Hadisleri inkâr adı altında Rasulullah (as)’ı inkâr
Bugüne kadar yaklaşık 35-40 yıldır gördüğüm ve şahit olduğum kadarı ile hadis inkârcıları, hadisleri değil bizzat Rasulullah (as)'ı inkâr etmektedirler. Bu kimseler, inkârlarını perdelemek için de Kur’an’dan bazı ayetleri kendilerine delil olarak almaktadırlar.
Bu konuda şunu ifade etmekte yarar vardır; bu kimselerin hepsi Rasulullah (as)’ı inkâr etmiyor, bunların içerisinde, Rasulullah (as)’ı kabul etmekle beraber neyi kabul edip neyi reddedeceklerini ayırt edemeyen kimi saf kimseler de bulunmaktadır.
İnsanlar, Kur'an'ı bir bütün olarak almadıkları ve anlamadıkları için, bazı konularda, kendi mantıklarınca kendilerini desteklediklerini düşündükleri bir iki ayeti, siyak sibakına bakmadan alıp kullanıyorlar. Bu durum, Rasulullah (as)'ı inkâr etme konusunda da kendisini göstermiştir.
Bu inkârcı kimselerin durumu, Rasulullah (as)’ın her sözünün ayet olduğunu, adeta doldurulmuş bir kaset gibi ayetler dışında hiçbir şey söylemediğini iddia eden Sünnet istismarcılarının ya da insanları kendisine inandırmak için Rasul’ün getirdiği eserden, hevasının hoşuna gidenleri alıp diğerlerini bırakan Samiri’nin durumuna benzer.
“(Sâmiri): ‘Ben onların görmediklerini gördüm. Elçinin eserinden bir avuç aldım da attım; nefsim bana böyle (yapmayı) hoş gösterdi.’ dedi.” (Taha, 96)
Bu kimselerin amacı, Kur’an’ı net olarak anlamak, yüce Allah’ın sözü üzerine başka bir söz kondurmamak değildir. Şayet böyle bir amaç için çalışmış olsalardı, Kur’an’ın hassasiyetle üzerinde durduğu Tevhidi esasları önceleyecek ve iman etmenin ilk şartı olan tağutu reddeceklerdi.
Rasul (as)'ı anlamak için öncelikle Kur'an'ı bir bütün olarak almak ve Kur'an'da Rasul (as)'ın nasıl anlatıldığını kavramak gerekir. Bu konuda daha önce bu sitede yayınladığım, aşağıda konu başlıklarını ve linklerini verdiğim yazıları yazmış, akıl ve iman sahiplerinin istifadesine sunmuştum.
Kur'ân'daki Rasul Hz. Muhammed (as)’a İman Edin
http://www.mucahede.com/modules.php?name=Kose_Yazilari&op=viewarticle&artid=73
Kur’ani Sorumluluk ve Rasul’e Saygı
http://www.mucahede.com/modules.php?name=Kose_Yazilari&op=viewarticle&artid=76
Hadisleri daha doğrusu Rasul (as)’ı inkâr edenler, Mürselat suresi 50. ayeti kendilerine delil olarak alırlar. Oysa aklı başında her insan, iman etmese bile, Mürselat suresini baştan sona kadar okuduğunda, 50. ayetteki uyarının, esas itibarı ile insanları Rab’lerine imana davet eden ve iman etmemeleri halinde Kıyamet günü karşılaşacakları durumu kendilerine bildiren bir uyarı olduğunu görecektir.
“Onlar bun(lara inanmadık)dan sonra hangi söze inanacaklar?” (Mürselat, 50)
Yüce Allah (cc), Rahman sıfatının gereği olarak, insanları uyarmakta, onlara kıyamet gününde karşılaşacakları durumu bildirerek Rab’lerine yönelip iman etmelerini istemektedir. Bütün bu uyarılara, mü’minlerin ve günahkârların karşılıklı olarak verilen durumlarına rağmen “Onlar bun(lara inanmadık)dan sonra hangi söze inanacaklar?”
Mürselat suresinin açıklaması, bir bütün olarak sitemizin tefsirler bölümünde bulunmaktadır.
http://www.mucahede.com/modules.php?name=tefsir&op=showcontent&id=49
Ayrıca Necm suresinin tefsirinde Rasul’ün konumu ile ilgili açıklama yapılmıştır.
http://www.mucahede.com/modules.php?name=tefsir&op=showcontent&id=26
Yüce Allah (cc), Murselat suresi 50. ayette kendi sözlerinden sonra Rasul (as)’ın sözlerinin reddedilmesini istemiyor, şayet Rasul’ün sözlerinin alınmasını istemeseydi bunu açıkça söylerdi. Tıpkı, Tahrim (1-2), Abese (1-9), Hakka (44-47), İsra (73-75), Nisa (113), Al-i İmran (78-79), Şura (24) ve benzeri ayetlerde Rasul (as)’ı uyardığı gibi burada da yüce Allah (cc), Rasul (as) açıkça uyarırdı ve Allah (cc) bunu söylemekten de çekinmezdi.
