Press ESC to close

İşgal Altındaki Ülke:

Birinci dünya paylaşım savaşı ile dışardan emperyalist güçlerin, içeriden emperyalistlerin işbirlikçilerinin işgaline uğrayan Osmanlı Devleti'nin son kalıntısı Anadolu ve Trakya toprakları, emperyalistlerin ve içerdeki yeni işbirlikçilerinin işgalinden hâlâ kurtulmuş değil; görünen o ki daha uzun bir süre de bu dış ve iç düşmanların işgalinde kalacaktır.

Birinci dünya paylaşım savaşıyla Anadolu ve Trakya topraklarını işgal eden emperyalist güçler, Anadolu halkının kıyam hareketi karşısında şaşkına dönmüş, ne yapacağını bilmez bir halde kaçmak zorunda kalmıştır. Ancak İslâm toprakları üzerindeki sömürüsünü sürdürmek isteyen emperyalistler, içerideki işbirlikçilerini, halk üzerinde kahraman ilân edip yerlerine vekil olarak bırakarak bu işbirlikçiler vasıtasıyla sömürüsünü sürdürmüştür.

Emperyalistlerin yerli işbirlikçileri, efendilerinden daha zâlim bir şekilde Anadolu halkına zulmetmiş, batılılaşma adına halkın tüm manevi ve maddi değerlerine savaş açmış, binlerce Müslümanı ve Müslüman âlimleri katletmiş, devrim kanunlarıyla ülkede terör estirmişlerdir. Bu terör, Kemalist zorbalık tarafından halen sürdürülmektedir.

Ülke halkı üzerinde 80 yıldan fazla bir süredir terör estiren dikta rejimi, bu süre zarfında halkın varolan nefretini doruk noktasına çıkarmış, halkın nefretini ve tepkisini azaltmak için halkın içinden satın aldığı bazı kimseleri kahraman ilân etmiş, bunların vasıtasıyla iktidarını sürdürmüştür. Ancak bu oyunlarla halkı uzun süre kandırıp oyalayamayan dikta rejimi, her on yılda bir yaptığı ihtilallerle halkı sindirmeye çalışmıştır.

Anadolu halkının beğenisini hiçbir zaman kazanamayan, halkın nefretini hiç azaltamayan Kemalist zorbalık, bu süre içinde yavaş yavaş çökme noktasına gelmiş, son yıllarda ise tamamen çökmüştür. Çöküşünün başladığı yıllardan itibaren efendileri olan emperyalistlerden emaneten aldığı yönetimi yeniden efendilerine devretmeye çalışan Kemalist zorbalık, siyasi yönetimini ABD ve AB, ekonomik yönetimini ise Dünya Bankası ve IMF'e teslim etmiştir. Dikta rejimi, efendilerine devrettiği siyasi ve ekonomik yönetimini, halkın bilmesini engellemek için göstermelik olarak yerli işbirlikçileri yönetime getirmiş, böylece halkı aldattığını sanmıştır. Ancak halk, IMF şeflerinin, ABD ve AB kontrolörlerinin ikide bir ülkeye gelip göstermelik yöneticilerden hesap sormalarının, gölge yöneticilerin bu şefler ve kontrolörlerin önünde eğilip bükülmelerinin ve onlara hesap vermelerinin ne anlama geldiğini çok iyi bildiğinden zorba sistemin bu takiyyesini yutmamıştır.

Anadolu halkı, ülkeyi göstermelik olarak yönetenlerin gerçek yönetici olmadıklarını, batılı emperyalistlerin birer kuklası olduklarını, gerçek yöneticilerin ABD, AB, IMF ve Dünya Bankası olduğunu çok iyi biliyor. Ancak zorba ve dikta rejimin acımasız baskı ve zulmü karşısında bu bildiklerini açıkça ifade etmekten korkuyor. Çünkü herhangi bir konuda fikrini ifade edenlerin nasıl kötü bir akıbete uğradıklarını da yine Anadolu halkı çok iyi biliyor.

