Müslüman olsun, gayri müslim olsun her insanın, sevip beğendiği, taraf olduğu inanç, ideoloji, sistem, grup ya da kişiler vardır. İnsanın, yaşayan, hareket eden ve düşünen bir varlık olması nedeniyle bir şeye taraf olması, sıradan insan için normal denilebilecek bir durumdur.
Bir kimsenin, bir şeyi beğenip takdir edip ölçülü bir şekilde taraf olması, doğal denilebilecek bir durumdur ve kişi bu tutumundan dolayı hiçbir şekilde kınanmaz. Ancak taraf olan kişinin, beğenip taraf olduğu düşünce yapısını, bu düşünce yapısının kendisinden ne istediğini çok iyi bilmesi ve ona göre bu düşünce yapısına gönül verip taraf olması gerekir.
Holiganlık ise, taraf olunan düşünce, ideoloji ve dini bilmeden, öğretilen birkaç slogandan hareketle, körükörüne taraf olmaktır. Bir şeyin taraftarı olmakla holiganlık çok farklı şeylerdir. Taraf olmakta, akıl ön plandadır ve gerektiğinde akıl devreye girerek taraf olan kişiyi, gerektiğinde uyarır, ona yol gösterir ve lüzumu halinde taraf olduğu düşünce yapısını terk etmesine yardımcı olur.
Holiganlıkta, akıl devre dışı bırakılır, onun yerini heva, heves ve duygular alır, bu duygular kişiyi yönetir. Holiganlar, duyguları ile hareket ederler ve ileriyi düşünmeden o anlık kararlar verirler ve hemen bu kararları uygularlar. Yapacaklarının, sonucunun ne olacağını ve kendilerine ne kazandırıp ne kaybettireceğini düşünmezler. Düşünmezler, çünkü düşünme yetenekleri, atıl kalmış, devre dışı bırakılmış ve işlemez hale gelmiştir.
Holiganlar, düşünmekten, muhakeme etmekten yoksun, kin ve nefret dolu kişilerdir. Bu kişilerin merhamet duyguları, kişilikleri ve insani bakış açıları kaybolmuş, kin, nefret ve intikam duyguları gözlerini bürümüştür. Holiganlardan bazıları, karşıt olduklarına, fiziki olarak saldırırlarken bazıları da, söz ve yazıları ile seviyesizce iftira ve hakaretler yaparak saldırmakta, taraftarlarını kışkırtmaktadırlar.
Holiganlığa, yalnızca futbol sahalarında değil, her alanda, her düşünce ve ideolojide, hatta her dinde de rastlanabilir. İşte bu nedenle yüce Allah (cc), iman edenleri uyararak, akletmelerini, düşünmelerini, geçmiş kavimlerden ibret almalarını ve araştırmalarını tavsiye etmekte, heva ve hevesin, insanı saptırdığını bildirmektedir.
Yüce Allah (cc), iman edenlerin, duyguları ile değil, akılları ile hareket etmelerini istemekte, aldıkları haberlere, araştırıp tahlil ettikten sonra, inanmalarını tavsiye etmekte, aksi halde bilmeden bir kavme kötülük edebileceklerini bildirmektedir.
“Ey inananlar, size fasık bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın, yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat, 6)
Müslümanlar, her konu ve durumda, araştırır, tahlil eder, doğruluğunu kanıtladıktan sonra inanırlar. Bu durum, iman etme konusunda olduğu gibi, kişi ve düşünceler, konusunda da kendisini gösterir. Mü’minler, karşı oldukları kişi ya da düşünceleri, peşinen mahkum etmez, onlar hakkında Rab’lerinin kendilerine bildirdiği adalet ilkesine uygun karar verirler.
“Ey iman edenler, ne Allah'ın işaretlerine, ne haram aya, ne kurbana, ne gerdanlık(lı kurban)lara ve ne de Rab’lerinin lutuf ve rızasını arzu ederek Beyt-i harâm'a doğru gelenlere saygısızlık etmeyin. İhrâmdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i harâm'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı beslediğiniz kin, sizi suç işlemeğe sevk etmesin; iyilik ve takvâ üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın, Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.” (Maide, 2)
Kendilerine ulaşan bir haberi, araştırmak, mü’minler için asıldır. Yüce Allah (cc), bu konuda Hz. Süleyman (as)’ın, kendisine ulaşan bir haber konusunda yaptığı tahkikatı örnek vererek mü’minlerin de, kişi ve gruplar hakkında aldıkları haberleri araştırmalarını tavsiye etmektedir.
“(Süleymân): dedi ki, ‘Bakalım, doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın? Bu mektubumu götür, onlara at, sonra onlardan biraz öteye çekil de bak neye başvuruyorlar.” (Neml, 27-28)
Mü’minler, mü’minlik sıfatlarına uygun olarak hareket ederek emin oldukları şeyleri kabul ve tasdik ederler. Bu anlamda mü’minler, Kelime-i Tevhidin anlamını, anlayarak, bu yüce Kelimenin, kendilerinden ne istediğini, neleri terk etmelerinin gerektiğini bilerek kabul ederler.
Yüce Allah’ın Kitabı’na iman ederek mü’min olan, bu Kitabın hükümlerine teslim olup Müslüman olan kimseler, içerisinde yaşadıkları toplumda, din adına ortaya çıkan kişi ve grupların, söylem ve davranışlarını tahkik ederek, Kur’an ile sağlamasını yaparak araştırırlar, sonra onlar hakkındaki hükümlerini verirler. Müslümanların bu davranışları, iman ettikleri Kur’an’ın, kendilerinden istediği hakkaniyet ölçüsüdür ve Kur’an, aksi halde hareket etmeleri halinde insanların Rab’lerinin azabına muhatap olacaklarını bildirir.
Günümüzde, kendilerini İslâm’a nisbet eden bazı kişi, grup ve kesimlere bakıldığında bunların, yüce Allah’ın, insanların akletmeleri ve düşünmeleri ile ilgili ayetlerini, görmezden gelerek, bu ayetlerin tersine hareket ettikleri görülmektedir. Bunlar, beğenip sevdikleri kişi ya da fikirleri, holiganca bir tavırla savunmakta, kendilerine, Allah’ın ayetleri hatırlatıldığında, hiç düşünmeden reddetmekte, Allah’ın ayetlerini kendilerine hatırlatanlara holiganca bir bağnazlıkla saldırmaktadırlar.
Holiganlar, taraf oldukları kişi, düşünce ve sistemleri, onların bütün yanlışlarına, çarpıklıklarına, hatta küfür ve şirklerine rağmen, adeta kutsuyarak savunmakta, taraf olmaktan öte onlara kul köle olmaktadırlar. Bunlar, karşı oldukları kişi ve düşüncelere de, kin ve nefretle saldırmakta, her türlü çirkinlikle saldırıp iftira ve hakaret etmektedirler.
İslâmcı holiganlar, beğenip sevdikleri kişileri, adeta ilah edinircesine kutsamakta, onların, şirk ve küfür dolu söz ve hareketlerini, İslâm’ın yüce değerlerini çarpıtarak, dillerini eğip bükerek temize çıkarmaya çalışmaktadırlar. Bu holiganların en azılıları, hiç kuşkusuzdur ki, tağuti sistemin yasalarının arkasına gizlenmiş, tağuti sistemin izni ile kurulmuş şirk ve küfür yuvaları olan vakıf ve derneklerde bulunmaktadır.
Vakıf ve dernekleri kendilerine mesken edinip oralarda yuvalanan kimi Samiri soylu belamlar, tağuti sistemin, kendilerine verdiği basit kimi çıkarları nedeniyle, tağuti sistemi kutsamakta, taraftarlarından, bu tağuti sistemin hayatiyetini sürdürmesi için desteklemelerini istemekte, tağuti sistemin puta tapan idarecilerini Müslüman olarak addetmekte, puthaneyi, Müslümanların kutsal mekânları olan Kâbe’ye, puta tapan putperestlerin yaptıklarını da, Rasulullah (as)’ın Kâbe’deki ibadetine benzetmektedirler.
Azgınlığı kendilerine yol edinen bazı Samiri soylu belamlar da, içerisinde yaşadıkları tağuti küfür sisteminin kurallarını onaylamakta, bankalardan kredi alınabileceğini iddia ederek taraftarlarını, Kur’an’ın, yüce Allah’a ve Rasulüne karşı savaş açmak olduğunu, bulaşanların, çok büyük günahkârlar olarak ebediyen cehennemde kalacaklarını bildirdiği faize bulaşmaya teşvik etmektedirler.
Holiganlar, düşünme ve muhakeme etme yeteneğine sahip olmadıkları için, içerisinde bulundukları tağuttan icazetli şirk ve küfür yuvaları vakıf ve derneklerin, İslâm’da yeri olup olmadığını, Risalet tarihi boyunca Risalet önderlerinin ve onların kutlu takipçileri Tevhid erlerinin, böyle bir metoda başvurup vurmadıklarını ne araştırırlar ne de düşünürler. Holiganlar, Risalet tarihindeki Tevhid şirk mücadelesini, Risalet önderlerinin ve Tevhid erlerinin, Tevhidi mücadele süresince, tağuti zorbaların baskı ve işkencesine maruz kaldıklarını okurlar, ancak tağuti sistemlerin karşısında içerisinde bulundukları zilleti ve kendi konumlarını hiçbir şekilde düşünmezler.
Vakıfları kendilerine mesken edinen Samiri soylu belamlardan bazıları ve onlara tabi olanlardan bir kısım kimseler, içerisinde bulundukları şirk ve zilleti düşünmeden bir de Tevhidi bir mücadele sürdürdüklerini ve yasalarının arkasına sığındıkları tağutu reddettiklerini utanmadan söylerler.
Parti, dernek ve vakıf gibi şirk ve küfür yuvalarını mesken edinen kimi cahiller de, bu küfür ve şirk yuvalarının liderlerini, koruma adına, doğru dürüst iman etmedikleri Kur’an ayetlerini tevil ederek kullanmaktadırlar. Yine bu cahillerden bazıları, daha önce okudukları Kur’an’ı terk ederek sonradan içine girdikleri şirk ve küfür yuvası vakıflarını, ayetleri kullanarak temize çıkarmaya çalışmaktadırlar.
Şirk ve küfür yuvaları vakıf ve derneklerde bulunanlar, tasavvufta olan holiganlara oranla biraz daha bilgili olsalar da sonuç itibarı ile hepsi, kendi bulundukları küfür yuvalarının şirk yuvası olduğunu düşünemeyecek kadar gözleri kör, kalpleri kilitli, bağnaz ve kendilerine yapılan Kur’ani uyarıları anlamayacak kadar dimağları çalışmaz, kulakları duymaz bir durumdadırlar.
Tasavvufun, zifiri karanlıklarını kendilerine mesken edinen ve Kur’an aydınlığından zerre kadar nasiplenmemiş olan tarikatçı holiganlar, tapındıkları şeyhlerinin en ahlaksızca tekliflerini dinden sayacak kadar küfür ve şirk bataklığına saplanmışlardır. Bunlar, kendilerine anlatılan Kur’ani uyarıları, hiçbir şekilde kabul etmedikleri gibi, sözlü ve fiziki olarak bütün güçleri ile uyarıcı Müslümanlara saldırmaktadırlar.
Son zamanlarda, özellikle Suriye’de meydana gelen halk ayaklanmasına taraf ya da karşıt olan bazı islâmcı kimseler de, holiganizmin kör girdabına dalmış, bu iflah olmaz hastalığa yakalanmış bulunmaktadırlar.
Suriye’deki savaşa taraf ya da karşı olanlardan bazıları, öyle holiganlaşmışlar ki, mensup olduklarını iddia ettikleri İslâmi değerlerinden sıyrılmış, düşünme yeteneklerini, muhakeme etme yetilerini kaybetmiş bir halde, karşı tarafı kötülemek adına kin ve nefret dolu duygularla hareket ederek, gözlerini kan bürümüş bir ruh hali ile hareket etmektedirler. Bunlarda merhamet duyguları, kişilikleri ve insani bakış açıları kaybolmuş, kin, nefret ve intikam duyguları gözlerini bürümüştür.
Suriye diktatörüne karşı olanlar, sözümona, İslâm adına ortaya çıktıklarını iddia ettikleri kişilerin, yakaladıkları diktatörün askerlerini, işkence ederek, ateşle yakarak öldürmelerini, sanal alemde yayınlayıp paylaşmakta, kana susamış bir halde, en vahşi yaratıkları utandıracak bir ruh hali ile sevinç naraları atmaktadırlar. Holiganlar, bu yaptıklarını da utanmadan İslâm adına yaptıklarını ifade etmekte, İslâmi değer yargıları ile bağdaşmayan bu vahşet görüntülerinin altına, Allah’ın ayetlerini yazan bu holiganlar, kendi ruhsal bozukluklarına ayetleri alet etmektedirler.
İslâmi esaslar, düşmanlarla yapılacak savaşın nasıl olacağını, alınan esirlere nasıl muamele edileceğini çok açık bir şekilde ortaya koymuş, bu esaslara iman edenlerin bunlara uymalarını emretmiştir. Ancak Kur’an’ı bir bütün olarak okuyup anlama yeteneğinden mahrum olan holiganlar, kimi ayetleri hevalarını tatmin edecek şekilde tevil ederek kullanmaktadırlar.
Suriye’deki zalim diktatöre, ırki ve mezhebi olarak taraf olan diğer bir kısım İslâmcı holiganlar, diktatörün eli kanlı katillerinin, çoluk çocuk demeden, insanları boğazlamalarının, vahşet görüntülerini, hiçbir insani, ahlaki, dini değer taşımadan sanal alemde paylaşmakta, sevinç naraları atarak kutlamakta ve zorba bir diktatöre taraf olmaktadırlar. Oysa yüce Allah (cc), zalimlere kesinlikle taraf olunmamasını, aksi halde acı bir azaba girileceğini bildirmektedir.
“Sakın zulmedenlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur; sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım edilmez.” (Hud, 113)
Yüce Allah (cc), elbette er ya da geç bu zalimleri acı bir şekilde helak edecek, onların yurduna mü’minleri mirasçı kılacaktır. Ancak yüce Allah’ın ayetlerinden nasiplenmemiş bu holiganlar, Rab’lerinden gelen gerçekleri görmeyecek kadar kör, ilahi uyarıyı duymayacak kadar sağır ve ortada dönen dolapları anlamayacak kadar basiretten yoksundurlar. Bu nedenle taraf oldukları bir diktatörü, körü körüne desteklemekte, holiganca bir tavırla alkışlamaktadırlar. Gözü dönmüş holiganlar, savundukları kanlı diktatörün, yaptığı bütün cinayetlere ortak oldukları gibi, onlar, ne yaparlarsa yapsınlar, zalimlerin yıkılmalarına ve helak olmalarına engel olamayacaklardır.
“Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, Allah'ı çok ananlar ve kendilerine zulmedildikten sonra üstün gelmeğe çalışanlar böyle değildir; zulmedenler, yakında nasıl bir devrime uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir!” (Şuara, 227)
Suriye’deki savaşa, taraf ya da karşı olan İslâmcı holiganlar, kendilerini tatmin etmek adına, hiçbir utanma duygusu hissetmeden ahlaksızca bir tavırla, aslını araştırmadan her türlü gayri İslâmi paylaşımı yapmaktadırlar. Şii ve sünni düşmanlığını körükleyerek ahlaksızca paylaşımları yapanlar, aslında şeytan aleyhillanenin görevini üstlenmişler, fitneci tavırları ile ümmet arasında kapanması mümkün olmayacak yaralar açmaya çalışmaktadırlar. Bu fitneciler, yaptıkları ile karşıtlarının moral düzeylerini bozduklarını zan etmektedirler, oysa onlar, aslında içerisinde bulundukları sapıklıklarını ve İslâm dışı yüzlerini ortaya koymaktadırlar, ancak düşünüp akletmedikleri için yaptıklarının farkında değildirler.
Yüce Allah (cc), iman edenlerden, her konu ve durumda, delile dayalı hareket etmelerini ve herhalükârda adaletli olmalarını istemektedir. Ancak hevalarını her şeyin önüne alan holiganlar, yüce Allah’ın, kendilerine yaptığı uyarıyı görmezden gelmektedirler.
““Ey iman edenler, Allah için adaletle şahidlik edenler olun; bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adaletten saptırmasın, adil davranın, takvâya yakışan budur. Allah'tan korkun, kuşkusuz Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.” (Maide, 8)
İman eden mü’minler, her konu ve durumda, mutlaka iman ettikleri Kur’an’ın emirleri ve Tevhidi esaslar doğrultusunda hareket ederler. Mü’minler için aslolan, Rab’lerinden kendilerine bildirilen ilahi hükümlerdir. Onlar, bu ilahi hükümlerden hesaba çekileceklerini bilirler, bu nedenle de hayatlarını, söz ve davranışlarını ona uygun olarak düzenlerler. İşte bu büyük bir kurtuluştur.
Ramazan Yılmaz: 2013.09.06
Bir yanıt yazın