Press ESC to close

Hz. Adem (as)

İnsanlık tarihinde, en eski mücadele, Tevhid-şirk mücadelesidir; öyle ki bu mücadele, insanın yaratılışı ile başlamış ilk büyük mücadeledir. İlk insan Hz. Adem (as)’ın yaratılışına ve ona bildirilen ilkelere karşı ilk mücadele, İblis (aleyhillane)nin, yaptığı itiraz ve isyan ile başlamış, değişik isimler altında, çeşitli yöntemlerle ve zaman zaman şiddetlenerek günümüze kadar süregelmiştir.

“Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: ‘Adem için secde edin!’ dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis etmedi, o secde edenlerden olmadı.” (A’raf, 11)

“Meleklere: ‘Adem için secde edin’ demiştik, secde ettiler, yalnız İblis diretti.” (Taha, 116)

İnsanı, yaratan yüce Allah (cc), ona, uyacağı kuralları da bildirmişti. Ancak o, kendisine bildirilen hükümler konusunda gereken hassasiyeti göstermemiş, İblis’in oyununa gelmişti.

“Andolsun biz, önceden Âdem”e emretmiştik, unuttu, Biz onda bir azim bulmadık.” (Taha, 115)

İblis’in, Hz. Adem ve eşine olan kin ve düşmanlığı ve onlara karşı mücadelesi, Hz. Adem (as)”ın yaradılışından hemen sonra başlamış, yeryüzüne gönderildikten sonra da devam etmiştir. Bu mücadele, daha sonra Hak batıl Tevhid şirk mücadeleri şekline dönüşmüştür.

Hak batıl mücadelesinde, Hak ve Batılın taraftarları, kendi metodlarının daha iyi olduğunu iddia ederek, kendi metotlarıyla davalarını sürdürmüşler, hedeflerine ulaşmaya çalışmışlardır.

“(Allah) buyurdu: ‘Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan nedir?’ (İblis): ‘Ben, ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın’ dedi.” (A’raf, 12)

Kendini haklı ve üstün görme mantığı, İblis’i Rabb’ine isyan ettirmiş, küfür ve şirke düşürmüştür. İblis’in bu sakat mantığı, ondan sonra tüm beşeri sistemlerde ve Rab’lerine isyan eden kişilerde aynen devam etmiştir. Oysa üstünlük, yüce Allah’a gereği gibi iman etmekte ve O’nun bildirdiklerini aynen kabul edip hayat prensibi olarak yaşamaktadır. Rab’lerinin bildirdiklerini kabul edenler, her zaman ve her yerde üstündürler. İşte meleklerin bile cevap veremedikleri o muhteşem durum.

“Adem”e isimlerin tümünü öğretti, sonra onları meleklere gösterip: ‘Haydi, doğru iseniz onların isimlerini bana söyleyin,’ dedi.” (Bakara, 31)

“(Allah) buyurdu: ‘Ey Adem, onların isimlerini bunlara söyle’ (Adem), onların isimlerini söyleyince (Allah): ‘Ben size, ben göklerin ve yerin gaybını bilirim, sizin açıkladığınızı ve içinizde gizlemekte olduğunuz şeyleri bilirim, dememiş miydim?’ dedi.” (Bakara, 33)

Yüce Allah (cc), Hz. Adem ve eşine, hükümlerine uydukları, konulan kuralları çiğnemedikleri sürece, cennette ebedi kalıp rahat bir hayat süreceklerini, hiçbir sıkıntı çekmeyeceklerini bildirmiş, şeytanın kendilerini aldatmalarına ve her türlü yalanlarına karşı uyanık olmalarını istemiştir.

“Dedik ki: ‘Ey Adem, bu, senin ve eşinin düşmanıdır; sakın, sizi cennetten çıkarmasın, sonra yorulursun; şimdi burada acıkmayacaksın, çıplak kalmayacaksını ve sen susamayacaksın, kuşluk vakti güneşinden etkilenmeyeceksin.” (Taha, 117-119)

“(Allah): ‘Ey Adem, sen ve eşin cennette durun, dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zâlimlerden olursunuz.” (A’raf, 19)

Yüce Allah (cc), bildirdiği hükümlere iman edip o hükümlere uygun yaşayanlara, huzurlu ve mutlu bir hayat vadederken, hükümlerini tanımayan, bildirdiği kurallar doğrultusunda hareket etmeyenleri de, sahip oldukları onurlarını ellerinden alarak onları alçaltmıştır.

“(Allah) buyurdu: ‘Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir, çık, çünkü sen aşağılıklardansın!” (A’raf, 13)

İblis, Hz. Adem (as) ve eşine bu kin ve düşmanlıkla hareket etmiş, onlara her türlü kötülüğü yapacağını açıkça bildirmiştir. İnsana bu denli düşman olan İblis (aleyhillane) ve yardımcıları, boş durmamış, insanları Allah yolundan ve risalet önderlerinin metodlarından saptırmak için çeşitli sistemler içinde, değişik kılıf ve metodlarla günümüze kadar durmadan, dinlenmeden uğraşmış, halen uğraşmakta ve kıyamete kadar da uğraşacaklardır.