Anadolu Halkının İşgalci Rejime Tepkisi

ABD'nin Türkiye'deki işgaline karşı çıkan, bu işgali protesto eden sol görüşlü yüzlerce genç, dikta rejimi tarafından değişik biçimlerde öldürülüyor, faili dikta rejimi olan cinayetlerle ortadan kaldırılıyorlardı. Nitekim ABD işgalci askerlerini taşıyan 6. filonun ülkeye gelişini protesto eden gençlere dikta rejimi, en acımasız bir şekilde tepki gösteriyor, gösteriyi kanlı bir şekilde dağıtıyordu.

İşgalci güçlerin ülkedeki temsilcisi Kemalist sistem, hem kendi işgalini sürdürmek, hem ABD işgalini ülkede sağlam bir zemine oturtmak, hem de Anadolu halkının kendisine karşı olan kin ve tepkisini azaltmak için halkı sağ ve sol diye ikiye ayırdı ve onları birbirlerine düşman yaparak aralarında çatışma çıkardı.

Ülkede birbirlerine düşman olan sağ ve sol gruplar, aslında aynı ortak amaç için çalışıyorlardı. Öyle ki, bu iki grubun kendilerine yakıştırdıkları sıfatın içeriği de aynıydı. Milliyetçiler ve yurtseverler. milliyetçiler, zorba dikta sistemin de destek ve teşvikiyle, ülkenin bütünlüğünü, Türkiye'nin varlığını korumak, ülkeyi Rus hegemonyasına teslim etmemek düşüncesiyle binlerce gencini feda etmiştir. Milliyetçiler, ülkeyi korumak adına canlarını verirlerken bundan en çok zorba Kemalist diktatörlük yararlanıyor ve milliyetçilerin bu iyi niyetlerini kendi çıkarları ve varlığı için kullanıyordu. Ne zaman ki dikta rejimi, 1980 yılındaki kanlı cunta ihtilalini yaptı, işte o zaman milliyetçilerin çoğu gerçeği görmeye başladılar. Çünkü Kemalist diktatörlük, milliyetçilere teşekkür edip onları mükafatlandıracak yerde tam tersine hareket ederek binlerce milliyetçi genci, liderleriyle beraber cezaevlerine tıkmış, onlara işkence yapmış, liderlerini hasta haliyle cezaevinde tutmuş, üstüne üstlük tüm liderleri cezaevinden çıkardığı halde, milliyetçilerin lideri Türkeş'i cezaevinde tutmuştur. Bu zulüm, birçok milliyetçinin uyanmasına neden olmuştur.

Yurtseverler, ülkedeki emperyalist ABD varlığına karşı mücadele etmiş, bu uğurda binlerce gencini feda etmiştir. Yurtseverler, ülkenin bağımsızlığı ve yücelmesi uğrunda binlerce gencini feda ederken bundan yararlanan yine dikta rejimi oldu. Aslında yurtseverler, ABD emperyalizmine karşı çıkarlarken diğer taraftan kızıl emperyalizme hizmet ediyorlardı. Ancak onlar, bu yaptıklarının ayırımında değillerdi. Çünkü ABD emperyalizmi ülkeyi kasıp kavuruyor, ülkenin yeraltı, yerüstü, maddi ve manevi değerlerini sömürüyor, halkı yoksul ve perişan ediyor, halkın onurunu hiçe sayıyordu. İşte bu nedenlerden dolayı bu kara emperyalizm, bir an önce defolup gitmeli, diyorlardı yurtseverler.

Milliyetçiler de, yurtseverler de tüm eksikliklerine, hata ve günahlarına rağmen yaşadıkları ülkeyi seviyor ve düşünüyorlardı; ancak dikta rejimi bu iki grubu yanlış yönlendirerek birbirine düşman ediyor;öldürülen binlerce gencin cesedi, kanı ve bunlar için akıtılan gözyaşları üzerinde saltanatını sürdürüyordu.

