Bugün Müslümanlar olarak içerisinde bulunduğumuz durum, biz Müslümanlar ve İslâmi değerler noktasında hiç de iç açıcı değildir. Demokrasiyi din edinen ve bunun için çalışan kimseler ile Amerikan Kuklaları Partisi (AKP) ve Sahtekârlar Partisi (SP) gibi kimi İslamcılar, Müslümanlara ait olan İslâmi değerleri istismar ederek din edindikleri demokrasiyi ayakta tutmaya çalışmaktadırlar. Demokrat kâfirlerin ve onların maşaları durumundaki müşrik İslamcıların istismar ettikleri İslâmi değerlerden biri de İslâmi bayramlardır.
Her alanda İslâmi değerlere ve bu değerleri taşıyan Müslümanlara savaş açan demokrat kâfirler ile onların maşaları İslamcılar, Kurban ve Ramazan bayramlarında bayram mesajı adı altında bildiriler yayınlayarak barıştan, birlik ve beraberlikten dem vurmakta, kendilerince demokratik dikta sistemlerini hoş göstermeye çabalamaktadırlar. Demokrat kâfirlerle İslamcı müşrikler, bu tavırlarıyla İslâm ve demokrasinin uyum içerisinde olduğunu göstermek istemektedirler. Oysa demokrasi, yüce Allah’ın nizamına karşı beşerin ortaya koyduğu, temeli zulüm ve baskıya dayanan, insanları parti yoluyla ayıran, çatışmaya dayalı, baskı ve zulmü, şiddet ve zorbalığı esas alan, insan fıtratına aykırı bir zulüm ve adaletsizlik sistemi iken İslâm, yüce Allah(cc) tarafından, insanların huzur ve mutluluğu için indirilen, adaleti esas alan, insanlar arasında ayırım yapmayan, insanlar arasında vahdeti (birlikteliği) sağlayan, temel yapısı ile rahmet ve barışı esas alan bir nizam ve dindir.
İslâmi bayramlar, İslâm nizamının insanlar arasında ortaya koyduğu sevgi, saygı ve kardeşlik duygularının en güzel biçimde yansıtıldığı, rahmet ve merhametin zirveye ulaştığı günlerdir. Bu günlerde Müslümanlar, İslâm’ın güzelliklerini ortaya koymak için adeta yarışırlar.
İslâmi bayramların, Müslümanların yanında çok büyük ve önemli bir yeri vardır. Bu bayramlarda Müslümanlar, birbirleriyle kaynaşmanın en güzel örneklerini ortaya koyarlar. Yaşlı kimselerin küçükleri tarafından ziyaret edildiği, yoksulların zenginler tarafından gözetildiği, insanlar arasındaki en küçük kırgınlıkların bile giderildiği, komşuların birbirlerinin hal ve hatırlarını daha sıcak bir şekilde sordukları bu İslâmi bayramlarda İslam toplumu adeta kendini yeniden gözden geçirir ve yeniler. İslâmi bayramlar, Müslümanlar açısından daha çok kaynaşmak ve kenetleşmek için bir vesiledir. Bu nedenle Müslümanlar bu bayramları en iyi şekilde değerlendirirler.
İslâmi bayramlarda Müslümanlar, yalnızca birbirlerini değil, o toplum içerisinde yaşayan diğer dinlere mensup insanları da gözetirler, onların ihtiyaçlarını giderirler, onlara her konuda yardım ederler. Çünkü Müslümanların iman ettikleri esaslar, onlardan böyle yapmalarını istemektedir.
“Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan menetmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.” (Mümtehine, 8)
Aslında bu ilahi buyruk, yalnızca İslâmi bayramlarda değil, diğer zamanlarda da Müslümanlar tarafından yerine getirilen bir emirdir. Gayri Müslimlerin herhangi bir dönemde ihtiyaç içerisine girmeleri halinde Müslümanlar onlara el uzatmış, yardım etmiş, onları içerisinde bulundukları zor durumdan kurtarmışlardır.
İslâmi Bayramların Anlamı.
İslam’ın kelime anlamı barış, selam, esenlik demektir. Müslümanlar, bu isme uygun olarak yaşadıkları hayatı anlamlandırmaya, mutlu bir tablo ortaya çıkarmaya çalışırlar. Bu mutluluk ve barış içinde yaşamanın yolu ise, hiç kuşkusuzdur ki, İslam toplumunu oluşturan tüm bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenli ve sağlıklı sürdürmeleri ile mümkündür. İşte İslam’daki bayramların işlevi ve anlamı burada ortaya çıkıyor. Bu işlev ve anlamlara kısaca değinilecek olursa;
Ramazan Bayramı
Ramazan bayramı Müslümanlar için iki anlam ifade ediyor. Bunlardan birincisi; bir ay boyunca yüce Allah’ın kendilerine bildirdiği şekilde orucunu tutan mü’minler, Rab’lerinin emirlerini yerine getirmenin huzur ve mutluluğunu bir coşku ve sevinç içinde kutlayıp Rab’lerine şükrederler. Çünkü Müslümanlar Hz. Peygamber’in de hadislerinde müjdelediği üzere oruç tuttukları için Rab’lerinden sonsuz bir mükafat alacak ve cenneti kazanacaklardır. Müslümanların bu sevinç ve coşkusu iç dünyalarından dışarıya yansıdığı için, onlar hem kendi mutluluklarının doyumuna ulaşmak hem de diğer Müslüman kardeşleriyle bu mutluluğu paylaşmak için birbirlerini tebrik ederek kutlarlar.
İkinci olarak Müslümanlar, her zaman birbirleriyle yardımlaşmakla birlikte, özellikle Ramazan’da daha çok yardımlaşırlar ve hem Ramazan ayı boyunca hem de Ramazan Bayramı arifesinde ve bizzat bayramda zengin Müslümanlar ihtiyaç sahibi olan Müslüman kardeşlerine daha çok yardımda bulunurlar. Bu aya mahsus olan ve adeta zorunluluk haline gelen ‘fıtr’ sadakası bu ay boyunca ve ay sonunda bayramın üçüncü gününe kadar ihtiyaç sahibi Müslümanlara zengin Müslümanlar tarafından verilir.
‘Fıtr’ sadakası nedeniyle Müslümanlar öyle bir coşku ve mutluluk içinde olurlar ki, bu coşku huzur ve mutluluğu yaşamak için ‘fıtr’ sadakası alan Müslümanlar bile, kendileri gibi ihtiyaç sahibi olan diğer Müslümanlarla aldıkları bu fıtr sadakasını paylaşırlar. Bu öyle bir coşku, sevinç ve hazdır ki, bunu maddi değerlerle ölçüp tespit ekmek mümkün değildir.
Hem Yüce Allah’ı razı etmenin, hem de birbirlerine kaynaşmanın ve ihtiyaç sahibi kardeşlerinin ihtiyaçlarını gidermenin ve onları mutlu görmenin sevinci birbiriyle bütünleşince sonsuz bir sevinç tablosu ortaya çıkar.
Bayram günü, Müslümanların birbirlerine ikram ettikleri tatlılar da bu mutlululuğun simgesidir. Müslümanlar tatlıyı bir mutluluk simgesi olarak gördükleri için bayramlarda şeker, tatlı gibi şeyler ikram ederler. Kimi zaman Ramazan bayramına şeker bayramı denmesi de bu nedenledir. Oysa bu bayramın adı Ramazan Bayramıdır.
Kurban Bayramı
Kurban bayramının Müslümanlar arasında çok daha başka bir anlamı vardır. Bu bayramda da iki sevinç bir arada yaşanır.
Birincisi, Hz. İbrahim(as)’a yüce Allah tarafından Hz. İsmail(as) yerine kurbanlık bir koç ya da koyunun verilmesi; ikincisi ise bu bayramda ihtiyaç sahibi Müslümanlara kurban etinden verilmesi ve onların bu vesile ile et yemeleridir. Çünkü diğer zamanlarda birçok yoksul Müslüman et türünden besinleri yiyememektedirler. Diğer yandan kurban kesen mü’minler hem HZ. İbrahim(as)’ın hatırasını yaşamak, hem de varlık sahibi oluşları nedeniyle Rab’leri yüce Allah’a şükretmek amacıyla Allah rızası için kurban kesmenin mutluluğunu yaşarlar.
Kısaca değindiğimiz Ramazan ve Kurban bayramlarının Müslümanların yanında çok büyük ve önemli anlamları vardır. Bu anlamların bilincinde olan Müslümanlar, bu iki bayramda mutluluk ve sevinçlerinin zirvesine çıkarlar ve eğer aralarında bir kırgınlık ya da küskünlük varsa özellikle bu bayramlar vesilesi ile barışarak kardeşlik ve dostluk duygularını perçinlerler.
Bugün insan ilişkilerine bakıldığında çevremizi saran yüz ifadelerinde ikiyüzlülüğün çirkin görüntüleri ile karşılaşmaktayız. Her konu ve durumda olduğu gibi, İslâmi bayramlar da İslam düşmanları tarafından istismar edilmekte, İslâmi değerler kimi çıkarlara alet edilmektedir. Öyle ki, her vesile ile İslâmi değerlere ve Müslümanlara saldırmayı ibadet haline getiren ateist, müşrik, münafık ve fasıklardan oluşan küfür cephesi, cumhurbaşkanından başbakanına, en yüksek bürokratından sıradan vatandaşına kadar hemen hepsi, Müslümanların kutsal bayramlarında, verdikleri bayram mesajlarında birlik ve beraberlik, kardeşlik ve dostluktan, vatanın bölünmezliğinden dem vurmakta, bu ifadeleri ile onlar, insanların gözlerini boyamakta, Müslümanların bu kutsal günlerinde tatil yaparak bayramın sefasını sürmektedirler.
Müslümanları düşman ilan eden, her vesile ile onların kutsal değerlerine saldıran, İslâmi gördüğü her şeye karşı tavır alan, Kur’an kurslarını kapatan, başörtülü kızları okullara sokmayan, başörtülü kadınları, namaz kılan insanları işyerlerinden atan, Müslüman yazarları ve yüzlerce Müslüman genci cezaevlerine sokan, Kürt olan vatandaşların siyasal kimliklerini inkar eden, ülkeyi anarşi ve kaosa sürükleyen, kendi halkı üzerinde terör estiren, ülkedeki insanlar arasında ayırım yapan, ülkeyi savaş alanına çeviren zorba ve despot bir zihniyetin ve bu zihniyete destek olanların kardeşlikten, birlik ve beraberlikten sözetmeleri ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.
Bir toplumda birlik ve beraberliğin gerçekten sağlanabilmesi ancak toplum bireylerinin birbirlerini oldukları gibi kabul etmeleriyle mümkündür. Biz Müslümanlar olarak, ateist Kemalistlerin dinsiz oluşlarına, Kemalizm’i din edinişlerine, giyim kuşamlarına karışmıyoruz, yapabildiğimiz oranda Müslüman olmaları için onları iman etmeye davet ederiz; biz, Laikçi teröristlerin yaptıkları gibi, hiçbir şekilde onları zorlayamayız. Ancak Kemalizm’i din edinen ve bunu bir yaşam tarzı olarak kabul eden zorba Kemalistler, biz Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık beslemekte, kendi inançsız ve inkarcı ideolojilerini zorla bize dayatmaya çalışmakta, her vesile ile biz Müslümanlara saldırmakta ve bizlere karşı şiddet kullanmaktadırlar. Bütün bu yaptıklarından sonra da bize ait bayramlarda, utanmadan birlikten, beraberlikten ve kardeşlikten dem vurmaktadırlar.
Öncelikle bilinmesinde yarar gördüğümüz husus şudur; biz Müslümanların, inkarcılığı ve inançsızlığı ilke edinen, inanç değerlerimize saldıran zorba kafirlerle ve onlara payanda olan İslamcı müşriklerle kardeş ve dost olması mümkün değildir. Teslim olduğumuz yüce kitabımız, ancak Müslümanların birbirleriyle dost ve kardeş olduklarını bildirmektedir.
“Muhakkak mü’minler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki size rahmet edilsin.” (Hucurat, 10)
Aynı şekilde yüce dinimiz, kafirlerle dost olmayı da yasaklamakta ancak mü’minlerin birbirlerinin dostları olduklarını bildirmektedir.
“Sizin veliniz (dostunuz), ancak Allah, Elçisi ve namazlarını kılan, zekatını veren, rüku’a varan mü’minlerdir.
Kim Allah’ı, Elçisini ve mü’minleri dost tutarsa (bilsin ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah’ın taraftarlarıdır.” (Maide, 55-56)
“Ey inananlar, mü’minleri bırakıp kafirleri dost tutmayın! Allah’a, aleyhinizde olacak açık bir delil vermek mi istiyorsunuz?” (Nisa, 144)
“Mü’minler, inananları bırakıp kafirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah ile bir dostluğu kalmaz. Ancak korunmanız başkadır. Allah sizi kendisinden sakındırır. (sakın hükümlerine aykırı davranarak, düşmanlarını dost tutarak O’nun gazabına uğramayın. Çünkü) dönüş Allah’adır.” (Al-i İmran, 28)
Diğer bir husus, kafirlerle olan ilişkilerimiz, vahyi esasların belirlediği ölçüler içerisinde çok açık ve nettir. Biz Müslümanlar, kafirlerin, özellikle de laik ve putperest Kemalistlerin yaptıkları gibi ikiyüzlü bir tavır içerisine giremeyiz. Mensup olduğumuz iman esaslarımız, kafirlere karşı tavırlarımızın hangi dönemde nasıl olacağını çok açık bir şekilde belirler.
İslam dini, insanlar arasındaki ilişkileri belirlerken bunun açık ve net olmasına önem verir. Müslümanların, içerisinde yaşadıkları toplumun diğer fertleriyle ilişkilerinin nasıl olacağını belirler ve Müslümanların buna riayet etmelerini ister. Yüce Allah(cc) tarafından konulan bu kurallara uymak Müslümanlar için imani bir sorumluluktur.
Yüce Allah(cc), Müslümanlardan, aynı toplumda beraber yaşadıkları kafirleri dost edinmemelerini isterken, Müslümanların savaş hali dışında, onlara baskı yapmalarını ve onları dışlayıp düşman ilan etmelerini de yasaklar. Hatta öyle ki, ihtiyaç içerisinde bulunmaları halinde onlara yardımda bulunmayı bile tavsiye eder.
“Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan menetmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.” (Mümtehine, 8)
Kafirlere zor zamanlarında yardım etmek, ancak onların biz Müslümanlara ve değer yargılarımıza saldırıda bulunmamaları halinde mümkündür. Ancak saldırganlığı ve zorbalığı esas almış ve her vesile ile inanç değerlerimize saldıran zorba kafirlere değil yardım etmek en küçük bir meyil göstermeyi bile yasaklanmıştır.
“Sakın zulmedenlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım edilmez.” (Hud, 113)
“Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan meneder. Kim onlarla dost olursa, işte zalimler onlardır.” (Mümtehine, 9) 12
“İbrahim’de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır; onlar kavimlerine ‘Biz sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi(n taptıklarınızı) tanımıyoruz. Siz, bir tek Allah’a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.’ …. ‘Rabb’imiz, sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş(ümüz) sanadır!’ demişlerdi.” (Mümtehine, 4)
Biz Müslümanların, zorba Kemalist kâfirlere ve onların mensup oldukları demokratik, laik sistemlerine karşı tavrı, ayet-i kerimelerde de belirtildiği gibi çok net ve açıktır. Biz Müslümanlar olarak, zorba kâfirlerin ne cumhuriyet ve 23 Nisan gibi bayramlarına katılırız –çünkü bu bizim için şirk ve küfür olur- ne de onların bayramlarını istismar ederiz. Kâfirlerin bayramlarını istismar etmek gibi bir davranış biz Müslümanların kimliği ve kişiliği ile bağdaşmaz.
Biz Müslümanların, çok açık ve net tavrımıza karşı, ülkemizi işgal eden Kemalist zorbaların tavrı hep ikiyüzlü ve münafıkça olmuştur. Onlar, bayramlar olmadığı zamanlarda bir yıl boyunca bir taraftan biz Müslümanlara ve kutsal değerlerimize savaş açıp bize karşı her yolla mücadele ederlerken diğer taraftan bize ait olan bayramlarda, bayram vesilesi ile bizden görünmeye çalışmakta, bizim bayramlarımızda kardeşlik, dostluk, birlik ve beraberlik nutukları atmakta, beyanat üstüne beyanatlar vermekte, bizim bayramlarımızın sefasını onlar sürmekte, bu bayramlarda tatile gitmektedirler.
Kemalist zorba kâfirlere ve onların maşalığını yapan İslamcı münafıklara sormak gerek; “mensup olduğunuz dikta sisteminiz uğruna, inançlarından dolayı Müslümanlara takibat üstüne takibat yapıp onları cezaevlerine atarken, kızlarımızı, başörtülerinden dolayı okullara sokmazken ve örtündükleri için kızlarımızın örtülerine tahammül etmeyen ve sizin en üst kurumlarınızdan olan Genel Kurmayınız, gece yarıları muhtıralar verirken, Amerikan Kuklaları Partisi (AKP)’nin Milli Eğitim Bakanı ödül alan kız çocuğu hakkında, sırf başörtülü olduğundan dolayı soruşturma açarken, namaz kılan insanları işyerlerinden ve askeri birliklerinizden Amerikan Kuklaları Partisi (AKP)’nin başbakanının ve cumhurbaşkanının imzaları ile uzaklaştırırken, Müslümanlara kendi öz yurtlarında esir ve köle muamelesi yaparken hangi yüzle bize ait olan bayramlarda kardeşlikten ve dostluktan sözediyorsunuz. Yüce Allah’ın değişik ırklar şeklinde yarattığı başka siyasal kimliğe sahip insanların kimliklerini inkâr ederken ve onlara insan muamelesi bile yapmazken nasıl oluyor da birlik ve beraberlikten dem vuruyorsunuz.”
Şu bir gerçektir ki, biz Müslümanlar olarak iman ettiğimiz esaslara ve değerlere gereği gibi sahip çıkmazsak inkarcı kâfirler ve zorba güçler ile onların maşalığını yapan İslamcı müşrikler, daha çok bu değerlerimizi istismar edecek ve istedikleri gibi üzerinde oyunlar oynayacaklardır. Burada asıl sorumluluk biz Müslümanlara düşmektedir. Bizler, vahyin belirlediği ölçüleri içerisinde bütünleşerek hareket etmezsek, gayri İslâmi unsurlar ve zorba diktatörler daha uzun süre bizim değerlerimizi istismar ederek bizim üzerimizde oyunlar oynayacaklardır. Bu böyle biline!
Tevhidi esasları ölçü edinen, İslâmi esasların yeryüzüne egemen kılınması için çalışan, İslâm düşmanı demokratik Kemalist zorbalığa, oy vererek destek olmayan, İslâm’ın onuruna yakışan bir kişilik kuşanan, İslâmi kimliğinden onur duyan Müslümanların Ramazan ve Kurban bayramlarını kutlar, Müslümanların İslâmi birlikteliği oluşturmaları için çalışmalarını yüce Allah’tan niyaz ederim.
Ramazan Yılmaz: 20.12.2007
Bir yanıt yazın