“(İblis) ‘şu benden üstün yaptığını gördün mü? Şayet beni kıyamet gününe kadar ertelersen onun zürriyetine kumanda edeceğim, ancak pek azı hariç’ dedi.” (İsra, 62)

“Allah ona lanet etti ve o da dedi ki; ‘Elbette se¬nin kullarından belirli bir pay alacağım; onları mut¬laka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim; hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim. Allah”ın yaratışını değiştirecekler.’ Kim Allah’ın yerine şey¬tanı dost tutarsa, muhakkak ki o açık bir ziyana uğramıştır.” (Nisa, 118-119)

İblis, Hz. Âdem (as)’ın yaratılışına itirazı sonucunda, yüce Allah’a isyan etmiş, bu isyanı, onun yüce Allah’ın rahmetinden kovulmasına ve lanetlenmesine neden olmuştur. Bunun üzerine iblis (şeytan), yüce Allah’a, insanları nasıl saptıracağını söylemiştir.

“Öyle ise, beni azdırmana karşılık, and içerim ki ben de, onlar için senin doğru yolunun üstüne oturacağım; sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın.’ dedi.” (A’raf, 16-17)

Batılın, dalalet ve sapıklığın başı olan İblis (alleyhillane), ilk insan Hz. Adem (as)’a karşı takındığı kin ve düşmanlık neticesinde insanları Allah yolundan saptıracağına yemin etmiş, mücadelesini de bu kin ve düşmanlık doğrultusunda ortaya koymuştur.

İnsanların rahat etmelerini istemeyen İblis (aleyhillane), Hz. Adem (as) ve eşini aldatarak cennetten çıkarıp onların yeryüzünde sıkıntılı bir hayat çekmelerine neden olmuştur. Ancak İblis, öyle bir sinsi tavırla onlara yaklaştı ki, sanki onların iyiliğini istiyormuş gibi davranarak onları kandırıp nimet yurdu cennetten çıkarılmalarını sağlamıştır.

“Nihayet şeytan ona fısıldayıp: ‘Ey Adem, sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir hükümranlığı göstereyim mi?’ dedi. O ağaçtan yediler, böylece kendilerine kötü yerleri göründü, üstlerini cennet yaprağıyle örtmeğe başladılar. Adem Rabbinin buyruğuna karşı geldi de şaşırdı.” (Taha, 120-121)

Beşeri şeytani düzenler ve metodlar, insana huzur vermez

Yüce Allah (cc), kullarının iyiliğini istediği için onların, rahat ve huzurlu bir ortamda yaşayacakları kuralları koymuş insanlara, bu kurallara uymaları halinde kurtuluşa ereceklerini bildirmiştir. İnsanlar, yüce Allah’ın koyduğu kurallara göre hareket ettikleri sürece, dünya hayatında huzurlu ve mutlu olacaklar, ahiret hayatında da cennete kavuşacaklardır.

İnsanlar, yüce Allah’ın koyduğu kuralları bırakıp şeytani kurallar olan beşeri sistemlerin kurallarına tabi oldukları zaman, dünya hayatında hiçbir zaman huzurlu ve mutlu olamayacakları gibi ahiret hayatında da azabın en şiddetlisine gireceklerdir.

Hz. Adem (as), yüce Allah’ın kendisine vaadettiği cennette sürekli kalma vaadini unutarak şeytanın, hile ve aldatmadan ibaret yalanlarına kanması sonucunda ebedi saadet yurdu olan cennette yaşamaktan mahrum olmuş, sıkıntılı bir hayat süreceği dünyaya gönderilmiştir. Hz. Adem (as), amacına ulaşmak için yüce Allah’ın koyduğu kurallara göre hareket edecek yerde şeytanın sözlerine göre hareket etmiştir.

“Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı, ağacı tadınca çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerine örtmeğe başladılar. Rableri onlara seslendi: ‘Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?” (A’raf, 22)

İblis’in ortaya koyduğu metodla hareket eden Hz. Adem (as) melek olmak ya da ölümsüzleşerek ebediyyen yaşamak ve cennette kalmak için şeytanın, yalan ve sahtekarlığa dayanan yolunu (metodunu) seçmiş, yüce Allah’ın ebediyyen cennette kalması için kendisine gösterdiği yolu bırakarak basit bir metod olan şeytanın yalanlarıyla gayesine ulaşmak istemiş, ancak başarılı olamamıştır.

Hz. Adem (as), kendisine verilen nimetleri bir an unutmuş ve daha iyiye, daha güzele ulaşma isteği ve zannıyla kendisi için konulan metodu düşünmeden bırakmış, İblis’in metoduna tabi olmuştur. İblis’in metoduna tabi olmak, onu daha iyiye değil, aksine en kötü hale sürüklemiştir. Yüce Allah’ın bildirdiği hükümler dışında hareket etmek, hiçbir şekilde insanı yüceltmez, tam aksine onu küçük düşürür ve zelil eder.

Hak olmayan yollarla yüce Allah’ı razı etmek mümkün değildir; yüce Allah (cc), kullarının uyacakları kuralları belirlemiş, bu kurallara uyulması halinde Kendisini razı edeceklerini ve kurtuluşa ereceklerini bildirmiştir. Hz. Adem (as), kendisine bildirilen kuralları bırakmış şeytanın metodu ile amacına ulaşmaya çalışmıştır. Ancak hedefine ulaşması mümkün olmamış, tam aksine hüsrana uğramıştır.

Olması da mümkün değildi; nasıl mümkün olsun ki, Rabbi onu uyardığı, yapması gerekeni kendisine söylediği ve izlemesi gereken yolu bildirdiği halde o, bunları dinlememiş gereğini yerine getirmemiş İblis’in metodunu izlemeye kalkışmıştır. Ancak sonuç itibarı ile Hz. Adem ve eşi, ellerindeki nimetlerden de olmuşlardır.

“Derken şeytan onlar(ın ayağın)ı oradan kaydırdı, içinde bulundukları (nimet yurdu)ndan çıkardı. dedik ki: ‘Birbirinize düşman olarak inin, sizin, yeryüzünde kalıp bir süre yaşamanız lazımdır.” (Bakara, 36)

İnsanın yeryüzüne gönderilişi ile başlayan Hak-batıl mücadelesi, günümüze kadar şiddetlenerek sürmüş ve bütün şiddetiyle, hızından hiçbir şey kaybetmeden halen de devam etmektedir. Hak-batıl mücadelesinde her iki taraf da kendi inandıkları inanç metodlarıyla mücadelelerini sürdürmüşler, kendilerine tabi olanları, koydukları kurallara göre şekillendirmeğe çalışmışlardır.

Batılın, dalalet ve sapıklığın başı olan İblis (alleyhillane), ilk insan Hz. Adem (as)’a karşı takındığı kin ve düşmanlık neticesinde insanları Allah yolundan saptıracağına yemin etmiş, mücadelesini de bu kin ve düşmanlık doğrultusunda ortaya koymuştur.

“(İblis): ‘Rabbim, dedi, beni azdırmandan ötürü andolsun ki, ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım.” (Hicr, 39)

Yeryüzünde Hakkın temsilcileri olan mü’minler, iman ettikleri Tevhidi ilkeler doğrultusunda ve Rab’lerinin kendilerine bildirdiği ilahi mesajın belirlediği metoda uygun bir şekilde mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Onlar, ne istediklerini açıkça ortaya koymuşlar ve insanların bu ilahi mesaja iman etmelerini istemişlerdir. Oysa batılın taraftarları, Hakk’ı getiren elçilere karşı sürekli bir şekilde yalanlar üreterek, iftira ve karalamalarda bulunarak mücadelelerini sürdürmüşler, insanları korkuya dayalı bir yöntemle kendilerine inandırmaya çalışmışlardır.

Şeytani metoda karşılık İslâmi metod, mü’minler tarafından açık ve net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Aksi halde İslâm’a girecek olanlar şeytani metodla hareket ederler ki, bu durumda Allah”ı razı edeceğiz derken Allah”a isyan ederler.

“(Şeytan) onlara söz verir, umut verir, fakat şeytanın onlara vaadi, aldatmadan başka bir şey değildir.” (Nisa, 120)

Davası batıl olan İblis (aleyhillane), yalan, dolan ve sahtekârlığa dayanan metodunu ortaya koymuş, insanları saptırmaya yönelik davasını bu metodla günümüze kadar, insan türünden yardımcıları eliyle sürdürmüş, kıyamete kadar da sürdürecektir.

İnsana bu denli düşman olan İblis (aleyhillane) ve yardımcıları, hiçbir zaman boş durmamış, insanları Allah yolundan ve risalet önderlerinin metodlarından saptırmak için çeşitli sistemler içinde değişik kılıf ve metodlarla günümüze kadar durmadan, dinlenmeden uğraşmış, halen uğraşmakta ve kıyamete kadar da uğraşacaklardır.

Tevhidi esasların değişmezliğine karşı batıl metodun değişkenliği

Tevhidi mücadele, ancak yüce Allah’ın belirlediği esaslar doğrultusunda ortaya konulur ve hiç kimse tarafından değiştirilemez. Bu, yüce Allah’a olan iman ve teslimiyetin gereği ve sonucudur. Bunun dışındaki her yol ve yöntem batıl, sapıklık ve küfürdür. İblis’e tabi olan beşeri sistemler, kendi hevalarından belirledikleri ve esas itibarı ile yüce Allah’ın koyduğu hükümlere alternatif olan metodlarla Tevhidi esaslara karşı çıkarlar.

İblis ve taraftarlarının, her yolu deneyerek mü’minlerle mücadele etmelerine karşılık mü”minler, yüce Allah”ın emrettiği ölçülere uygun davranışlar ortaya koyarak hareket ederler ve hiçbir şekilde şeytan ve taraftarlarının metodlarıyla hareket etmezler. Mü’minler, Tevhidi esaslar dışındaki metodlarla mücadeleleri halinde şeytanın tuzağına düşeceklerini ve Haktan sapıp şeytanın oyuncağı olacaklarını bilirler.

Mü”minler, yüce Allah”ı razı etme ve Tevhidi mücadeleyi sürdürme konusunda Sünnetullahta cari olan ilahi metoda tabi olmakla mükelleftirler. Bu metodu bırakmak, İblis’in metoduna uymaktır ki bunun sonu ancak hüsrandır. Bunun en bariz örneği Hz. Adem (as)”ın cennetten kovuluşunda açıkça görülmektedir. Bu nedenle Kur’an, mü’minlerin tabi olacakları yolu yüce Allah’ın belirlediğini bildirmiştir.

“Doğru yola iletmek bize aittir.” (Leyl, 12)

İlk insanın yaratılışı ile başlayan Hakkı batıla bulayarak gerçeği gizleme ve Hakkı anlamama mantığı, Tevhid şirk mücadelesinin her döneminde ortaya çıkmış, günümüze kadar bütün unsurlarıyla ve sinsiliği ile devam edip gelmiştir. Hakkı savunan ve Tevhidi esasları ortaya koyan Risalet önderleri ile Tevhid erlerine ve onlara tabi olan Müslümanlara karşı, şeytan (aleyhillane) ve onun insan cinsinden yardımcıları her dönemde muhalefet etmişlerdir.

Hakkın temsilcileri olan Risalet önderleri, Tevhid erleri ve Müslümanlar, Hz. Adem (as)’dan bugüne kadar sürekli bir şekilde Rab’lerinin kendilerine bildirdiği gerçekler ile hareket ederlerken, şeytan ve ona tabi olan batıl tarafları ise sürekli Hakkı batıla bulamışlar, gerçekleri gizleyip kendi arzularını doğru kabul ederek ona uymuşlardır.

Yüce Allah (cc), insanlığın babası ve ilk önderi olan Hz. Adem (as)”ı yarattıktan sonra onun nasıl hareket edeceğiyle ilgili kuralları koymuş, bu kurallara göre hareket etmesi halinde cennette ebedi kalacağını ve hiçbir sıkıntı çekmeyeceğini kendisine bildirmiştir. Bununla beraber ona, İblis (aleyhillaney)”i düşman bilmesini ve ondan sakınmasını da söylemiştir. Ancak Hz. Adem (as), kendisine Rabb’i tarafından bildirilen kurallara uymayarak şeytanın nasihatlarına kulak vermiştir.

Hz. Adem (as) ve eşi, yüce Allah”ın kendilerine gösterdiği şekilde değil de, İblis’in gösterdiği şekilde hareket etmişler. Bu nedenle yüce Allah”ın verdiği nimetlerden mahrum kalmışlar, hedeflerine ulaşmadan hüsrana uğramışlardır. Hatalarını geç de olsa anlayan, Hz. Adem (as) ve eşi, pişman olmuşlar ancak artık iş işten geçmiştir.

“Dediler: ”Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz.” (A’raf, 23)

“(Allah) buyurdu: ”Birbirinize düşman olarak inin, sizin yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir; orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan çıkarılacaksınız! dedi.”( A’raf, 24-25)

İblis, Hz. Adem (as) ve eşine gelecek vadederek onları kandırmış ve elbiselerinden sıyırarak onların çirkin yerlerini kendilerine göstermiştir. Bugün bu şeytani düzenbazlık, şeytanın insan cinsinden taifesi tarafından aynen devam ettirilmekte, insanlara gelecek vadederek kadınları, sanatçı, şarkıcı olma, hayatını kurtarma yalanları ile örtülerinden çıkarmış, onları televizyon setleriyle aldatmış, daha sonra sokaklara salmıştır.

Yüce Allah (cc), ilk insan Hz. Adem (as)’a ilk gerçekleri bildirmiş, onun neslinden gelecek insanları da, bildirdiği gerçekler doğrultusunda hareket etmeleri için uyarmıştır.

“Adem, Rabb’inden birtakım kelimeler aldı (tevbe etti,) bunun üzerine (Rabb’i) onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir.

Hepiniz oradan inin, yalnız size benden bir hidâyet geldiği zaman, kimler benim hidâyetime uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlar ise ateş halkıdır, onlar orada ebedi kalacaklardır.’ dedik” (Bakara, 37-39)

Yüce Allah (cc), Tevhidi mücadelede mü’minlerin, şeytana ve şeytani beşeri düzenlere dikkat etmeleri konusunda Hz. Adem (as)’ın örnekliğini verir. Hz. Adem (as)’ın durumu, Tevhidi mücadeleyi, Rab’lerinin belirlediği ölçülere göre değil de içerisinde yaşadıkları şeytani tağuti düzenlerin kurallarına göre yapmaya çalışanlar için apaçık bir örnekliktir.

Hedefe ulaşmanın yolu, ilahi mesaja uymaktır.

Kısa ve doğru yolu, yalnızca yüce Allah (cc) gösterir ve O, kullarının bu yola uymalarını ister. Yüce Allah’ın bildirdiği kurallardan hareket edip hayatlarını düzenleyenler, her zaman ve her durumda huzurlu ve mutludurlar.

“Kısa ve doğru yolu Allah gösterir; ama o yoldan sapan da var. Allah dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi.” (Nahl, 9)

Yüce Allah (cc), Hz. Adem (as)’a da, huzurlu ve mutlu yaşayacağı kuralları bildirmiş, ancak o, İblis’i telkinlerine uyarak şeytani bir metod kullanmaya kalkışmış, ancak hem amacına ulaşmamış hem de elindeki nimetlerden olmuştur.

Hz. Adem (as), yüce Allah’ın kendisine vaadettiği cennette sürekli kalma vaadini unutarak şeytanın hile ve aldatmadan ibaret yalanlarına aldanmış, bunun sonucunda ebedi saadet yurdu olan cennette yaşamaktan mahrum olmuş, sıkıntılı bir hayat süreceği dünyaya gönderilmiştir.

İnsanlar, yüce Allah’ın koyduğu kuralları bırakıp şeytani kurallar olan beşeri sistemlerin kurallarına tabi oldukları zaman dünya hayatında hiçbir zaman huzurlu ve mutlu olamayacakları gibi ahiret hayatında da azabın en şiddetlisine gireceklerdir.

Şu bir gerçektir ki, yüce Allah’ın bildirdiği hükümler dışında hareket etmek, hiçbir şekilde insanı yüceltmez, tam aksine onu küçük düşürür ve zelil eder. Yüce Allah (cc), İblis’in, Hz. Adem (as) ve eşine kötülük yapacağını bildiği için, Hz. Adem (as)’ı uyarmış, İblis’e karşı uyanık olmalarını istemiştir.

Yüce Allah (cc), ister bilerek isterse bilmeden, hangi nedenle olursa olsun, verdiği emirlere, koyduğu kurallara karşı çıkan, bu karşı çıkışlarına tevbe etmeyip devam eden kimseleri bağışlamaz; onları, küfre girdikleri için, tıpkı İblis aleyhillaneyi rahmetinden ve cennetinden çıkardığı gibi kovar. Bu nedenle yüce Allah (cc), kullarını uyarmış, şeytan ve onun dostları olan beşeri tağuti sistemlere karşı uyanık olmalarını istemiştir.

“Ey Adem oğulları, şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belâya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz şeytanları, inanmayanların dostları yaptık.” (A’raf, 27)

Yüce Allah (cc), gönderdiği Tevhidi esasları, amacı dışında kullananları lanetlemekte, bunların sapık kimseler olduklarını ve ateşe atılacaklarını bildirerek mü’minleri uyarmakta ve Kur’ani hükümler doğrultusunda hareket etmelerini istemektedir. Yüce Allah (cc), burada Hz. Adem (as)’ın, emrettiği hükmün dışındaki hareketini örnek vermekte ve bunu hatırlatarak mü’minleri, belirlediği hükümlere aykırı bir hareketten sakındırmaktadır.

“Andolsun biz, önceden Adem”e emretmiştik unuttu; Biz, onda bir azim bulmadık.” (Taha, 115)

Hz. Adem (as), kıssasında dikkat çeken en önemli husus, onun, kendisine bildirilen hükümler konusunda azimli olmaması, hassasiyet göstermemesidir. Bu nedenle yüce Allah (cc), insanları bu konuda uyarmakta ve indirdiği hükümler konusunda duyarlı olmalarını istemektedir.

İndirdiği hükümlere uygun hareket etmemeyi Kendisine karşı gelmek şeklinde değerlendiren yüce Allah (cc), böyle yapanların, İblis’e uyacaklarını ve büyük sıkıntılar çekeceklerini bildirmektedir.

Yüce Allah’ın emrettiği hususlara uymamanın nasıl bir sonuç doğurduğu konusu, İblis’in Hz. Adem için secde etmemesi örneği verilerek açıklanmaktadır. İblis’in, Rabb’ine isyan ettikten sonra insanları nasıl aldatacağını haber veren ve İblis’in hangi yollarla insanları kandıracağını bildiren yüce Allah (cc), bu konularda mü’minlerin duyarlı olmalarını istemektedir.

İnsanların, yüce Allah’ın hükümlerinden yüz çevirmekle yücelmeyeceklerini, tam aksine alçalacaklarını İblis’in durumu örnek verilerek anlatılmaktadır. Yüce Allah’ın hükümlerinden yüz çevirmek, bu hükümlerde emredilenleri yapmamak, açıkça ifade edilmese bile, yüce Allah’a isyan, kibir ve azgınlıktır.

İlahi mesaja karşı çıkan kişilerin, kibirlenip böbürlenerek nasıl azdıklarını bildiren A’raf suresinde, şeytanın vasfı olan kibir, böbürlenme ve azgınlığı yol edinenlerin nasıl helak edildiklerini bildirmektedir. Şeytana ait olan kötü sıfatlarından iman eden kimselerin uzak durmaları gerekir.

Tarihi süreçte, şeytan (aleyhillaney)”i ve taifesi olan beşeri sistemleri dost tutanların ayakları kaymış, kaybedenlerden olmuşlardır. Kur’an’ı hayat düsturu olarak alan ve Kur’an gerçeğinden hareket eden müminler, kendilerine düşman olan şeytan ve dostlarını her dönemde düşman bilmişler, ondan ve taraftarlarından gelecek her türlü vesveseyi Kur”an süzgecinden geçirerek reddetmişlerdir.

“Allah”tan korkan (mümin)ler, kendilerine şeytandan gelen bir vesvese dokunduğu zaman hatırlarlar, hemen (gerçeği) görürler. (Araf, 201)

Hatadan dönmek fazilet, hatada ısrar zillettir

Müminler, Hz. Adem (as)”ın içerisine düştüğü durumu bildiklerinden, Allah”ın yasakladıklarından kaçınmak için azami dikkati sarfederler. Hataen bir kötülük, işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman hemen Allah”ı hatırlayarak tevbe ederler.

“Onlar, bir kötülük yaptıkları ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah”ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler; günahları da Allah”tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar, yaptıklarında bile, bile ısrar etmezler” (Al-i İmran, 135)

İnsan, eksik oluşu nedeniyle hata yapabilir, yanlışa düşebilir; önemli olan bu hatayı anlayıp dönmek ve tevbe ederek yüce Allah’tan af dilemektir. Hz. Adem (as), şeytana aldanarak büyük bir hata yapmış, ancak hemen akabinde tevbe ederek af dilemiştir.

“(Adem ve eşi) dediler ki: ‘Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz!” (A’raf, 23)

Hz. Adem (as), yaptığı hataya kılıf uydurmaya çalışmamış, şeytanın kendilerini aldattığını ileri sürmemiştir. O, İblis’i dinlemekle hata yaptığını ve hatanın kendisinde olduğunu kabul etmiştir. Yüce Allah (cc), kullarının, beşer oluşları nedeniyle hata yapabileceklerini bildirmiş, ancak hatada ısrar edilmemesini ve hemen tevbe edilmesini istemiştir.

“Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabul etti, doğru yola iletti.” (Taha, 122)

Oysa İblis, yüce Allah’ın “Secde et” emrini yerine getirmeyerek Rabb’ine isyan ettiği gibi, yaptığı bu hatanın müsebbibi olarak da Hz. Adem (as)’ı göstermiş, hatasında ısrar ederek azgınlığı seçmiştir. Bu nedenle de yüce Allah (cc), İblis’i lanetleyerek alçaltmış, Hz. Adem (as) ve eşini de, içerisinde bulundukları nimet yurdundan çıkarıp yeryüzüne göndermiştir.

“Dedi ki: “Hepiniz oradan inin, birbirinize düşmansınız. İmdi benden size bir hidâyet geldiği zaman kim benim hidâyetime uyarsa o, sapmaz ve sıkıntıya düşmez.” Ama kim beni anmaktan yüz çevirirse, onun için de dar bir geçim var. Kıyâmet günü onu kör olarak (yüce Divâna) süreriz.” (Taha, 123-124)

Vahyin belirlediği ölçüler içerisinde hareket edenler, dünya hayatında sapmaz ve vahiyden sapmadığı için de ahirette sıkıntıya düşmez. Ancak vayhi bırakıp şeytana ve şeytani sistemlere uyanlar, her iki dünyada da sıkıntıya düşeceklerdir.

İblis, insanlara karşı beslediği kin ve düşmanlığını, dünya hayatında da sürdüreceğini söylemiştir.

“(İblis): ‘Rabbim, dedi, beni azdırmandan ötürü andolsun ki, ben de yer yüzünde onlara (günâhları) süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım.” (Hicr, 39)

Hz. Adem (as)’ın örnekliğinde görüldüğü üzere, bilinçli olarak yüce Allah’ın koyduğu hükümlerin aksine hareket eden ve bundan pişmanlık duymadan İblis gibi ısrar eden kimseleri yüce Allah (cc) bağışlamıyor, bu isyankârları, dünya ve ahirette cezalandırıyor. Yüce Allah (cc), bilerek suç işleyenlerin affedilmeyecekleri, dünya ve ahirette ceza görecekleri konusunda kalem suresindeki Bahçe sahiplerini örnek olarak vermektedir.

Bahçe sahipleri, mallarından Allah (cc) için infak etmenin, Allah”ın emri olduğunu bildikleri ve içlerinden biri bu mükellefiyetlerini hatırlattığı halde onlar, bunu yapmayarak Allah”ın emrine karşı gelmişlerdir. Yüce Allah (cc) da onların bahçelerini yok ederek onlara, dünyevi bir ceza vermiş, onların, hatalarını anlayıp pişman olmalarına rağmen ahirette de onlara büyük bir ceza olacağını bildirmiştir.

“Yazık bize, biz azgınlarmışız. Belki Rabb’imiz, bize onun yerine ondan daha iyisini verir; biz Rabb”imize yönelir, O”ndan umarız. dediler.” (Kalem, 31-32)

“İşte azap böyledir, ahiret azabı ise daha büyüktür, keşke bilselerdi. (Kalem, 33)

Yüce Allah’ın indirdiği ilahi hükümleri terk edip beşeri tağuti sistemlerin kurallarına göre hareket edenler, kendilerine hatırlatıldığı ve kendilerinin de gittikleri yolun yanlış olduğunu bildikleri halde bunda ısrar etmekte, tevbe edip Rab’lerinin bildirdiği Tevhidi esaslara göre hareket etmemektedirler. İşte bunlar için de dünya ve ahirette acı bir azap vardır.

HABİL ve KABİL

Karşı fikre tepki gösterip onu susturmak ve ortadan kaldırmak için baskı yapıp şiddet kullanmak, insanlık tarihi kadar eskidir. Zorbalığı tek çıkar yol sanan bağnaz, yobaz ve cahil kimseler, muhataplarına medeni ölçüler içerisinde, insana yakışır bir şekilde cevap verme, sorunu çözme yeteneğinden yoksun bulundukları, fikre fikirle karşılık veremedikleri ve muhatapları karşısında aciz kalıp küçük düştükleri zaman ilk başvurdukları şey, güç kullanarak, baskı ve şiddet yoluyla sonuca gitmektir. Bu konuda İslâm, Hristiyanlık ve Yahudiliğin de çok iyi bildiği Hz. Adem (as)’in iki oğlu Habil ve Kâbil’in örnekliği verilebilir.

Aralarındaki sorunu medeni bir şekilde, insan onuruna yaraşır bir tarzda çözmek, bunun için öneriler getirerek anlaşmak isteyen küçük kardeş Habil’e karşı; fikri bir çözüm getirmekten yoksun olan, sorunu zorbalıkla çözeceğini sanan büyük kardeş Kâbil’in yaptığı zorbalık ve başvurduğu şiddet, insanlık tarihine sürülen ilk kara leke ve onursuz bir harekettir. Kur’ân-ı Kerim, bu onursuz davranışın kötülüğünü ve yüce Allah (cc) yanında hoş olmayan bir tavır olduğunu, gelecek nesillere örnek olarak vermektedir.

Zorbalık ve bunun göstergesi olan şiddet ve terör, şeytanın ve beşeri ideolojilerin şahsında temsil edilirken; olgun, barışçı ve diyaloga açık tavır, kutsal kitaplarda, rahmet elçileri peygamberlerin hareket ve yaşayışlarında temsil edilmiştir.

Yalana dayalı aldatma metodunu, her zaman ve mekanda ortaya koyan çalışan İblis, yeryüzüne indikten sonra ilk olarak Hz.Adem (as)”ın oğlu Kabil”i kancasına takmıştır. Hz. Adem (as)”ın çocuklarından Hâbil, hakkı temsil ederken Kabil de bâtılı temsil etmiştir.

Hakkın ortaya koyduğu ölçü (metod) ile bâtıl metodu yenen Hâbil, hak metodla batıl metoda (şeytani düzenlemelere) üstün gelerek amacına ulaşmaya çalışmıştır. İşte bu örnek de göstermiştir ki, Hak metodla hareket edenler, her dönemde üstün gelmişler, şeytani metodlarla hareket edenler de hüsrana uğramışlardır.

“Onlara Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku; hani her biri birer kurban sunmuşlardı, birinden (kurban) kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, kardeşine): ‘Seni öldüreceğim’ demişti, (o da): ‘Allah, sadece muttakilerden kabul eder.’ dedi.” (Maide, 27)

Sahtekârlıkları ortaya çıkan, fikri çıkmaza giren kimseler, zorbalık yaparak üstün gelmeye, kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar. Dürüst insanlar ise, her zaman ve her durumda daima aklı selim hareket ederler ve zorbaların metodu ile hareket etmezler. Kabil, yaptığı hatayı düzeltip tevbe edeceği yerde, tıpkı kendisini kancasına takan şeytan gibi, konuyu yanlış anlayarak kardeşini suçlamış ve onu, öldürmekle tehdit etmiştir.

Dürüst davranması neticesinde Rabb’i tarafından ödüllendirilen Habil, Haklı oluşunun gururu içerisinde hareket etmiş ve kardeşinin tehditlerine, onun metodu ile cevap vermemiştir.

“Andolsun, eğer sen beni öldürmek için bana elini uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam, çünkü ben alemlerin Rabbinden korkarım’ dedi.” (Maide, 28)

Kabil’in soyunu ve metodunu takip eden beşeri zorba sistemler, fikri çıkmaza girdiklerinde hemen zorbalığa, diktatörlüğe, zulme, işkenceye başvururlar. Burada da Hakkın ortaya koyduğu metoda göre hareket eden Hâbil, Kabil”in şeytani metodu olan dövüşerek birbirini yok etme ya da üstün gelme teklifini geri çevirmiş, zorbalığa başvurmamış, alemlerin Rabb”inin razı olduğu metodu uygulamış ve başarılı olmuştur.

Bu kıssada görüleceği üzere, bu ilk örnekte, iki mücadele metodunun şekli ortaya çıkmaktadır. Hakka dayanan, zorbalığa başvurmayan İslâmi metod ve zorbalığı çözüm gören şeytani metod. Bu örneklikte, İslâmi mücadele metodunu oluşturan davet, direnme ve sonuç aşamalarının hepsi görülmektedir.

Habil”in, hakkın ölçülerine göre mücadele metodunu uygulama çabasına ve Kabil”i, bu metoda uyma konusundaki uyarılarına karşın Kabil, kendi bildiği şeytani yolu seçmiştir. Habil”in merhametle ne yapacağını Kabil”e söylemesine rağmen, Kabil şeytani ve zorba metodunda ısrar etmiştir. Bu Hak-Batıl mücadelesi sonucunda sonuç bölümü ortaya çıkmış, Habil”in şahadeti vuku bulmuştur.

Allah”ı birlemeye ve İslâmi esasları toplum hayatına hakim kılmaya yönelik davet metodunun en güzel örneklerini veren risalet önderlerinin pratiklerine bakıldığında, hepsinin aynı metodla Allah”ı birlemeye çalıştıklarını görülür. Hiç bir Risalet önderi, içinde yaşadığı toplumun metodu ile ya da idaresi altında yaşadığı siyasal rejimlerin yürürlükteki kanunlarının izin verdiği ölçüde, insanları yüce Allah”ı birlemeğe, O”nun hükümlerine teslim olmağa çağırmamışlardır.

Her dönemde gündemi oluşturanlar risalet önderleri olmuştur; istikbar güçleri, risalet önderlerinin belirledikleri gündeme göre konumlarını tespit etmişlerdir.

Habil ve Kabil kıssasından sonra vuku bulan bütün mücadelelerde, risalet önderleri, kendilerine yüce Allah (cc) tarafından emredilen gerçekler ve metod doğrultusunda görevlerini ifa etmişlerdir. Yüce Allah (cc) risalet önderlerinin mücadelelerini ve tabi oldukları metodu mü”minler için en güzel örnek olarak vermiştir.

Hz. Adem (as)”in bu kıssasından alınacak dersler

Mü’minler, yüce Allah”ın emirlerini sürekli olarak hatırlamalı, eksikleri varsa hemen gidermeli ve Rab’lerinin hükümlerine derhal teslim olmalı, ertelememelidirler.

Yapacakları her işi, mutlaka Kur’an’a uygun yapmalı, şeytani düzen olan demokratik kurallarla hedefe ulaşmaya kalkışılmamalıdır. Aksi halde Hz. Adem (as) gibi sahip olunan nimetlerden de mahrum kalınacaktır.

Ne kadar zor olursa olsun, İslâmi mücadele metodu esas alınmalıdır, tağuti kurallara sığınılmamalıdır. Beşeri kuralların, insanları yüce Allah’ın rızasına götüremeyeceği bilinmeli, hiçbir şekilde ve şartta bu kurallara göre hareket edilmemelidir.

Hata yapıldığında hemen tevbe edilmeli, hatada ısrar edilmemelidir.

Habil kıssasında görüldüğü gibi davet yumuşak bir dille ortaya konulmalı, şiddetten kaçınılmalıdır.

 

Ramazan Yılmaz: 2014-04-11

 

Comments (1)

  • adminsays:

    21 Temmuz 2024 at 00:43

    “Allah”tan korkan (mümin)ler, kendilerine şeytandan gelen bir vesvese dokunduğu zaman hatırlarlar, hemen (gerçeği) görürler. (Araf, 201)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir