Çünkü El Fetih üyeleri, kendi halklarına ihanet ederek terör yuvası İsrail’le işbirliği yapmışlardır. Hamas yöneticileri, El Fetih üyelerinin, ihanet içerisine girerek İsrail terör yuvası ile işbirliği yaptıklarını tespit etmiş ve bu hainleri tutuklamıştır.
El Fetih yöneticileri ile Mahluk Abbas, İsrail terör yuvasının Hamas’ı yokedip Gazze’yi kendilerine bırakacağını bekliyorlardı, bunun için İsrailli teröristlerin Gazze’de onlarca masum çoluk çocuğu katletmesini zevkle seyrettiler. Ancak yüce Allah’ın kalplerine korku soktuğu İsrailli teröristler, kara hareketinde daha ilk birkaç günde 67 askerini kaybedince daha fazla ileri gidemediler ve kuyruklarını kısarak gerisin geriye inlerine çekildiler. Böylece Mahluk Abbas ve El Fetih hainleri avuçlarını yaladılar.
Kendi halkını katleden teröristlerden medet ummak, onlar eliyle kendi halkını katlettirmek ve bu katilleri tebrik etmek ne büyük bir haysiyetsizlik, ne büyük bir onursuzluktur. İnsan sıfatını taşıyan hiçbir kimse böyle bir şerefsizliği yapmaz, böyle bir haysiyetsizliğe düşmez. Ancak onurundan mahrum, insan olma özelliğini kaybetmiş yaratıklar Mahluk Abbas ve yardımcılarının yaptığını yapar. Allah’ın, meleklerin ve lanet edebilenlerin laneti, kendi halkına ihanet eden, kendi masum halkının kanları üzerinde çıkar sağlayanların üzerine olsun.
Hüsnü mobarek
İsrail terör yuvasının Mısır’daki valisi konumundaki mobarek, sınırlarını Gazze’li Müslümanlara kapatarak onların, İsrail teröristlerinin kimyasal bombaları altında katledilmelerine neden oldu. Azılı bir İslâm düşmanı olan, Mısır fir’anlarının günümüz temsilcisi mobarek, Gazze Müslümanlarına kapılarını kapatarak masum Filistin halkının katledilmesinde İsrailli katillere en büyük yardımı yapmış ve bu tavrı ile aynı zamanda Arap halkının da düşmanı olduğunu ortaya koymuştur.
Emperyalist ABD’nin Ortadoğu’daki kuklalarından biri olan Mısır cumhurbaşkanı mobarek’in mazlum Filistin halkının katliamına yardımcı olmasının aslında yadırganacak bir yanı yoktur. Çünkü mobarek de İsrail teröristleri gibi emperyalizm tarafından yönlendirilmekte ve kendisine verilen rolü oynamaktadır. Allah’ın, meleklerin ve lanet edebilenlerin laneti, Mısır fir’avnı mobarek’in ve onun gibi kendi halklarına ihanet eden, masum insanları katledenlerin üzerine olsun.
Arap liderler
İngilizlerin yardımı ve desteğiyle Osmanlıyı içten yıkıp iktidar olan Arap liderleri, iktidar oldukları günden bugüne kadar, baskı ve şiddetle halklarını sindirmiş, halkın değerlerine düşman kesilmiş, ülkelerinin değerlerini İngilizlere ve Amerikalılara peşkeş çekmişlerdir. Elde ettikleri petrodolarlarla fir’avni bir yaşam süren Arap liderleri, kuklalığını yaptıkları emperyalizmin istekleri doğrultusunda Filistin halkının, terör yuvası İsrail tarafından katledilmesini zevkle izlemişler/izlemektedirler.
Ümmetin maddi değerlerini, emperyalizme peşkeş çektikleri yetmiyormuş gibi bir de kendi süfli emelleri, zevk ve sefaları için sorumsuzca harcayan müşrik Arap liderleri, değerlerini sömürdükleri halka, emperyalizmden ve emperyalizmin maşası, katil İsrail’den daha fazla düşmandırlar. Bu nedenle de İslâm ümmetine, kan içici İsrail’in yaptığı saldırıları zevkle izlemekte, ümmetin sorunlarına ortak olmamaktadırlar.
İspanya futbol liginde oynayan Brezilyalı futbolcu Kaka’nın transferi için 150 milyon dolar vermekten çekinmeyen müşrik bir Arap lideri, Filistin için ülkesinden toplam olarak ancak ve ancak 5 bin dolar toplayabilmiştir. Bu durum, müşrik Arap şeyhlerinin Filistin halkına karşı nasıl bir tavır içerisinde olduklarını ortaya koymaktadır.
Taraf gazetesinin 24.01.2009 tarihli nüshasında verilen bir haber, ümmetin parasının müşrik Arap şeyhleri tarafından kâfirlere nasıl peşkeş çekildiği ortaya koymaktadır. “The Times gazetesinin haberine göre Premier Lig ekiplerinden Liverpool’un yönetimi ile Kuveytli Karafi ailesi arasında pazarlıkların başladığı bildiriliyor. İlk etapta satın almanın yeni yapılan stadyumu kapsadığı, kulübün bütününün satışının ise sonra konuşulacağı iddia edildi. Dünyanın en zengin 100 kişisi arasında yer alan Karafi ailesinin lideri Kuveytli iş adamı Nasser El-Karafi’nin, 500 milyon sterlin üzerinden pazarlık yaptığı açıklandı.” Ümmet onca sıkıntı içerisinde iken Arap müşrik şeyhlerin bir anlık zevkleri için milyon dolarları saçıp savurmaları bu lanetlilerin halklarını ne derece temsil ettiklerini ortaya koymaktadır.
Allah’ın, meleklerin ve lanet edebilenlerin laneti, kendi halkına ihanet eden, ümmetin değerlerini emperyalizme peşkeş çeken ve ümmetin bir kısmı aç-bi-ilaç içerisinde iken, süfli emelleri için sorumsuzca harcayan Arap liderlerinin üzerine olsun.
Avrupa Ülkeleri ve Emperyalist ABD Kuklası Ülkeler
Batılı ülkeler, bütün kurum ve kuruluşları ile İslâm’a ve Müslümanlara olan düşmanlığını her vesile ile ortaya koymaktan geri kalmıyor. Dünyaya İnsan hakları hamisi olduğu görüntüsü vermeye çalışan Batılı ülkeler, dünyada meydana gelen her olayda insanlıktan ve insan haklarından ne denli uzak olduklarını çok açık bir şekilde ortaya koyuyorlar.
Batılı ülkeler, İslâm’dan ve Müslümanlardan, tarihsel kinlerinin öcünü almaktadırlar. Yaptıkları her Haçlı seferinde Müslümanların karşısında hezimete uğrayıp rezil olan Batılı ülkeler, bu tarihsel acılarının ve hezimetlerinin öcünü, kurdukları örgütler vasıtasıyla ve emperyalizmin başı ABD’nin desteğiyle bugünkü Müslümanlardan almaya çalışmaktadırlar.
A.B: Bir Hrıstiyan kulübü olduklarını, bu nedenle halkında Müslümanların bulunması nedeniyle Türkiye’yi aralarına alamayacaklarını her vesile ile açıklayan Avrupa Birliği, tarihsel kininin hıncını almaya çalışmaktadır. Emperyalist ABD’nin eski başkanı ve asıl terörist olan Bush’un, İslâm topraklarından Afganistan ve Irak’a bir Haçlı seferi başlattığını açıklaması üzerine Batılı ülkelerin hemen hepsi terör başı Bush’un çağrısına icabet etmişler, askeri ve lojistik yardımlar yaparak Afganistan’ın ve Irak’ın işgaline katılmışlardır.
Afganistan ve Irak’ta rezil olan ve yüzlerce askerlerini kaybeden Batılı emperyalist ülkeler, kinlerini mazlum ve masum Filistinlilerden çıkarmak istercesine, terör yuvası İsrail’in katliamlarını açıkça desteklemişler, saldırgan terör yuvası İsrail’i mazlum göstermek istercesine “İsrail’in savunma hakkı olduğunu” yüzleri kızarmadan, ifade etmişler, yapılan vahşeti ve katliamları mazur göstermeye çalışmışlardır.
AİHM: Bugüne kadar verdiği kararlarla kime ve neye hizmet ettiğini ortaya koyan AİHM, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi adıyla kurulmuş, ancak verdiği kararlarla Avrupa inançsızlar ve Hrıstiyanlar Mahkemesi (AİHM) olduğunu tescil etmiştir.
Kurulduğu günden bugüne kadar Müslümanlar ya da Müslüman zannettikleri İslamcılar lehine hiçbir kararı bulunmayan Avrupa inançsızlar ve Hrıstiyanlar Mahkemesi (AİHM), tüm kararları ile tarihsel düşmanlığının hıncını, Haçlı düşüncesine uygun bir şekilde ortaya koymaktadır. Müslümanlar ya da İslamcılar sözkonusu olduğunda insan haklarını hatırlamayan AİHM, halkında Müslüman bulunan ülkelerde ateist kişiler sözkonusu olduğunda insan haklarını hatırlamakta ve o ateist kişi lehinde karar vermektedir.
Uluslararası Adalet Divanı: Avrupa’daki bütün kurum ve kuruluşlar, Müslümanları adeta insan yerine koymamakta, Hrıstiyanların ve ateistlerin hamisi kesilmekte onları korumaktadır. Sırp katillerinin Bosna ‘da yaptıkları soykırımı kabul eden Uluslararası Adalet Divanı, Küfrün tek millet olduğu gerçeğini gözönüne koyarcasına Sırbistan’ı bu katliamdan sorumlu tutmamaktadır. Şubat 2007’de basında şu haber yer alıyordu.“Uluslararası Adalet Divanı, Sırbistan aleyhine açılan soykırım davasının karar duruşmasında Srebrenitza'da 1995'de Boşnaklara yönelik yapılan katliamın, soykırım tanımının şartlarını karşıladığını bildirdi. Ancak bu suçun sorumlusunun Sırbistan Devleti olmadığına karar verdi.” İşte Avrupa’nın insan hakları anlayışı budur.
Sırp katillerinin, Hollandalı askerlerin izni ve onayı ve onların gözleri önünde, binlerce masum Boşnak’ı kurşuna dizmesi, Uluslararası Adalet Divanı adındaki Haçlı kuruluşuna göre suç değilmiş. Neden? Çünkü Sırp katiller Hrıstiyan, onlara izin verenler Hollandalı askerler de Hrıstiyan, öldürülen Boşnaklar ise Müslüman; kararı veren Uluslar arası Adalet Divanı adındaki Haçlı kuruluşu üyeleri de Hrıstiyan olunca çıkacak karar zaten bellidir.
İslâm’a ve Müslümanlara karşı kaşarlı bir düşman olan Batı’nın, İsrail terör yuvasının, Filistin’de yaptığı vahşete ve insanlık dışı katliama karşı durması elbette mümkün değildir. İran’ı biyolojik silah üretmekle suçlayan emperyalizmin kuklası Batı’nın, İsrail terör yuvasının masum insanlara karşı, tüm dünyanın gözü önünde kullandığı, yüzlerce masum insanın ölümüne, binlerce masum çoluk çocuğum cayır cayır yanmasına neden olan biyolojik bombaları adeta görmezlikten gelmesi ve adeta havai fişek atışını seyreder gibi seyretmesi, Batı’nın ikiyüzlülüğünü ortaya koyan, İslâm’a ve Müslümanlara karşı tarihsel kinini gösteren iğrenç bir durumdur. Bütün bunların üstünde, A.B. dönem başkanının, İsrail terör yuvasının katliamlarını, savunma hakkı olduğunu söylemesi Batı’nın çirkin yüzünü daha net ortaya koymaktadır.
Batı’nın İslâm ve Müslümanlara karşı tavrı ortada iken Amerikan Kuklaları Partisi Başkanı (AKP) ve T.C. başbakanı Tayip Erdoğan’ın bütün bunlara rağmen hâlâ Batı’ya kuyruk olmaya çalışması ve bütün değerlerini ayaklar altına alarak A.B.’ne girmek için çabalanması, şayet bir ihanet değilse koskoca bir aptallık ve ahmaklıktır.
Tayip Erdoğan
İsrail terörüne, mazlum Filistin halkının uğradığı vahşete karşı çıkanların ortak özelliklerine bakıldığında bunların hemen hepsinin emperyalist ABD’ye karşı, İsrail terörünü alkışlayanların ve zalimin yanında yer alanların ise emperyalist ABD’nin kuklası oldukları açık bir şekilde görülecektir.
Terörist İsrail yanlısı ve ABD kuklası olanlar, terör yuvası İsrail’in Filistin’de işlediği cinayetlere, yaptığı katliamlara ya Batılı ülkeler gibi taraf olmuşlar, ya Arap ülkeleri gibi onursuzca sessiz kalmışlar, ya da T.C. başbakanı Erdoğan gibi ikiyüzlü bir tavır takınarak laklaka ve boş laflarla insanları aldatmaya, İsrail terör yuvasını ise kırmamaya çalışmışlardır.
Erdoğan, Filistin halkına, terör yuvası İsrail tarafından yapılan katliamlara karşı imiş gibi yapılan zulmü kendince kınadı, sözel olarak İsrail terör yuvasını kınadı! Ancak İsrail’in terörist saldırılarının başlamasının arifesinde terör yuvası İsrail’in başbakanı ile görüştüğünü ve bu terörist başının, Filistin’e saldıracaklarını kendisine söylediğini, bu terör yuvası ile 167 milyon dolarlık silah antlaşması imzaladığını kimsenin bilmediğini sandı, sanıyor.
En zavallı kimse, kendisini akıllı, herkesi aptal sanan kişidir; ya da kendisini akıllı sanan aptaldır. Erdoğan, İsrail terör yuvasına karşı bir iki beylik laf söylemekle, kendisinin bu terör yuvasına karşı olduğuna insanları inandırdığını sandı. Oysa Türkiye’de aklı başında herkes biliyor ki, Amerikan kuklası Erdoğan, her zamanki çifte standardı içerisinde İsrail yanlısıdır ve söylediklerinin tümü, İsrail ve ABD onaylıdır.
Tayip Erdoğan, emperyalist ABD izin vermeden bir adım bile atamaz; İsrail terör yuvasının zararına bir kelime bile konuşamaz. ABD’den icazetli kurduğu Amerikan Kuklaları Partisi (AKP)’yi, yandaşları ile beraber nasıl kurduğunu, bu partinin başına nasıl getirildiğini, siyasi yasaklılıktan kimlerin izni ile kurtulduğunu herkes biliyor. İkide bir ağabeyi Bush’a gidip ondan aldığı talimatlar doğrultusunda Türkiye’de nasıl hareket ettiğini, Erdoğan yanlısı üç-beş ahmaktan başka herkes biliyor.
T.C. başbakanı Erdoğan, 4 yıl önce bir Yahudi kuruluşu olan Anti-Defamation League (ADL) Başkanı Abraham Foxman’dan, “Cesaret Ödülü” almıştı. Bu ödülün verilmesi için New York’ta 10 Haziran 2005’te düzenlenen törende konuşan Erdoğan, “Türkiye’de anti-Semitizmin (Yahudi karşıtlığının) yeri olmadığını” söylemişti. 1913 yılında Yahudilerin adil muamele görmesi ve iftiralara karşı korunması için kurulan ve İftira ile Mücadele Birliği olan Anti-Defamation League (ADL) Başkanı Abraham Foxman, T.C. başbakanı Erdoğan’ın, o meşhur batılı dostları gibi yakın bir dostudur ve her sene en az iki kere Türkiye’ye gelerek Ankara’da Başbakan’ı ziyaret eder.
Şimdi bu Erdoğan, anti-Semitizmi çağrıştıran bir tavır içerisine girerek kendisi Yahudi düşmanlığı mı yapacak! Bu elbette mümkün değildir; Erdoğan yakın dostlarını kızdıracak bir tavır içerisine kesinlikle giremez. Çünkü Erdoğan’ın bu yakın dostlarına diyet borcu var ve o meşhur dostlarını kızdırması halinde başına nelerin geleceğini çok iyi bilir. Bu başına geleceklerden bir tanesini söyleyecek olursak mesele daha net anlaşılır.
Amerikanlıların çocuklarımız dedikleri Kemalist generaller, ağabeylerinin bir işareti ile Erdoğan’ı alaşağı ederek işini bitirirler. Bugüne kadar Kemalist zorbaların tüm karşı duruşlarına ve istememelerine rağmen, Erdoğan başbakanlık yapıyorsa bu, Amerikalı ve Avrupalı ağabeylerinin Kemalist zorbaları durdurmalarından dolayıdır. Amerika’ya karşı olan birkaç general ve subay, Ergenekon terör örgütü damgasıyla damgalanarak içeri alındı ve kulakları çekildi. Bu nedenle Kemalist generaller, ağabeylerini kızdıracak bir tavır içerisine kolay kolay giremezler.
Şimdi Donkişotluğa soyunan Erdoğan, İsrail terör yuvasına karşı neden birkaç beylik laf etti konusuna gelecek olursak:
Bilindiği üzere İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın İsrail’e yönelik sert çıkışlar yapıyor, hatta İsrail terör yuvasının yok olmasını istiyordu. Aynı şekilde Lübnan’da bulunan Hizbullah’ın İsrail terör yuvasına, unutamayacağı bir şamar vurarak Lübnan’dan söküp atması ve Mahmud Ahmedinejad’ın bu sert söylemleri ve onurlu duruşu, bu terör yuvasını sevmeyen Arap toplumlarını oldukça sevindiriyor ve Ahmedinejad’a sempati duyuyorlardı. Arap toplumunun Ahmedinejad’a yöneldiğini gören Batılı kâfirler ve emperyalist ABD, İran’a karşı Arap toplumuna önderlik yapacak birisini acilen bulmaları gerekiyordu. Bu iş için en ideal kişi, zaten hali hazırda ABD tarafından kullanılan, ABD’nin bir dediğini iki etmeyen T.C. başbakanı Tayip Erdoğan’dı.
Erdoğan’ın, İsrail’e yönelik sözüm ona sert (!) söylemleri, Arap toplumunu kazanmaya yönelikti. Türkiye’nin Arap toplumuna öncü olması en çok İsrail terör yuvasının işine yarıyordu. Emperyalist ABD ve İsrail terör yuvası her vesile ile “Türkiye’nin İsrail terör yuvası ile tarihsel ilişkileri olduğunu” iddia ederler. Türkiye’nin, tarihi kökü bulunmayan bu terör yuvası ile nasıl bir tarihsel ilişkisi olduğu da ayrı bir konu.
Gazze’nin, terör yuvası tarafından orantısız güç kullanılarak çoluk çocuğu katletmesi üzerine Tayip Erdoğan’ın, beyli üç-beş laf etmesi aslında İsrail terör yuvasının aleyhine değil lehine idi. İşte bu iddiamızın doğruluğunu tasdik eden bir haber; 28.01.2009 tarihli televizyon haberlerinde, Teksas merkezli Straftfor düşünce kuruluşu’ndan yapılan bir analizde Erdoğan’ın bu söylemlerinin İsrail terör yuvasının işine yaradığı ortaya konuluyor.
İkiyüzlü olmayı bozuk bir karakter haline getirmiş Erdoğan, eleştirdiği(!) İsrail terör yuvası ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini kesmeyi zerre kadar düşünmüyor. Bu konu kendisine söylendiğinde kızıyor ve o her zamanki sokak ağzını kullanıyor ve muhalefete kendilerinin neden İsrail terör yuvası ile ilişkilerini kesmediklerini soruyor. Bay Erdoğan’a birisi şu soruyu sormalı; iyi de şu anda başta olan, İsrail terör yuvasını, sözüm ona beylik laflar edip eleştiren sensin. Terör yuvasının yaptığı vahşet ve katliamlar da senin iktidarın(!) zamanında yapılıyor.
Ekonomik ve siyasal ilişkiler noktasında İsrail terör yuvası ile sarmaş dolaş olan Erdoğan’ın, İsrail aleyhine beylik birkaç söz etmesi, bu terör yuvası açısından o kadar önemli değildir. Hatta Erdoğan’ın, Davos’ta Kasımpaşalı bir eda ile terör yuvası cumhurbaşkanı Şimon Perez’e karşı sert konuşması ve Davos’u terk etmesi de İsrail terör yuvası için sorun teşkil etmez. Çünkü birincisi, bay Erdoğan söylediklerinde samimi değildi Şayet o sözleri samimi olsaydı, toplantıyı terkettikten sonra düzenlediği basın toplantısında, her zamanki ikiyüzlülüğü içerisinde, "Ben sayın Perez'e değil, moderatör'e kızdım" demezdi. İkincisi, kendisini arayan Perez'e "Dostlar arasında böyle tartışmalar olur" demezdi. Üçüncüsü, bay Erdoğan'ının Davos'taki o konuşma ile istediği amacına ulaştı, yurt içinde %10 seçim puanını artırdı, yurt dışında emperyalist ABD ve terör yuvası İsrail'in hoşuna gideceği gibi, ülkelerindeki diktatörlerin baskısı altında ezilen Arap halklar, Ahmedinejad'a duydukları sempatiyi Erdoğan'a çevirdiler ve Erdoğan, Arap toplumu nezdinde öncü durumuna geldi. Ayrına terör yuvası İsrail, Erdoğan'ın o samimiyetsiz tavrına ve o beylik sözlerine kırılmadılar bile. Çünkü terör yuvasının da istediği oydu zaten.
Terör yuvası İsrail, geleceğe bakar; Arap toplumlarını arkasına almış bir İran cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, terör yuvası İsrail için çok daha tehlikelidir. Oysa Arap toplumlarına öncü olan, her tarafa eğilip bükülen, Amerika kuklası Erdoğan, İsrail terör yuvası için hiçbir tehlike içermiyor; tam aksine terör yuvası İsrail için daha faydalıdır.
Erdoğan, bir taraftan İsrail terör yuvası ile flört edecek, antlaşmalar yapacak, diğer taraftan ağabeyi ABD’nin akıl vermesi ile karşı imiş gibi bir görüntü verecek ve bu yolla halkı aldatarak oy toplayacak. Bütün değerlerini geçici bir makam uğruna feda eden Amerikan Kuklaları Partisi (AKP)’nin başı T.C. başbakanı Erdoğan’ı, daha önce İstanbul Büyükşehir belediye başkanı iken tevbe etmeye ve yeniden iman tazelemeye davet etmiştim. O gün bir belediye başkanı iken basit kimi çıkarlarını bırakıp tevbe etmeyen Erdoğan’ın, küfür sisteminin başbakanı iken, makam ve elindeki imkânları bırakarak tevbe edip iman etmesi elbette mümkün değildir. Bu nedenle tüm müşrik, kâfir ve münafıklar için yaptığımız bedduayı, şirki ve ikiyüzlülüğü bozuk bir karakter haline getirmiş olan Erdoğan ve benzerleri için de söylüyoruz.
Allah’ın, meleklerin ve lanet edebilenlerin laneti, insanları aldatmayı iş edinen, İslâmi değerlere ihanet eden, dünyevi küçük çıkarları için emperyalizme kuklalık yapan tüm müşrik, münafık, fasık ve kâfirlerin üzerine olsun.
Ramazan Yılmaz: 2009.01.29
Bir yanıt yazın