Milliyetçileri ve yurtseverleri birbirine düşman eden ve onları birbirine düşüren, dikta rejimi, kendisi de bizatihi Müslümanlara savaş açmış, her vesile ile onları ya katlediyor, ya da zindanlarına tıkıyordu. Çünkü Müslümanlar, milliyetçiler ve yurtseverler gibi onun oyununa gelerek diğer bir gruba karşı mücadele etmiyor, ülkeyi asıl işgal edenin, emperyalizmin kuklası Kemalist rejim olduğunu biliyordu. Bu nedenle bizzat Müslümanları hedef alarak onların tüm değerlerine, inançlarına ve İslâmi olan her şeylerine savaş açmıştır.

Kukla Rejim Emperyalizmin Yandaşı ve Maşasıdır

Kukla Kemalist diktatörlük, ülke içinde kendi halkına kin kusarak düşmanca saldırırken, emperyalizmin arzuları doğrultusunda bir dış politika izliyordu. Her şeyiyle emperyalizmin emrinde olan dikta rejimi, komşu ve aynı bölgeyi paylaştığı ülkelere karşı da emperyalizmin isteklerine uygun hareket ediyordu ve efendilerine bağlı olduğu sürece de hep emperyalizmin çıkarlarına hizmet ederek hareket edecektir. Çünkü kuklalık bunu böyle gerektiriyor. Bunun en açık örneği İsrail'in gayri meşru ve işgalci terör devletini, efendisi ABD'den hemen sonra ikinci sırada tanıması ve emperyalist Fransızlara karşı bağımsızlığını kazanan Cezayir'i istemeyerek en son tanımasıdır.

Kemalist diktatörlük, yine efendilerinin isteğiyle, yüzyıllarca birlikte yaşadığı Arap toplumuna düşman kesilmiş ve emperyalistlerden daha çok bu kardeş toplumu dışlamıştır. Kemalizm’in, bölge toplumlarına karşı emperyalizmin paralelindeki düşmanlığı halen bütün şiddetiyle devam etmektedir. Kraldan fazla kralcı tutumuyla efendisi ABD'ye yaranmaya çalışan dikta rejimi, Irak'a ve Arap toplumuna karşı ABD emperyalizminin yanında savaş açmıştır.

AB'den birçok ülke Irak'a savaş açılmasına ve ABD'nin Ortadoğu'ya girmesine karşı çıkarken, Kemalist diktatörlük, ABD'nin bir parçası ve Ortadoğu'daki temsilcisi İsrail'den daha hararetli bir şekilde savaş istemektedir. Oysa bu savaş, 1991 yılındaki Körfez Savaşı gibi, dikta rejimine çok şey kaybettirecek ve İsrail'e yine en fazla yararı sağlayacaktır.

Körfez savaşında emperyalizmin kuklası Özal, efendisi ABD'ye yaranmak için ABD'nin yanında bir politika izlemiş, ancak savaş sonrasında ülkeyi felakete sürüklemiştir. Bugün Anadolu halkı, hala Körfez Savaşında ABD'nin yanında yer alan Özal'ın yanlış politikası yüzünden açlık ve sefalet içinde kıvranmaktadır. Oysa İsrail, Körfez Savaşından en fazla karlı çıkmış, savaşa girmediği halde en son silahlarla donatılmıştır. Bugün mazlum Filistin halkı, İsrail terör devletinin zulmünde inim inim inlemektedir. Bunun nedeni İsrail'in her vesile ile güçlendirilip silahlandırılmasıdır.

Anadolu'nun İşgali Yasal Hâle Getirildi

Bugüne kadar emperyalizmin, Kemalist ideoloji vasıtasıyla sürdürdüğü gizli Anadolu işgali, ABD işbirlikçisi ve temsilcisi AKP yöneticilerince arkalarına milletvekillerini de alarak yasal hale getirildi.

Cumhuriyetle birlikte emperyalizmin örtülü ve içerdeki işbirlikçileri vasıtasıyla temsilcisi olan işgali, halk tarafından bilinmesine rağmen ve tüm dünya tarafından bu gerçek kabul edilmesine rağmen, dikta rejimi aklı sıra gizlediğini sanıyordu. Oysa zorba sistem, halkı değil kendisini aldatıyordu.

Ülkenin emperyalizmin işgalinde olduğu gerçeği, zorba sistemin silah ve süngü zoruyla yaptığı kanlı ihtilallerle ve emekli olan birçok generalin emperyalizmin temsilcilerinden şiltler almasıyla daha net bir şekilde ortaya çıkıyordu.

Zamanın basın organlarının da yayınladığı üzere, Eylül 1980'daki kanlı cunta ihtilali yapılmadan bir gün önce ABD Pentagon'undaki emperyalist generaller: “Bizim çocuklar bu gece Türkiye'de ihtilal yapacaklar” diye basına beyanat veriyorlardı. ABD generallerinin “Bizim çocuklar” dediği kimseler, emperyalizmin içerdeki işbirlikçileri Türk generallerdi. İkinci örnek ise Türk Genel Kurmayından emekli olan general Karadayı ile Çevik Bir'in ve benzerlerinin görevlerini ABD'nin istekleri doğrultusunda, başarı ile yerine getirmeleri, İslâmi değerlere ve Müslümanlara düşmanca saldırmaları karşılığında ABD'den şilt almalarıdır. ABD emperyalizmi, kendi ülkelerinde ABD işbirlikçisi ve temsilcisi olarak görev yapanları, hem görevleri sırasında, hem de emekli olduklarında çeşitli şekillerde mükâfatlandırmaktadır.

ABD emperyalizmi, Anadolu'yu işgalini artık saklamak gereği duymuyor. Çünkü içerdeki işbirlikçileri vasıtasıyla Anadolu halkını korkutup sindirmiş, halkı tepkisiz sürü haline getirmiştir artık. Bu nedenle hiçbir korkusu olmadan rahat bir şekilde işgalini sürdürmekte, pervasız bir şekilde hareket etmektedir. ABD,ülkedeki işbirlikçisi ve temsilcisi AKP yöneticilerini ve hiçbir siyasi sıfatı bulunmayan, henüz milletvekili bile seçilmeyen R.T. Erdoğan'ı, ülkenin cumhurbaşkanını, başbakanı(!) varken bunları hiçe sayarak muhatap kabul etmekte, destekleyip yardım etmektedir. R.T. Erdoğan ve ekibi, kendilerini iktidara getirip görevlendiren ABD emperyalizmine nimet borçlarını, daha doğru bir ifadeyle uşaklık görevlerini ifa etmektedirler. Bu nedenle hemen her toplantılarında ve basın açıklamalarında, kraldan fazla kralcı bir tavırla, ABD çıkarları doğrultusunda beyanatlar vermektedirler. (Günlük gazeteler)

T.C. Yöneticileri Emperyalizmin Maşası ve Temsilcisidir

Emperyalist güçlerin desteği ve yardımı ile kurulan T.C.nin bugüne kadar yönetimi işgal eden bütün idarecileri, emperyalizmin maşası olmuşlar ve temsilciliğini yapmışlardır. Kendi halklarının değerlerine, inanç ve düşüncelerine yabancı ve düşman olan T.C. yöneticileri, hemen her vesile ile ülkede emperyalizme hizmet etmişlerdir.

T.C. yöneticileri ya bizzat kendileri, ya da R.T. Erdoğan'ın çocukları gibi, ABD'de eğitim yapmış, Amerikan kültür ve ahlakı ile yetişmişlerdir. Bu nedenle ABD kültürüyle yetişen bu yöneticiler, ülke içinde ABD'nin borusunu öttürmüşlerdir/ öttürmektedirler. İşte Menderes, Demirel, Özal, Ecevit, Erdoğan, Çiller vb.nin tümü ABD'nin ülke içindeki işbirlikçileri ve temsilcileridirler.

Emperyalizmin temsilcisi Erdoğan'ın vekil ve yedek başbakanı(!) A. Gül, yaptığı hemen bütün açıklamalarında ABD başkanı Bush'u aratmayacak açıklamalarda bulunuyor. Temsilcinin temsilcisi A, Gül, yaptığı tüm açıklamalarda, Amerika'nın yanında olduklarını açıkça söylemekte ve bir ABD yetkilisinden daha fazla bir Donkişotlukla Saddam'a tehditler savurmaktadır (6 Şubat 2003 tarihli basından). ABD de, T.C. yöneticilerinin bu yandaş ve kraldan fazla kralcı tutumlarını mükafatlandırmakta, uyduruk ve şartları ABD tarafından önceden belirlenmiş bir mutabakatla(!) onlara parasal yardım yapmaktadır.

ABD Temsilcisi Erdoğan’ın vekili ve temsilcisi A. Gül, ABD ağzı ile Saddam'ın, ülkesini terketmesini istemekte ve komik bir ifade ile Saddam'ı Türkiye'ye sığınmayı davet(!) etmektedir. Zavallı Gül, ya ağzından çıkanları kulakları duymuyor, ya da düşünme yeteneğinden yoksundur. Evet Saddam zalim, dikta, acımasız bir psikopattır ama aptal değildir. Çünkü tüm dünya gibi, Saddam da T.C. yöneticilerinin kraldan fazla kralcı bir ABD temsilcisi ve maşası olduklarını biliyor. Bu nedenle, T.C.'ye sığınacak kadar aptal değildir. Saddam despotu, ülkesi işgal altında bulunan, yöneticileri emperyalizmin temsilcisi ve maşası olan, kendilerine bile faydası olmayan T.C.'ye sığınmanın ahmaklıktan başka bir şey olmadığını biliyor. Bu nedenle, T.C.'ye iltica edeceğine direk ABD'ye iltica etmesi daha mantıklı olur.

Diğer taraftan ABD temsilcisi Gül, hangi mantıkla Saddam'dan ülkesini terk etmesini istemektedir. Bağımsız bir ülkenin başkanına, hangi cesaret ve düşünce ile “ülkeni terk et” diyebiliyor. Şayet bir ülkenin zalim ve despot başkanının ülkesini terk etmesi gerekiyorsa, bu durumda Saddam'dan daha zalim, daha despot ve halkına ondan daha fazla düşman olan T.C. yöneticileri ve ABD temsilci vekili Gül ülkeyi terk etsinler. Çünkü T.C. yöneticileri Saddam'dan daha acımasız bir şekilde Müslümanlara ve siyasal kimliklerini isteyen Kürt toplumuna saldırdılar. Saddam beş bin Kürt halkını Halepçe'de katletti; oysa T.C. 15-20 bin Kürt halkını ve Müslümanı gözünü kırpmadan katletti. Bu nedenle T.C. yöneticileri ülkeyi terketmeyi daha çok hak ettiler. Zaten T.C. yöneticileri kendi rızalarıyla ülkeyi terk etmeseler bir gün kulaklarından tutulup atılacaklardır. O günler uzak değildir.

Allah'ın izni ve yardımıyla, ülkeyi emperyalizme teslim eden T.C. yöneticileri ve zorba Kemalist diktatörlük, yakın bir zamanda arkalarına bakmadan ülkeyi terkedip kaçacaklardır. Bu yüce Allah'ın vaadidir.

“…Zalimler, yakında nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir” (26 ŞUARA, 227)

Demokratik Diktatörlük Türkiye'yi Böldürecek

Emperyalizmin yerli işbirlikçisi T.C. yöneticileri ve temsilcisi AKP lideri Erdoğan, halkın gözünün içine bakarak ve onları ahmak yerine koyarak yalan söylemektedirler. Çünkü şu anda ülkenin en önemli üs, liman ve hava alanlarının ABD askerlerince işgal edilmiş durumda olduğu, Anadolu topraklarında on binlerce ABD askerinin bulunduğu, yine on binlercesinin Anadolu topraklarını kullanıp Güney Kürdistan'da konuşlandırıldığını, her gün işgalci güçlerin zırhlı araçları, silah ve gereçleri Anadolu topraklarından Güney Kürdistan'a gönderildiğini herkes biliyor ve T.C. yöneticileri ile ABD temsilcisi AKP yöneticileri, uyduruk bir meclis tezkeresi çıkarma numarası ile bunu örtbas yapmaktadırlar. Ancak aptal çıplak kral gibi onlar, yalnızca kendilerini aldatmaktadırlar. Anadolu halkı baskı, zulüm ve şiddetle susturulmuştur, ancak bu numaraları yutacak kadar aptal değildir.

Emperyalist ABD, on binlerce işgal gücü askerini Anadolu'ya ve Güney Kürdistan'a yerleştirmiş durumdadır. Irak savaşının olup olmaması artık ABD için o kadar önemli değildir. Çünkü yeterince askeri gücünü Anadolu'ya ve Kürdistan'a yerleştirmiş, amacına artık ulaşmıştır. Savaşarak askerlerinin hayatının tehlikeye atmadan da sömürüsünü rahatlıkla sürdürebilir.

Emperyalist efendisine hizmet ederek Anadolu'yu işgal ettiren ve Güney Kürdistan'ın işgal edilmesine sebep olan T.C. yöneticileri ve AKP'liler, artık isteseler de efendileri ABD'yi ülkeden çıkaramazlar; zaten o irade ve kişilik onlarda yoktur. Çünkü efendilerine karşı en küçük bir hareketleri ABD tarafından önceden hazırlanan haritanın ortaya çıkarılmasına neden olacaktır. Bu harita, Anadolu'nun Doğu ve Güney bölümünü de içerisine alan Kürdistan haritasıdır.

Kürdistan'ı işgal eden ABD, artık fazla bir önem taşımayan Anadolu'nun Batı ve Kuzey bölgelerini terk ederek Kürdistan'da ve Kürdistan üzerinden Ortadoğu'yu sömürmeye devam edecektir. ABD, aynı zamanda İsrail'in yayılmacı politikasına da hizmetine devam edecektir.

T.C. yöneticileri ve AKP'liler ülkeye yaptıkları ihanetin bedelini dünya ve âhirette çok ağır bir şekilde ödeyeceklerdir. Bu onlara uzak değildir. Şimdilik kısa bir süre içinde de olsa, emperyalizme hizmetlerini ve temsilci saltanatlarını sürdürsünler, sürdürsünler ki, dünya ve âhirette cezaları daha çok artsın.

Ülkenin emperyalizme peşkeş çekilmesine, işgal edilmesine sebep olan T.C. yöneticileri ve AKP'liler kadar bu peşkeş ve işgal karşısında dilsiz şeytan gibi sus pus olan yazar-çizer takımı, aydın kesim, milliyetçiler, yurtseverler ve İslâmcılar da sorumludurlar ve onlar da hain T.C. yöneticileri ve AKP'liler kadar tarih önünde ve yüce Allah(cc) indinde suçludurlar. Müslümanlar ise, T.C.'nin zulmü, baskı ve terörü altında imkânları dahilinde hem emperyalist işgale, hem Kemalist ideolojinin işgaline, hem de ülkedeki emperyalist işbirlikçileri T.C. ve AKP yöneticilerinin varlığına son vermek için çalışmaktadırlar. Elbette ve inşaAllah yüce Allah(cc) Müslümanlara yardım edecek ve Anadolu'daki tüm işgal güçlerinin ve işbirlikçilerinin varlığına son verilmesini nasip edecektir.

 

 

Ramazan Yılmaz:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir