Amaçsız insan, sokağa atılmış havasız topa benzer, önüne gelen rastgele bir tekme atar, sonra çöplüğe fırlatır bırakır. Belli bir hedefi ve amacı bulunmayan kimseler, onun bunun sözlerine sloganlarına kanarak onların peşlerinden giderler ve hiçbir şahsiyet sahibi olmadan hayatlarını sürdürürler.
Belli bir amacı bulunmayan, kendisine bir hedef belirlemeyenn kimseler, hiçbir şekilde huzurlu ve mutlu olamazlar. Başkalarının yaptıklarına özenen, başkalarının söylem ve isteklerine göre hareket edenler, onun bunun tarafından kullanılan boş bir kaba benzerler, her önüne gelenin bir şey koyduğu bu kaplar, her konulan eşyadan bir iz taşırlar ve kendilerine bulaşan her iz, onları kirli bir hale getirir.
Hedefleri belli olmayan, amaçsız kimseleri kandırmak oldukça kolaydır. Şeytan ve onun insan türünden yardımcıları hep amaçsız insanların peşindeler, onları tuzaklarına düşürmek için çalışmaktadırlar. Bu tuzakların en sinsi olanları, söz ve davranışlara yön veren moda, duygulara hitap eden sloganik ifadelerdir.
Şahsiyet sahibi kimseler, başkalarının kendilerine sunduğu, sloganlardan öteye geçmeyen düşünceleri, Rab’lerinin rızasına uygun olmayan hayat tarzını, değil, kendilerini yaratanın belirlediği düşünce ve hayat tarzını esas almalıdırlar.
Belli bir hedefi ve amacı olmayan kimseler, toplum içerisinde hiçbir zaman örnek ve önder olamayacakları gibi, selin önündeki kütük misali, onun bunun istekleri ve buyrukları ile sürekli olarak sağa sola savrulurlar. Böyle kimselerin, dünyada huzurlu olmaları ve Rab’lerini razı edebilmeleri hiçbir şekilde mümkün değildir.
Hayatı anlamlı kılan en önemli unsur, hiç kuşkusuzdur ki insanın, niçin yaşadığını, ne yapması gerektiğini, sonunda ne olacağını bilmesi ve bu bilinçle yaşamasıdır. İnsan hedefini, amacını ve hayatın anlamını bildiği sürece, hayatı daha bilinçli bir şekilde yaşayacak ve yaşadığı hayatın her anını daha iyi değerlendirebilecektir.
Hedefini, amacını belirlemeyen, anlamsız bir hayat süren insanlar, günübirlik yaşayan diğer yaratıklardan farksızdırlar. Hatta öylelerinin durumları, yüce Allah indindeki diğer tüm yaratıklardan daha aşağı bir tabakadadır. Bu tür insanlar için hayat, ancak yemek, içmek ve süfli zevklerin tatmininden başka bir şey değildir. Bunlar hevalarını tatmin etmekten başka bir şey yapmayan kimselerdir.
“Arzusunu ilah edinen kimseyi gördün mü, onun üstüne sen mi bekçi olacaksın! Yoksa sen onların çoğunun işittiklerini, düşündüklerini mi sanıyorsun, kesinlikle onlar, onlar hayvanlar gibidir, hattâ onlar, yolca (hayvanlardan) daha sapıktır.” (Furkan, 43-44)
İnsan, yaşadığı hayatın anlamını bildiği, hedefini ve amacını tespit ettiği ölçüde hayatta başarılı olur ve yücelir. Belirlenen hedefe ulaşma amacı, kişinin akıllı, ölçülü ve düzenli hareket etmesini, başkalarının isteklerine göre değil, iman ettiği değerler göre hareket etmesini sağlar. Hedefi ve amacı belli olan bir kimseyi, kimse doğru yoldan saptıramaz.
“Ey iman edenler, siz kendinize bakın, siz doğru yolda olduğunuz takdirde sapan kimse size zarar vermez, hepinizin dönüşü Allah'adır. O size ne yaptığınızı haber verecektir.” (Maide, 105)
Ölçülü hareket, insanı, başkalarının sloganiş ifade ve hareketlerinden koruduğu, doğru hareket etmesini sağladığı gibi onun, hem çevresinde güven uyandırmasına, hem de Rabb'i indinde sevilip yücelmesine sebep olur. Hâlbuki başıboşluk ve düzensizlik kişinin, hem başkalarının elinde oyuncak olmasına, hem çevresinde, hem de yüce Rabb'i indinde küçülmesine ve aşağılanmasına sebep olur.
İnsan için doğru hareketin kaynağı, hiç kuşkusuzdur ki, kendisini yaratan Rabb’inin bildirdiği Kur’an’dır; ona göre hayatını tanzim eden kimsenin, başkalarına uyup küçülmesi mümkün değildir. Yüce Allah (cc), yarattığı insanın, yaşadığı hayatta yapacaklarını düzenlemiş ve ona hedefini göstermiştir.
“O ki, yarattı, düzene koydu, belirleyip hedefini gösterdi.” (A’lâ, 2-3)
Yüce Allah (cc) kâinatı, hayatı ve insanı yaratmış, hemsinin görevlerini belirlemiş, her şeyi, yerli yerince düzenlemiş, hiçbir şeyde herhangi bir boşluk ve eksiklik bırakmamış, bir bozukluk yapmamış, her şeye, görev ve sorumluluklarını mükemmel bir şekilde bildirmiştir.
Yüce Allah (cc), yarattığı her şeye hedeflerini de göstermiş, o hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda gereken bilgileri vermiştir. Yaratılışın asıl gayesi, yüce Allah’a kulluk, hayatın gayesi bu kulluğu yerine getirerek yüce Allah’ı razı edebilmektir. Bu nedenle iman edenlerin hedefleri ve yapacakları her şey bellidir.
Ey gençler, amacınıza ve hedefinize uygun hareket edin ki, şeytan ve yardımcılarının tuzaklarından korunasınız. Bu hedef ve amacınız, iman ettiğiniz Kur’an’da Rabb’iniz tarafından apaçık bir şekilde belirtilmiştir. Bu nedenle Kur’an’ı, anlayarak okuyunuz.
Ey gençler, siz, herhangi biri gibi değilsiniz; hedefi ve gayesi belli olan, imanlı, sorumluluk sahibi kimselersiniz. Bu sorumluluğunuz gereği, insanlardan etkilenen değil, insanları etkileyen, başkalarının çizdikleri yollara uyan değil, başkalarına yol gösteren, örnek ve önder olan kimselersiniz.
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah'a inanırsınız…” (Al-i İmran, 110)
Ey gençler, sizler, gaye ve hedefleri Tevhidi anlamda Rab’lerini razı etmek olmayan başkalarının çağrısına koşan değil, başkalarını Rabb’inize çağıran kimselersiniz. Başkalarının çağrılarına icabet etmek, insanı helaka sürükler, oysa sizler, kurtuluşa çağıran önderlersiniz. O halde görev ve sorumluluğunuzun bilincinde hareket ederek insanları iyiliğe davet edip kötülüklerden sakındırın.
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran, 104)
İnsanları, kim adına ve neye çağıracağınızı Rabb’iniz bildirmiştir; o halde sorumluluğunuzun bilincinde hareket ederek bu görevinizi ifa ediniz.
“Çağır, yaratan Rabb’inin adıyla” (Alak, 1)
Tevhidi esasları topluma ulaştıracak sizlerin, kimin adına hareket ettiğinizi, üstlendiğiniz mesajın sizden ne istediğini çok iyi bilmelisiniz ki, mesajı ulaştıracağınız toplumu etkileyebilesiniz.
Okuduğunuz ayetleri önce nefsinize sunun, kendiniz tam bir hoşnutlukla kabul ettikten, gereğini yerine getirdikten sonra topluma götürün. Davetinizi reddeden topluma karşı öncelikle şefkat ve merhametle muamele edin, mümkün oldukça onlara acıyın; babanın asi çocuğuna bakışı gibi, topluma merhametle bakın. Buna rağmen toplum yüce Allah’a isyana devam ederse, onların cezalandırılmalarını kendiniz üstlenmeden yüce Allah’a havale edin.
Sizler, toplumu yönlendiren, onu şirk bataklığından hidayet aydınlığına çıkarmaya çalışan kimseler olduğunuza göre, zorluklara karşı hazırlıklı olmalısınız ki, bu zorlukların başında musibetler, sıkıntılar, yokluklar, işkence ve baskılar gelmektedir. Siz, bütün zorluk ve sıkıntılara, baskı ve işkencelere karşı iman zırhıyla donanmalısınız.
Sizler, kendinizi şirk ve küfürden, bunların düşünsel kalıntılarından, geleneksel, statik kültürün din anlayışından arındırmalı, yalnızca yüce Allah’a tevekkül etmeli, yalnızca O’na güvenmeli ve yalnızca O’nu otorite kabul edinmelisiniz. Aksi halde bu zorluklara dayanamaz, davetin yükünü yüklenemezsiniz.
Gençler, topluma örnek ve önder olmak istiyorsanız, o halde söz ve davranışlarınızda başkalarının fikir taşıyıcılığını yapmayınız. Taşıyıcılar, her zaman taşıyıcıdır, hiçbir zaman kendi kişiliklerini kazanarak fikir üretemezler. Sizler, yalnızca Rabb’inizin bildirdiklerinin taşıyıcısı olunuz ki, Rabb’iniz sizleri şereflendirip yüceltsin.
Gençler, açıp Kur’an’ı okuyun, benzer ayetleri bulup o ayetlerin ortaya koyduğu mesajı düşünün, üzerinde yorumlar yapın, başka kaynaklarda, üzerinde çalıştığınız konu ile ilgili çalışmalardan yararlanın ve bir konu hazırlayın. Hazırladığınız konuyu, bu konuda bilgi sahibi olanlara gönderip fikirlerini alın. Böyle bir çalışma, hem sizlerin gelişimine yardımcı olacak, hem de topluma yön veren kimseler olacaksınız.
Gençler, başkalarının fikirlerini taşıdığınız, başkalarının sloganlarını paylaştığınız sürece, hiçbir zaman fikir üretemez, yeni bir şey ortaya koyamaz, hayatınız boyunca başkalarının ellerine bakma durumunda kalacaksınız. Bu ise, dünya ve ahirette sizlere hiçbir şey kazandırmayacaktır.
Bugün bazı kimseler, ölü ya da diri olan şeyh, ağabey, hoca edindikleri kimselerin, fikirlerini alıp onların adlarını altlarına yazarak paylaşmaktadırlar. Bunlardan kimileri tarikatçı, bazıları da tarikatçı olmadıklarını iddia etseler de klasik tarikatçı mantığında olan kimselerdir. Bu nedenle onlardan, onların şeyh, ağabey ve hocalarının sözlerini paylaşmaktan uzak durunuz. Onların, söz ve yazılarını paylaşmakla, yakından tanımadığınız kimseler hakkında şahitlik yapıyorsunuz ki, bu şahitliğinizden sorulacaksınız.
Gençler, yazıp beğendikleriniz, sizlerin, o kişi ve yazılar hakkındaki şahitliklerinizdir ve Rabb’iniz huzurunda bu şahitliklerinizden sorgulanacaksınız. Bu nedenle kişiliğini ve gerçek fikrini yakından bilmediğiniz kişilerin, hoşunuza gidiyor diye sloganik söz ve yazılarını paylaşarak kendinizi Rabb’iniz huzurunda sorumluluk altına sokmayınız.
Klişe söz ve sloganlar da olsa, kimin tarafından söylenip yazıldığını öncelikle araştırınız, sonra o söz ve sloganların, iman ettiğiniz Kur’an’a uyup uymadığını kontrol ediniz. Bunları yaptıktan sonra o söz ve sloganları, tamamen kendinize mal ederek yayınlayın. Çünkü onları beğendiğinize göre, onlar artık sizlere aittir demektir.
Düşünün, markalı bir elbise, ayakkabı ya da başka bir şey alıyorsunuz; o aldığınız artık üreticisinin değil, onu kullandığınız sürece sizindir. Fikir de aynıdır! Bir fikri beğenmiş iseniz, o artık sizin fikrinizdir demektir. Rabb’inize, o fikirden hesaba çekildiğiniz zaman, “Şu kişiden aldım” ya da “Bana ait değil, o kişiye aittir” diyerek kendinizi kurtaramazsınız.
Mümkün oldukça kendiniz üretici olun ve iki satır da olsa kendinize ait olsun, onu söyleyip paylaşın. Bu, hem sizin kendinize olan güveninizi artıracak, hem de size kişilik kazandıracaktır. Sonuç itibarı ile de iyi ya da kötü olsa tamamen size ait olacaktır.
Sizler, insanlar için çıkartılmış hayırlı bir ümmet olduğunuza göre, hayır konuşup hayır yazınız ki, insanlar, sizlerin hayırlarından faydalansın ve böylece hem güzel ve hayırlı şeyler ürettiğiniz için Rabb’inizden sevap alacak, hem de insanlar içerisinde birçok kişi için örnek bir şahsiyet olacaksınız.
Unutmayınız ki, size ait olanlar daha değerli ve saygıya değerdir.
Selam ve dua dileklerimle,
Ramazan Yılmaz: 2015.04.07
Bir yanıt yazın