Yüce Allah (cc), Rasulullah (as)’ın sözlerinin alınmasını men etmediği gibi, tam aksine Rasul (as)’ın yaptığı bazı uygulamaları tasdik etmiş, bu konuda Rasul (as)’a itaat etmeyenleri açıkça uyarmıştır. Cuma namazının farz kılınması ve Cuma namazında, Rasulullah (as) hutbede konuşurken ticaret kervanlarına koşan insanları uyarması gibi.
İnkârcılar, Rasulün Sünnetini inkâr etmekle birçok ayeti de inkâr ediyorlar
İnkârcı kimseler, öncelikle neyi kabul edip neyi inkâr ettiklerini bilmiyorlar. Hadisleri inkâr ediyoruz adı altında Rasulullah (as)’ın yüce Allah (cc) tarafından alınması emredilen en güzel örnekliğini de reddediyorlar.
Rasul (as) inkârcıları, Kur’an’ın hassasiyetle üzerinde durduğu Rasul’ün mü’minler için en güzel örnekliğini, Rasul’e iman edilmesinin yüce Allah’a iman etmek olduğunu, Allah ve Rasulünün verdikleri hükme aykırı davranışın sapıklık olduğunu bilmeyecek kadar ya gözleri perdelenmiş ya da bu ayetlerin kendilerine hitap etmediğini dolayısıyla mü’minlerden olmadıklarını düşünüyorlar.
Bu inkârcı taife, Ahzab suresi 21, 36, Tevbe suresi 63 ayetlerinde yüce Allah’ın buyruğunu görmezden geliyorlar. Oradaki Rasulün örnekliği ve Rasulün hükmü nedir? Yüce Allah (cc) Raulü hükmüne ortak mı etti? Bu ayette Rasul (as)’ın durumu nedir? Neden Allah’a ve Rasule karşı gelmenin cezasının cehennem olduğu bildiriliyor? İşte Kur’an’ı anlamayan ve işlerine gelen ayetleri çekip diğerlerini bırakan inkârcıları yüce Allah (cc) böyle şaşırtır.
“Andolsun Allâh'ın Rasulünde, sizin için Allah'a ve âhiret gününe kavuşmaya inanan ve Allâh'ı çok anan kimseler için, çok güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)
“Allâh ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab, 36)
“Bilmediler mi ki kim Allah'a ve Elçisine karşı koymağa kalkarsa onun için sürekli kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte, büyük rezillik budur.” (Tevbe, 63)
İnkârcılar, Rasul’ün Sünnetini inkâr etmekle bu ayetlerde yapılan uyarılara aykırı hareket etmektedirler ve elbette inkârcıların gidecekleri yer ayette belirtildiği gibi cehennemden başka bir yer olmayacaktır.
Allah ve Rasulü arasında ayırıma gidenleri, bir kısmını alıp bir kısmını bırakanları yüce Allah (cc) şöyle vasıflandırıyor.
“Onlar ki Allâh'ı ve elçilerini inkâr ederler, Allâh ile elçilerinin arasını ayırmak isterler, ‘Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz’ derler; bu ikisinin arasında bir yol tutmak isterler. İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azâb hazırlamışızdır!” (Nisa, 150-151)
Yukarıdaki bu tesbitleri yaptıktan sonra Rasulullah (as)’ın hadisleri konusuna bakılacak olursa
Şu unutulmasın ki, Rasul (as), en az kendisine iman edenler kadar, Rabb’ini razı etmeyi düşünmekte, kendisine iman edenlerden daha çok yüce Allah’tan korkmakta ve onlardan daha çok hangi konuda ne söyleyeceğini bilmektedir. Durum bu olunca, Rasulullah (as), Kur’an’da (yukarıda verdiğim sure ve ayetlerde) kendisine yapılan uyarılara da muhatap olmuş bir kimse olarak, söyleyeceği şeyler konusunda çok daha hassastır. Çünkü okuduğu ayetlere aykırı en küçük hatalı bir söz ya da harekette kendisi anında uyarılmaktadır.
Şu da bir gerçektir ki, Rasulullah (as), programlanmış bir robot ya da doldurulmuş bir kaset değildir. O, Rabb’inin kendisine bildirdiği ayetleri insanlara duyurduktan sonra, bu ayetleri anlamayan, ayetler konusunda ne yapacaklarını bilmeyenlere de o ayetleri kendi sözleri ile açıklamıştır. Örneğin, sahurun ne zaman bittiği konusunda inen ayetleri anlamayan bazı kimselere, sahurun bitiş vakti olan siyah ipliğin beyaz iplikten ayrılışını açıkladığı, Tevbe suresi 31. ayetin ne ifade ettiğini soran kişilere ayetin ne anlama geldiğini anlattığı gibi.
Rasulullah (as) elbette ilahi hükümleri duyurduktan sonra, vahyin nazil olmadığı diğer zamanlarda çevresindeki insanlarla ayetler konusunda, sosyal münasebetlerle, insanların ilişkileri ve diğer birçok konuyla ilgili birçok şey söylemiştir. O, vahyin inzalinden sonra ağzını kapatıp açmayan, odasına kapanıp ayetler geldikçe insanların karşısına çıkan biri değildi elbette. Böyle bir şey düşünmek bile Rasulullah (as)’a en büyük hakarettir.
Rasulullah (as), bir peygamber, bir önder, bir eş, sosyal bir kişi olarak elbette insanların içerisinde ve onların sorunları ile ilgilenen bir şahsiyettir. Bu nedenle de ister istemez birçok şey söylemiş, insanların sorunlarını çözmüştür. Rasulullah (as), çevresindeki insanlarla gerek ayetler konusunda, gerekse insanların sorunları ile ilgili konuşmakta, onların sorunlarına Kur’ani ölçüler içerisinde cevaplar vermiştir. Rasulullah (as)’ın zaten Kur’an’a aykırı bir şey söylemesi mümkün değildir.
“Eğer o (Muhammed), bazı laflar uydurup bize iftirâ etseydi, elbette onun sağını alırdık. Sonra onun can damarını keserdik. Sizden hiç kimse buna engel olamazdı.” (Hakka, 44-47)
Buradan hareketle, Rasulullah (as), Kur’an’ı insanlara ulaştırırken, Kur’an’daki hükümlerin nasıl uygulanacağı konusunda da açıklamalar yapmıştır. Onun yaptığı bu açıklamalar, hiçbir şekilde Kur’an’a aykırı değildir.
Günümüzdeki hadislerin durumu
Hadislerin toplanmasına, Rasulullah (as)’ın yaşadığı dönemden yaklaşık iki asır sonra başlanmış ve bunlar yazılı hale getirilmiştir. Hadisler, bir ravi zinciri ile Rasulullah (as)’a atfedilen sözlerdir. Kütüb-ü Sitte’nin yazarları Rasulullah (as)’dan yaklaşık 200 yıl sonra yaşamış kişilerdir.
Hadislerin toplanmasına, Halife Ömer bin Abdülaziz’in hadislerin toplanmasını emretmesi üzerine 719 yılında başlamıştır. Bunun üzerine İmam Buhari (810–869) her yeri dolaşarak hadisleri toplayarak, meşhur Sahihini oluşturmuştur.
Buhari, bahsedilen hadisleri topladığında hadis nakledenlerin en az üç dört nesli öldüğü için rivayetlerde sözlü geleneklerin özelliklerine uygun olarak ravilerden kaynaklanan unutma, yanlış hatırlama, yüceltme, alçaltma, abartma, önemsizleştirme, ayıklama hatta uydurma (mevzu) gibi nedenlerle gerçeğin kısmen veya tamamen değiştirilmesini içeren sözler hadislere karıştırılmıştır. Örnek olarak Miraç hadisi verilebilir.
Hadis uydurmalarının, Hz. Ali (r.anh) zamanında başladığı düşünüldüğünde, hadislerin güvenirlilik konusu ciddi bir şekilde sözkonusu olmaktadır.
Hz. Ali (r.anh) döneminden itibaren uydurmaların başlaması, İsrailiyatın fitneleri, hadis toplayanların bu konudaki yeterlilik durumu ve 12. yüzyıldan sonra hadis okulları açılması konuları gözönüne alındığında ve konuya bu bilgiler ışığında bakıldığında, bugün var olan hadislerin, tamamının Rasulullah (as)’a ait olamayacağı gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Yukarıdaki nedenlerle tarihi süreçte birçok ilim ehli, hadislere kuşkuyla bakmışlardır. O halde Rasulullah (as)’a ait olan hadislerle uydurulan hadisler nasıl ayırdedilecek sorusu haklı olarak sorulabilir. Bunun için yapılması gereken şey, Kur’an’a vakıf olmak, Kur’an’ı çok iyi bilmek; Rasulullah (as)’ın Kur’an’da belirtilen konumunu, aldığı uyarıları ve onun bir Rasul olduğu gerçeğini gözönünde bulundurmaktır.
Sıradan bir insan bile, yaptığı şeylere aykırı bir söz söylemez, biraz önce söylediği bir sözü biraz sonra tekzip edecek başka bir söz sarfetmez. Sözkonusu olan yüce Allah’ın seçerek beğendiği ve elçi olarak görevlendirdiği Hz. Muhammed (as)’dır. Bu nedenle hadis üzerine konuşan ya da tartışanlar, Rasulullah (as)’ın yüce Allah (cc) tarafından seçilişini bilerek konuşmak ve tartışmak zorundadırlar.
“De ki: ‘Bana dini yalnız Allah'a hâlis kılarak, O'na kulluk etmem emredildi ve bana Müslümanların ilki olmam emredildi.’ De ki: ‘Ben, Rabbime isyân edersem, büyük bir günün azâbından korkarım.’ De ki: ‘Ben, dinimi yalnız Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk ediyorum.” (Zümer, 11-14)
Rasulullah (as), getirdiği ilahi mesaja önce kendisi teslim olan, her söz ve davranışını teslim olduğu bu Kitab’a göre yapan, Kur’an’ı ahlak edinen yüce bir şahsiyettir. O, Kur’an’ı tebliğ ettiği insanlardan çok daha fazla Kur’an’ı ve İslâm’ı bilen, daha çok Rabb’ini razı etmeye çalışan, insanlardan daha fazla yüce Allah’tan korkan bir Peygamberdir. Durum bu olunca, böyle yüce bir şahsiyet, yapıp söylediklerine aykırı bir söz söyleyebilir mi?
Yüce Allah’a gerçekten iman eden, imanına şirk bulaştırmayan, Kur’an’ı ve Kur’an’daki hükümlerin ifade ettikleri anlamları çok iyi bilen kimseler, günümüzde hadis olarak rivayet edilen sözlerin hangisinin Rasulullah (as)’a ait olup olmadığını da çok iyi bilirler.
Hadis ve Rasul inkârcılarına bakıldığında bunlardan bir çoğu, Kur’an’ı bilmekten, onu anlamaktan yoksun kimselerdir. Bu kimseler, okudukları ve ne anlama geldiğini bilmedikleri birkaç ayeti sloganlaştırıp akılları sıra Rasul (as)’ı ve hadislerini inkâr ediyorlar. Bu kimseler, hadis ve sünnet ayrımını da bilmiyorlar; hadisleri reddediyoruz derken Rasulullah (as)’ı da inkâr ediyorlar.
İnkârcılardan bir başka grup, Kur’an’ı söz olarak çok iyi bilmekte, ancak gereğince Kur’an’a iman etmedikleri için onu çarpıtmakta, bilerek ya da bilmeyerek, yanlış anlamlandırmaktadırlar; tağut, başörtüsü vb. konuları çarpıtmaları gibi.
Bu ikinci inkârcı grubun, İslâm’a uygun ne doğru dürüst bir yaşantıları var, ne de İslâmi konularda hassasiyet sahibidirler. Bunlar ancak işin edebiyatını yapmakta ve hevalarını tatmin etmek için Kur’ani gerçekleri çarpıtmaktadırlar.
Bütün bu inkârcılara tavsiyemiz, küfrünüzde daha fazla ileri gitmeden, dönülmeyecek yola girip kalpleriniz iyice kararmadan gelin Kur’an’a bir bütün olarak teslim olun, Kur’an’ı, en güzel örnek olan Rasulullah (as) gibi ahlak edinerek Müslüman olun. Bu inkârcılara aşağıya aldığım ayetleri yeniden hatırlatarak tevbeye davet ediyorum.
“Andolsun Allâh'ın Rasulünde, sizin için Allah'a ve âhiret gününe kavuşmaya inanan ve Allâh'ı çok anan kimseler için, çok güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)
“Allâh ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab, 36)
“Kim de kendisine doğru yol belli olduktan sonra Rasule karşı gelir ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yola yöneltiriz ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir gidiş yeridir orası!” (Nisa, 115)
“İman ettikten, Rasul'ün hak olduğunu gördükten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâr eden bir topluma Allâh nasıl yol gösterir? Allâh, zâlim toplumu doğru yola iletmez.” (Al-i İmran, 86)
“BU BİR ÖĞÜTTÜR, DİLEYEN, RABB’İNE VARAN BİR YOL TUTAR”
(Müzzemmil, 19)
Ramazan Yılmaz: 2012.07.04
Bir yanıt yazın