Müzik konusu, özellikle mezheplerin ortaya çıkışından sonra Müslümanlar arasında tartışmalara neden olmuş, helal ve haram diyenler olarak iki grup oluşmuştur. Bir şeyin helal ya da haram olduğu hususu, ancak Kur’an’da açık bir şekilde belirtilmesi ile mümkün olabilir. Yüce Allah (cc), bu konuda Müslümanları uyarmakta ve ağızlarına geldiği gibi bir şeye helal ya da haram demelerini yasaklamakta, böyle yapanları kınamaktadır.
“Dillerinize yalan vasfederek bir şey için: ‘Bu helaldir ve bu haramdır’ demeyin; yalan uydurup Allah’a iftira etmiş olursunuz; şüphesiz, yalan uydurup Allah’a iftira edenler, kurtulamazlar.” (Nahl, 116)
Bu apaçık uyarıya rağmen bazı kimseler, akıllarına estiği gibi helal haram koyarak yüce Allah’ın üzerine iftira atmaktan kaçınmamaktadırlar. Üstelik bu kimseler, uydurdukları yalanları savunmak adına hiçbir ilgisi bulunmayan ayetleri yalanlarına delil için çarpıtarak kullanmakta ya da Rasulullah (as)’ın üzerine iftira atarak onun adına hadis uydurmaktadırlar.
Kur’an’da, haram olduğu açık bir şekilde belirtilmeyen bir şey için haram demek, bunu söyleyen kişi açısından haddi aşmak ve yüce Allah’ı üzerine iftira atmaktır. Kur’an’da, haram olduğu belirtilmeyen bir şey, eşyada mübahat esastır prensibinden o helaldir.
Evrensel ve çağlarüstü nitelikte helal ve haram koyma yetkisi yalnızca yüce Allah’a aittir; yönetimsel ve kısmi helal haram koyma konusunda da rasuller belirleyicidirler. Buna göre iman edenlerin helal ve haram koyma hakları da yetkileri de bulunmamaktadır. Buna rağmen helal ve haram koymaya kalkışanlar, haddi aşmış, Rab’lerine isyan etmiş azgınlardır.
Bir konunun helal ya da haram olduğu ancak Kur’an’a ve rasullerin hayatlarına bakarak anlaşılabilir; müzik konusunda da durum aynıdır. Kur’an’da müzikle ilgili olarak Hz. Davud (as)’ın örneği verilir.
Hz. Davut (as) ve müzik
Hz. Davud (as), birçok yönüyle beraber sesindeki güzellikle de mükemmel bir insan ve müzik konusunda da güzel bir örnektir. Hz. Davud (as), dövdüğü demirin çıkardığı ve dağların eko yaparak yansıttığı sese eşlik eden kuşların nağmeleri eşliğinde gür ve güzel sesi ile söylediği ilahiler söylemiş, onun bu güzel tok, kalın ve gür erkek sesine atfen “Davudi ses” tanımını müzik dünyasında anılmaya başlanmıştır.
Yüce Allah’ın, Hz. Davut (as) ile Hz. Süleyman (as)’a bahşetmiş olduğu sayısız nimetler içerisinde Hz. Davut (as)’ın güzel sesi de bulunmaktadır. O, bu gür ve güzel sesi ile sürekli Rabb’ini anmış, O’nun verdiği nimetlere şükretmiş, Rabb’ine dualar edip O’nu anarken dağları inletmiş, kuşlar da ona eşlik etmişlerdir.
“Andolsun Davud’a, Bizden bir üstünlük verdik; ‘Ey dağlar, onu aynı anda aksettirin (döndürün) ve kuşlar siz de’ ve ona demiri yumuşattık. Bol bol (zırh) yap dokumasını ölçülü yap, salih amel işleyin, doğrusu Ben, yaptıklarınızı görmekteyim.” (Sebe, 10-11)
“Süleyman, Davud’a mirasçı oldu ve dedi ki: ‘Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden verildi. İşte bu, apaçık bir lütuftur." (Neml, 15-16)
Ayetlerden açıkça anlaşılacağı üzere Hz. Davud (as), zırh yapmak için bir taraftan demiri döverken, diğer taraftan o gür ve güzel sesi ile ilahiler söyleyerek Rabb’ini anıyordu. Hz. Davud (as)’ın dövdüğü demirden bir çalgı aleti gibi çıkan ses ile Hz. Davud (as)’ın gür sesi dağlarda eko yaparak yankılanıyor, kuşların değişik sesleri de onlara eşlik ederek bir fon müziği oluşturuyordu. Bu müzik ziyafeti Kur’an’da, yüce Allah’ı zikir olarak belirtilmiştir.
“Sabret, onların dedikleri şeylere ve güç sahibi Davud’u hatırla; doğrusu o, çok yönelirdi; gerçekten Biz, dağları emrine vermiştik; akşam sabah onunla beraber tesbih ederlerdi; toplanmış halde kuşlar da; hepsi ona yönelirdi.” (Sad, 17-19)
Demirden çıkan ses, bir çalgı aleti görevi görürken Hz. Davud (as)’ın gür ve güzel sesi sanatçı sesini, dağlar bir eko görevi görüyor, eşlik eden kuşların sesi de adeta bir fon müziği sesi çıkarıyordu ki bu, tam bir müzik şölenini andırıyordu. Bu üçlü, günümüz var olan müziğin ilk ürünleridir.
Kuşların dilinin öğretilmesi hususu da gösteriyor ki Hz. Davud (as), kimi zaman kuş sesi de çıkarmış, böylece kuşlar da ona eşlik etmişlerdir. Dağların ve kuşların Hz. Davud (as)’a eşlik etmesi, insanın doğa ile ne denli barışık olduğunu ortaya koymaktadır. İşte bu, hayat, Kâinat ve insanın nasıl bir uyum içerisinde bulunduğunu göstermektedir.
Rasulullah (as) döneminde müzik
Kur’an’da verilen Hz. Davud (as)’ın örnekliğine göre demir ve kuşların sesleri ile eko görevi yapan dağların yankılarından hareketle Kur’an’da, müziğe ruhsat verilmiş, müzik haram kılınmamıştır. Ayrıca Rasulullah (as) döneminde de müzik olduğu, Rasulullah (as)’ın, müziği genel olarak haram kılmadığı gelen rivayetlerden anlaşılmaktadır. Rasulullah (as)’dan gelen rivayetlerden birkaç tanesi:
“Nikâhı ilan edin, onu mescitlerde kıyın ve üzerine def çalın.” (Tirmizi, Nikâh, 6)
Yetim kalan bir kız, Ensar’dan birisiyle evlendirildi; Hz. Aişe de düğüne katılanlardandı, gelini götürüp dönünce Rasulullah (as) sordu: “Ey Aişe, gelinle birlikte def çalıp şarkı söyleyecek bir cariye gönderdiniz mi?”
Hz. Aişe de: “Cariye ne diyecek?” diye sorunca Rasulullah (as): “Ensar, gazeli seven bir kavimdir, onlara şöyle deseydiniz: ‘Size geldik, size geldik, Allah size de bize de hayat versin, kızıl altın olmasaydı, badiyenize konaklamazdı, sarı buğday olmasaydı bakireleriniz semirmezdi.” (İbn Mace, Nikâh, 21; İbn Hanbel, IV/78))
Rasulullah (as)’ın, düğünde def eşliğinde söylenmesini tavsiye ettiği, bizzat kendisinin de söylediği “kızıl altın olmasaydı, badiyenize konaklamazdı, sarı buğday olmasaydı bakireleriniz semirmezdi” sözleri, bir şarkı sözüdür ve bunun, bizzat onun tarafından da söylenmesi de gösteriyor ki, kimi şarkıların, müzik aleti eşliğinde söylenmesinde herhangi bir haramiyet sözkonusu değildir.
Rubeyye binti Muavvize (r.anha) şöyle anlatıyor: “Ben evlendiğim zaman Rasulullah (as) geldi ve yatağımın üzerine oturdu. Bu sırada cariyelerimiz, def çalıp Bedir günü şehit düşen atalarımız hakkında mersiyeler söylemeye başladılar, içlerinden biri, ‘Aramızda yarın olacakları bilen nebi var’ manasında bir mısra okudu. (Tirmizi, Nikâh, 6; İbn Mace, Nikâh, 21) bunun üzerine Rasulullah (as): ‘Böyle deme, söylemekte olduğun diğer şeyleri söyle, çünkü yarın olacakları bilen Allah’tır.”
Bir gün Rasulullah (as) yanıma girdi. Yanımda iki de cariye vardı; Buas günü şarkısını söylüyorlardı. Rasulullah (as) yatağa uzandı ve yüzünü öbür tarafa çevirdi. Bu arada babam Ebu Bekir (r.anh) de yanımıza girdi ve beni azarlayarak: ‘Rasulullah’ın yanında şeytan çalgısını mı çalıyorsunuz?’ dedi. Rasulullah (as) ona dönerek: ‘Onları bırak’ dedi. Başka bir rivayette de Rasulullah (as)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ey Ebu Bekir! Her toplumun bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır.” (Buhari, İdeyn, 3; İbn Mace, Nikâh, 21)
Hz. Aişe (r.anha) şöyle anlatıyor: “Ben mescitte oynayan Habeşlileri seyrederken Rasulullah (as) beni ridasıyla örttüğünü hatırlıyorum. Bu hal, ben seyretmekten usanıncaya kadar devam etti. Benim gibi genç yaşında bir kızın eğlenceye ne kadar düşkün olacağını varın siz takdir edin.” (Buhari, Salat, 69; Müslim, ideyn, 18)
Hangi müzik türleri haramdır
Rasulullah (as)’dan gelen rivayetlere bakıldığında da müziğin ve eğlencenin genel olarak haram olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak Rasulullah (as), bu konuda bir sınırlandırmaya gitmiştir; o da, gelecekle ilgili gaybi konularda, yine Kur’an’da sınırı çizilen Allah yolundan alıkoyan, kötü sözün yayılmasına neden olan söz ve eğlencelerdir.
“İnsanlardan kimi, bilgisizce Allah yolundan saptırmak için sözün eğlencesini satın alır ve onu alay konusu edinir. İşte onlar için alçak düşürücü bir azap vardır.” (Lokman, 6)
“Kullarıma de ki, o en güzel olanı söylesinler, çünkü şeytan aralarına girer; doğrusu şeytan, insan için apaçık düşmandır.” (İsra, 53)
Ayetlerin de apaçık bir şekilde ortaya koydukları üzere, insanları Allah yolundan, yüce Allah’a ibadet ve kulluktan alıkoyan, çirkin ve kötü anlamlar içeren ifadeler, insanları alaya alan sözler, müzik yoluyla ya da başka şekillerde söylenmesi haramdır. Bunlar dışındaki söz ve ifadelerde bir yasaklama sözkonusu değildir.
“Muhakkak ki O, size Kitap’ta indirmişti ki, eğer Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman onlar, başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber durmayın; o zaman siz de onlar gibi olursunuz. Şüphesiz Allah, bütün münafık ve kâfirleri cehennemde toplayacaktır.” (Nisa, 140)
Mahremiyet konusunu ayaklar altına alan kadın erkek karışık yapılan eğlenceler, bu eğlenceler sırasında İslâmi hassasiyetlerle alay eden söz ve davranışlar, müzik de dâhil, hangi şekilde söylenirse söylensin haramdır.
İbadet saatlerini engelleyen, insanlarda şiddet ve kötü alışkanlıklar edinmeye neden olan, insanlara zarar veren, ahlaksızlığın yayılmasını sağlayan her türlü söz ve görüntü haram kılınmış, bunları yapan ve satın alan kimseler için acıklı bir azap olduğu bildirilmiştir.
“Şüphesiz ahlaksızlığın yayılmasını iman edenler içinde seven kimselere, dünyada ve ahirette acıklı bir azap vardır; Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur, 19)
İslâm, onurlu, kişilikli, ahlaki değerlere sahip, birbirleriyle insani değerler içerisinde güzel bir şekilde iletişim kuran insanların olmasını ister. Bu vasıflar muhafaza edildiği sürece insanların, kadın erkek ayrı ayrı eğlenmesinde herhangi bir yasaklama getirmemektedir.
Mutluluk ve bunun sonucu olarak sevinç insani duygulardır; bunların ortaya çıkarılması da kimi ses ve hareketlerle olmaktadır. Bu ses ve hareketlerin ortak temposu da zaten doğal müziği ortaya çıkarmaktadır.
Güçlenmek için yapılan güreş, savaşa hazırlık babında at yarışları, çeşitli eğlencelerin tertip edilmesi, birisini karşılarken sevinç çığlıkları eşliğinde şarkıların söylenmesinde –ki, Rasulullah (as) Medine’ye teşrif ettiklerinde oradaki Müslümanların, sevinç naraları eşliğinde övgü dolu sözler söyleyerek def çalmışlardır- İslâm noktai nazarında bir yasaklama sözkonusu değildir. Bütün bunlar da insanların eğlenmesinin ve neşelenmesinin doğal bir sonucudur.
Yukarıda sayılan eğlence ve sevinç naralarına, kimi aletlerin kullanılarak eşlik ettirilmesi de oldukça doğaldır. İşte bu eşlik ettirilen aletler, müzik cihazlarıdır.
Müzik aletleri
Eşyada mübahat esastır prensibi gereği müzik aletleri konusunda bir sınırlama sözkonusu değildir; Hz. Davud (as) demiri döverken demirden çıkan ses, müzik aleti sesi çıkarıyorken Hz. Muhammed (as) döneminde var olan def, doğal bir müzik aleti olarak çalınıyordu. Şayet Rasulullah (as) döneminde başka müzik aletleri olsaydı, elbette onlar da çalınırdı ki, savaşlarda çalınan davul, bunun için bir örnektir.
Defin, Hz. Muhammed (as) döneminde bir müzik aleti olarak çalınması, her dönemde def çalınacağı anlamına gelmez. Nasıl ki Muhammed (as) döneminde insanlar deveye biniyorlardı ve bugün deveye değil de en lüks arabalara biniliyorsa, müzik aletleri konusunda da yeni cihazlar kullanılabilir. Bu nedenle günümüzde çalınan her türlü müzik aletinin kullanılmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Yalnızca def çalınmasının helal olduğunu iddia edenler, kendileri ve yaşantıları ile çelişen, söz ve yaşantıları arasında çelişkiler bulunan kimselerdir.
Müziğin haram olduğunu iddia edenler
Yüce Allah (cc), helal ve haramlar konusunda iman edenleri uyarmış, ağızlarına geldiği gibi helal haram koymamalarını bildirmiştir. Ancak ne yazıktır ki, kendilerini İslâm’a nispet eden kimi mezhep salikleri, hemen her konuda yüce Allah’ın hükümlerine aykırı olarak helal haramlar koydukları gibi bu konuda da adeta yüce Allah’a meydan okurcasına müziğin haram olduğunu ileri sürmüşlerdir.
İman Ebû Hanife’ye atfedilen, gerçekte ise el-Hidaye kitabının yazarı tarafından uydurulan iddiaya göre “eğlenmek için çalınan tüm çalgılar haramdır.” (el-Merginânî, el-Hidâye, IV, 80)
Mezheplerin bir kısmı, telli çaldı ve ud gibi çalgı aletlerinin mubah olduğunu ileri sürerken bir kısmı, tüm çalgıların haram olduğunu iddia etmişlerdir.
İmam Mâlik'in meazif (genellikle telli çalgılar) ve ud gibi çalgı aletlerini mubah gördüğünü Keffâl ve Reyhani naklederler. (Şevkânî, VIII, 105)
Medine uleması, çalgı aleti ile bile olsa, mûsikînin caiz olduğunu söylemişler, Şafiîlerle Zâhirîler de bu hususta onlara uymuşlardır. (Şevkânî)
İbnü'l Cevzî, İmam Mâlik'in: “Medinelilere hangi mûsikî türü hakkında ruhsat veriyorsun?” diye sorulduğunda “Hiçbir türüne müsaade etmiyorum bunu içimizden fasık olanlar yapıyor” diye cevap verdiğini nakleder. (ibnü'l-Cevzî, 256)
Hanbeliler; ud, davul ve saz gibi çalgı âletlerini caiz görmezler; bu tür aletlerin çalındığı düğüne gitmenin doğru olmadığına inanırlar. Fakat mücerret musikiyi, yani güzel sesle terennümü mubah görürler. (el-Fıkhu ala mezâhibi'l-erbaa, II, 44)
İbn Hazm, musikiye dair bağımsız bir eser yazmış ve mûsikîyi yasaklayan tüm hadisleri tenkit ederek bunlardan hiçbirinin sahih olmadığını ileri sürmüştür. Bu mezhebe göre mûsikînin her çeşidi helâldir. (Süleyman Uludağ, İslâm Açısından Mûsikî ve Semâ, İstanbul 1976, 187)
İmam Gazali, semâın (müzik dinleme) mubah olduğunu zikreder ve sesleri; canlılardan çıkan seslerle, cansızlardan çıkan sesler diye iki kısma ayırır; bunları dinlemenin caiz olduğunu söyler. Ancak içki ile çalınması mutat olan çalgıların haram olduğunu ifade eder. (Gazali, İhya, Kahire 1967, I, 343-348).
Rasulullah (as)’ın, yukarıda verilen sözleri apaçık ortada iken bazı mezhepler müziğin haram olduğunu iddia etmelerinin, Kur’an’da ve Sünnette hiçbir delili yoktur. Onlar, hiçbir ilgisi bulunmadığı halde dillerini eğip bükerek bazı ayetleri delil getirmişlerdir.
Müziğin haram olduğunu iddia eden mezhepler, Kur’an’ın okunuşu için müziğin çeşitli makamları olan Bayati, Rast, Nihavent, Saba, Sika, Hicaz gibi makamlarla okunmasına izin verip insanların neşelenmesini sağlayan müziğe haram demeleri, onların çelişkileridir.
Sonuç olarak
Müzik, yukarıda sayılan haram ve küfür sözler içermediği, kişinin ibadet saatlerini engellemediği, Allah’ın ayetleri ile alay edilmediği, gelecek ve gaybi konulardaki ifadelere yer vermediği sürece haram olduğu iddia edilemez. İslâm’ı adeta somurtkan, suratsız, asık suratlı bir duruma sokmaya çalışanlar, aslında kendi karanlık dünyalarına mahkûm olan kimseleridir. Bunlar, kendi bunalımlı ruh hallerini İslâm’a mal etmeye çalışmaktadırlar.
Ramazan Yılmaz: 2016.04.23
Bir yanıt yazın