İnsan, yüce Allah’ın, en güzel biçimde yarattığı en güzel varlıktır; bu nedenle yüce Allah (cc), en güzel şekilde yarattığı insana, sorumluluk yükleyerek onu kendisine muhatap almış, yüceltmiştir.
“Gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık!” (Tin, 4)
“Ben cinleri ve insanları, bana kulluk dışında (bir nedenle) yaratmadım.” (Zariyat, 56)
İnsana, yaratılışında kimi özellikler veren yüce Allah (cc), onu, bu özelliklerini kullanmasında serbest bırakmıştır. İnsan, kendisine verilen özellikleri iyi ve güzel bir biçimde kullandığında kurtuluşa erecek, aksine hareket etmesinde dünya ve ahirette ziyana uğrayacaktır.
“Nefse ve onu düzenleyene, böylece ona, günahı ve takvayı ilham edene, gerçekten onu temizleyen kimse kurtulmuştur ve elbette onu örten kimse, ziyana uğramıştır.” (Şems, 7-10)
İnsanın, Rabb’i indinde kendisini yüceltmesi ve insanların yanında saygınlık kazanması ancak kendi iradesinde ve kendi elindedir. İnsanın, Rabb’i yanında kendisini yüceltmesi, Rabb’ine, O’nun bildirdiği esaslar içerisinde kulluk yapması ile mümkün iken insanların yanında saygınlık kazanması ancak insanlara karşı saygılı olması, her konu ve durumda ahlaki değerler içerisinde hareket etmesi ve her zaman dürüst olması ile mümkündür.
Saygı, ahlak ve dürüstlük, insan için birer cevherdir; bunlara sahip olanlar, her zaman ve mekânda sevilir, sayılır ve onlara değer verilir. Bu nedenle insanın kendisini yüceltmesi de aşağılık bir duruma düşürmesi de ancak insanın kendi elinde ve iradesindedir.
Saygı
İnsanda var olan bir haslet, bir değer yargısı ve bir davranış biçimidir! Aileyi ve toplumu bir arada tutan, insanları birbirlerine sevdirip saydıran bu haslet, üzerinde bulunduğu kişiyi de yüceltip saygın kılar.
Bir haslet, bir özellik olarak saygı
Saygı, insanda bulunan, insanı insan yapan, onu saygın kılıp yücelten en önemli haslet, en değerli vasıf, insanın kişiliğini oluşturan manevi rütbesidir; bu rütbeye sahip olanlar, buna uygun hareket ettikleri sürece kişilik sahibi, şahsiyetli olur, insanlardan saygı görür, sevilirler.
Saygı, öncelikle insanın kendisinden başlar, kendilerine saygı duyanlar, kendilerini çevrelerinde, toplum içerisinde küçük düşürecek söz ve davranışlardan kaçınırlar, başkalarına karşı ölçülü ve dikkatli hareket ederler.
Saygın kimseler, vakarlıdırlar, ancak hiçbir şekilde kibirli değildirler. Bu nedenle söz ve davranışlarında ölçülüdürler.
Saygının kişiye kazandırdığı saygınlık ve vakardan mahrum olanlar, hangi konumda, hangi unvanda bulunursa bulunsunlar, çevrelerinde sevilmezler, saygı görmezler.
Değer yargısı olarak saygı
Kişinin, kendisi de dâhil olmak üzere, çocuk, genç yaşlı ayırımı yapmadan herkesin, kişilik ve şahsiyet sahibi olduklarını kabul etmesi, onlara o duygu ile yaklaşması, onlara, bu kişilik ve şahsiyetlerini gözönünde bulundurarak değer vermesidir.
Değer yargısı olarak saygı, cansız varlıklara karşı da gösterilir; kişinin, canlı varlıkların da birer nefis taşıdıklarını bilip onları kendi konumları içerisinde değerlendirmesi, onları aşağılamaması, onlara karşı sevgi ve merhametle yaklaşması gerekir.
Rasulullah (as)’ın, şöyle buyurduğu nakledilir. “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahman’dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır.”
Rasulullah (as)’ın, göktekiler diye tanımladığı, ayetlerde de açıkça bildirildiği üzere meleklerin, Rab’lerinden mağfiret dilemeleridir.
“Üstlerindeki gökler, (az daha) yarılacaktı; melekler, Rab’lerini hamd ile tesbih ederler ve yerdeki kimseler için mağfiret dilerler. İyi bilin ki muhakkak ki Allah, Ğafur’dur, Rahim’dir.” (Şura, 5)
“Arşı taşıyan kimseler ve onun çevresinde bulunan kimseler, Rab’lerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler ve iman eden kimseler için mağfiret dilerler: ‘Rabb’imiz, rahmet ve ilminle her şeyi kuşattın; tevbe eden kimselere ve Senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları, cehennem azabından koru.
Rabb’imiz, And cennetlerine koy ki Sen, onlara vadettin; onların babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salih kimseleri de. Şüphesiz Sen, Aziz, Hâkim olan Sensin ve onları kötülüklerden koru ve Sen, kimi o gün kötülüklerden korursan, işte gerçekten ona rahmet etmişsin ve işte o, büyük bir kurtuluştur.” (Mü’min, 7-9)
Bu, elbette büyük bir kurtuluştur ki ona, ancak gerçekten iman edenler ve iman ettikleri esaslara gereğince tabi olanlar kavuşturulur.
Değer yargısı olarak saygı, kişinin kullandığı eşyalarını, sahip olduğu araçlarını özenli ve düzgün kullanması, onlara değer vermesi, saygı göstermesidir. Bu ise, cimrilik ve israf etmemek şeklinde kendisini gösterir.
“Elini boynuna bağlanmış kılma ve tamamen eli açık olma; sonra kınanır, pişmanlık içinde oturur kalırsın.” (İsra, 29)
“Onlar ki, infak ettikleri zaman israf etmezler ve cimrilik yapmazlar; o arada dengeli olurlar.” (Furkan, 67)
Davranış biçimi olarak saygı
Saygının en önemli göstergesi, diğer insanlara, çevreye ve topluma karşı gösterilen tavır ve davranıştır. Kişinin, kendi nefsine, diğer insanlara, canlı ya da cansız varlıklara karşı gösterdiği davranış biçimi, duyarlılığı, onun saygınlığının en önemli göstergesidir.
Saygın kişinin, bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranması, yaşlılara gösterdiği hürmet ve saygısı, arkadaşlarına karşı küçük, düşürücü kaba ifadelerden kaçınması, küçükleri rencide edici söz ve davranışları ile hor ve hakir görmemesi, kim olursa olsun, onlarla alay etmemesi onun, davranış olarak gösterdiği saygıdır.
Kur’an, saygın kimselerde bulunması gereken özellikleri şöyle belirtir.
“İnsanlardan yanağını çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme, zira Allah, böbürlenip övünenlerin hiçbirini sevmez. Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini de kıs; zira seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.” (Lokman, 18-19)
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; zira sen yeri yaramazsın, boyca da dağlara erişemezsin!” (İsra, 37)
Saygın kimseler, insanlara saygı gösterdiği için onlardan yüzçevirmez, insanlara karşı büyüklenmez, insanların birer şahsiyet sahibi olduklarını bilir, bu nedenle onlara karşı sesini yükseltmez. Bu tavrı kişinin karşı saygı duymasına neden olur ki aslında kişi, kendisine olan saygısı oranında başkalarına saygı gösterir.
Saygın kimseler, hiç kimseye karşı böbürlenmez, kendilerini üstün görerek hareket etmezler. Onlar, kendilerini incitecek söz ve davranışlarda bulunanlara karşı bile kendilerine yakışan saygınlıkları ile karşılık verir, onların seviyesine düşerek onlara karşılık vermezler, saygınlıklarını bozmazlar.
“Rahman’ın kulları onlardır ki, yeryüzünde mülayim yürürler, cahiller kendilerine hitap ettikleri zaman ‘Selâm’ derler.” (Furkan, 63)
Kur’an, Mü’minlerin saygın kimseler olduklarını, bu nedenle her hareketlerine saygınlıklarına yaraşır bir tavır sergilediklerini bildirir ve o saygın kimseleri över.
Saygın kimseler, bilmedikleri konularda konuşmazlar; çünkü onlar, bilmedikleri konuda konuşmaları halinde öncelikle bilenlere saygısızlık yapacaklarını, onların haklarına tecavüz etmiş olacaklarını, bilmeden konuşmanın ukalalık olacağını bilirler. Ukalalık, ancak kişiyi küçük düşürür, kendisine olan saygıyı yitirir.
“İşte siz böylesiniz; sizin bilginiz olan şey hakkında tartıştınız; fakat bilginiz olmayan şey hakkında neden tartışıyorsunuz! Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Al-i İmran, 66)
Saygınlık, kişinin, bilgisi olmayan konularda tartışmamasını gerekli kılar, bilgisizce konuşanlar, gerçekler ortaya çıktığında mahcup olurlar. Bu nedenle kendilerine saygısı olanlar, kendilerini küçük düşürecek, mahcup edecek bir duruma düşmekten kaçınırlar.
Saygın kimseler, bilmedikleri bir konuda konuşanların, haddi aşmış, ister istemez yalan söylemiş olacaklarını, söylediklerinden sorumlu tutulacaklarını bilir, bu nedenle bilmeden konuşarak saygınlıklarına gölge düşürmez, kendilerini sorumluluk altına sokmazlar.
“Hakkında ilmin olmayan bir şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan mesul olur.” (İsra, 36)
Saygın kimseler, hem inşaların yanında küçük düşmek istemezler, hem de söyleyip yaptıklarından Rab’leri yanında sorumlu olacaklarını bilirler. Bu nedenle bilmedikleri bir konuda fikir yürütmez, bilmedikleri şeylerin peşine düşmezler.
Saygı, tıpkı diğer vasıfları gibi Müslümanların en önemli vasıflarındandır ki yüce Allah (cc), saygılı olanları övmüş, onlar için büyük bir mükâfatın olduğu bildirilmiştir.
“Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, Mü’min erkekler ve Mü’min kadınlar, itaat eden erkekler ve itaat eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar; sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygılı erkekler ve saygılı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar; Allah onlar için bağış ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab, 35)
Bireyleri birbirlerine karşı saygılı olan toplumlarda, sevgi de var olur ve o toplumlarda huzur ve mutluluk sürekli olur. Küçüklerin, büyüklerine saygı göstermesi, büyüklerin de küçüklerini sevmesi, toplumu birbirine kaynaştırır.
Saygı, insanlar arasında karşılıklı olması halinde bir anlam ifade eder; bu karşılıklı saygı eşler arasında ise, eşlerin birbirlerini sevmelerine, ailede huzur ve mutluluğun olmasına çocukların bu saygı ve sevgi ortamında yetişmelerine neden olur. Böylece toplumda birbirlerine saygılı olan bireyler yetişir.
Yüce Allah (cc), eşlerin birbirlerine ve birbirlerinin haklarına saygılı olmalarını istemekte, onlara bu konuda hatırlatmalarda bulunmaktadır.
“…Elbette kadınların, bir hakları olduğu gibi; erkeklerin de onlar üzerinde bir hakları vardır ve erkekler onlar üzerinde bir derece fazladır. Allah azizdir, hâkimdir.” (Bakara, 228)
Saygı, evlilik hayatında en temel esastır; saygı üzerine oluşturulan bir evlilik hem sürekli olur, hem o yuvada huzur bulunur. Saygı, yuvayı ayakta tutan en önemli temeldir. Bu temel üzerine bina edilen yuva, toplumsal yapının temel direklerinin sağlam olmasını sağlar.
Eşlerin birbirlerinin haklarına saygı gösterdiği huzurlu bir ortamda yetişen çocuklar hem toplumsal hayatta saygın kimseler olarak yerlerini alırlar, hem de hayatta başarılı kimseler olurlar, aksi halde bunalımlı bir kişiliğe sahip olurlar.
Ahlak
Ahlak; huy, karakter, kanaat, moral, söz, tutum ve davranışların tümüne verilen genel bir tanımdır. İlkokullarda karnelere yazılan “hal ve gidiş” ifadesi, bir yerde kişinin ahlaki durumunun kısaca tanımlanmasıdır.
Ahlak, dini ya da hukuki bir terim değil genel toplumsal bir tanımlama, bir kanaat, bir olgu ve bir değer yargısıdır. Genel olarak kişilerin davranışlarını belirleyen toplumsal değer yargısı da denilebilir. Bu nedenle ahlaki olarak iyi olmayan tutum ve davranışların, hukuki olarak bir müeyyidesi yoktur, sadece toplum tarafından kınanır.
İnsanların, huy ve karakterleri, söyleyip yaptıkları, tutum ve davranışları, onların ahlaki boyutlarını ortaya koyar. Kişiler, huy ve karakterlerini, söz ve fiillerini, tutum ve davranışlarını olumlu ya da olumsuz, hangi yönde kullanıyorlarsa ahlaki durumları ona göre tanımlanır.
Saygılı, dürüst, kibar, yalan söylemeyen, toplumun genel kabullerine aykırı söz ve davranışlar içerisine girmeyen, başkalarının sahip olduğu şeylere göz dikmeyen, insanları arkalarından çekiştirmeyen, yardımsever, sözünde sadık, güvenilir kimseler, ahlaklı olarak tanınır. Bunların tersini yapanlar ise, toplumda ahlaksız olarak kabul görür.
Ahlaki zafiyet içerisinde olan kimseler, insanlar tarafından sevilmezler, toplumdan dışlanırlar. Bu nedenle bu kimseler, sürekli bir huzursuzluk ve bunalım yaşarlar.
Yüce Allah (cc), Rasulullah (as)’ın büyük bir ahlak üzerinde bulunduğunu ve kendisine büyük ve kesintisiz bir mükâfatın verileceğini bildiriyor.
“Elbette senin için kesintisiz bir mükâfat vardır ve muhakkak ki sen, büyük bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem, 3-4)
Hz. Aişe (r.anha)’ya Rasulullah (as)’ın ahlakının ne olduğu sorulduğunda, “Onun ahlakı Kur’an’dı, siz Kur’an okumuyor musunuz?” diye cevap verir. Rasulullah (as), her söz ve işini Kur’an’a göre söyleyip yapıyordu. Bu da gösteriyor ki, ahlak, kişinin her türlü söz, tavır ve davranışı, karakter ve kişiliğidir.
Ahlak, toplumları ayakta tutan, toplumun huzur ve mutluluğunu devam ettiren ya da bir toplumun yok olmasına neden olan en önemli değer yargısıdır. Bir toplumda ahlaki değerler bozulmuş ve çürümüşse o toplumun yıkılması mukadder olur. Hz. Lut (as)’ın kavmine taş yağdırtıp yıkan en önemli neden onların ahlaki değerler bakımında çökmesidir.
Dürüstlük
Dürüstlük, kişinin, özü ve sözünün bir olması, olduğu gibi görünmesi, göründüğü gibi olmasıdır. Dürüstlük, tıpkı bir cam gibidir, iki tarafı net görülen, bir tarafında bir leke varsa diğer tarafından da fark edilen tertemiz bir cam, işte dürüst kimse böyle olandır.
Dürüstlük, kişinin, yalan söylememesi, riyakârlık yapmaması, insanları kandırmaması, kimi çıkarları ya da korkuları için bildiği gerçekleri gizlememesidir. Kısacası insanın, dosdoğru olması, her türlü kötü vasıflardan uzak durmasıdır. Yüce Allah (cc), şöyle buyuruyor.
“Öyleyse emrolunduğun gibi doğru ol; seninle beraber tevbe edenlerle haddi aşmayın, zira O, yaptıklarınızı görmektedir.” (Hud, 112)
Dürüstlük, adaletin ayakta tutulmasının temeli ve en önemli nedenidir. Hakkın, eğilip bükülmeden ortaya konulması, ancak dürüstlük kavramı ile mümkün olabilir. Bu nedenle yüce Allah (cc), adaletin ayakta tutulması için kişilerin dürüst olmalarını istemektedir.
“Ey iman edenler, Allah için adâleti ikame eden şahitler olun; velev ki kendinizin, anne babanızın ve yakınlarınızın aleyhinde olsun, şayet zengin veya fakir de olsalar (adil olun), çünkü Allah, ikisine daha yakındır. Öyleyse hevanıza uymayın, gerçekten adil olun ve eğer tevil ederseniz ya da çekinirseniz, muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdar olandır.” (Nisa, 135)
Dürüst kimseler, hiçbir nedenle yalan söylemez, doğruları gizlemez; hatta öyle ki gerektiğinde kendisinin, anne babasının, en yakınlarının aleyhinde bile olsa, dürüst olmalı, gerçekleri söylemelidir. İşte böyle kimseler, takva sahipleri olarak Rab’lerinin rızasını kazanacaklardır.
Dürüstlük, insanın cevheridir; o kimde bulunuyorsa o kimse, tıpkı içerisinde kandiller yanan, etrafına ışıklar dağıtan, uzaktan bile görüldüğünde çok güzel görünen aydınlık bir saraya benzer. Dürüstlükten mahrum olan kimseler de, ışıkları sönmüş, harabe olmuş, insanı ürküten, itici ve soğuk bir eve benzerler.
Yüce Allah (cc), dürüst olmadıkları için gerçekleri gizleyenleri kâfirler ve zalimler, dürüst olmayıp kişilere göre ikiyüzlü davrananları münafık, dürüstlüğü önemsemeyen, istediği gibi hareket edenleri fasıklar olarak vasıflandırırken dürüstlüğü bir karakter haline getirmiş olanlara da Müslümanlar demiş onlara, emrolundukları gibi doğru olmalarını bildirmiştir.
Dürüst kimseler, kendilerine verilen bir emanete ihanet edemez, hak sahiplerine haklarını verir ve şahitliği gizleyemezler. Böylece dürüstlüklerinden dolayı insanların güven ve sevgisini kazanırlar, saygı duyulurlar. İşte onlar, ahlakı güzel olan, saygın ve dürüst kimselerdir.
Saygı, ahlak ve dürüstlük, birbirlerini tamamlayan üç güzel haslettir. Bunların üçüne bir arada sahip olanlar, insanların en güzelleri, en iyileri, en saygın olanlarıdırlar. Bunlardan biri olmazsa kişi eksiktir demektir, bu nedenle aslolan her üç sıfatı birden üzerinde bulundurmaktır.
Ramazan Yılmaz: 2017.08.27
Bir yanıt yazın